Ana Sayfa Yazılar EROL ASLAN YAZDI: ERMENİ SOYKIRIMI YALANINA KARŞI MÜCADELEDE DOĞRU STRATEJİ VE SİYASETLER

EROL ASLAN YAZDI: ERMENİ SOYKIRIMI YALANINA KARŞI MÜCADELEDE DOĞRU STRATEJİ VE SİYASETLER

1213

Erol Aslan, Öncü Gençlik GYK Üyesi, Sakarya İl Başkanı

Devletimiz kurulduğu günden bugüne kadar birçok emperyalist saldırıya maruz kalmıştır. Bu saldırıların başında gelen ve belirli dönemlerde karşımıza çıkan konulardan birisi Ermeni Soykırımı yalanıdır. Söz konusu soykırım yalanı Türkiye’yi dünya kamuoyunda soykırımcı bir millet ilan ederek küçük düşürme çabasıdır. Bu suçlama 1. Dünya Savaşında gerçekleştirilen Ermenilere yönelik Tehcir (zorunlu göç) yasasından ve bölgedeki karşılıklı kıyımların ardından emperyalizm tarafından ortaya atılmıştır. Sözde Ermeni Soykırımını daha net bir şekilde kavramak için öncelikle 1915 olaylarını ve öncesini incelememiz gerekiyor.

EMPERYALİST DAYATMAYA KARŞI VATAN SAVUNMASI

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşına girdikten sonra birçok cephede savaşmak zorunda kalmıştı. Bu cephelerden birisi de Doğu Cephesiydi. Çarlık Rusya ile karşı karşıya geldiğimiz bu cephe, Ermenilerin de yoğun yaşadığı bir bölgeydi. Bölgede uzun zamandır çeşitli isyanlar çıkıyor ve Osmanlı Devleti bu isyanlarla boğuşmak zorunda kalıyordu. Savaş başladıktan sonra buradaki isyanlar da gün geçtikçe büyümeye başladı ve hareketlilik arttı. Savaş esnasında Rusların da desteğini alarak bir devlet kuracağını düşünen ayrılıkçı Ermeni çeteleri, hızlı bir şekilde harekete geçtiler. Elbette ki bu çeteler savaş ile birlikte kurulmamıştı. Uzun yıllardır Taşnak ve Hınçak Cemiyeti bölgede faaliyet yürütüyor ve isyan için fırsat kolluyor durumdaydı. Bu cemiyetler savaş öncesinde ve savaş sırasında emperyalizm tarafından yönlendirilen gruplardı. Emperyalizmin asıl amacı bölgede gerçekleştireceği işgallerde Ermeni halkını kullanarak amaçlarına ulaşmaktı. Savaş başladıktan ve Ruslar Osmanlı üzerine yürümeye başladıktan sonra bu yapılarda harekete geçirildi. Savaş esnasında Osmanlı kuvvetlerini arkadan vuruyor, ikmal yollarına ve telgraf hatlarına zarar veriyor, Müslüman köylerini basarak çeşitli asayiş sorunlarına neden oluyorlardı. Aynı zamanda Osmanlı ordusu içerisinde görev yapan Ermeniler de askerden kaçarak bu çete faaliyetlerine katılarak ordunun zayıflaması neden oluyorlardı. Bu şartlar altında İttihat ve Terakki hükümetinin hızlı bir şekilde karar alması ve uygulaması gerekmekteydi. Çünkü savaş esnasında cephe hattına yakın bir bölgede bu şekilde karışıklıklara izin verilemezdi. O karar 24 Nisan 1915 tarihinde yürürlüğe kondu. Tehcir kanunu ile alınan karar Ermenileri savaş bölgelerinden uzaklaştırarak savaşın henüz ulaşmadığı ve cephe hattına uzak bölgelere göç ettirmeyi amaçlıyordu. Tehcir kanunuyla Ermeniler, Doğu bölgesinden alınarak Suriye bölgesine doğru taşınmaya başladı.

Osmanlı savaş şartlarının izin verdiği ölçüde Ermenileri bir zarar görmeden göç ettirmek amacıyla hazırlıklar yaptı. Geçiş güzergâhı üzerinde bulunan bölgelerde çeşitli tedbirler alındı ve olası saldırılara karşı Ermenilerin korunması için askerler görevlendirildi. Fakat bu göç sırasında istenmeyen olaylar meydana gelmiştir. Çeşitli çete saldırıları, salgın hastalıklar ve yolculuğun getirmiş olduğu zorluklardan kaynaklı olarak çeşitli ölümler olmuştur. Yapılan tehcir, vatan savunması gereği yapılmış ve sadece o zaman değil Kurtuluş Savaşı döneminde de önemli bir yer edinmiştir. Bu tehcirin haklılığını Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni de dile getirmiştir. Kaçaznuni, “Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan da anlaşılacağı üzere bu yöntem, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından en kesin ve en uygun yöntemdi” diyerek Osmanlı Devletinin vatan savunması içerisinde gerçekleştirdiği meşruiyeti dile getirmiştir. Ermeni Başbakanın tespiti çok önemlidir. Kendisi olaylara tanık olan bir insan olarak yapılan tehcirin Türkler için olan gerekliliğini gözler önüne seriyor. Bunun yanında kendisi 1923 yılında Taşnak Partisinin Bükreş de yapılan yurtdışı konferansına sunmuş olduğu raporda açık bir dille yaşananın bir savaş olduğunu ve emperyalistlere alet olduklarını dile getirmiştir. Aslında bu rapor Ermeni Soykırımı iddialarına kesin bir cevaptır. Bu rapor daha sonra Ermenistan’da yasaklanmış ve Avrupa kütüphanelerinden de toplatılmıştır. Aynı zamanda birçok Rus ve Alman komutan da 1915 olayları için savaş tespiti yapmaktadır. Buna ek olarak savaş zamanında Ermenilerle birlikte çalışan Rus subayları Ermenilerin bölgede yapmış oldukları katliamlara değinmekte ve bazı durumlarda onlara müdahale ederek durdurmak zorunda kaldıklarını dile getirmiştir. Bütün bunlara baktığımızda yaşanan olayların karşılıklı kırım olduğunu ve tehcir kanunun vatan savunmamız gereğince yapıldığını görüyoruz.

Günümüzde birçok büyük ülke tarafından sözde Ermeni soykırımı tanınmakta ve bu ülkelerin meclislerince kabul edilmektedir. Bu yasalar genel olarak Atlantik merkezli olup başını ABD emperyalizmi çekmektedir. Ermeni Soykırımı iddialarının neden Asya veya Afrika ülkeleri tarafından değil de Atlantik cephesi tarafından gündeme taşındığını incelerken iki temel unsur karşımıza çıkıyor. Bunlar Sevr antlaşmasını yeniden gündeme getirmek ve Amerika’nın BOP planları üzerinden gelişiyor. Yapılmaya çalışılan Türkiye’yi bu suçlamalar üzerinden sıkıştırarak bizi katliamcı bir millet olarak göstermek ve milli devletimizi parçalamaktır. Temel noktada baktığımız da aslında ABD çıkarları gereği bu planın uygulandığı ve Avrupa ülkelerinin de buna hizmet ettiğini görüyoruz. Bu plan uygulanmaya çalışılırken ülkemize sunulan havuç ise AB üyeliği oluyor. Türkiye’nin önüne AB üyeliği için konulan başlıca şart Ermeni soykırımı yalanını kabul etmemizdir.

Soykırım yalanlarının esas olarak hangi merkezden yayılmak istendiğini doğru tespit etmek gerekiyor. Genel olarak gelen soru şudur. Ermeniler dünyayı nasıl parmağında oynatıyor? Baktığımızda bu durum tam tersi bir özellik taşıyor. Çünkü Ermeniler değil ABD emperyalizmi Ermenistan devletini parmağında oynatıyor. Bu tespiti yapmak çok önemlidir çünkü Ermeni soykırımı iddialarını gündeme getirenler Türkiye Cumhuriyeti’nin bir dizi soykırımla kurulduğunu öne sürmektedirler. Bunun asıl amacı Ermenistan halkını kandırmak için söylenen masallar değildir. Bu yolla ABD’nin Irak’ın kuzeyinde kurduğu Barzanistan devletinin sınırlarını Diyarbakır’a kadar genişletmek en büyük hayalidir. Aynı zamanda Türkiye’yi bölerek bölgede gerçekleştirilecek emperyalist planlara engel olmasını önleme isteğidir. Baktığımızda bu noktada Ermenilerin değil Atlantik cephesinin çıkarlarının öne çıktığını görüyoruz ve geçmişte olduğu gibi bugün yine Ermenilerin emperyalist politikalar uğruna ateşe atılmaya çalışıldığını görüyoruz. 

ERMENİ SORUNUNDA İZLENMESİ GEREKEN STRATEJİLER

Günümüzde Ermeni sorunu tartışmalarına baktığımızda öncelikle konunun tarih düzleminde mi incelenmesi gerektiği yoksa siyaset zemininde mi ele alınması gerektiğine karar vermeliyiz. 1915 olaylarına baktığımız zaman elbette ki tarihçileri ilgilendiren bir konu olduğunu söyleyebiliriz. Fakat ABD ve AB ülkelerinin kararı alma sebeplerine ve ülkemize yapılan dayatmalara baktığımızda konunun tarih tartışmasının ötesinde siyasi zeminde geliştiğini görüyoruz. Türkiye bu noktada etkili siyasetler geliştirmeli ve emperyalist saldırıya karşı harekete geçmelidir. Yapılacak hamle savunma içgüdüsüyle kimin daha çok adam öldürdüğüne bakmak yerine veya konunun tarihçiler arasında tartışılmasını istemek yerine emperyalist kuşatmayı yıkmak adına taarruza kalkmaktır.

Türkiye öncelikle Ermeni soykırımı iddialarına karşı tarihsel gerçeklere dayanmak zorundadır. Öncelikle Ermeni sorununu ele alırken bir Türk-Ermeni çelişmesi yerine emperyalizm ve Türkiye çelişmesi zemininde incelemek gerekiyor. Çünkü gerçek budur. Alman tarihçileri Quadflieg ve Rohrbach gibi tarihçiler yazdıkları kitaplarda Çarlık Rusya’nın Ermenileri nasıl silahlandırdığı ve ateşe sürdüğünü açıklamaktadır. Daha önemlisi Ermeni ve Rus kaynakları bu silahlanmayla ilgili binlerce kanıtla doludur. Yine Ermeni çeteler birçok Müslüman köyüne saldırarak oralarda katliamlar yapmış, o köylerde yaşayan insanları göçe zorlayarak etnik temizliğe başlamıştır. Rus askerlerinin o dönem ki anıları incelendiğinde emirleri altında bulunan Ermenilerin taşkınlıklarını engelleyebilmek adına bazen Ermeni köylerini topa tutmakla tehdit ettiğini görebiliriz. Ermeni devlet adamlarının, Rus ve Alman komutanlarının saptadıkları gibi Türk askerleri cephede savaşmış ve halka karşı katliam yapmamıştır. Ermeni soykırımı iddialarının ulus devletimizi hedef aldığını ve devletimizin bir soykırım üzerine kurulduğu dayatmasıyla saldırı altında olduğumuzu söylemiştik. Bu noktada dayanmamız gereken başlıca unsur İstiklal Savaşımızın haklılığıdır. Türkiye 1914-1923 yılları arasında bir kurtuluş savaşı vermiştir ve şunu söylemelidir. “Ben bir kurtuluş savaşı verdim ve vatanımı savundum. Bu benim en büyük hakkımdır” diyebilmelidir. Çünkü iddialar direk olarak kurtuluş savaşımızı da hedef almakta ve onu haksız gösterme gayretindedir. Bu yüzden İstiklal Savaşımızın haklılığını ortaya koymalı ve onu savunmalıyız. Düşman tespitini yaparken Ermeni düşmanlığı üzerinden gitmemeli, her konuda olduğu gibi gerçek düşmanın tespitini yapmalıyız. Geçmişte ve günümüzde Ermeni sorunu bir emperyalist propaganda aracı olmuştur. Bu yüzden emperyalist tehdidi görerek konumlamalıyız.

Ermeni soykırımı kararları ABD eyalet meclislerinde başlayarak Almanya, İsviçre meclisine hatta belediyeler düzeyine inerek 2005 yılında Edinburg Belediye Meclisinde bile karar altına alınmıştır. Bunun yanında Sevr Sarayı gibi sembolik önemi olan noktalara çok sayıda sözde soykırım anıtları dikilmiştir. Geçmiş kaynakları incelediğimizde ve bugün alınan kararların merkezlerine baktığımızda emperyalizmi net olarak görebiliyoruz. Türkiye’ye yönelik tehdidin kapsamı oldukça geniştir bu saldırı tüm milletimizi ve bağımsızlığımızı hedef almaktadır. Bu saldırıya ancak tüm milletimizi birleştirerek karşı koyabiliriz. Milletimizi bu noktada seferber etmeliyiz. Tüm millet olarak “Soykırım Yapmadık Vatan Savunduk” diyebilmeliyiz. Bunun yanında tüm milletimizi seferber ederek ekonomide, orduda, eğitimde, siyasette kısacası her alanda Milli Direnme Programımızı hazırlamalı ve her türlü emperyalist tehdit ve saldırıya karşı güçlü bir ülke olmalıyız.

SOYKIRIM İDDİALARINI ATLANTİK BAŞKETLERİNDE YIKMA KARARLILIĞI VE AHİM ZAFERİ

Türkiye doğru siyasetler etrafında birleştiğinde ve kararlı adımlar attığında elde edebileceği zaferleri görmek açısından Lozan 2005, Büyük Proje 2006 ve Berlin Talat Paşa Harekâtlarını incelemek gerekli. Yapılan tüm çalışmaların ortak noktası, hepsi Batılı devletlerin başkentlerinde direkt olarak emperyalizmi mahkûm eden çalışmalardı. Bunun yanında Türk milletinin tamamını kapsayan ve mücadeleye sevk eden çalışmalardı. Bütün çalışmaların önderliğinde Genel Başkanımız Doğu Perinçek ve partimiz bulunmaktaydı. Aynı zamanda KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş gibi birçok vatansever devlet adamı ve aydınımız da bu mücadeleye omuz vermiş, en ön cephede mücadele etmiştir. Genel Başkanımız Doğu Perinçek soykırım yalanı ile mücadele stratejisini şu şekilde açıklamaktadır.

“Bizim kararımız şudur: Türkiye’nin savunma mevzilerini, toplam beş milyon insanımızın yaşadığı Atlantik başkentlerinde, Lozan’da, Berlin’de Paris’te ve New York’ta kuruyoruz. Ermeni soykırımı yalanını kabul eden Meclis kararlarını ve ceza yaptırımlarını, kendi ülkelerinde çiğneye çiğneye yok edeceğiz.” İşte bu kararlılık Ermeni soykırımı yalanlarına karşı zaferi getirmiştir. Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in söylediği gibi Ermeni soykırımı yalanı Atlantik başkentlerinde çiğnenmiştir. Yapılan tüm yürüyüşler, mitingler ve toplantılar çeşitli yollarla engellenmeye çalışılmıştır fakat kararlı duruş ve doğru siyaset engel tanımayarak emperyalizmin kurduğu tüm cepheleri yıkmıştır.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in AİHM’de almış olduğu zafer, Ermeni soykırımı yalanını bitirmiş ve Türkiye’nin büyük bir zafer elde etmesini sağlamıştır. Doğu Perinçek’in Atlantik başkentlerinde ısrarla yürütmüş olduğu mücadele Ermeni soykırımı yalanını “çiğneye çiğneye” yok etme kararlılığı sonucunda gelişen bu süreç Perinçek-İsviçre davası olarak gündeme geldi. 2007-2015 yılları arasında süren dava süreci sonucunda AİHM’in almış olduğu karar doğrultusunda parlamentoların ve hükümetlerin soykırım konusunda hüküm vermeye yetkili olmadığını vurguluyor. Alınan karar sadece düşünceyi açıklama özgürlüğünü güvence altına almıyordu. Aynı zamanda 1915 olaylarının hukuken soykırım olarak nitelenemeyeceğini de saptıyordu. AİHM 1915 olaylarının soykırım olup olmadığına karar verme yetkisine sahip bir mahkeme değil bu yüzden yargılama düşünce özgürlüğü zemininde görüldü fakat mahkeme sürecince Ermeni soykırımı iddialarının geçersiz olduğu sağlam kanıtlarla ortaya konmuştu. AİHM yargılamaları sonucunda hukuki ve siyasi birçok mevzi elde edilmişti. Öncelikle soykırım hukuki bir kavramdır alınan karar ve yapılan savunmalara bakıldığında hukuki olarak 1915 olaylarına soykırım denemeyeceği görülmektedir. Bu durum uluslararası bir mahkemede ilan edilmiştir. Bunun yanında elde edilen siyasi mevzi Türkiye’yi katliamcı bir millet ilan etmek isteyen emperyalistlerin önüne set çekmiştir. Danimarka Meclisi 26 Ocak 2016 yılında gerçekleştirdiği oturumda bu karardan kaynaklı olarak Ermeni soykırımı yapıldığına ilişkin önergeyi reddetti. AİHM’de alınan kararın gerekçe gösterilmesi önemlidir. Türkiye alınan bu karara dayanarak Ermeni soykırımı yalanıyla ilgili iddialara karşı harekâtlar geliştirebilir ve emperyalist kuşatmayı kırabilecek hale gelmiştir.

Son olarak Ermenistan’da Hürriyet Devrimimizin liderlerinden Talat Paşa’yı şehit eden Ermeni terörist Soğomon Tehliryan’ın heykeli dikilerek Türkiye ve Türk devrimi hedef alınmıştır. Buna karşılık olarak Vatan Partisi Öncü Gençlik “O Heykel Kalkacak Bir Talat Gider Bin Talat Yetişir” sloganıyla çalışmalara başlamış milletimizi en geniş cephede birleştirerek mücadeleye sevk etmiştir.      Ermeni soykırımı yalanı emperyalist merkezlerce ülkemize dayatılan ve ülkemizi bölmeyi amaçlayan bir yalandır. Fakat günümüzde emperyalizm her cephede kaybetmekte ve geri çekilmektedir. 15 Temmuz hain darbe girişiminin bastırılması, Suriye’de kahraman ordumuzun harekatları sonucunda ABD planlarının yerle bir olması, Doğu Akdeniz’de donanmamızın ve devletimizin kararlı duruşu sayesinde emperyalizm kaybediyor. Devletimiz bugün ordusuyla ve milletiyle doğru çözüme kilitlenerek kendisine yönelik saldırıyı püskürtmüştür ve taarruza kalkmıştır. İstiklal Savaşımızda olduğu gibi esareti reddederek ülkemize yönelik her saldırıya karşı koymak bugün de en önde gelen vazifemizdir.

oncugenclik.org.tr