Ana Sayfa Manşet Kağıttan Kalkan: İstanbul Sözleşmesi

Kağıttan Kalkan: İstanbul Sözleşmesi

1087

11 Mayıs 2021 günü İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer İzmir’de İstanbul Sözleşmesinin hükümlerini uygulayacağını açıkladı. Türkiye 20 Mart’ta İstanbul Sözleşmesinden çıkmışken bu kararın hiçbir geçerliliği yoktur. İstanbul Sözleşmesi nedir inceleyelim.

2011 yılında kabul edilen, 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi savunulduğu gibi kadını gerçekten koruyor mu? Türk kadınının sorunlarına çözüm oluyor mu?

İstanbul Sözleşmesini okumadan sadece 6284 Sayılı Kanun üzerinden sözleşme savunuluyor, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve ilgili diğer kanunlara bakıldığında sözleşmenin getirdiği korumalar ve yasaklamaların daha önceden gelmiş olduğunu görüyoruz.

İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdiği 2014 yılından itibaren kadın ölümleri durdurulamamış, durdurulamamasının yanı sıra her geçen sene daha da artarak devam etmiştir. Bu durumda önümüze şöyle bir soru çıkıyor, İstanbul Sözleşmesi neyi yaşatır?

İstanbul Sözleşmesi’nin 2, 3/c, 4/3 4/4, 6, 49/2, 60/1 ve 60/2 maddelerinde geçen toplumsal cinsiyet kavramını iyi okumak, iyi anlamak gerekiyor. Toplumsal cinsiyet kavramını Sözleşme’nin birçok maddesinde “cinsel kimlik, “cinsel yönelim” gibi cinsiyet türlerine yer verilmektedir. Görüldüğü gibi Sözleşme’nin yaratmaya çalıştığı, kadın ve erkek cinsiyetleri dışında cinsiyetler var. İstanbul Sözleşmesi’nin asıl yaratmaya çalıştığı eşcinselliği normalleştirmek ancak eşcinselliğin olduğu toplumlarda kadın hep ezilmiştir. Antik Yunan toplumunda kadın ikinci plandadır. Gerçek aşk erkekler arasında yaşanmıştır, Platon’un Şölen kitabında görüyoruz. “Bir gün Sokrates tertemiz yıkanmış, ayağına sandallar giymiş az görünürmüş bu hali. Böyle güzelleşip nereye gittiğini sormuş. Akşam yemeğine Agathon’a demiş Sokrates. Dünkü birincilik töreninde kalabalıktan korkup, yanından kaçtım. Ama bugün için söz verdim. Güzel bir delikanlının yanında güzel durayım diye biraz da kendime çekidüzen verdim”. Antik Yunan’da Aristokrat sınıfı gerçek aşkı kadınlarda değil genç oğlanlarda arıyorlardı.

Kölelik sisteminin görüldüğü Antik Yunan’da kadınlar da köle sınıfında yer alıyordu. Kadın; alınan, satılan bir maldı. O dönemlerde tek işlevi üremek olan kadınlar, sosyal hayatın hiçbir yerinde yer almıyorlardı. Toplumda hiçbir yeri olmayan kadınlar erkeklerin âşık olabileceği bir sosyal sınıfta değildi. Aşk ancak eşit bireyler arasında gerçekleşir. Kadın âşık olunacak, sevilecek bir konumda olmadığı için oğlancılık o dönemde yayılmıştı. Hatta devlet büyüğü olmak için oğlancı olmak gerekiyordu. Aristophanes’in “yalnızca beden ve ruhuyla kendini erkeklerin aşkına veren genç delikanlılar ileride devlet büyükleri olabilirler.” sözünden de anlaşıldığı üzere sistem eşcinsellik üzerineydi.

Eşcinselliğin görüldüğü bütün toplumlarda kadınlar aşağı itilmiştir. Toplumda geri plana itilmiş kadında aşkı ancak kendisi gibi geri planda olan kadında bulabilmiştir. Tarihsel olarak baktığımızda eşcinsellik cinsel tercih özgürlüğü değil bir dayatmaydı. İstanbul Sözleşmesi’nin asıl amacı da böyle bir toplum yaratmaya çalışmak ve “kendi tercihi, özgürlüğü” diyerek bir dayatmayı özgürlük zokası altında yutturmaya çalışmaktır.

CHP, İYİ Parti, DİSK ve Eğitim-İş’in 24 Mart günü Antalya’da, İstanbul Sözleşmesini savunmak için yaptıkları basın açıklamaları sırasında bir kadın göğsünü açarak, İstanbul Sözleşmesine sahip çıktı. Bu eylem bir nevi İstanbul Sözleşmesi’nin kadını nasıl savunamayacağını da gözler önüne sermiştir. Sözleşme’nin yaratmaya çalıştığı toplum ve kadın modeli de budur.

Gizli Silah GREVIO

İstanbul Sözleşmesi’ni izleme ve denetleme mekanizması olan GRAVIO ise tamamen Türk Devleti düşmanlığı yapmaktadır.

“15. İnsan hakları organlarının, Kürt kadınların, dezavantajlı durumu ve etnik ve dilsel kimliklerinedeniyle karşılaştıkları ayrımcılık konusunda endişelerini dile getiren birçok raporu vardır. Bu raporlarda, çoğunlukla kötü ekonomik ve sosyal koşullarda, Türkiye’nin en az gelişmiş ve en uzakillerinde yaşayan yüksek sayıda Kürt olduğu, özellikle kadınlar arasında okuma yazma bilmeme ve işsizlik oranlarının yüksek olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu raporlara göre, Kürt toplumunun karşılaştığı eşitsizlikler, Kürt kökenli kadınların, ekonomik, sosyal ve kültürel haklara, toplumun gerikalanı ile eşit koşullarda erişimini ciddi ölçüde kısıtlamaktadır.”

“16. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde devam eden terörle mücadele operasyonları ve akabinde nüfusun yer değiştirmesi, başta Kürt kadınlar olmak üzere, bu bölgelerde yaşayan kadınları, daha yüksek şiddet riski ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu bölgelerde yaşayanlar, sadece ölüm veya yaralanma tehdidi altında olmayıp haftalarca sürebilen sokağa çıkma yasaklarından da muzdariptir; sokağa çıkma yasağı boyunca sivillerin, temel gıda maddelerini almak veya acil sağlık hizmetlerinden faydalanmak için dahi evden çıkmalarına izin verilmemektedir. Sokağa çıkma yasaklarının ihlali, yasağı ihlal edenlerin hayatını tehlikeye sokabilir veya cezalandırılmalarına neden olabilir. GREVIO, bu ciddi kısıtlamaların, muhtemel insan hakları ihlallerine yol açmanın yanı sıra mağdurların, hastaneler ve karakollar tarafından karşılanan gerekli koruma ve desteğe erişimlerini ciddi anlamda zedeleyebileceğinden ve şiddeti bildirme ve koruyucu tedbirlerden yararlanma konusundaki güçlükleri artıracağından endişe duymaktadır. GREVIO, polisin muamelesi ve toplum tarafından ayıplanmanın, kadınların, aile içi şiddeti toplulukları dışında dile getirme konusunda isteksiz kıldığı, ayrıca polisin dâhil olmasının, Kürt erkeklerin hapsedilmesini daha da arttıracağından korktukları yönünde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) raporunda yer verilen bilgiye atıfta bulunur. Bu durumda şiddet ve şiddetin altında yatan kültürel, sosyal ve ekonomik nedenler yine çözülememektedir. GREVIO, kanuni kuruluşların, çatışmanın güvenlik operasyonlarının sonuçları nedeniyle aşırı bir yoğunluk yaşayabileceğinden ve bu nedenle öncelikli bir konu olarak kadına yönelik şiddetle mücadele etmeyeceğinden veya buna isteksiz olabileceğinden endişe duymaktadır”.

Türkiye incelemesini yürüten GREVIO üyelerine baktığımız zaman Rosa Logar ve Françoise Brie olmak üzere diğer üye ve izleme komitesinin açıkça George Soros tarafından desteklendiği görülmektedir. Raporun maddelerinde de görüldüğü gibi Türkiye’nin PKK ve FETÖ’nün üzerine gidildiği süreçte GREVIO’nun bundan duyduğu rahatsızlık ortadadır. Karar Hükmünde Kararnameler ile basın kuruluşlarının kapatıldığını, basın özgürlüğünün engellendiğini ve 21 Temmuz 2016’dan beri “Kürt nüfusun” yoğunluk gösterdiği illerde HDP’li belediyelere kayyum atamalarını eleştirip HDP’ye sahip çıkmaktadır. GREVIO kadın meselesinden daha çok Türkiye’nin iç meselelerini ve 24 Temmuz 2015’ten itibaren verdiğimiz vatan savaşımızı hedef almaktadır. Mehmetçiğimizin PKK’yı hendeklere gömdüğü sırada raporun yukarıdaki maddelerinde de görüldüğü üzere PKK’ya siper olma görevini yürütmüştür.

Bir diğer tehlikesi ise böyle bir Sözleşme’nin Türk Anayasasından üstün olmasıdır. 7 Mayıs 2004 günü kabul edilen kanunla Anayasanın 90.maddesi yeniden düzenlenmiş ve Meclisin onayladığı özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar ile yasalar arasında uyuşmazlık çıkması durumunda, milletlerarası antlaşmanın geçerli olacağı hükme bağlanmıştı.

Temel olarak İstanbul Sözleşmesi’ni ele aldığımız zaman, Türk kadının sorunlarına çözüm olmak bir yana dursun, milli birlik ve bütünlüğümüze zarar vermeye çalıştığı ortadadır.

Sözleşmenin Görmek İstemediği Kadınlar: Diyarbakır Anneleri

TSK’nın kararlı mücadelesi PKK’yı bitirme noktasına getirmişken, PKK’ya bir tokatta Diyarbakır Annelerinden gelmiştir. Vatan ve evlat nöbeti için HDP Diyarbakır İl binası önünde oturma eylemi başlatan aileler bugün Diyarbakır’da Gaffar Okan’ın mirasını taşımaktadır. Başlarım sizin Kürdistan davanıza”, PKK ileti yeryüzünden silinsin” diyen anneler bugün aynı zamanda vatan ve kadın mücadelesinin simgesidir. Ekrem İmamoğlu’nun 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Diyarbakır annelerine değinmezken, Pervin Buldan’ ve Meral Akşener üzerinden kutlaması Biden tayfasının birliğini herkese açıkça göstermiştir. . İstanbul Sözleşmesiyle sözde kadınları özgürleştirmek isteyenler Şenay Aybüke Yalçın’ın katilleriyle kol koladır.

24 Ağustos 2019’da Hacire annemizin yaktığı meşale de gösteriyor ki bu raporun “Kürt kadınında da” hiçbir geçerliği yoktur. Yıllarca evlatları terör örgütü tarafından dağa kaçırılırken, sokağa çıkmaktan korkar hale geldiklerinde bu raporlarınız neredeydi? Niçin endişe duymuyordunuz? Bugün en önemli ve en haklı mücadeleyi veren Diyarbakır Anneleri aynı zamanda Türkiye’deki saflaşmayı da çok güzel önümüze koyuyor. İstanbul Sözleşmesi yaşatır maskesini aynı anda Meral Akşener ve Pervin Buldan’a taktırarak oradaki kirli ittifakı da gözler önüne seriyor. Diyarbakır annelerinin karşısında İstanbul Sözleşmesi’nin yanında yer alanlar Türk kadınının sorunlarına değil ancak emperyalist sistemin sorunlarına çözüm olurlar.

Bugün kadınımızı korumak için yapmamız gerekenler. 6284. Sayılı kanunu geliştirip, kendi yasalarımızla kadınlarımızı korumalıyız. Kadının özgürleşmesi göğüs açarak değil kadının her yönüyle üretim içerisinde yer almasıyla gerçekleşir, kadını bedenini satmaya zorlayan sistem, İstanbul Sözleşmesini dayatan sistemdir. Kadınların toplum hayatında yer almasını engelleyen bütün Ortaçağ kalıntısı yozlukların tasfiye edilmesi Kemalist Devrimin tamamlanmasından geçmektedir. Kadının sorunu toplumun sorunudur. Bu sorun kadınıyla, erkeğiyle birlikte mücadele ederek çözüme kavuşacaktır.

Barış Akkaya
Öncü Gençlik Antalya İl Yöneticisi