Ana Sayfa Bilimsel Sosyalizm MERKEZ KOMİTESİNİN KOMÜNİST BİRLİĞE ÇAĞRISI

MERKEZ KOMİTESİNİN KOMÜNİST BİRLİĞE ÇAĞRISI

1901

Marks-Engels, Merkez Komitesinin Komünist Birliğe Çağrısı (Mart 1850)

1850’de Londra’da bildiri olarak dağıtılmıştır.

Marx’ın Kolonya Komünist
Yargılaması Konusunda Açıklamalar’ının
üçüncü baskısında (Zürich 1885)
Engels tarafından yayınlanmıştır.

 

MERKEZ KOMİTESİNDEN BİRLİĞE

Kardeşler!

1848-49 arasındaki iki devrimci yıl içerisinde Birlik, kendisini iki biçimde tanıtlamıştır: birincisi, üyeleri, her yerde, hareketlere enerjik bir biçimde katılmışlar, basında, barikatlarda ve savaş alanlarında biricik kararlı devrimci sınıfın, proletaryanın, ön saflarında yer almışlardır. Ayrıca Birlik, kendisini, Komünist Manifesto‘da, kongre genelgelerinde, ve 1847 tarihli Merkez Komitesi genelgesinde hareket konusunda ortaya konan görüşün biricik doğru görüş olduğunun ortaya çıkmış olmasıyla, bu belgelerde ifade edilen beklentilerin tamamıyla gerçekleşmiş olmalarıyla, ve Birliğin bir zamanlar ancak gizlilik içerisinde yaydığı bugünkü toplumsal koşullara ilişkin görüşlerin herkesin dilinde bulunması ve pazar yerlerinde açıkça öğütleniyor olmasıyla da tanıtlamıştır. Ne var ki, Birliğin eski sağlam örgütü, (sayfa: 213) bu arada oldukça gevşedi. Devrimci harekete doğrudan katılmış üyelerin büyük bir kısmı, gizli dernekler çağının geçmiş olduğuna ve ancak açık eylemlerin yeterli olduğuna inanıyorlardı. Tek tek hücreler ve topluluklar, Merkez Komitesi ile olan bağlarının gevşemesine ve giderek tamamen askıya alınmasına gözyumdular. Bunun sonucu olarak, demokratik partinin, küçük-burjuvazinin partisinin, Almanya’da giderek daha çok örgütleniyor olmasına karşılık, işçi partisi biricik sağlam dayanak noktasını yitirdi, ancak yerel amaçlarla ayrı ayrı yörelerde örgütlü kalabildi ve genel hareket, böylece, tamamıyla küçük-burjuva demokratlarının egemenliği ve önderliği altına girdi. Bu duruma bir son verilmeli, işçilerin bağımsızlığı tekrar sağlanmalıdır. Merkez Komitesi bu zorunluluğu farketmiş ve, böylece, daha 1848-49 kışında, Birliğin yeniden örgütlendirilmesi için Almanya’ya bir özel görevliyi, Joseph Moll’u, göndermişti. Ama Moll’un görevi, kısmen Alman işçilerinin o sıralar yeterli deney edinmemiş olmalarından ve kısmen de geçen Mayıs ayaklanması [2] ile kesintiye uğradığından, kalıcı sonuçlar vermedi. Moll bizzat tüfeğe sarılıp Baden-Palatinate ordusuna katıldı ve 19 Temmuz’da [1*] Murg’daki çatışmada öldü. Bununla, Birlik, bütün kongrelerde ve Merkez Komitelerinde etkin olmuş ve bir dizi özel görevi bundan önce de büyük başarıyla yerine getirmiş en yaşlı, en etkin ve güvenilir üyesini yitirmiş oldu. Almanya’nın ve Fransa’nın devrimci partilerinin Temmuz 1849’daki yenilgilerinden sonra, Merkez Komitesinin hemen tüm üyeleri Londra’da tekrar biraraya geldiler, sayılarını yeni devrimcl güçlerle tazelediler ve taze bir coşkuyla Birliğin yeniden örgütlendirilmesi işine giriştiler.

Yeniden örgütlenme ancak bir özel görevli tarafından yürütülebilir; ve Merkez Komitesi, bu özel görevlinin, yeni bir devrimin yaklaşmakta olduğu, ve bundan ötürü, eğer, 1848’de olduğu gibi, burjuvazi tarafından tekrar istismar edilmesi ve yedeğe alınması istenmiyorsa işçi partisinin mümkün olan en örgütlü, en uyumlu ve en bağımsız bir biçimde hareket etmesinin gerektiği şu anda yola çıkmasını (sayfa: 214) çok önemli bulmaktadır.

Kardeşler! Sizlere, Alman burjuvazisinin çok yakında iktidara geleceğini ve yeni edindiği gücü derhal işçilere karşı yönelteceğini daha 1848’de söylemiştik. Bunun nasıl gerçekleştiğini gördünüz. 1848 Mart harekâtının hemen ardından devlet gücünü ele geçiren ve bu gücü, işçileri, onların savaşım içindeki bağlaşıklarını bir an önce o eski ezilmişlik durumlarına geri itelemek için kullanan aslında burjuvaziydi. Burjuvazinin Martta ele geçirilmiş olan feodal partiyle birleşmeksizin, hatta, sonuçta, iktidarı bir kez daha bu feodal mutlakiyetçi partiye teslim etmeksizin bunu başaracak durumda olmamasına karşın, eğer devrimci hareket için şimdilerde barışçıl gelişme denen şeyi kabul etmek mümkün olsaydı, hükümetin mali sıkıntıda bulunması yüzünden, uzun vadede iktidarı kendi ellerine bırakacak ve bütün çıkarlarını güvence altına alacak koşulları gene de sağlamış bulunuyordu. Kendi egemenliğini güvence altına almak için, burjuvazinin, halka karşı alınacak sert önlemlerle kendisini kötü duruma sokmasına bile gerek yoktu, çünkü bütün bu tür sert adımlar feodal karşı-devrim tarafından zaten atılmıştı. Ama gelişmeler, bu barışçıl yolu izlemeyecektir. Tersine, ister Fransız proletaryasının bağımsız bir ayaklanmasıyla ortaya çıksın, ister devrimci Babil’e [3] karşı Kutsal İttifak’ın [4] girişeceği bir istilâ ile, bu gelişmeyi hızlandıracak olan devrim çok yakındır.

Ve 1848’de Alman liberal burjuvazisinin halka karşı oynadığı haince rolü, yaklaşan devrimde, 1848 öncesinde liberal burjuvazinin tuttuğu yerin aynısını şimdi muhalefette tutan demokratik küçük-burjuvazi üstlenecektir. İşçiler için eski liberal partiden çok daha tehlikeli olan bu parti, demokratik parti, üç unsurdan oluşuyor:

I. Büyük burjuvazinin, feodalizmin ve mutlakiyetçiliğin derhal ve tamamıyla kaldırılması amacını güden en ileri kesimleri. Bu kesimi, bir zamanların Berlin uzlaşıcıları, vergilere karşı direnenler temsil ediyor.

II. Kendi temsilcileri tarafından, Frankfurt Meclisindeki Sollar tarafından, ve daha sonraları ise, Stuttgart parlamentosu tarafından ve Reich Anayasası kampanyasında bizzat kendileri tarafından savunulduğu gibi, bundan (sayfa: 215) önceki hareket sırasında esas amaçları azçok demokratik bir federal devletin kurulması olan demokratik-anayasacı küçük-burjuvazi. [5]

III. İsviçre’dekine benzer federatif bir Alman cumhuriyetini ülkü edinmiş olan ve şimdi de, büyük sermayenin küçük sermaye üzerindeki, büyük burjuvazinin küçük-burjuvazi üzerindeki baskısını kaldırmak gibi kutsal bir arzu güttüklerinden, kendilerini, Kızıl ve Sosyal-Demokrat diye adlandıran cumhuriyetçi küçük-burjuvazi. Bu kesimin temsilcileri, demokratik kongre ve komite üyeleri, demokratik dernek önderleri, demokratik gazetelerin editörleri idi.

Şimdi, yenilgilerinden sonra, bütün bu kesimler, tıpkı Fransa’daki cumhuriyetçi küçük-burjuvazinin şimdi kendisine sosyalist demesi gibi, kendilerine cumhuriyetçi ya da kızıl diyorlar. Würtemberg’de, Bavyera’da, vb., olduğu gibi, amaçlarının anayasaya hâlâ ters düşmediği yerlerde, eski sözcüklerini korumak ve hiç bir biçimde değişmediklerini eylemleriyle tanıtlamak için bu fırsata sarılıyorlar. Dahası, bu partinin değişmiş olan adının, bu partinin işçilere karşı tutumunda en ufak bir değişikliğe yolaçmadığı açıktır; bu ad değişikliği, olsa olsa, bunların, şimdi, mutlakiyetle birleşmiş olan burjuvaziye karşı dönmek ve proletaryadan destek sağlamaya çalışmak zorunda olduklarını tanıtlar.

Almanya’daki küçük-burjuva demokratik parti çok güçlüdür; bu parti yalnızca kentlerde oturan burjuvaların büyük bir çoğunluğunu, küçük sanayicileri ve küçük tüccarları ve lonca ustalarını kapsamakla kalmıyor; izleyicileri arasında köylüler ve bağımsız kent proletaryası içinde henüz bir dayanak bulmadığı ölçüde kır proletaryası da bulunuyor.

Devrimci işçi partisinin küçük-burjuva demokratlar karşısındaki tutumu şöyledir: devirmeyi amaçladığı kesime karşı, onlarla birlikte ilerler; kendi çıkarları uğruna konumlarını pekiştirmeye çalıştıkları her şeyde onlara karşı çıkar.

Tüm toplumu devrimci proleterler için devrimcileştirmeyi arzulamaktan çok uzak bulunan demokratik küçük-burjuvazi, toplumsal koşulların mevcut toplumu kendisi için olabildiğince katlanılabilir ve rahat hale getirecek bir değişiklik için çabalar. Böylece bunlar, her şeyden önce, (sayfa: 216) bürokrasinin azaltılması ve bellibaşlı vergilerin büyük toprak sahiplerine ve burjuvaziye kaydırılmasıyla devlet harcamalarının kısılmasını isterler. Ayrıca, kamusal kredi kurumları ve tefeciliğe karşı yasalar aracılığı ile büyük sermayenin küçük sermaye üzerindeki baskısına son verilmesini isterler ki, bu sayede kendilerinin ve köylülerin, kapitalistler yerine devletten elverişli koşullarla avanslar alabilmeleri olanaklı olacaktır; feodalizmin tümüyle tasfiye edilmesiyle kırsal bölgelerde burjuva mülkiyet ilişkilerinin kurulmasını da isterler. Bütün bunları gerçekleştirmek için, kendilerine ve müttefiklerine, köylülere, çoğunluğu kazandıracak olan ya anayasal ya da cumhuriyetçi bir demokratik devlet yapısına gerek duyarlar; komünal mülkiyetin ve halen bürokratlar tarafından yürütülmekte olan bir dizi işlevin doğrudan denetimini onlara verecek bir demokratik komünal yapıya da gerek duyarlar.

Sermayenin egemenliği ve hızlı artışı, kısmen veraset hakkının sınırlandırılmasıyla ve kısmen de olabildiğince çok sayıda iş alanının devlete aktarılmasıyla daha da etkisizleştirilecektir. İşçilere gelince, bunların, daha önce de olduğu gibi, ücretli işçiler olarak kalacakları kesindir; demokratik küçük-burjuvazi, işçiler için, olsa olsa daha iyi bir ücret ve daha güvenli bir yaşam arzular ve bunu da devlet tarafından yapılacak kısmi istihdamla ve yardımseverce önlemlerle gerçekleştirmeyi umar; kısacası bunlar, azçok üstü örtülü sadakalarla işçileri satın alabilmeyi ve durumlarını o an için katlanılabilir hale getirerek işçilerin devrimci güçlerini kırabilmeyi umarlar. Küçük-burjuva demokrasisinin burada özetlenen istemleri, küçük-burjuvazinin bütün kesimleri tarafından aynı anda öne sürülmüyor; bunların yalnızca çok az bir kısmı bu istemlerin bütünlükleri içinde kesin amaçlar oluşturduklarını düşünüyor. Bunlar arasından tek tek bireyler ya da kesimler ne denli ileri gidecek olurlarsa, bu istemlerden o denli çoğunu kendi istemleri haline getirirler, ve kendi programlarını yukarda anahatları verilenlerde bulan birkaçı da, kendilerinin böylelikle devrimden istenebileceklerin azamisini ortaya koyduklarına inanabilirler. Ama bu istemler proletaryanın partisi için asla yeterli olamaz. Demokratik küçük-burjuvazinin devrimi olabildiğince çabuk (sayfa: 217) ve olsa olsa yukardaki istemlerin gerçekleşmesiyle sonuçlandırmayı arzulamasına karşılık, azçok mülk sahibi tüm sınıflar egemen konumlarından uzaklaştırılıncaya dek, proletarya devlet gücünü ele geçirinceye ve yalnızca bir tek ülkedeki değil, dünyanın tüm önde gelen ülkelerindeki proleterlerin birliğinin, bu ülkelerin proleterleri arasındaki rekabetin ortadan kalkmış olduğu ve hiç değilse bellibaşlı üretici güçlerin proleterlerin ellerinde toplanmış bulunduğu noktaya ulaşıncaya dek, devrimi sürekli kılmak bizim sorunumuz ve bizim görevimizdir. Bizim için sorun özel mülkiyetin herhangi bir değişikliğe uğratılması değil, olsa olsa yokedilmesidir; sınıf karşıtlıklarının üzerinin örtülmesi değil, sınıfların ortadan kaldırılmasıdır; mevcut toplumun iyileştirilmesi değil, yeni bir toplumun kurulmasıdır. Devrimin daha da gelişmesi sırasında küçük-burjuva demokrasisinin Almanya’da geçici bir süre için üstünlüğü elde edeceğinden kuşku yoktur.

Bundan ötürü de:
1. Küçük-burjuva demokratlarının da aynı biçimde ezildikleri mevcut koşulların devamı sırasında;
2. Üstünlüğü bunlara verecek olan bundan sonraki devrimci savaşımda;
3. Bu savaşın sonrasında, alaşağı edilmiş sınıflar ve proletarya üzerindeki üstünlük dönemi sırasında proletaryanın ve özellikle de Birlik’in küçük-burjuva demokrasisine karşı tutumunun ne olacağı sorusu çıkıyor ortaya.

1. Demokratik küçük-burjuvazi, her yerde ezilmekte olduğu şu anda, proletaryaya genel olarak birlik ve uzlaşma öğütlüyor, ona elini uzatıyor ve her türden görüşü demokratik bir parti içinde kucaklayacak geniş bir muhalefet partisinin kurulması için çabalıyor, yani işçileri, ardında kendi özel çıkarlarının gizlendiği sosyal-demokrat lafların egemen olacağı ve sevgili barış uğruna proletaryanın özel istemlerinin ön plana getirilemeyeceği bir parti örgütüne bulaştırmaya çabalıyor. Böyle bir birlik tamamen onların yararına ve tümüyle proletaryanın zararına olacaktır. Proletarya sahip olduğu ve büyük emeklerle sağlanmış bağımsız konumunu yitirecek ve bir kez daha resmi burjuva demokrasisinin bir eklentisi olma durumuna düşecektir. Bu birlik, bundan ötürü, en kesin bir biçimde reddedilmelidir. Bir kez daha (sayfa: 218) burjuva demokratların tezahürat korosu olma durumuna düşeceği yerde, işçiler, ve özellikle de Birlik, resmi demokratların yanında kendilerini, işçi partisinin bağımsız, gizli ve resmi bir örgütünü kurmaya ve bunun her kesimini proletaryanın tutumunun ve çıkarlarının burjuva etkisinden bağımsız olarak ele alınacağı işçi derneklerinin mihrak noktası ve çekirdeği yapmaya zorlamalıdırlar. Burjuva demokratlarının, proleterlerin eşit güçle ve eşit haklarla kendileriyle yanyana duracağı bir ittifakı ciddiyetle düşünmekten ne denli uzak oldukları, örneğin Breslau demokratlarının kendi organları Neue Oder-Zeitung’da [6] sosyalist diye adlandırdıkları bağımsız olarak örgütlenmiş işçilere öfkeyle saldırmalarından da görülüyor. Ortak bir düşmana karşı savaşım durumunda, herhangi bir özel birliğe gerek yoktur. Böyle bir düşmanla doğrudan savaşmak gerekli olur olmaz, her iki tarafın çıkarları da o an için çakışır ve, daha önce olduğu gibi gelecekte de, yalnızca o an için geçerli olacağı hesaplanmış bu bağ, kendiliğinden ortaya çıkar. Yaklaşmakta olan kanlı çatışmalarda, bütün daha öncekilerde de olduğu gibi, yiğitlikleriyle, kararlılıklarıyla ve özverileriyle, esas olarak zaferi kazanmak zorunda olanların işçiler olduğu açıktır. Daha önce olduğu gibi, bu savaşımda da, küçük-burjuva yığınlar, koşullar elverdiği sürece, duraksamalı, kararsız ve eylemsiz kalacaklar, ve ardından, sorun sonuca bağlanır bağlanmaz, zaferi kendilerine apartacaklar, işçileri sakin olmaya ve işlerinin başına dönmeye çağıracaklar, aşırılık denen şeylere karşı duracaklar ve proletaryayı zaferin meyvelerinden uzak tutacaklardır. İşçilerin, küçük-burjuva demokratlarını bunu yapmaktan alıkoyacak güçleri yoktur, ama silahlanmış proletarya karşısında üstünlüğü ele geçirmeyi onlar için zorlaştıracak ve burjuva demokrat egemenliğin daha başlangıçta devrilmenin tohumlarını taşıdığı ve bunu izleyecek proletarya egemenliği tarafından uzaklaştırılmalarını oldukça kolaylaştıran koşulları onlara dayatacak güce sahiptirler. Her şeyden önce, işçiler, çatışma sırasında ve burjuvazinin savaşımın hemen ardından fırtınayı yatıştırmaya çabaladığı sırada, işçiler her şeyden önce, duruma olabildiğince müdahale etmeli ve demokratları şu anda söyledikleri terörist lafları gerçekleştirmeye zorlamalıdırlar. (sayfa: 219) Eylemlerini öyle yönlendirmelidirler ki, devrimci coşkunun, zaferin hemen ardından yine bastırılması önlensin. Tersine, bu coşkuyu olabildiğince uzun bir süre canlı tutmalıdırlar. Aşırılık denen şeylere; nefret edilen kişilere ya da yalnızca nefret uyandıran anıları anımsatan resmi binalara karşı yöneltilen toplu intikam örneklerine karşı çıkmak bir yana, böyle örneklere yalnızca gözyummakla kalınmayıp, bunların önderliği de ele geçirilmelidir. Savaşım sırasında ve savaşım sonrasında, işçiler, her fırsatta, burjuva demokratlarının istemleri yanında, kendi istemlerini de ortaya koymalıdırlar. Demokratik burjuva, hükümeti devralma içine girişir girişmez, işçiler için güvenceler istemelidirler. Eğer gerekiyorsa, bu güvenceleri zor yoluyla elde etmeli ve yeni yöneticilerin kendilerini olanaklı tüm ödünlerin ve vaatlerin yükümlülüğü altına sokmalarını genel olarak sağlamalıdırlar — onlarla uzlaşmanın en emin yolu budur. Genel olarak, durumun sakin ve serinkanlı bir değerlendirmesini yaparak ve yeni hükümete karşı saklı tutulmayan bir güvensizlik göstererek, her muzaffer sokak savaşından sonra boy gösteren zafer sarhoşluğunu ve yeni şeyler için duyulan coşkuyu her bakımdan olabildiğince denetim altına almalıdırlar. Yeni resmi hükümetler yanında, aynı anda, ister beledi komiteler ve beledi konseyler biçiminde olsun, ister işçi kulüpleri ya da işçi komiteleri biçiminde, kendi öz devrimci işçi hükümetlerini kurmalıdırlar, öyle ki, demokratik burjuva hükümetler yalnızca işçilerin desteğini o anda yitirmekle kalmasınlar, kendilerinin tüm işçi yığınları tarafından desteklenen yetkililer tarafından denetlendiklerini ve tehdit edildiklerini daha baştan görsünler. Tek sözcükle, zaferin ilk anından başlayarak, güvensizlik, artık altedilmiş gerici partiye değil, işçilerin daha önceki müttefiklerine, ortak zaferi yalnızca kendisi için kullanmayı arzulayan partiye karşı yöneltilmelidir.

2. Ama işçilere karşı ihaneti zaferin ilk saatinden itibaren başlayacak olan bu partiye karşı etkin ve tehdit edici bir biçimde karşı koyabilmek için, işçiler, silahlanmış ve örgütlenmiş olmalıdırlar. Tüm proletaryanın yivli ve yivsiz tüfeklerle, toplarla ve cephaneyle silahlandırılması derhal gerçekleştirilmelidir, işçilere karşı kullanılan Milis Muhafızların (sayfa: 220) tekrar kurulmasına karşı konulmalıdır. Ne var ki, bu sonuncusunun olanaklı olmadığı yerlerde, işçiler, komutanları kendileri tarafından seçilen ve kendilerinin seçtikleri bir genelkurmaya sahip bir proleter muhafız olarak örgütleme ve kendilerini, devlet yetkesinin değil, işçilerin kurmayı başaracakları devrimci topluluk konseylerinin emrine verme işine girişmelidirler. Devlet hesabına çalıştıkları yerlerde, işçiler, kendi seçtikleri komutanlara sahip ayrı bir birlik içerisinde, ya da proleter muhafızın bir parçası olarak silahlanmayı ve örgütlenmeyi sağlamalıdırlar. Silahlar ve cephane hiç bir gerekçeyle teslim edilmemelidir; her türlü silahsızlandırma girişimi, eğer gerekiyorsa zor yoluyla, engellenmelidir. Burjuva demokratlarının işçiler üzerindeki etkisinin yok edilmesi, işçilerin derhal bağımsız ve silahlı olarak örgütlenmesi ve burjuva demokratlarının kaçınılmaz geçici yönetimine olabildiğince zor ve uzlaştırıcı koşulların kabul ettirilmesi — yaklaşmakta olan ayaklanma sırasında ve sonrasında proletaryanın ve dolayısıyla Birlik’in gözönünde bulundurması gereken başlıca noktalar bunlardır.

3. Yeni hükümetler kendi durumlarını bir ölçüde pekiştirir pekiştirmez, işçilere karşı savaşımları başlayacaktır. Demokratik küçük-burjuvalara karşı etkin bir muhalefet ortaya koyabilmek için, burada, her şeyden önce, işçilerin bağımsız olarak örgütlenmeleri ve kulüpler içinde toplanmaları zorunludur. Mevcut hükümetlerin devrilmelerinden sonra, Merkez Komitesi, ilk fırsatta Almanya’ya giderek, derhal bir kongre toplayacak ve işçi kulüplerinin, hareketin başına geçmiş bir önderlik altında toplanması için gerekli önerileri bu kongrenin önüne koyacaktır. İşçi kulüplerinin, onları hiç değilse eyaletler arasında birbirlerine bağlayacak biçimde, hızla örgütlendirilmeleri, işçi partisinin güçlendirilmesinde ve geliştirilmesinde en önemli noktalardan biridir; mevcut hükümetlerin devrilmelerinin vereceği ilk sonuç, ulusal bir temsili meclisin seçilmesi olacaktır. Burada proletaryanın gerçekleştirmesi gereken şeyler şunlardır:

I. Yerel yetkililer ya da hükümet görevlileri tarafından hiç bir işçi grubuna hiç bir bahaneyle ya da herhangi türden bir oyunla engel çıkarılmamalıdır. 

II. Burjuva demokrat adaylar yanında, her yerde işçi (sayfa: 221) adaylar da gösterilmelidir, bu adaylar olanaklar elverdiğince Birlik üyeleri arasından oluşmalı, ve mümkün olan bütün yollar kullanılarak bunların seçilmeleri için çalışılmalıdır. Bunların seçilme şanslarının hiç bulunmadığı yerlerde bile, işçiler, bağımsızlıklarını korumak, güçlerini ölçmek ve kamuoyunun önüne kendi devrimci tutumlarını ve kendi parti görüşlerini koymak için, kendi adaylarını göstermelidirler. Bu konuda demokratların, örneğin, böyle yapmakla demokratik partiyi böldükleri ve gericilere kazanma olanağı sağladıkları yolundaki savlarla kendilerini ayartmalarına fırsat vermemelidirler. Bu türden sözlerin nihai amacı proletaryayı aldatmaktır. Proleter partinin böyle bir bağımsız eylemle kaçınılmaz olarak göstereceği ilerleme, temsili-kurum içerisinde birkaç gericinin varlığının doğurabileceği sakıncadan çok daha önemlidir. Eğer demokrasi, gericiliğe daha başlangıçta kararlı ve terörcü bir biçimde karşı çıkacak olursa, gericiliğin seçimlerdeki etkisi önceden yokedilmiş olur.

Burjuva demokratları işçilerle karşı karşıya getirecek birinci nokta, feodalizmin kaldırılması olacaktır. Birinci Fransız Devriminde de olduğu gibi, küçük-burjuvalar feodal toprakları köylülere özgür mülk olarak vereceklerdir, yani kır proletaryasının varlığını sürdürmeye ve Fransız köylüsünün şu an hâlâ içinden geçmekte olduğu aynı yoksullaşma ve borçlanma döngüsünden geçecek olan bir küçük-burjuva köylü sınıfı yaratmaya çalışacaklardır.

İşçiler, kır proletaryasının ve kendi öz çıkarlarının doğrultusunda, bu plana karşı çıkmalıdırlar. İşçiler, zoralınan feodal mülkiyetin devlet mülkü olarak kalmasını ve büyük-ölçekli tarımın bütün üstünlüklerine sahip olarak birleşmiş kır proletaryası tarafından işlenen ve ortak mülkiyet ilkesinin sallantıda olan burjuva mülkiyet ilişkileri içinde derhal sağlam bir temel elde ettiği işçi kolonilerine dönüştürülmesini istemelidirler. Demokratlar nasıl köylülerle birleşiyorlarsa, işçiler de o ölçüde kır proletaryası ile birleşmelidirler. Ayrıca demokratlar, ya doğrudan doğruya federatif bir cumhuriyet için çalışacaklar, ya da eğer tek ve bölünmez bir cumhuriyetten kaçınamayacak olurlarsa, topluluklara [2*] (sayfa: 222) ve eyaletlere mümkün olan en geniş özerkliği ve bağımsızlığı vererek en azından merkezi hükümeti sakatlama girişiminde bulunacaklardır. İşçiler, bu plana karşı çıkmakta yalnızca tek ve bölünmez bir Alman cumhuriyeti için çalışmakla kalmamalı, bu cumhuriyet içinde iktidarın en kesin bir biçimde devlet yetkesinin ellerinde toplanması için de çalışmalıdırlar. Topluluklar için özgürlük, öz-yönetim, vb. gibi demokratik sözlerle yanlış yola saptırılmalarına fırsat vermemelidirler. Ortadan kaldırılacak bunca ortaçağ kalıntısının hâlâ bulunduğu, kırılması gereken bunca yerel ve bölgesel inatçılığın bulunduğu Almanya gibi bir ülkede, her köyün, her kentin ve her eyaletin, ancak merkezden gelen güçle tam yol ilerleyebilecek olan devrimci eylemin önüne yeni bir engel çıkartmasına hiç bir koşul altında izin verilmemelidir. Mevcut durumun yenilenmesi, Almanların tek ve aynı ilerleme için her kentte ve her eyalette ayrı ayrı savaşmaları hoşgörülmemelidir. Modern özel mülkiyetin hâlâ gerisinde bulunan ve her yerde yoksul topluluklarla zengin topluluklar arasında kavgalara yolaçarak zorunlu olarak modern özel mülkiyete dönüşmekte olan bir mülkiyet biçimi, yani komünal mülkiyet; ve devlet medeni yasası ile yanyana varolan komünal medeni yasanın, işçilere oynadığı oyunlarla birlikte, özgür komünal denen bir anayasa sayesinde sürdürülmesi ise hiç hoşgörülmemelidir. 1793’te Fransa’da olduğu gibi, bugün Almanya’da da en katı merkeziyetçiliği gerçekleştirmek gerçek devrimci partinin görevidir. [3*] (sayfa: 223)

Demokratların bir sonraki hareketle nasıl iktidara geleceklerini, nasıl azçok sosyalistçe önlemler önermek zorunda kalacaklarını gördük. Buna karşılık işçilerin hangi önlemleri önermeleri gerektiği sorulabilir. Hareketin başlangıcında işçiler, elbette, henüz hiç bir doğrudan komünistçe önlem öneremezler. Ama şunları yapabilirler:

1. Demokratları, o güne dek varolmuş toplumsal düzenin olabildiğince çok alanına müdahale etmek, bu düzenin genel akışını bozmak ve kendileriyle uzlaştırmak, ve olabildiğince çok üretici gücü, ulaşım aracını, fabrikaları, demiryollarını, vb. devletin elinde toplama zorunda bırakmak;

2. Her durumda devrimci değil, yalnızca reformist bir biçimde hareket edecek olan demokratların önerilerini en son sınırına dek itelemeli ve bunları özel mülkiyete doğrudan saldırı biçimine dönüştürmelidirler; böylelikle, örneğin küçük-burjuvalar demiryollarının ve fabrikaların satın alınmalarını önerecek olsalar, işçiler bu demiryollarının ve fabrikaların, gericilerin mülkleri olarak, devlet tarafından hiç bir tazminat ödenmeksizin doğrudan zoralımını istemelidirler. Demokratlar orantılı vergiler önerecek olsalar, işçiler müterakki vergiler istemelidirler; demokratların kendileri ılımlı bir müterakki vergi ortaya atacak olsalar, işçiler büyük sermayenin yıkımı demek olacak ölçülerle yükselen bir vergi üzerinde diretmelidirler; demokratlar devlet borçlarının düzenlenmesini isteyecek olsalar işçiler devletin iflâsını istemelidirler. Böylece, işçilerin istemleri, her yerde, demokratların bilinçlerine ve önlemlerine göre ayarlanmalıdır.

Alman işçileri uzun bir devrimci gelişmeden tümüyle geçmeksizin iktidarı ele geçiremeyecek ve kendi sınıf çıkarlarını sağlayamayacak olsalar bile, hiç değilse, bu kez, belirli bir kesinlikle bilmektedirler ki, yaklaşmakta olan devrimci oyunun birinci perdesi, kendi sınıflarının Fransa’daki dolaysız zaferiyle çakışacak ve bu zaferle çok büyük bir hız kazanacaktır.

Ama, sınıf çıkarlarının neler oldukları konusunda kafalarını açıklığa kavuşturarak, bağımsız bir parti olarak kendi yerlerini bir an önce alarak ve demokratik küçük-burjuvanın ikiyüzlü sözleriyle proletarya partisinin bağımsız örgütünden vazgeçme yolunda bir an için olsun ayartılmaya fırsat (sayfa: 224) vermeksizin, nihai zaferleri için elden geleni bizzat yapmalıdırlar. Savaş naraları, “Devrimin Sürekliliği” olmalıdır.

 

Dipnotlar
[1*]1* Bir yanlışlık; “29 Haziran” olmalıydı. -Ed.
[2*] Topluluk [Gemeinde]: Burada bu terim, hem kentsel belediyeleri ve hem de kırsal toplulukları kapsayacak biçimde, geniş anlamda kullanılmaktadır. -Ed.
[3*] Bu pasajin bir yanlış anlamaya dayandığı anımsanacaktır. O sıralar —bonapartçılar ve liberal tarih çarpıtıcıları sayesinde— Fransız merkezi yönetim mekanizmasının Büyük Devrim ile birlikte geldiğine ve özellikle de bu mekanizmanın kralcıların, federalci gericiliğin ve dış düşmanın altedilmesinde vazgeçilmez ve kesin bir silah olarak Konvansiyon tarafından işletildiğine kesin gözüyle bakılmaktaydı. Ama, 18 Brumaire’e dek tüm devrim boyunca, il, ilçe ve komünlerin tüm yönetimlerinin bu kuruluşların kendileri tarafından seçilen yetkililerden oluştuğu ve bu yetkililerin genel devlet yasaları çerçevesinde tam bir özgürlüğe sahip bulundukları; Amerika’dakilere benzeyen bu eyaletsel ve yerel öz-yönetimlerin, 18 Brumaire darbesinin hemen ardından, bizzat Napoléon’un bunları kaldırıp onların yerine hâlâ varolan ve dolayısıyla daha başlangıçta salt gericiliğin bir aracı olan valiler yönetimini koymasını gerektirecek ölçüde devrimin en güçlü kaldıracı haline geldikleri artık çok iyi bilinen bir olgudur. Ama yerel ve eyaletsel öz-yönetim siyasal ve ulusal merkeziyetçilikle ne denli az çelişiyorsa, İsviçre’de bize o denli itici görünen ve tüm Güney Alman federal cumhuriyetçilerinin 1849’da Almanya’ya egemen kılmak istedikleri o darkafalı, kantonal ya da komünal çıkarcılıkla da arasında o denli az zorunlu bir bağ vardır. [Engels’in 1885 baskısına notu.]

Açıklayıcı Notlar
[1] “Merkez Komitesinin Komünist Birliğe Çağrısı”, Marks ve Engels tarafından 1850 Martının sonlarında, yeni bir devrimci dalganın geleceğinden hâlâ umutvar oldukları bir sırada yazılmıştır. Yaklaşan devrimde proletaryanın teori ve taktiklerini geliştirirken Marks ve Engels, küçük-burjuva demokratlarından ayrı olarak, bağımsız bir proletarya partisinin kurulması gereğini vurgulamaktadırlar. “Çağrı”daki temel yönlendirici düşünce, özel ve yeni bir toplum kuracak olan “devrimin sürekliliği” düşüncesidir.
      “Merkez Komitesinin Çağrısı”, Komünist Birlik üyeleri arasında gizli olarak dağıtılmıştır. Tutuklanan bazı Birlik üyelerinin üzerinden çıkan bu belge, 1851’de Alman burjuva gazetelerinde ve polis görevliliri Wermuth ve Stieber tarafından yazılan bir kitapta yayınlandı.
      “Merkez Komitesinin Komünist Birliğe Çağrısı”nın metni, K. Marx and F. Engels, Selected Works, (Progress Publishers, Moscow, 1969, Vol. I, s. 175-185) adlı yapıttan Ahmet Kardam tarafından Türkçeye çevrilmiştir. (Marks-Engels: Seçme Yapıtlar, Cilt: I, s: 213-225, Sol Yayınları, Birinci Baskı, Aralık 1976)
[2] Burada, Mayıs-Haziran 1849’da Almanya’da (28 Mart 1849’da Frankfurt Ulusal Meclisi tarafından kabul edilmiş, ama birtakım Alman devletleri tarafından reddedilmiş bulunan) İmparatorluk Anayasasının desteklenmesi amacıyla girişilen halk ayaklanmasına değinilmektedir. Bu ayaklanmalar kendiliğinden ve birbirinden kopuktular ve 1849 Haziranı ortasında bastırıldılar.
[3] Bununla, 18. yüzyıl sonundaki Fransız burjuva devriminden bu yana hep devrimin beşiği olarak görülen Fransa’nın başkenti Paris kastediliyor.
[4] Kutsal İttifak — Ayrı ayrı ülkelerdeki devrimci hareketleri bastırmak ve oralardaki feodal monarşileri korumak amacıyla 1815’te çarlık Rusyası’nın, Avusturya’nın ve Prusya’nın kurmuş oldukları gerici bir Avrupalı Monarklar birliği.
[5] Burada, Almanya’daki Mart Devriminin ardından toplanan ve oturumlarına 18 Mart 1848’de başlayan Ulusal Meclisin küçük-burjuva sol-kanadına değiniliyor. Bu meclisin başlıca amacı, Almanya’nın siyasal parçalanmışlığına son vermek ve bir İmparatorluk Anayasası hazırlamaktı. Ne var ki, liberal çoğunluğun korkaklığı ve yalpalamaları, ve sol-kanadın kararsızlığı ve tutursızlığı yüzünden, Ulusal Meclis iktidarı ele almayı başaramadı ve 1848-49 Alman devriminin belli başlı sorunları karşısında kesin bir tutum alamadı. 30 Mayıs 1849’da, meclis, Stuttgart’a taşınmak zorunda kaldı. 18 Haziran 1849’da ise askeri birlikler tarafından dağıtıldı.
[6] Neue Oder-Zeitung — 1849’dan 1855’e kadar bu ad altında Breslau’da yayınlanan bir günlük burjuva-demokratik Alman gazetesi. 1855’de Marks bu gazetenin Londra muhabiriydi.