Ana Sayfa Yazılar EMRE KARAVAİZOĞLU YAZDI: TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNDE BOŞA ÇEKİLEN KÜREK; PAYİTAHT ABDÜLHAMİD

EMRE KARAVAİZOĞLU YAZDI: TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNDE BOŞA ÇEKİLEN KÜREK; PAYİTAHT ABDÜLHAMİD

1846

Emre Karavaizoğlu, Öncü Gençlik Antalya İl Başkanı   

Yalan üretme mekanizmaları yine iş başında. TRT’de yeni bir dizi başladı; Payitaht Abdülhamid. Bize Abdülhamit’in ne kadar vatansever, kutlu, özgürlükçü, yenilikçi bir padişah olduğunu yutturmaya çalışacaklar. Neden yalan üretme mekanizmaları tarih alanında bu kadar yoğunlaşıyor? Çünkü tarih bilimi toplumu ideolojik olarak yönlendirmede belirleyicidir. Bir ulusu teslim almak sadece ekonomik, askeri ve siyasi planlar ile gerçekleştirilmez. O ulusun, ulusal kimliğine anlam veren tarihinin, tarih bilincinin de çökertilmesi veya çarpıtılması gerekir.

Peki, Derin Tarih dergisinin Abdülhamit sayıları, sık sık gerçekleştirilen Abdülhamit konferansları, Abdülhamit’in torunlarının yerden bitmesi yetmiyor mu da bir de diziye ihtiyaç duyuyorlar. Aslında soru kendi içinde cevabını da yansıtıyor; Yetmiyor. Tarihin gerçekleri karşısındaki bu çalışmaların hepsi tarihi budalalıktan öteye geçemiyor.

TARİHİN IRMAĞINA BARAJ KURAMAZSINIZ

Plehanov “ Genel tarihsel koşullar en güçlü bireylerden daha güçlüdür.” der. Bu tanımlama bize tarihi kişiler üzerinden okumanın çaresizliğini ifade etmektedir. Bireyler toplumun dayattığı gelişmeyi ve iradeyi ancak kısa bir süre erteleyebilirler, önüne geçemezler. Şimdiki postmodernist kalemler de tarihsel koşulların içinde toplumun dayattığı gelişmelerin önüne geçmek için kalemlerini oynatıyorlar. Bu kalemşörlerin taptığı, yere göğe sığdıramadığı Abdülhamit de toplumun iradesinin ve gelişme isteğinin önüne geçmeye çalıştı. Abdülhamit ne kadar baskın olursa olsun, bu baskı toplumun üzerine ne kadar çökerse çöksün, Jön Türk devrimine yol açan tarihsel koşulları engelleyememiştir. Tarihin ırmağına baraj kurmaya kalkanlar, tarihin hangi zaman diliminde olursak olalım, tarihsel koşulların altında ezilmeye mahkumdur.

İLK BÖLÜM 

Dizi 31 Ağustos 1896 tarihinde yani Abdülhamit’in tahta çıkışının 20. yıl dönümünde başlıyor. Dizi tarihsel hatalar ile dolu. Mesela dizide Abdülhamit’in “vatan” ve “Türk” kelimelerini çok yoğun kullandığını görüyoruz. Hâlbuki gerçekte Abdülhamit bu kelimelere sansür getirmiş ve kullananlara da ağır cezalar vermiştir. Dizinin açılış sahnesinde mehter takımını görüyoruz. Ancak Abdülhamit döneminde mehter takımı yerine bando takımı vardır. Gözümüze çarpan bir diğer ayrıntı da Abdülhamit’in 20. sene-i devriye töreninde önce sancağın sonra padişahın eteğinin öpülmesi. Sancak öpme geleneği İttihat ve Terakki’nin yönetimi almasıyla beraber ortaya çıkmıştır. Abdülhamit gibi bir padişahın böyle bir uygulama gerçekleştirmesi ancak karikatürlerde olabilecek bir durumdur.

Dizinin kışkırtmacı yönünü değerlendirecek olursak eğer, batıcılığı vatan hainliği ile eş seviyede saymakla başlayabiliriz. Dizi Mahmut Paşa ve oğlu Prens Sabahattin’i direk İngiliz ajanı olarak gösteriyor. Nedeni olarak da bunlar batıcı, Paris’te çıkan Meşveret gazetesini okuyorlar, diyerek anlamsız ve sığ bir şekilde bize sunuyorlar. Dizide küfür edilen o karakterler daha sonraları memleketin çağdaşlaşma sürecinde önemli yer tutmuşlardır. O çağdaşlaşma tartışmaları ve pratiklerinden de Cumhuriyet doğmuştur. Dizi finalinde ise Hindistan’da İngilizler bozguna uğratılıyor ve tarikatlar selam veriyor. Hindistan meselesine biraz sonra geleceğiz. Bu sahnelerden de şunu görüyoruz. Çağdaşlaşmanın karşısına tarikatlar koyulmuş. FETÖ ile boğaz boğaza girdiğimiz dönemde, devlet kanalının ülkenin dört yanını tarikatlar ile donatan Abdülhamit’in dizisini yapması ve tarikatları da dizide ön plana çıkarması akıl almaz bir siyasi hatadır. Hindistan meselesine de gelirsek eğer, Hindistan’da ki Müslümanların İngiliz sömürüsü altında yaşamaları, gerçekte Abdülhamit’in umurunda bile değildi. Hindistan’da ki Müslümanları yine İttihat Terakki yönetime geldiği zaman düşünmeye başladık. Teşkilat-ı Mahsusa’nın Hindistan misyonunu sağır sultan bile duymuştur. Ama payitahtın danışmanları duymamış! İngiliz sömürüsü altındaki Hindistan’ı kurtarma planları yapan; Kıbrıs’ı İngilizlere kiralayan Abdülhamit değil, vatanseverlerin teşkilatı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. Bir de o mesele var. Anlaşılan dizi ilk sezonunda Bağdat demiryolu projesini işleyecek, oradan da Theoder Herzl üzerinden İsrail’in kuruluşuna geçecek. Dizi bu olayı nereye bağlayacağını da belli etti zaten. 100 yıllık yalan “Abdülhamit vatan toprağı satmadı.” Kıbrıs’ı İngilizlere kiralayan Abdülhamit’ten bahsediyoruz. İlerleyen bölümlerde de büyük ihtimalle Theoder Herzl ile İttihatçılar müttefikti diyerek, diğer bir 100 yıllık yalanın üstünde tepinecekler; “ İttihatçılar sebatayistti.”

Vatanseverleri boğduran, jurnallenenleri katleden, 33 yıllık kanla beslenen bir istibdat rejiminin mimarının Fırat’ın kıyısında öldürülen koyunun sorumluluğunu taşıması gerçekten komik bir sahneydi, tabi bir komedi dizisi olsaydı.

 

DİZİNİN GELECEĞİ

Dizinin geleceğini tahmin etmek o kadar da zor değil aslında. Zaten sürekli aynı yemeği ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar. Abdülhamit devletin ömrünü 33 yıl uzattı, devletin kurumlarını daha ileri bir düzeye getirdi, rüşvetin karşısında oldu, asla vatan toprağı satmadı gibi her zaman ki hurafeler. Bu hurafeleri dizide işlerken de Türk Devriminin kadrolarının yetiştiği İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne sabateyist, vatan haini gibi gerçek dışı yakıştırmalar yapacaklardır. Enver Paşaları, Talat Paşaları, Resneli Niyazileri, Yakup Cemilleri şeytanlaştırmak için ellerinden geleni yapacaklar. Gerçekler ve tarihi kaynaklar dizinin bu aktarmaya çalışacağı tarihin bir yalandan öteye gidemeyeceğini bize gösteriyor.

 

Jön Türklere ve İttihat ve Terakki’ye yapılan bu karalama kampanyası aslında Cumhuriyet’i ve onun değerlerini karalama çabasıdır. Cumhuriyet devriminin neredeyse bütün kadroları İttihat Terakki içerisinde yetişmiştir. Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kazım Karabekir… Saymakla bitiremeyiz. Yani Neo-Osmanlıcılığın soytarıları Jön Türklere karşı düşmanlık yaparken aynı zamanda Cumhuriyet düşmanlığı da yapmaktadır. Tabi yaraları hala açık, çok sevdikleri Abdülhamit’i tahttan indiren ve 33 yıllık korku dolu istibdat dönemini bitiren İttihat Terakki idi. Dizinin finalini de merakla bekliyoruz. Bize, Nisan 1909’da Abdülhamit ve Osmanlı’yı sömürge haline getirmeye çalışan emperyalist kuvvetler tarafından planlanan gerici isyanın (31 Mart Ayaklanması) Hareket Ordusu tarafından bastırılmasını nasıl gösterecekler. Hareket Ordusunun kurmay başkanlığını da Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk yapmaktaydı. Acaba dizi bize bu sahneyi ve içerisinde Mustafa Kemal Atatürk’ü nasıl gösterecek, bekliyoruz.

Dizinin bize anlatacağı yalanlarla dolu Abdülhamit’in yanı sıra biz gerçek Abdülhamit’i biliyoruz. Meşrutiyete ve anayasaya son veren, Duyun-u Umumiye ile devletin kaynaklarını emperyalistlere bırakan, vatan toprağını kiralayan, yeni fikirler ile tanışmaya çalışan gençleri “şeref” vapurları ile sürgüne gönderen, rüşveti mülki idare tarzı olarak benimseyen, sansürü hayal bile edilemeyecek noktalarda uygulayan bir despot.

Dizinin geleceği de şimdiden belli aslında. Abdülhamit’in sonundan çok farklı olmayacaktır. Yalanlar, hurafeler üzerinde tepinmeye çalışacak fakat sonunda kendini tarihin çöplüğünde bulacaktır. Kitapta yazsanız, dergide çıkarsanız, dizi de çekseniz gerçekler ortadadır. Basit bir dizi ile kan, korku dolu istibdat dönemini milletin zihinlerinde değiştiremezsiniz. Bu millet Abdülhamit ile mücadele ederek Cumhuriyet yoluna çıktı. Mustafa Kemal ve Cumhuriyet devriminin kurmayları Cumhuriyet mücadelesinin ilk adımlarını, Abdülhamit ile mücadele ederek attı. Milletin zihninden ve damarlarından gericilik ile mücadeleyi dizi yaparak söküp atamazsınız. Boşa kürek çekiyorsunuz.

oncugenclik.org.tr, 26.02.2017