Ana Sayfa Yazılar UĞUR KAÇAR YAZDI: İRFAN YALÇIN’DAN EDEBİYATIMIZA BÜYÜK MİRAS

UĞUR KAÇAR YAZDI: İRFAN YALÇIN’DAN EDEBİYATIMIZA BÜYÜK MİRAS

1932

Uğur Kaçar, Öncü Gençlik GYK Üyesi ve Muğla İl Başkanı

Ezberimizdedir ilk yerli roman!

İlk tarihi romanı bilmemek ayıp!

Nasıl unuturuz ilk köy romanını!

Bir de ilk psikolojik romanı okumadan olur mu?

Ya ilk realist romanın ismini değil ama sınav kağıtlarına kaç kez yazdık unutmadık mı?

Su gibi şakırız ilk pastoral şiiri!

Edebi romanın da ilki bir başkadır ve incelemeyen kalmamalı!

Dün verilen eserleri hepimiz biliriz ve önce onları okumuşuzdur. Okumasak bile ismini, cismini biliriz! Dün verilen eserler biraz da bugün için değil midir? Dün yazılan romanlar, şiirler birike birike taşına taşına, insana verdiği yön ile, edebiyata kattıklarıyla, bugünü yaratmaz mı? Bizler dünün eserine yaslanan, bugünü okuyan ve yarını yazacak bir nesiliz. O yüzden biraz da bugünün edebiyatçılarına bakmak lazım. Bugün, değerli bir yazar, İrfan Yalçın’ı okumadan olur mu?

Önce basit cümlelerle anlatalım. İrfan Yalçın, 1934 yılında Zonguldak’ta doğdu. Yazar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra 1972’te İstanbul’da bir kitabevi açtı. 1985’te Köyceğiz’e yerleşen yazar hala Köyceğiz’de yaşamakta.

İrfan Yalçın’ı bu kadar sade cümlelerle anlatmak imkansız olsa gerek. Ancak bu sade cümleler onun dokunduğu toprağı anlatıyor. Zonguldak’ta yaşadı anılar biriktirdi ve o anılar eşsiz kitaplara yansıdı, sayfalara dönüştü ve bizlerle buluşuyor. Kendi hayatından beslenen, birçok yer görüp insan tanıyan yazar yaşanan hayatlardan yaratır eserlerini. Gerçeklerden kopmadan hayallerini hayatla birleştirir.

Hangi kitapları yazdı, hangi ödülleri aldı uzun uzun sıralanabilir. Halbuki kitaplarının adını sıralamak yerine o kitabı okumak, hangi ödülleri aldığını ezberlemek yerine kitaplarıyla kendimizi ödüllendirebileceğimiz bir değer. İrfan Yalçın çünkü çoktan seçmeli bir sınav kağıdına değil hayata yakışan bir yazar. O yüzden yazarın kalemini tanıyalım ve kitaplarına sarılalım.

İnsanlık için İnsanları Yazmak

-Bir laf etmiştir öğretmen bir gün, unutmam hiç;

‘’Sevecen insanları… Yaşaycan gardaş gardaş…’’-

1979’da Ölümün Ağzı eserinde, ‘’Milyonlarca yıldan beri dünyanın dört, beş yüz metrelik kabuğunu ‘işliyordu’ kimi insanlar. Çiçekleri sulayan yerin dibini karınca gibi oyup, kömürü dışarı atan bu insanlardı. Hayat dediğimiz şeyi bu insanlar üretiyordu yani.’’ demişti. Aslında romanlarında hep insan odaklı olan İrfan Yalçın özellikle emekçileri ve toplumun dışlanmış kesimlerini ele alır.

Roman yazmak bir başka ifadeyle kelime sanatçısı olmaktır. İrfan Yalçın Roman yazmayı sadece dili iyi kullanmaya indirgemez ve bir yazarın dünya görüşünün de olması gerektiğini ifade eder. Çünkü romanın içeriğine yön verecek olan budur der. İrfan Yalçın’ı da İrfan Yalçın yapan ve eserlerini okuyanları bu kadar hayran bırakan şey de bu olsa gerek.

Yazar eserleriyle sadece sayfalara dokunmamıştı, insanlara dokunuyor. Bu eserleri aynı zamanda filmlerde, senaryolarda karşımıza çıkar. 1985 yılında yönetmenliğini Sinan Çetin’in yaptığı ödüllü film ‘’14 Numara’’, vizyon tarihi 2015 yılı olan Aydın Sayman’ın yönetmenliğini yaptığı ‘’İçimdeki İnsan’’ gibi eserler İrfan Yalçın’ın kaleminden çıkmıştır aslında. Eski eserleri dahi insan odaklı yazıldığı için bugün de değerini koruyor. Birilerinin yazarı değil tüm insanların yazarıydı. Bir dönemin de yazarı olmadı İrfan Yalçın. Hayatını bir şeyler üretmekle geçirdi, kitapları düşünmediği bir anı bile yok sanırım.

Yazılarda Hakikate Bağlılık

“İçimdeki Zonguldak”, yazarın yaşam penceresinden bu kentin öyküsüdür. Ve dikkatli bakarsak bir yazarlığın öyküsüdür.İrfan Yalçın bu kitabını Zonguldak’ta bir buluşma sırasında şöyle açıklar:

‘’Yıllar sonra çok istediğim bir kitabı yazdım. Anılarım penceresinden Zonguldak’a bakarak ya da içimde yoğunlaşmış anılarımdan Zonguldak’a bakarak…Nasıl yazdım bilemem, iyi mi yazdım kötü mü yazdım. Ama bildiğim bir tek şey var ki çok dürüst yazmaya çalıştım. Yani namusluca yazdım. Hiç yalan söylemedim. Gerek duygularımda gerek düşlerimde hiçbir yanlışlık olmadığına inanıyorum. Dürüst davrandığıma inanıyorum. Kısaca ben bu kitabı yazarken sanki biraz Zonguldak oldum.’’ İrfan Yalçın’ın ağzından dökülen bu cümleler belki de onu en özlü şekilde anlatabileceğimiz ifadeler.

Yazar, ‘’ Anlıyorum ki, bir gerçeği bilmekle onu yaşamak aynı değil!’’ diye ifade eder. Var olanı yazan ve gerçeklerin üzerine bir perde çekmeyen bir kalem. Bu gerçekliği anlatırken ancak okuyucuya kötü bir şeyin karşısında nasıl duracağını da öğretir. Yazılarında ele aldığı insan karakterleri yalan ve uydurmaca değil, üflesen toz bulut olmayacak cinsten. Sokağa adımını attığında karşında görürsün, bak İrfan Yalçın’ın eserindeki insanoğlu canlanıvermiş. Göz boyamak için yazmayan ve eserlerinde hayatın tüm renklerini ele alan yazar aynı zamanda hayatın da bir siyahı olduğunu bilerek hep beyaza çevirmek için uğraş veriyor. Bu uğraşı vermeyen biri yoksa nasıl böyle güzel eserler yazar ki?

‘’Acitasyon’’ edebiyatı yapan değil, umut taşıyan ve aşılayandır İrfan Yalçın. Bugün hayattan koparan ve soyutlayan, hayaller aleminde ve gerçekten uzak, karamsarlık yükleyen melankolik yazılarıyla insana tuzak olan; yeniyi üretmeyip eskiden yayınlanan eserlerin güzelliğini harcama anlayışıyla yayın hayatına devam eden birçok derginin yaptığının tam tersini bize sunar. İrfan Yalçın insanları yanlış alemlere hapsetmez. Raflara asılı kalan Ot, Bavul gibi dergiler ile kıyaslanmayacak bir edebiyatçıdır. Dergi kapaklarında ölmüş ozanlar derneği gibi çalışan bu dergilerin okunduğu zaman ölü gibi yaşayan insanlar yaratma çabasının karşısındadır. Duvarlara içi boş karamsar cümleler yazıp altına ünlü edebiyatçıların adını yazanlar, İrfan Yalçın’ın adını yazamayacaklardır. Çünkü İrfan Yalçın şiir sokakta deyip hayattan kopan yalnız bireyler yaratmaya çalışmaz aksine şiir de roman da, edebiyatın kendisi hayatın hakikatleridir onun için.

Yalansız yazdı, insanların daha çok hoşlarına giden yazı çıkar ya da daha çok okunur diye yalan söylemiyor. Düşüncesi neyse onunla hareket ederek yazılar kaleme alır. Ve bu yüzden eserleri okunuyor. Türk Edebiyatı için en büyük öğretisi de budur ve bırakacağı en büyük mirası da budur:

Yalansız Yazmak!

oncugenclik.org.tr, 4.10.2019