Ana Sayfa Teoman Alili Akademisi Ümit Çalışkan yazdı: ❝TÜRKİYE TEKRARDAN SICAK PARA EKONOMİSİNE DÖNER Mİ?❞

Ümit Çalışkan yazdı: ❝TÜRKİYE TEKRARDAN SICAK PARA EKONOMİSİNE DÖNER Mİ?❞

1948

Büyük Türk şairi, büyük devrimci Nazım Hikmet bir şiirinde Abidin Dino’ya şöyle seslenir:

“Bu adamlar, Dino,

ellerinde ışık parçaları,

bu karanlıkta, Dino,

bu adamlar nereye gider?

Sen de ben de Dino,

onların arkasındayız,

biz de biz de Dino,

gördük açık maviyi.”

Mazisi kahramanlıklarla dolu Türkiye, aynı Nazım’ın Dino’ya seslenişindeki gibi Atlantik girdabının karanlığından kurtulup bir çağlayan gibi yükselerek Asya’nın açık mavisindeki yerini almıştır. En sonda söyleyeceğimizi başta söylemek gerekirse Amerikan emperyalizmi Asya’nın insanlık burcu karşısında bozguna uğramaktadır. Türkiye’nin içindeki ABD aparatlarına karşı verdiği mücadele bu bozgunu daha da büyütmektedir. ABD terörizmine karşı elde ettiğimiz başarılar yanında ekonomik alanda elde etmemiz gereken başarılar artık yakıcı ihtiyacını daha fazla hissettirmektedir.

Neoliberalizmin Ayak Sesleri: 24 Ocak Kararları

Türkiye, ABD prangalarını kırıp şu an var olan konumuna gelebilmesi için çok önemli kırılma noktalarından geçmiş ve bedeller ödemiştir. Amerikan emperyalizmi küreselleşme adını verdiği milli devletimizi tasfiye ve Türkiye’yi dünya sermayesinin kucağına atmak amacıyla binlerce insanı yerinden yurdundan ederek 12 Eylül kanlı darbesini gerçekleştirdi. Bu darbe ile Kemalist devrimin son kalelerini yıkma harekatı başladı. Bu yıkımı en hızlı ilerletmenin en kritik ayağı ekonomiydi. Türkiye’yi tüm emperyalist saldırılara açık hale getiren, ekonomik bağımsızlığını elinden alan 24 Ocak kararları, 12 Eylül’ün vahşi sopasıyla uygulandı. İlk hedef Kemalist devrimin en önemli kazanımlarından olan devletçi politikalar oldu.

Kamunun ekonomideki payı %5’lere kadar düşürüldü. Paranın giriş ve çıkış denetimleri kaldırıldı. Yabancı sermaye baş tacı edilip Türk üreticisi öcü konuma getirildi. Borçlanmak çağın en önemli göreviymiş gibi gösterilip IMF kapılarından medet umuldu.1 Ulusal gelir içindeki faiz payı arttı. Emekçiler daha da fakirleşti. Emekçilerin sönümlendiği yerde Türkiye düşmanı tarikatlar ve cemaatler yükseltildi, devletin en kritik kademelerinde görevler verildi. Tarımsal üretim bitirildi, %40’a kadar azalma meydana geldi.  Dünya ekonomisi ile bütünleşme, “istikrar” odaklı ekonomi derken Türkiye borca battı. 1980’de GSMH’nin %29,6’sını oluşturan borçlar, 1995 senesinde %57,5’a dayandı.2 Sanayici ekmek teknesini büyük sermayedarların dişlerine kaptırdı. 1975 senesinde %37,6 olan sanayi yatırımı payı 1990’da %19,5’a kadar düştü. İstatistikler ekonominin büyüdüğü gösteriyordu. Fakat halkın refahının geldiği düzeye bakıldığında durum hiç iç açıcı değildi. Ülkemiz her geçen gün daha da yoksullaşıyordu. En neticesinde 24 Ocak kararları bir karşı devrimdi. Bu program dönemin başbakanı Tansu Çiller tarafından “Son sosyalist ülkede yıkıldı” söylemiyle isimleştirildi. Bu söylem çok çarpıcıydı, neoliberalizm en vahşi haliyle ülkemize enjekte edildi.3 Kemalist devrimin ekonomik tüm kazanımları öcü konumuna oturtulup inkar edildi. Sıcak para ekonomisi mafyasıyla, tarikatıyla, gladyosuyla hakimiyetini kurmuştu.

90’larda Tansu Çiller yönetimindeki hükümet Özal’ların getirdiği emekçiyi fakirleştirme programını daha da kurumsallaştırmıştı. 2000’lere geldiğimizde özelleştirmeler zirve yaptı ve bu durum halkın önüne ekonomik büyüme ve ilerleme olarak konuldu. Fakat vatandaşlarımızın cebine ve çarşı pazara baktığımızda çok acı bir tablo berrak bir şekilde görünmekteydi. 2002’de %10’a yaklaşan bir gerileme yaşadık. İlerleyen yıllarda IMF’den alınan borçlarla verilerde belli artışlar sonucu suni büyümeler gerçekleşmişti. Fakat bu kanayan yarayı durdurmadı. Büyüme rakamları ile halkın elde ettiği refah uyuşmuyordu. Sıcak paracıların piri Kemal Dervişlerin başını çektiği bu dilenme ekonomisi, ithalata bağımlı üretimin tüm sektörlere yaygınlaştığı (üretiminin üstünün çizildiği), dış ticaret dengesizliğinin ve borç anapara ve faizlerinin arttığı, yatırımların, bankaların reel varlıklarının giderek eridiği, bütçe ve hazine açıklarının rekor yaptığı bir tabloyu Amerikan tepsisiyle ülkemize getirdi.4

İntibah(Uyanış) Tekrardan Başladı!

Ülkemiz içerisindeki kırılma noktaları sadece emperyalistlerin başını çektiği konumlarda olmadı. Ülkemizin fedai ve vatansever birikimi bu akbabalara karşı mücadeleyi koşul ne olursa olsun vermiş ve mazlum milletlere örnek olacak başarılar elde etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından ilk büyük kırılma Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Kurtuluş Savaşı olmuştur. Bundan sonraki emperyalizme karşı mücadelede en büyük kırılma noktası Silivri mahkemelerinde Gladyo’nun çöküşü ve Türk milletinin özgürleşmeye başlama süreci olmuştur. Bu dönemle beraber PKK, FETÖ gibi Amerikan aparatlarına karşı amansız bir mücadele başlamıştır. Bu mücadeleyi tarih önümüze koymuştur. 1980’den beridir içimizi kemiren liberal virüs artık tıkanma noktasına gelmiştir. ABD’nin sömürge politikalarına boyun eğen bir Türkiye artık yok. Günümüzde gladyo şefleri iktidarları belirleyememektedir. Türk ordusunun ve Türk devletinin azmiyle binlerce FETÖ bağlantılı kişiler tutuklanmış ve ağır cezaları almıştır.5

PKK ve türevi tüm terör örgütlerine karşı şanlı ordumuzun aldığı zaferler ülkemizi özgürleştirdi. Devamında Diyarbakırlı annelerimizin HDP il binalarında göstermiş olduğu kahramanca mücadeleyle 20’nin üstünde ailemiz PKK tarafından kaçırılan evlatlarına kavuştu. Mavi Vatan’da Atlantik merkezlerinin tüm kışkırtıcı saldırılarına karşı haklarımızı savunup ülkemize yeni zenginlikler kazandırdık. Asya’daki konumumuzu sağlamlaştırıp emperyalizmin her atağına karşı kuvvetimize kuvvet kattık. Bunun sonucu olarak Çin, Rusya, İran gibi Asya’nın öncü ülkeleriyle önemli işbirliklerine imza attık. Tüm bu kazanımların sonucu olarak ekonomik anlamda da ciddi değişikliklerin olması da kaçınılmaz olacaktı. Çünkü Türkiye, üzerine vurulan neoliberal prangaları bir daha canlanamayacak şekilde kırmıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 75. BM Genel Kurul’unda “Tarihin sarkacı tekrardan Asya’ya kaymıştır” söylemiyle yeniden yaratılacak ekonomik kimliğimizin sinyallerini vermişti.6 Bu açıklamanın akabinde dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise her konuşmasında sıcak para peşinde koşan borçlanma ekonomisinin artık sürdürülemez olduğunu defalarca vurguladı.7 Hükümet bu hedefle yola çıkarak sıcak paracı merkezlerle ilişkilerini bitirmeye doğru adımlar attı. Bununla beraber hükümet bu süreçte sıcak paracıların en çok vurgun yapma aracı olan SWAP limitlerinde (yani takas işlemi) daralmaya gitti ve bankaları kriz koşullarında kuvvetini artırdı. Gümrükleri korumak adına önlemler aldı. Yayınlanan ekonomik reform paketlerinde istihdam ve üretim hedefi en başa konuldu. Kamucu ekonominin baş tacı ve neoliberal çevrelerin üzerinde en çok saldırıda bulunduğu Kamu İktisadi Teşekkülleri gömüldüğü topraktan tekrardan çıkartıldı. Tümünü topladığımızda Türk milletinin özlemlerinde olan insan odaklı ekonomik model tüm zorunluluğuyla ufkumuzu açmaktadır. Tam da bu noktada sıcak para ekonomisinden medet umacak bir Türkiye düşünmek tüm neoliberallerin bozguna uğrayacak hayallerinden başka bir şey değildir.

Asıl Şimdi Üretim Ekonomisi

Devrim niteliğinde süreçler yaşadığımız bugünlerde askeri ve siyasi kararlılığımız sonucunda Amerikan planlarının biçtiği rolleri yırtıp attık. Tüm Atlantikçiler ülkemizin bu kararlılığını gördükleri için özellikle ekonomik anlamda üzerimize gelmekte ve birliğimiz içerisinde gedikler açmak istemektedir. Önümüzde açılmak istenen tüm bu gedikleri dolduracak, Asya’da yer almaya başladığımız devrimci konumumuzu daha da kalıcılaştıracak bir ekonomik programa çok acil ihtiyaç vardır. Bu hedefler için adımlar atılmaktadır. Ama yeterli değildir, ülkemizin yaşadığı kriz tehditleri bunu doğrulamaktadır. Baş düşmanımız emperyalizmdir. Bu düşmanın beslediği tüm kaynakları dışlayacak bir ekonomik modele ihtiyacımız vardır. Bunu başaracak iklim Asya’dadır. Asya ülkeleriyle yapılacak ekonomik işbirlikleri kaçınılmazdır. Kriz koşullarının getirdikleri, salgın sürecinin ürettikleri ve ülkemizin yakıcı ihtiyacını düşündüğümüzde üretim gerçekliği tüm berraklığıyla ortaya çıkmaktadır. Üretimi büyütmek ve ilerletmek için gidilecek yol istihdamdır. İstihdam bizleri dolar baskısından, hem içte hem dışta yükselen yaratıcı yıkıcı seslerden ve ülkemize gedik açmaya çalışanlardan koruyacaktır. Bunu da başarabilmek için tarıma, ticarete ve hizmetlere yatırımlar ve milli tasarruf hamleleri gerekmektedir. Bu kıstaslar en yakıcı ihtiyaçlarımızdır. Gerekli adımları hız kesmeden atmak en büyük görevlerimizdendir.

Türkiye kabustan uyanmıştır. Sıcak paracıların ülkemizin hiçbir toprağında parçası kalmamıştır, kaynaklarını tüketmiştir. Türkiye’nin ufuklarında büyük aydınlıklar vardır. O aydınlığı getirecek model ise “Üretim Ekonomisi” ve onun devrimci programıdır.

Ümit Çalışkan
Türkiye’nin İktisadi Düzeni ve Üretim Devrimi Çalışma Grubu

Dipnot

  1. Kafaoğlu Başer, “Çöken Türkiye Ekonomisi”, Teori Dergisi, 2008/Ağustos
  2. Perinçek, Doğu, “Üretim Devrimi”, Kaynak Yayınları
  3. Perinçek, Doğu, “Mayokrasi”, Kaynak Yayınları
  4. https://www.aydinlik.com.tr/cozum-ulusal-uretim-sisteminde-243162-1
  5. https://www.yenisafak.com/gundem/bakan-soylu-duyurdu-feto-ile-mucadelede-dort-yilin-bilancosu-3549289
  6. https://haberglobal.com.tr/dunya/cumhurbaskani-erdogan-bm-ye-seslendi-70281
  7. https://www.aydinlik.com.tr/haber/turgut-ozal-ekonomisinin-sonu-215799