Ana Sayfa Dünya Devrimi DEVRİMCİ ARAP ULUSÇULUĞU (BAAS)

DEVRİMCİ ARAP ULUSÇULUĞU (BAAS)

2226

Cüneyt AKALIN Marmara Ünv. İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi TEORİ DERGİSİ – Ekim 2003

Devrimci Arap Ulusçuluğu: BAAS

Devrimci Arap ulusçuluğu hem son yetmiş yılda Arap Ortadoğu’suna damgasını vuran en önemli en devrimci siyasal harekettir; hem de Türk ulusçuluğundan büyük ölçüde etkilenmiş bir hareket olarak bizim için özel anlam ifade eder.

Irak BAAS Partisi işgal kuvvetleri komutanı Amerikan generali Franks’ın emriyle kapatıldığında takvimler 11 Mayıs 2003’ü gösteriyordu. İşgal birlikleri Irak’ın dört bir yanındaki stratejik noktaları tutmuş, tanklar namlularını parti binalarına ve askeri karargâhlara çevirmişti. Aslında, “kapatma” sözcüğü yok etme işleminin tamamlanması anlamına geliyordu. Yoksa, Parti’nin merkezi, şubeleri, yan örgütleri çoktan yerle bir edilmiş, bombalanmış, taranmıştı. Liderinin heykelleri törenlerle yıkılmıştı.

İkinci Dünya Savaşı’nın kan ve gözyaşı yıllarında dünyaya gelen, son 60 yılda Ortadoğu’nun ve Arap dünyasının kaderi üzerinde birinci dereceden etkili olan bir büyük siyasi hareketin Irak kolunun yaşamında bir dönem böylece sona erdi.

Arap ulusçuluğunu doğuran tarihsel ortam

Arap dünyasında ulusçuluğun doğuşu ve gelişim yılları için kesin bir tarih vermek güçtür. Ancak küçük bir araştırma bile, Arap ulusçuluğunun ortaya çıkışının Osmanlı sisteminin çöküşü ile iç içe olduğun göstermektedir. Bu açıdan BAAS’ı anlamak bizim için özel bir önem taşımaktadır.

Arap ulusçuluğu da Türk ulusçuluğu gibi geç kalmıştır; Bu gecikmenin temel nedeni kuşkusuz, güçlü kapitalizm öncesi kurumlar ve ilişkilerdir. Bu kurum ve ilişkiler çözülmeden Arap coğrafyasının emperyalizmin pençesi altına düşmesiydi. Arap ulusçuluğu şu ya da bu nedenle gecikmiş olsa da, günü gelince ortaya çıktı. Araplar etnik bağları, dili, gelenekleri ve dini içeren ortak geçmişten güç almak istemişlerdi. Fransız araştırmacı E.Picard’da Türk ve Arap ulusçuluklarının arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor.

İlk Arap ulusçuları Arap ulusal düşüncesinin önde gelen isimlerinden olan Sati elHüsri 1907-1908’de Makedonya’da görev yapmış bir Osmanlı bürokratı idi. İttihat ve Terakki Komitesi’ne çok yakındı.1 El-Hüsri Arap ulusçuluğunun yolunu açan düşünceleri Osmanlı devletinin çöküşüne paralel olarak netleştirdi. Bu Örnek Arap ulusçularının tıpkı Türk milliyetçileri gibi ittihat ve Terakki’nin mirasçıları olduğunu gösteriyor. Niyazi Berkes kitabında, Sati el Hüsri’nin Ziya Gökalp’le tartışmalarını uzun uzadıya anlatır.

Arap ulusçuluğu Birinci Dünya Savaşı sırasında yaygınlaştı ve güç kazandı. Sömürgelere giden yolların kesiştiği bu stratejik bölgede zengin petrol rezervlerinin keşfedilmesiyle, hem dış güçler hem de iç güçler Osmanlı’nın dağılma sürecinde Arap dünyasını yeniden şekillendirmenin arayışı içine girdiler. Sovyetler Birliği’nin kurulması ve Anadolu Devrimi, Arap ulusçuluğunun emperyalizmden ve sömürgecilikten kopuş sürecini hızlandırdı.

Arap dünyasının önde gelen iki ülkesi Irak ve Suriye Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’dan kopartıldıktan sonra manda yönetimine sokuldular. İngiliz Sömürgeler Bakanı Winston Churchill’in 1921 Mart’ında Kahire’de topladığı konferansta Irak Krallığı Faysal’a, Ürdün Emirliği Abdullah’a verildi. Filistin İngiliz denetiminde kaldı. Suriye ve Lübnan ise Fransız mandasına bırakıldı.

Arap Ortadoğusundaki düzenlemeler Arapların istekleri doğrultusunda gerçekleştirilmemiş, İngiliz ve Fransız emelleri ön plana çıkmıştı. Bu durumda yeni sisteme karşı etkin ve şiddetli muhalefet, Batı devletlerini ileride hesaplaşmak zorunda kalacakları güçlü ulusçu güçleri harekete geçirdi. Fransız varlığı Suriye’de, İngiliz varlığı ise Irak’ta sert tepkilerle karşılaştı.2

Irak 1922’de özerk, 1932’de bağımsız krallık oldu. Ancak kabileler arası düşmanlıklar, azınlık sorunları, özellikle de Kürt sorunu ile toprak reformu gibi siyasal ve ekonomik sorunlar ülke içinde gerginlikler yarattı. Bu da etkin bir siyasal otoritenin kurulmasını önledi. Böylece, uluslaşma süreci cılız kaldı. 1925’de ülkede petrolün büyük çaplı üretiminin başlaması, Irak’ın önemini artırdı. İngiltere’ye yarı-bağımlı siyasal yapı sürdü. Irak’ın bağımsızlığını kazanma tarihinin 1958 Devrimi olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Mısır’da Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra WAFT Partisi’ni kuran Saad Zaglul ve Nahas Paşalar İngiltere’den bağımsızlaşmak ve Sudan’la birleşmek için mücadele ettiler. İngiltere 1922 yılında Mısır’ı tek taraflı meşruti krallık olarak ilan ederken, Süveyş Kanalı, Sudan, savunma, azınlıkların korunması, vb konularda yetkilerini korudu. Dolayısıyla, Mısır’ın bağımsızlığını kazanması da bir günde olmadı, bir sürecin ürünü olarak gerçekleşti. Mısır 1952’de “Hür Subaylar”ın iktidara gelişi ile tam bağımsızlığına kavuştu.

Birinci Dünya Savaşandan sonra 1920’de Emir Faysal’ı yenilgiye uğratan Fransız Ordusu Suriye’yi 5 bölgeye ayırdı. Cemaatlere bölünme ulusal uyanışı zayıflattı. Ancak Fransız sömürge yönelimine karşı tepkiler de yoğunlaşıyordu. Ulusalcılara daha yakın politikalar izleyen Halk Cephesi hükümeti Fransa’da iktidara gelince, 1936’da Suriye’ye bağımsızlık tanıdı. Araya savaş, vb girdiği için, Suriye’nin tam bağımsızlığı 1946 tarihinde kesinleşti.

Ortadoğu’nun öteki ülkelerinde de durum, benzerlikler gösterir. Konuyu dağıtmamak için ayrıntıya girmeden şunları söyleyebiliriz; Osmanlı’dan sonra İngiliz-Fransız sömürge yönetimlerinin denetimine giren Arap dünyasının bu boyunduruktan kurtuluşuna Arap ulusçuları önderlik ettiler. Arap ulusçu hareketinin 20. yüzyılın başında doğduğu, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra güçlendiği ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, sömürgeciliğin tasfiyesi anlamında, zafere ulaştığı ve iktidara geldiği söylenebilir. Suriye kökenli Alman sosyal bilimci Bessam Tibi’ye göre “Türk hâkimiyetinden ve İngiliz-Fransız sömürge yönetiminden kurtulma sürecinde Arap milliyetçiliği geliştirici bir rol oynadı. Kendi toplumlarına yabancılaşmış Batılılaşmış entelektüellere yeni kimlikler sundu.3 Ulusalcılar ve özellikle BAAS bayrağı yükseltmese idi, Arap dünyası dışa bağımlı işbirlikçilerin ve tarikat ve aşiret önderlerinin yönetiminde Ortaçağ düzenini hala devam ediyor olabilirdi.

Arap dünyasında 30’lu yıllarda yükselişe geçen ulusalcı hareketin siyasal-ideolojik üstünlüğünü 70’lerde yavaş yavaş ve kısmen İslamcılara kaptırdığı görülmektedir. Ulusçuluktan dinciliğe kayışta dönüm noktası, birçok gözlemciye, bu arada Tibi’ye göre, 1967 Arap-İsrail Savaşıdır. Bu savaştaki yenilgi Arap ulusçuluğuna büyük darbe indirerek itibar yitirmesine yol açtı. Bu durumda “Suriye ve Irak’taki BAAS’çı hükümetler ve Nasır rejimi, gelen eleştiri dalgasını büyük baskılarla karşılama yoluna gittiler”.4 Bu siyasal tablo BAAS’ın temsil ettiği devrimci Arap ulusçuluğunun tarihsel, sosyal ve siyasal gelişimini, yükselişini ve sonraki güçlüklerini gözler önüne seriyor.

Ulusçu Arap hareketleri

Arap ulusalcı hareketinin iki büyük odağı 30’lu yıllarda ortaya çıktı. BAAS, hepsi Paris’te Sorbonne’de okuyan bir gurup Suriye’li aydın tarafında kuruldu. Milliyetçi Arap Hareketi MAH (Hareketü’l Kavmiyeti’l Arabiyye) ise Amerikan Beyrut Üniversitesinde okuyan gençler tarafından kuruldu.5 Yani her ikisinin esin kaynağı da Batı düşüncesidir.

Tam adı Arap Sosyalist BAAS Partisi (Hizb el Ba’s el-Arabi el-İşti-rak) olan, kısaca BAAS diye bilinen siyasal kuruluş 1940’ların ateş ve barut kokan yıllarında doğdu. Arapça’da Diriliş (dikkat, Yeniden Doğuş yani “Rönesans” değil) anlamına gelen adı, Partinin zaman içinde bir başka parti ile birleşmesi üzerine Sosyalist BAAS Partisi’ne dönüştü. Özellikle Irak ve Suriye’de olmak üzere Ortadoğu’daki Arap toplulukları içinde etkili olan ve pek çok Ortadoğu ülkesinde kolları bulunan BAAS başından beri laik görüşleri savunan, Arap ulusalcılığını esas alan, benimsediği sosyalizmi (genel olarak sosyalizm, daha çok halkçılık ideolojisi olarak nitelenebilir) Parti’nin programına geçirdi.

Parti’nin temel ilkeleri Birlik (Arapların birliği), Özgürlük (sömürge boyunduruğundan kurtuluş) ve Sosyalizm (halkçılık, devletçi bir ulusal ekonomi) idi. BAAS liderliğinin çabası baştan beri, a) Yabancı hakimiyetine karşı Arap ruhi şekillenmesini vurgulamak; b) Arap dünyası üzerindeki dış etkileri söküp atmak için bölgede halkın ortak kültürel mirasını canlandırmak oldu.

BAAS’ın kuruluşu, aşağıda somut olarak gösterileceği gibi, Ortadoğu’nun tarihinin çok önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Fransız manda yönetimi altındaki Suriye’de dünyaya gözlerini açan BAAS Partisi’nin kurucuları farklı dinlerden ve inançlardan gelen iyi yetişmiş, Batı düşüncesini iyi tanıyan orta sınıf aydınlarıydı. Zeki el Arsuz ve Salah el-Bitar, Sünni Müslüman, Michel Eflak Ortodoks Hristiyan kökenli Araptı. Her üçünün de ortak yanları Fransız Devrimimden, sosyalizmden ve Mustafa Kemal’den etkilenmiş olmalarıdır (Kemalizm etkileri Arap ve yabancı düşünürler tarafından açıkça dile getirilmedi; daha çok ima yollu kapalı anmalarla yetinildi.)6

Parti’nin kurucularından Hıristiyan Arap Michel Eflak 1910’da doğdu, Fransız mandasına karşı çıktı; 1929-34’de Paris Üniversitesi’nde okuduğu sıralarda görüşleri sosyalizm doğrultusunda değişmeye başladı; artık yalnız işgalci güçlerle değil yerli işbirlikçilerle de mücadele edilmeli gerektiğini savunuyordu. Eflak, ülkesine dönüşünde öğretmenlik yaparken, genç aydınları çevresine topladı. Paris’te felsefe eğitimi gören Zeki El Arsuzi liderliğindeki El-İhya el Arabi gurubu Eflak’ın çevresi ile birleşti. 1912’de Şam’da doğan Salah el Bitar ise Müslüman kökenliydi. Kuramcılıktan çok siyasal önderlik özellikleriyle öne çıkan El Bitar 1954’de milletvekili seçildi. 1959’da Nasır ile çelişmeler yaşayınca istifa etti. Mart 1963-Şubat 1966 arasında dört kez başbakanlık yaptı. 1966 darbesiyle devrildi ve hapsedildi. Lübnan’a sığındı. Paris’e yerleşti. 1980’de öldürüldü.

30’lu yıllarda düşüncelerini Şam’da ancak dar bir çevreye yayabilen Michel EflakSalah Bitar önderliğindeki Arap ulusçuları 40’lı yılların başında ilk büyük siyasal hamlelerini gerçekleştirdiler. İngiliz emperyalizmine karşı Irak’ta ayaklanan Arap milliyetçisi karakterli Raşit El Ceylani hareketine Şam’da düzenledikleri gösterilerle destek verdiler, Arap ulusçuluğunu “kuvveden fiile” çıkardılar.

BAAS Partisi 1943’de o sıralarda şeklen Fransa’ya bağlı bulunan Suriye’de kuruldu. Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasından sonra partinin genel sekreterliğine getirilen Michel Eflak 1947’de toplanan ilk kongrede Parti Genel Başkanlığına seçildi. Günümüzün moda deyişi ile “nüfusun büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede” Hristiyan kökenli Eflak’ın başkan seçilmesi kuşkusuz BAAS’ın laik özelliğinin göstergesidir.

Şam’da toplanan ilk Parti Kongresi bir tüzük benimsedi ve bir icra komitesi kuruldu. Michel Eflak’ın 1951’de hazırladığı BAAS tüzüğünde: a) Büyük üretim araçlarının özelleştirilmesi; b) Toprak, taşınmazlar ve sanayi mülkiyeti üzerindeki mülkiyetin sınırlandırılması ve böylece toplumsal eşitsizliklerin azaltılması; c) Özel mülkiyetin korunması; d) Laikliğin savunulması öngörülüyordu.

Laik duyarlığa önem veren Parti, anayasa tartışmalarında Parlamentoda sandalyelerin inançlara göre dağıtılmasına karşı çıkıyor, buna karşılık İslamı Arapçılığı oluşturan temel öğelerden biri olarak kabul ediyordu. Eflak’a göre, “İslamiyet bir din olmaktan çok Muhammed zamanındaki Arap milli ruhunun bir ifadesidir. Bugünkü Arap milliyetçiliğinin temeli de İslamlıktır.”7

Michel Eflak ve Salah el Bitar’ın ulusçulukla senteze soktuğu sosyalizm özel bir tür sosyalizmdir: “Benden sosyalizmin tanımını vermem istenirse, onun Marks ve Lenin’in çalışmalarında bulunmadığını söyleyebilirim. Ben diyorum ki sosyalizm hayatın dinidir ve ölüme karşı onun bir zaferin. Herkese iş vererek ve herkesin yeteneklerin ortaya çıkarmasına yardım ederek hayat için hayatın tamahkârlığını alıkoyuyor.”8

Eflak’ın ve el Bitar’ın Marksizmden çok farklı değerlendirmeler yapmakla birlikte Avrupa’da tartışılan sosyalist düşüncelerden ve Sovyet Devrimi’nden derinden etkilendikleri açıktır.

BAAS’ın amacı emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmuş tek bir Arap devleti kurmaktı. Eflak’a göre bu birlik Arap toplumunu düzeltip ona yeni bir kimlik kazandıracak ve ahlaki açıdan ideal olan sosyalist bir toplumun kurulmasını sağlayacaktı.

Partinin öteki bölgesel kolları şunlardı: Ürdün (kuruluşu: 1948); Lübnan (kuruluşu: 1949-1950); Yemen; Irak ( kuruluşu: 1951). Ancak Parti Suriye dışında her yerde gizli çalışmak zorunda kaldı.

Suriye BAAS Partisi

Parti, 1953’de Ekrem el Hurani’nin Suriye Sosyalist Partisi ile birleşerek Arap Sosyalist BAAS Partisi adını aldı.
Suriye’de Çiçekli’nin devrilmesinden (1954) yararlanan BAAS 18 üyesini Meclis’e soktu. Ekrem el Hurani 1955’de Meclis başkanı seçildi. 1955’ten başlayarak hükümette yer aldı. BAAS Şubat 1958’de kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin nüvesini oluşturdu. Parti, 1955’lere kadar bir gelişme sağlayamadı. Eflak bu dönemde Suriye Komünist Partisi ile ilişki kurarak BAAS’ın etkinliğini artırmayı başardı. Ancak Suriye hükümetini denetim altına almayı başaramadı.

Suriye Mısır’la 1958 de Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin (BAC) kurulmasıyla sonuçlanan birlik görüşmelerini başlattı. Michel Eflak’ın o sıralarda Nasır’ın Suriye’de BAAS hakimiyetine izin vereceği umudu boşa çıktı. BAAS birleşme sırasında Suriye kolunun dağıtılmasını kabul etti. Ancak Nasır bununla yetinmedi, Parti üyelerini etkisizleştirdi. Buna karşın Eflak benzer bir programı savunan Abdülnasır’a yönelik eleştirilerinde ölçülü oldu.

196l’de BAC’den çekilen Suriye’de 1963’de gerici-ayrılıkçı hükümetin devrilmesi üzerine BAAS bu kez tam anlamıyla iktidara geldi. Salah Bitar başbakan oldu.

1963’te Irak’ta da BAAS yanlısı bir gurup darbe yaparak iktidarı ele geçirmişti. Michel Eflak Mısır ve Suriye arasındaki ilişkileri geliştirmek için çaba gösterdi. Nasır’ın itibarından yararlanarak BAAS’ı güçlendirmeye çalıştı. Öte yandan BAC projesinin başarısızlığa uğraması belli konularda Arap Birliği konusunda kuşkular uyandırmıştı. 1966’da Nurettin El Attasi, Hafız Esad ve Salah Cedid gibi liderlerle yani Parti’nin askeri kanadı ile sivil kanadı arasında baş gösteren iktidar mücadelesinde aktif biçimde yer alan Esad 1970’te iktidarı ele geçirdi. Tasfiye edilen sivil kanat lideri Eflak sürgüne yollandı, yokluğunda yargılandı.

Devlet başkanlığının yanı sıra BAAS Partisi’nin genel sekreterliğini de sürdüren Esad, İsrail’e karşı mücadelede aktif tavır içine girdi. FKÖ’ye geniş destek verdi. Bununla birlikte Bağdat’la çatışma politikasını sürdürdü.

Şam ve Bağdat’ta iki ayrı BAAS Partisi şekillendi. Esad yönetimi ülke içinde özellikle Müslüman Kardeşlerdin muhalefeti ile karşılaştı. 1982’de Hama kentinde İslamcılara büyük darbe indirdi.

Irak BAAS Partisi

Daha doğru bir deyişle BAAS’ın Irak kolu, 1951’de kuruldu. İngiliz yanlısı kraliyet rejimi ile mücadele etti. Üye sayısını üç yıl içinde 500’e çıkardı.9 1958’de Kral Faysal Nuri Sait Paşa’yı deviren Abdülkerim Kasım devrimini destekleyen BAAS, 1959’daki başarısız darbe girişiminin ardından Abdülkerim Kasım’a karşı döndü. Parti, 8 Şubat 1963’de Abdülkerim Kasım’a karşı bir ordu darbesi ile iktidara geldi.

1956’da 20 yaşında partiye üye olan Saddam Hüseyin 1966’da parti genel sekreteri seçildi. 1968’de Saddam darbesi gerçekleşti. Önce Saddam’ın akrabası general Hasan El Bekr iktidara geldi. İkisi elele verdiler ve BAAS’ı adım adım iktidara taşıdılar.

Irak BAAS Partisi 1972’de Irak Petroleum Company’nin millileştirilmesi çalışmalarını başlatarak hem ekonomik güç hem de saygınlık kazandı. Saddam 1979’da Cumhurbaşkanı oldu. Devrim Konseyinin başına getirildi. “Millileştirilen Irak Petrolleri”nin gelirlerine dayanarak geniş çaplı bir kalkınma hamlesi başlattı.

BAAS’ın iki büyük Arap ülkesindeki serüveni kısaca budur.

BAAS’ın programı ve üyelik

Ulusal karakteri ağır basan BAAS Partisi’nin programı birlik, bağımsızlık ve sosyalizm temeline dayanıyordu. “Birlik, kurtuluş ve sosyalizm” Parti parolası olmuştu. Arap birliği ülküsü, doktrinin temelinde yer alıyor, tüm öteki hedeflerin önüne geçiyordu. 1973’te kabul edilen tüzüğe göre Baas Partisi “devlet ve toplumun içindeki öncü partidir.”

Zaman içinde Parti’de görüş ayrılıkları belirdi. Nasırcılarla Nasır karşıtları 60’ların başında çatışır hale geldiler. Bir kanat Arap birliğine vurgu yaparken, öteki kanat (bunlara Jön Türkler deniyordu) sosyal hakta öne çıkarıyordu.

BAAS’ın örgütlenmesi, doğal olarak, uluslararası koşullardan etkilendi. 60’lı yıllarda Partiye ideolojisine bağlılık esastı: Parti’nin amaçlarına ters düştüğüne inanılan bir kişi kökeni ne olursa olsun dışarıda tutuluyordu. 80’li yıllarda Esad döneminde üyelik yaygınlaştırıldı. 1987’de Suriye BAAS Partisibin 50.000 asıl üyesi, 200.000 kadar aday üyesi bulunuyordu.10

Başlarda 21 üyeli Ulusal Komuta’nın (yönetim) yarısı Suriyelilerden, yarısı ise öteki (Lübnan, Ürdün, Irak, Filistin) Araplardan oluşuyordu. Çünkü, teorik olarak, Ulusal Komuta gelecekteki Birleşik Arap Ulusu’nun rüşeym haliydi. Suriye bu gücü oluşturmada öncü rolü oynuyordu. Ulusal Komuta, teorik olarak, başka Arap ülkelerinde kollar kurabilir ya da bu kolları destekleyebilirdi. Ama Suriyeli BAAS önderleri öteki ülkelerdeki devrimcilerin inisiyatifini kaçınılmaz olarak kısıtlayacak olan bu yolu tutmaktan kaçındılar.

Pek çok kitle örgütü, tıpkı bir Marksist partide görüldüğü gibi, Parti’ye bağlıydı ve onun önderliğinde hareket ediyordu.

BAAS’ın etkisi ne oldu? Arap devrimci ulusçuluğunun lideri Nasır’ın BAAS’ı denetim altına almak için çaba gösterdiğini dikkate alarak bu soruya yanıt aramak önemlidir. Kimi düşünürlere göre Nasır’ın gücü ile BAAS’ın etkisi kıyaslanamaz. Fransız araştırmacı Gresh’e göre BAAS sanıldığı kadar güçlü olmadı, daha çok Ordu’da, aydınlar arasında ve belli kentsel tabakalarda yoğunlaştı.11

Suriye kökenli, sosyal-demokrat, BAAS’a mesafeli B. Tibi ise, bunun tersini savunuyor. Daha doğrusu Nasırcılığın gücünü Tibi de inkâr etmiyor, ama BAAS’ın tarihteki yerini açımlıyor: “Nasırcılık Ortadoğu’daki kitlelerin duygularını demagojiyle harekete geçirmede becerikliydi, ama Pan-Arap bir örgütten yoksundu. Oysa BAAS Partisi Mağrip hariç bütün Arap ülkelerinde bölgesel örgütler kurmuştu ve her bir örgüt Parti’nin ulusal Arap birliğine destek olmaktaydı.12

Her iki görüşün vurgusu değişiyor. Bu tartışmayı bir yana bırakabiliriz. Ancak Tibi’nin bütün Arap dünyasını birleştiren güce vurgu yapması önemlidir.

BAAS’ın gücü ve tarihsel önemi, Amerika’nın Irak saldırısı üzerine daha net ortaya
çıktı.

Sonuç

1) BAAS’ın değeri yokluğunda daha iyi anlaşıldı. İki ay içinde her şey alt-üst olunca, hele El Hâkim’in öldürülmesinden sonra, Irak’ın bölünmüşlüğü apaçık ortaya çıkınca, Irak’taki uluslaşma hareketinin değeri ve tarihsel önemi bilinçlere yansıdı. Bu tablo içinde, batağa saplanan ABD, bütün gericilerin yapmayı bildiklerini yaptı; Irak’ı bölerek yönetmeye çalıştı. Toplumsal yapıda varolan dinsel, mezhepsel, etnik bölünmüşlüğü daha da körükledi.

2) Ancak yanlış hesap Bağdat’tan dönmeye mahkûmdur. Tarihsel planda ulusçuluk Irak’ta önder rolünü sürdürüyor. Arap bitliğini sağlayacak ve Irak’ı kurtuluşa götürecek tek güç olarak şimdilik Arap ulusçuluğu görülüyor. Arap ulusçuluğunu yaptıkları ve yapamadıklarıyla, doğruları ve yanlışlarıyla bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor.

3) Aslında 1970’li yıllarda Arap ulusçuluğunun görece güç yitirmesinin ve İslamcı hareketlerin güçlenmesinin nedeni de emperyalizmdir. Batı dünyasının Nasırcılığa ve BAAS iktidarına karşı önce kralcı rejimleri, sonra İslamcıları desteklediği açıktır. Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi petrol krallıkları baştan beri İngiliz-Amerikan emperyalizminin desteğinde yaşadılar. İslamcılar ise 70’li yıllarda sahneye çıktılar. 1929’da Mısır’da kurulan Müslüman Kardeşler’in öteki Arap ülkelerine buradan yayılması anlamlıdır. Şeriatçı hareketler, (Pakistan’lı Mevdudi, Mısır’lı Seyit Kutup vb’lerinin ideologluğunda), Fransız sosyal bilimci Gilles Kepel’in de işaret ettiği gibi, 70’li ve 80’li yıllarda sıçrama yaparak toplumlara yayıldı; diğer bir deyişle ulusçuluğu tehdit eder hale bu yıllarda ulaştı. Bunda emperyalizmin oynadığı rol açıktır.13

4) Arap ulusçuluğu, Türk ulusçuluğundan etkilenmiştir. Her iki ulusçuluk aynı okulda okudu, aynı sıralarda eğitim gördü. Benzer aşamalar kat etti. Ziya Gökalp’ın öğrencisi Sati El Hüsri’nin Arap ulusçuluğunun büyük düşünürü olması bunun kanıtıdır.

1 Niyazi Berkes, Arap Dünyasında İslamcılık, Sosyalizm, Milliyetçilik, s. 74 Ayrıca E. Pickard, Kemalizm ve İslam… s. 60.
2 Oral Sander, s. 73.
3 Bessam Tibi, arap Milliyetçiliği, s. 289.
4 B. Tibi, age s. 299.
5 B. Tibi, age s. 289.
6 Benzer bir iddia için bkz, Elisabeth Picard, Suriye’li ve Irak’lı Arap Milliyetçiler ve Kemalizm: Yöneşmeler, Perdelemeler ve Etkiler, Kemalizm ve İslam Dünyası, Arba Yayınları, İstanbul, 1987.
7 N. Berkes, age, s. 42.
8 Michel Eflak, Fi Sabil al-Baa’th, Beyrut, 1963’den aktaran B. Tibi, age, s. 290.
9 BBC, 25 Mart 2003.
10 http://www.lupinfo.com 11 A. Gresh, Les Portes du Proche Orient, s. 66.

Kaynakça

1. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasal Tarihi, İş Bankası Yayınları.
2. Oral Sander, Siyasi Tarih, İmge yayınevi, Ankara 1996.
3. Alain Gresh, les 100 Portes du Proche Orient.
4. Enver Ablül-Malik, La Pensee politique arabe contemporaine, Seuil, 1970.
5. Bessam Tibi, Arap Milliyetçiliği, Yöneliş yayınları, İstanbul 1998.
6. Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, İletişim yayınları.
7. Niyazi Berkes, Arap Dünyasında İslamcılık, Sosyalizm, Milliyetçilik, Köprü Yayınları, İstanbul 1969.
8. Gilles Kepel, Cihat, Doğan Kitap, 2001, İstanbul.
9. Makaleler * Doğan Avcıoğlu, Çağımızda Ekonomik Bağımsızlık Mücadelesi, Mısır örneği. Yön dergisi, 11 Kasım66. * Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Dünyadaki Yeri, Yön dergisi, 11 Nisan 1967.