Ana Sayfa Yazılar KAYAHAN ÇETİN YAZDI: “PKK’NIN KAHRAMANLARI: ŞEYH SAİT VE SEYİT RIZA”

KAYAHAN ÇETİN YAZDI: “PKK’NIN KAHRAMANLARI: ŞEYH SAİT VE SEYİT RIZA”

3647

Kayahan Çetin, Öncü Gençlik Ankara İl Yöneticisi

Vatan Partisi’nin geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne Darkapı Meydanı’na verilen Şeyh Sait isminin ve Tunceli Valiliği’ne Tunceli Kışla Meydanı’ndaki Seyit Rıza heykelinin kaldırılması için yaptığı başvuru, önemli bir gündem yarattı. Başvurunun ardından başta günümüzde özellikle Seyit Rıza’yı bir halk kahramanı gibi göstererek, en çok sahip çıkan ve onun temsil ettiği tarihsel ittifakı simgeleyen HDP-CHP ve onların çevresindeki kuvvetler olmak üzere HÜDA-PAR, AK Parti Diyarbakır İl Başkanlığı, Şeyh Sait Derneği gibi kurumlardan arr arda tepkiler yükselmişti. Alman devlet televizyonu ARD’de Atatürk’ü ve Türkiye’yi Dersim olaylarıyla ilgili soykırımcılıkla suçlayan belgesellerin yayınlanması üzerine Vatan Partisi, “savunma değil taarruz” anlayışını benimseyerek terör örgütleri PKK ve FETÖ’nün bu tarihsel kahramanlarının isimleri ve heykellerinin kaldırılması için girişimde bulundu. Mesele sadece basit bir heykel ve isim tartışmasından ötede, tarihsel olarak da Vatan Savaşı mevziisinde olma ve bugün için bir kararlılık ve tutarlılık meselesidir. Atlantik cephesinin aparatı durumuna düşenler içinse tarihteki köklerini savunma meselesi.     

TARİH NASIL İLERLER?

Zıtların savaşımı insanın tarih sahnesine çıkışından bu yana tarihin akışının ve ilerlemesinin başat faktörü olmuştur. İlerleme, her zaman çelişkilerin çözülmesiyle gerçekleşmekte ve her zaman ve her tarihsel süreçte iki çizgi, iki sınıf, iki kültür, iki üretim ilişkisi vb. arasındaki amansız mücadele sürmüş ve tarih akmaya devam etmiştir.

Cumhuriyetimiz de kendi toplumsal, siyasal devrimini gerçekleştirirken zıddıyla savaşarak ve onu ezerek var olmuş ve ayakta kalmıştır. Cumhuriyet, “bizi mahvetmek isteyen” emperyalizme karşı savaşında onun yerli işbirlikçileri olan Ortaçağ kalıntısı kurumlar ve ilişkilerle hesaplaşmış ve onlara hücum etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nda Koçgiri İsyanı, sonrasında Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim İsyanları etnik, dini, mezhepsel kimliklerle ortaya çıksalar da esas itibariyle Cumhuriyet Devrimleri’ne karşı ayaklanan feodal kalıntıların devrime karşı cevaplarıdır. İki zıt toplumsal sistem bir arada yaşayamamış, zıtların savaşımı ilkesi bir kez daha yürürlüğe girmiştir. Ya Cumhuriyetle birlikte tam bağımsızlık ve özgür yurttaşlık ya da emperyalizme esaret, etnik bölünme ve ağanın, beyin, şeyhin yanaşması olmak.

YOL GÖSTEREN KARARLILIK

Bugün önümüzdeki seçenekler de farklı değildir, bu iki yol halen vatanımızın geçtiği sırat köprüsünde önüne çıkan iki seçenektir. Türkiye, 24 Temmuz 2015’te girdiğimiz Vatan Savaşı’ndan bu yana bağımsızlık yolunda emin adımlarla yoluna devam etmektedir ve geldiğimiz aşamada PKK/PYD’nin tamamen yok edilmesi, HDP’nin kapatılması, bölgesel iş birliğinde kararlılık gibi başlıklarda Atatürk’ün ve genç Cumhuriyetimizin Şeyh Said İsyanı ve diğer ayaklanmalardaki devrimci kararlılığı ve programı yolumuzu aydınlatmakta ve önemli dersler vermektedir. Günümüzde emperyalizm maşası terör örgütleri PKK ve FETÖ; Şeyh Saitlerin, Seyit Rızaların devamlarıdır ve bunlarla devlet ve milletçe topyekûn savaşta yol göstericimiz de Atatürk olacaktır.

Bölücü açılım dönemlerinde Diyarbakır’da Şeyh Sait’in isminin verildiği meydan, sokak ve caddelerden bu ismin kaldırılması konusu gündemimizde iken, o dönemi yakından incelemek faydalı olacaktır.

İSYANIN İÇERİĞİ

Özellikle Şeyh Sait İsyanı için en çok karşılaştığımız iddialardan biri isyanın etnik bölücülük gayesiyle değil “dini kurtarma” içeriğiyle yapıldığıdır. Oysa isyanın asıl düşünsel önderliğini yapan eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya ve Cibranlı Halil, Kürdistan İstiklal Cemiyeti’nin kurucularıdır ve amaçları Kürt Teali Cemiyeti önderi Seyit Abdülkadir ile birlikte İngiliz destekli bir Kürdistan kurmaktır. Yusuf Ziya ve Cibranlı Halil, İngilizlerin Musul meselesinde Türkiye’yi güçsüz düşürmek için 1924’te Irak üzerinden tertiplediği Nasturi ayaklanmasına emirlerindeki kuvvetleri sevk etmeleri ve katılmaları üzerine tutuklanmışlar ve planladıkları isyana önderlik edememişlerdir. (1) İsyanın önderliği bu yüzden Şeyh Sait, Seyit Abdülkadir gibi mollalara kalmıştır. Ancak isyanın düşünsel temeli bölücülük, siyasi önderliği de Yusuf Ziya’dır ve hapishane üzerinden yönlendirmeye devam etmiştir. Etnik bölücülük ve gericilik bir kez daha birleşmiş ve PKK ile FETÖ’nün o dönemdeki izdüşümlerini oluşturmuştur.

      Şeyh Sait’in de Yusuf Ziya, Seyit Abdülkadir gibi isimlerle içinde bulunduğu Kürdistan İstiklal Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyeti’nin etkinliğini yitirmesinden sonra Erzurum’da kuruldu. Bu cemiyet henüz İstanbul’da İngiliz temsilcisi Mr. Templeton ile bir görüşme gerçekleştiriyor. Bu görüşme isyanın asıl amacının anlaşılmasında oldukça ufuk açıcı. Cemiyet adına İngilizlerle görüşen Palulu Kör Sadi, bazı taleplerde bulunuyor: İngilizlerle Kral Hüseyin’in Ürdün’de yaptığına benzer bir ittifakla Türkleri arkadan vurmak, oluşturulacak Kürt Emirliği’nin vilayetlerinin olası tehditlere karşı İngilizlerce korunması, oluşacak Kürt hükümetine Akdeniz’de bir mahreç (çıkılacak yer) açılması ve “ihtilal hareketinin” sonuna kadar iki yüz elli bin altın lira para yardımı. Kurulacak Kürt Emirliği’nin sultanı olarak da Kürt Teali Cemiyeti önderi Seyit Abdülkadir öneriliyor. (2) Bu görüşme isyana giden sürecin hazırlıklarının, çok öncesinde ve “bağımsız Kürdistan temelinde” başladığını göstermektedir.

       İsyanın bastırılmasından sonra isyanın askeri kısmında görev almış isimlerin mahkeme kayıtlarına geçen sözleri de isyanın asıl içeriği hakkında önemli ipuçları veriyor: Şeyh Sait’in bacanağı, Cibranlı Halil’in kayınbiraderi olan ve isyan süresince ikili çalışarak en sonunda Şeyh Sait’i yakalatan kişi olan Binbaşı Kasım ifadesinde “Bulunduğum çevre ve bölgede bir Kürt istiklalini ve Türkiye’den ayrılmayı isteyen hareketler bulunduğunu, bunun halka tesir ettiğini arz etmiştim.” diyor. Çermikli Dr. Fuat’ın bir yakınına yazdığı 1 Şubat 1925 tarihli bir mektuptan da anlaşıldığına göre Şeyh Sait isyanıyla eş zamanlı olarak Bağdat, Musul ve Halep’te de birer Kürt Bağımsızlık Komitesi kurulmuştu. Şeyh Sait, Lice ve Hani’yi ele geçirdiğinde bu komitelerin görevi de sınırlardaki Kürtleri ayaklandırmak ve isyanı bütün Kürt bölgelerine yaymaktı. Kürdistan Teali Cemiyeti üyelerinden, ordudaki teğmenlik görevinden ayrıldıktan sonra iki İngiliz subayı ile birlikte Doğu’yu dolaşan Bitlisli Kemal Fevzi’nin de ifadesinde “Ben bağımsız bir Kürdistan kurulması için çok çalıştım.” demesi isyanın içeriğinin temel öğesinin bölücülük olduğu gerçeğini güçlendiriyor. (3)

Uğur Mumcu’nun “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925” isimli eseri de bu konuda aydınlatıcı bilgiler veriyor. 1919’dan 1925’e kadarki sürede; işgal yıllarında İstanbul’da faaliyet gösteren Kürt Teali Cemiyeti’nden, Erzurum’da kurulan Kürdistan İstiklal Cemiyeti’ne, Kurtuluş Savaşı’ndaki Koçgiri ayaklanmasından Nasturi ve Şeyh Sait İsyanları’na uzanan çizginin örgütsel ve ideolojik olarak ve içindeki kadrolar ve önderliği itibariyle aynı çizginin temsilcileri olduğu ortadadır. (4) Yusuf Ziya, Seyit Abdülkadir, Cibranlı Halil, Baytar Nuri ve Şeyh Sait bu çizginin önderleridir ve dayandıkları biricik güç İngiliz emperyalizmidir. “Özerklik” talebini ilk dillendiren hatta hükümetten taleplerinin en başına yazan ve “Sevr Antlaşması’nca kendilerine sağlanan özerkliği” talep eden ilk ayaklanma da Koçgiri İsyanı’ydı. Koçgiri İsyanı önderlerinden Baytar Nuri isyanın amacını “İlk önce Dersim’de Kürt istiklalini ilan edecek, Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvveti Erzincan, Elazığ ve Malatya istikametlerinden Sivas’a doğru hareket ederek Ankara hükümetinden Kürdistan istiklalinin tanınmasını isteyecekti.” şeklinde ifade ediyor. (5)

Bugün PKK ve siyasi uzantısı HDP’nin başlıca sloganlarından olan “özerklik, özyönetim” gibi kavramlar ve emperyalizm destekli Kürt devleti amacının kökü bu isyanlarda bulunmaktadır. Şeyh Sait İsyanı’nın Cumhuriyet’e karşı feodal gericilik ve şeriatçılıktan ibaret olmadığı asıl meselenin onlara temel oluşturan bir Kürt Devleti amacı olduğu ortadadır. Bu sebeple Şeyh Sait, Seyit Abdülkadir, Seyit Rıza PKK’nın atalarıdır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin meydanlarında isimleri ve heykelleri bulunamaz. Cumhuriyet’in Şeyh Sait’le olan savaşı bugün Barış Pınarı’nda, Kıran Operasyonları’nda sürmektedir.

Birinci Meclis döneminde Bitlis mebusluğu yapan Yusuf Ziya’nın mebusluğu sırasında görevinden faydalanarak, Doğu’da ileride girişeceği bölücü hareketler için güç topladığı ve resmi imkanlardan yararlandığı biliniyor. Daha sonra İkinci Meclis döneminde vekilliği sona erdirilen Yusuf Ziya, isyan hareketlerinden sonra tutuklandı ve isyandan sonra idam edildi. Bu durum da terör örgütü uzantılarına meclis koridorlarında yer verilmemesi ve resmi imkanları terör faaliyetleri leyhine kullanmalarına engel olunması için HDP’nin kapatılması ve kayyum atamalarının haklılığı konusunda tarihten gelen bir derstir.

İNGİLİZ DESTEĞİ

İngilizlerle Türkiye arasında o dönemdeki en sıcak konu Musul meselesiydi. İngilizler Doğu Anadolu içerisinde isyanlar tertiplerken Türkiye de Musul bölgesinde İngiliz hakimiyetine karşı Kürt aşiretlerini örgütlüyordu. İngilizler, Nasturi ayaklanmasını bizzat örgütlerken isyancıların tekrar Irak sınırından geri kaçmasıyla bu girişim sonuçsuz kaldı. Bu başarısız girişimin ardından İngiltere, bölgedeki Kürt unsurlar üzerinde de hakimiyet kuramayınca “birleşik Kürdistan” stratejisi yerine Musul’daki Kürtleri sömürgeleştirdiği Irak’a bağlama ve Türkiye’yi bölücü isyanlarla zayıflatarak Musul meselesinde güçsüz bırakma stratejisi izledi. Türkiye’yi parçalayamayan, Irak Kürtlerini yönetemeyen İngiltere, Türkiye’yi “yaralı” bırakacaktı. Günümüzün baş emperyalisti ABD’nin Avrasya’ya yönelişini durduramadığı Türkiye’yi yaralı olarak Avrasya’ya gönderme stratejisi gibi. Ve Şeyh Sait İsyanı baştan sona İngilizlerin bu amaçlarına hizmet etti. İngilizlerin bu dönemde isyanın önderliğini yapan Seyit Abdülkadir gibi isimlerle de ilişkileri vardı ve belgeliydi. İngiliz resmi yazışmalarında:

“… Kürdistan Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul’daki Kürt Kulübü başkanı Seyit Abdulkadir ve Paris’teki Kürt Delegesi Şerif Paşa emrimizdedir…” (6)

“…Mr.Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt Başkanı olan Şeyh Seyit Abdulkadir paşayla görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Müttefik Kuvvetler Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı kullanmak için her parayı ödemeye hazırlardır…” (7) (1920)

İngilizlere yönelik Kürt desteği, İngilizlerin asıl amacının Kürt devleti değil bölgeyi Fransa ile birlikte paylaşmak olduğu anlaşılınca düşmüştür. Aynı zamanda Türkiye, isyan sürecinde emperyalistler arası çelişmelerden de faydalanmış; İngiltere, Fransa’nın Şeyh Sait İsyanı’nda Türk birliklerinin Suriye üzerinden demiryollarını kullanarak isyancıları çevirmesine yardımcı olmasını “Türkiye’nin iç işlerine karışmak” olarak yorumlayarak sert bir şekilde protesto etmiştir. (8) Ankara Hükümeti, Kurtuluş Savaşı’nda Ankara Antlaşması’yla uyguladığı “düşmanı bölme ve eksiltme” stratejisini devam ettirmiştir.

İÇ CEPHEDE ZAAFİYET

Şeyh Sait isyanını bastıran çizgi Mustafa Kemal’in temsil ettiği devrimci çizgiydi. Çünkü bizzat Mustafa Kemal Paşa, isyanın hemen öncesinde, İngilizlerin Musul konusunda ültimatom verdiği ve Türkiye’nin kararlı durduğu bir dönemde, askerlik ve siyaset arasında askerlikten yana bir tercihte bulunan isimlerin (Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy vb.) ordudaki görevlerini bırakarak siyasete atılmaları ve bütün gerici unsurları, Cumhuriyet karşıtlarını Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası altında birleştirmelerini sert şekilde eleştiriyordu. Atatürk’e göre bu “bir yabancı devletin bize hücum edebileceği zamanda, kendilerinin de bize taarruz ve hücum ederek hedeflerine kolaylıkla ulaşabileceklerini sanmaları” ve “Muharebeye hazır bulundurmaya mecbur oldukları ordularını başsız bırakıp, vaktiyle hoşlanmadıklarını söyledikleri politika sahasına atılmaları” (9) durumuydu.

Bugün ise bu durumdan çok daha ağırını tecrübe ediyoruz. “Hükümeti devirme” sevdası uğruna “şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmekten” çekinmeyenler, bugün emperyalizmin yedeğine düşen programsız bir muhalefetçilik uğruna PKK’nın siyasi uzantısıyla ittifak kurup, her kritik konuda Atlantik çıkarlarının bekçiliğini üstlenebiliyor. CHP vekilleri Seyit Rıza heykelleri önünde poz verebiliyor, grup başkanvekilinin ağzından “Dersim” ile bir problemlerinin olmadığını hatta üstüne gittiklerini söyleyebiliyor, Ermeni Soykırımı yalanını açıkça savunan milletvekilleri ve il başkanlarına sahip olabiliyor. Bir yandan da Vatan Savaşı’nda başarısızlığın pususuna yatmış Davutoğlu-Babacan kliği de harekete geçiyor ve onlar da bu tarihsel konularda ve siyasi çizgide benzer hatta daha ağır tutumların sahibi. İç cephede zafiyetin ötesinde bozgunculuğu yaşadığımız günlerdeyiz. Bu dönemde Atatürk’ün iç cepheyi emperyalizme karşı birleştiren iradesi yine önümüzde örnektir.

DOSTLARIMIZLA BİRLEŞMEK

Şeyh Sait İsyanı ve diğer iç isyanlarda da en kilit hamlelerden biri dostlarımızla birleşmek yani bölgesel iş birliği olmuştur. Dönemin müttefiki SSCB’nin ve Komünist Enternasyonal’in tavrı emperyalizmin karşısında, Türkiye’nin yanındaydı:

“Mustafa Kemal’e ve Ankara hükümetine karşı Kürdistan’daki Şeyh Sait ayaklanması, Moskova tarafından, Türk gericiliğinin İngiliz emperyalizmi ile ittifak halinde bir geri dönüş girişimi olarak değerlendirilmektedir.” (10)

Türkiye, Ağrı İsyanları döneminde de İran’la isyancıları himaye etmemesi ve Irak’la da “Barzani bölgesini merkez olarak kullanan isyancı Kürt aşiretlerine” operasyon yapılması konusunda iş birliği yapmıştır. Bu iş birliğinin günümüzdeki devamı 2017’de bölge ülkelerinin iş birliğiyle Barzani’nin “Kürdistan” bağımsızlık referandumunun bozguna uğratılmasıdır.

DERSİM’İN ANLAMI

Komünist Enternasyonal belgelerindeki Türkiye’ye destek sadece Şeyh Sait İsyanı’yla sınırlı değildi. Dersim İsyanı sırasında da Türkiye’nin feodal gericilikle hesaplaştığı söylenmiştir. Dersim İsyanı’nın temel nedeni; Cumhuriyet’in 1934 yılında çıkardığı İskan Kanunu’ndaki aşiret reisleri, bey ve şeyhlerin tüm yetkilerine son veren ve bütün taşınmaz mallarını devlet mülkiyetine geçiren “önlem kararları” olarak görülmekte ve isyan “Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişi” olarak değerlendirilmektedir. (11)

Enternasyonal belgelerinde de ismi geçen gazeteci Naşit Hakkı Uluğ, 1925 yılında o bölgede yaptığı gözlemlerinden hareketle Haber gazetesinde sorunu şöyle ortaya koyuyor:

“Bugün on binlerce vatandaşımız, sayıları birkaç yüzü geçmeyen reislerin, seyitlerin ve bunların akrabalarının kuşaktan kuşağa, elden ele geçen oyuncağı olma bahtsızlığına uğramış durumdadır. Bu vatandaşlara uygarca yaşamanın, onların şimdiki yaşayışlarından tamamen farklı bir şey olduğunu anlatabilmek için, her şeyden önce onları, bu bir avuç eşkıyanın kölesi olma durumundan ve egemenliğinden kurtarmak ve bu vatandaşlara özgür olma hakkını ve hayatlarını kazanma hakkını vermek gerekir.” (12)

SEYİT RIZA HEYKELİ, APO HEYKELİDİR

İşte Tunceli Harekatı’nın müdahale ettiği ve değiştirdiği, halkı özgürleştirdiği ilişkiler bu Ortaçağ esaretiydi. Ve bugün CHP ve HDP’nin sahip çıktığı Seyit Rıza heykeli, bu ilişkilerin başındaki zorba ve eşkıyanın heykelidir. Fakat Dersim İsyanı da bir feodal isyandan ibaret değildi sadece. İçerisinde daha tehlikeli olarak milleti mezheplere bölmeye ve vatanı etnik zeminde parçalamaya yönelik bir karakter de taşımaktadır ki bugün Alman emperyalizminin kanallarındaki Dersim saldırılarına konu olan da bu özelliğidir. (13) Alevilik, Dersim kalkışması üzerinden bölücülüğün kuyruğuna taktırılmak istenmektedir ama Cumhuriyet’in tunç eli Dersim gericiliği ve bölücülüğünün üstüne halen bir yumruk gibi inmektedir. Bu durumda Tunceli Kışla Meydanı’ndaki Seyit Rıza heykeli, Selahattin Demirtaş’ın dikmek için çırpındığı terörist başı Apo heykelinden başka bir şey değildir, vatanı emperyalizme dayanarak silahla bölme kalkışmasının 1938’deki adıdır ve mutlaka kaldırılacaktır.

GERİCİLİĞİN DÜĞÜMÜ EMPERYALİZM!

Bütün tarihsel örneklerde ve günümüzde gördüğümüz gibi, gericiliğin bütün unsurları (etnik bölücülük, mezhepçilik, tarikatçılık, kimlikçilik vb.) çağımızda ancak ve ancak emperyalizmle iş birliği halinde ve ona dayanarak sahne alabiliyor. Şeyh Sait İsyanı’ndan Dersim İsyanı’na ve bugün onların devamcısı PKK ve FETÖ terör örgütlerine, bütün bölücü ve gerici unsurları birbirleriyle müttefik eden ve düğümleyen emperyalizmin ta kendisi. Hatta bugün insan ve doğa yıkımında zirveye ulaşan emperyalizmin, milli devletleri baş hedef alarak saldırırken en büyük yöntemleri insan hayatına kast eden terör örgütleri ve ekonomik zeminde Ortaçağ tefeciliğinin günümüz versiyonları olan vurgunculuk, borçlandırma, komisyonculuk gibi yöntemler olmuş durumda. Emperyalist sistemde gericilik ve çürüme zirvesinde.

Türkiye’nin bölünme ve borçlanmayı temsil eden Atlantik sisteminden Avrasya iklimine doğru seyrinde, Vatan Savaşımızın en kritik dönemeçlerinde Şeyh Saitlerin, Seyit Rızaların, onların günümüz versiyonlarının ve sahipleri emperyalizmin karşısında Atatürk gibi kararlıyız.

Kaynakça:

(1)          Avni Doğan, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası s.172

(2)          Nurer Uğurlu, Kürt Milliyetçiliği, Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı, s.77-78

(3)          Nurer Uğurlu, Kürt Milliyetçiliği, Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı, s.96-97

(4)          Uğur Mumcu, Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925

(5)          Uğur Mumcu, Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925, s.16-17

(6)          E. Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye , s.257

(7)          E. Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye , s.207

(8)          Bayram Yurtçiçek, Cumhuriyet Devrimi ve Şeyh Sait Ayaklanması , Teori , Ocak

          2010

(9)          Atatürk’ün Bütün Eserleri ,  Kaynak Yayınları

(10)        Komintern Belgelerinde Türkiye/Kürt Sorunu , s.15, Kaynak Yayınları

(11)        Komintern Belgelerinde Türkiye/Kürt Sorunu s.66-67, Kaynak Yayınları

(12)        Naşit Hakkı Uluğ, Derebeyi ve Dersim, Kaynak Yayınları

(13)        Doğu Perinçek, Şeyh Sait ve Seyit Rıza Cumhuriyeti, Aydınlık

oncugenclik.org.tr, 21.12.2019