BAKÜ’DE KURULAN TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ’NİN (TKP)* ÖNDERLERİ MUSTAFA SUPHİ, ETHEM NEJAT VE 13 TKP* ÜYESİNİN TRABZON’DA ÖLDÜRÜLMELERİNİN ÜZERİNDEN 95 YIL GEÇTİ. 15’LİLER OLARAK DA ANILAN TKP’LİLERİN* ÖLÜMLERİ YILLARDIR TARTIŞMA KONUSU.
oncugenclik.org olarak konuya dair önemli görüşleri yayımlamaya devam ediyoruz. Aydınlık Gazetesi yazarı ve Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı, ODTÜ öğretim görevlisi Yıldırım Koç hocamızın meseleye dair dört yazısını birleştirerek sizlere sunuyoruz. “Mustafa Kemal Paşa ve Türkiye Komünist Fırkası”, “Mustafa Suphi ve Yoldaşlarının Katledilmesi”, “Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir Paşalar ile Mustafa Suphi” ve “Enver Paşa Mustafa Suphi’ye Düşmandı” başlıklı dört yazıdan oluşan bu sunumun okunmasını ve tartışılmasını diliyoruz.
*Bahsedilen TKP, o yıllarda Bakü’de kurulan TKP’dir. Mirasını sahiplenen ya da aynı adı kullanan çeşitli siyasi kuvvetler olsa da bu kuvvetlerin o TKP’yle organik bağı yoktur.
oncugenclik.org
***
MUSTAFA KEMAL PAŞA VE TÜRKİYE KOMÜNİST FIRKASI
18 Kasım 2014, Aydınlık
Mustafa Kemal Paşa komünistliğe karşı değildi; onlarla işbirliği yapmaya hazırdı.
Tek koşul, Türkiye’deki komünistlerin, başka herhangi bir merkezden emir almaması, yalnızca demokratik bir biçimde oluşturulmuş olan Büyük Millet Meclisi’nin kararlarına uymasıydı.
Mustafa Kemal Paşa’nın komünistlere ilişkin tavrında belirleyici olan, bağımsızlık tutkusuydu. İşbirliğinin önkoşulu, Türkiye Komünist Teşkilatı’nın (o günlerdeki ifadesiyle, Türkiye İştirâkiyûn Teşkilatı’nın) “Sadece Büyük Millet Meclisi Riyaseti’yle irtibat tesis ve muhafaza eylemesi” idi.
MUSTAFA KEMAL’İN MUSTAFA SUPHİ’YE MEKTUBU!
Mustafa Kemal Paşa, 13.9.1920 günü Türkiye Komünist Fırkası yöneticileri Mustafa Suphi Bey ve Mehmet Emin Bey’e, 15.6.1920 tarihli mektuplarına cevaben gönderdiği mektupta şunları yazıyordu:
“Büyük çoğunluğu rençber ve köylüden meydana gelen milletimiz, Batı’nın emperyalizm ve kapitalizm mahkûmiyetinden kendini kurtarabilmek için bunlara karşı birleşmiş olarak mücadele ve mübarezeye karar vermiştir ve bu kararını tatbik etmektedir. (…)
“Gerek şahsen ben ve gerekse bütün mesai arkadaşlarım çoğunluğu rençber ve köylüden ibaret olan milletimizin bağımsızlığını tesis ve temin yegâne gayesini takip etmekteyiz.
“Memleket ve milletimiz her taraftan emperyalist ve kapitalistlerin hücumlarına maruz bir halde olduğu gibi, fiilen bunlara iştirak eden İstanbul hükümetinin padişahına atfen memleket dahilinde çıkarılan devamlı karışıklıklardan doğan mahalli anlaşmazlıklara da karşı koymak mecburiyetindedir. Dolayısıyla, milletin birlik ve mukavemetini ihlal edebilecek zamansız ve fazla teşebbüslerden sakınmak, milletimizin kurtuluşu açısından elzemdir. Bu lüzumu göz önünde bulunduran Büyük Millet Meclisi, toplumsal inkılabı sükûnetle ve esaslı surette tatbik etmektedir.
“Gaye ve prensip itibarıyle bizimle tamamen ortak olan Türkiye İştirâkiyûn Teşkilatı’ndan maddeten ve manen hakkıyla istifade edebilmekliğimiz için, teşkilatınızın sadece Büyük Millet Meclisi Riyaseti’yle irtibat tesis ve muhafaza eylemesi lazımdır. Türkiye dahilinde tatbik edilecek her türlü teşkilat ve inkılâplar ancak bu kanal vasıtasıyla yapılabilir.”( ATABE, Cilt 9, 2002, s.328-329.)
KOMÜNİSTLİK VE HALKÇILIK…
Mustafa Kemal Paşa 14.8.1920 günü Büyük Millet Meclisi’nde uzun bir konuşma yaptı. Rus devriminin “Bütün insanlığın emperyalist ve kapitalist idarelerin zalimane tahakküm ve zorbalığından kurtarılmasını bir hedef olarak kabul” ettiğini belirtti. Şunları söyledi:
“Biz memleket ve milletimizin mevcudiyetini ve bağımsızlığını kurtarmak için karar verdiğimiz zaman kendi görüşlerimize tabi bulunuyorduk ve kendi kuvvetimize dayanıyorduk. Hiçbir kimseden ders almadık, hiç kimsenin aldatıcı vaatlerine aldanarak işe girişmedik. Bizim görüşlerimiz, bizim prensiplerimiz herkesçe malumdur ki, Bolşevik prensipleri değildir ve Bolşevik prensiplerini milletimize kabul ettirmek için de şimdiye kadar hiç düşünmedik ve teşebbüste bulunmadık. Bizim itikadımıza göre, milletimizin hayat ve yükselmesinin temini kendi hazım kabiliyetine uygun olan görüşlerdir. Fakat esas itibariyle incelenirse, bizim görüşlerimiz -ki halkçılıktır- kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. Yine şüphe yok ki, bu, dünyanın en kuvvetli bir esası, bir prensiptir. Elbette böyle bir prensip Bolşevik prensipleriyle çelişmez.” (ATABE, Cilt 9, 2001, s.172, 176-177.)
Özetle; işbirliğine evet, bağımlılığa hayır.
***
MUSTAFA SUPHİ VE YOLDAŞLARININ KATLEDİLMESİ
8 Aralık 2014, Aydınlık
Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının 28/29 Ocak 1921 tarihinde Trabzon açıklarında katledilmesi konusundaki tartışmalar, Kemalistlerin komünistlere ve Türkiye Komünist Partisi’ne ilişkin politikalarının anlaşılması açısından son derece önemlidir.
Aydınlık’ta Mustafa Kemal ile komünistler arasındaki ilişkiler konusundaki yazılarımdan sonra çeşitli illerde toplantılara katıldım. Bu toplantılarda sık sık gündeme getirilen konu, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmesinde Mustafa Kemal Paşa’nın rolü/sorumluluğu idi. Sosyalist soldaki bazı yapılar ve kişiler, bu katliamdan Mustafa Kemal Paşa’yı sorumlu tutuyorlar ve bundan hareketle de Mustafa Kemal Paşa’nın toplumsal ve siyasal mücadeleler tarihimizdeki önemli rolüne karşı çıkıyorlar. Bu anlayışın doğal sonucuysa, Kemalist devrimin kazanımlarının geliştirilerek korunmasına ve milli birlik politikalarına karşı çıkıştır.
Bu konu, bu nedenle, günümüzde Türkiye’de anti‐emperyalist bir milli cephenin yaratılması açısından günceldir.
KOMÜNİSTLER KATLEDİLİYOR
Mustafa Suphi, karısı ve 14 yoldaşı 28 Ocak 1921 günü Trabzon’da, kayıkçılar kâhyası Yahya’nın verdiği bir motora bindirildi ve denize açıldı. Hemen arkalarından Yahya Kâhya’nın adamlarından Faik Reis ve arkadaşları ikinci bir motorla hareket ederek, geceye doğru Sürmene açıklarında bu gruba yetişti; Suphi’nin karısı Meryem dışında hepsini öldürdü ve denize attı.
Bu katliamı gerçekleştiren Faik Reis ve arkadaşlarıdır. Onlara talimatı veren, kayıkçılar kâhyası Yahya’dır. Ancak bu katliamı Yahya Kâhya’nın kendi başına düşünmesi ve gerçekleştirmesi olanaksız gözükmektedir.
Bu durumda, Yahya Kâhya (veya Kaptan) kimin talimatıyla bu katliamı gerçekleştirmiştir? Bu konuda yazılı bir talimat bilinmiyor. Böyle durumlarda iki soru sorulur: Öldürülenlere kimler düşmandı? Bu kişilerin öldürülmesi kimin işine yarayabilir? Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmesi konusunda bu soruları sorduğunuzda, kuşkular bir kesim üzerinde odaklanıyor. Bu konuda yapılan bazı önemli çalışmalar var. Konuyu inceleyeceklere bu çalışmaları öneriyorum.
BU KONUDAKİ CİDDİ ÇALIŞMALAR
Bence en önemli, kapsamlı ve güvenilir çalışma, Yrd.Doç.Dr.Yavuz Aslan’ın Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları arasında çıkan Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, Türkiye Komünistlerinin Rusya’da Teşkilâtlanması (1918‐1921) kitabıdır (Ankara, 1997). Bu kitabın 22 sayfalık bölümü “Mustafa Suphi ve Arkadaşlarını Kim Öldürttü?” başlığını taşımaktadır (s.338‐359).
Aynı değerde diğer bir çalışma, Mete Tunçay’ın Türkiye’de Sol Akımlar (1908‐1925) kitabıdır (İletişim Yay., İstanbul, 2009). Bu kitabın da 20 sayfalık bölümü (s.326‐345)
Mustafa Suphi’ye ilişkindir. Rasih Nuri İleri’nin 1970 yılında yayımlanan Atatürk ve Komünizm kitabında (Anadolu Yay.) bu konuda bir bölüm bulunmaktadır. Emel Akal’ın Toplumsal Tarih Dergisi’nin Ekim 2001 tarihli sayısında yayımlanan “Dr.Şefik Hüsnü’nün Bir Konuşmasında ve İttihat ve Terakki Erkânının Yazışmalarında Mustafa Suphi” (s.6‐12) makalesinde ilginç ve benim de katıldığım değerlendirmeler bulunmaktadır.
Ergün Aybars’ın “Mustafa Subhi’nin Anadolu’ya Gelişi, Öldürülüşüyle İlgili Görüşler ve Erzurum’dan Trabzon’a Gidişiyle İlgili Belgeler” makalesi (A.Ü.DTCF, Tarih Araştırmaları Dergisi, XIII/24, 1979‐1980, s.88‐104) de çeşitli belgelerin derlendiği önemli bir çalışmadır.
Bu yayınlar ışığında, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesine ilişkin bir değerlendirme yapacağım.
***
ENVER PAŞA MUSTAFA SUPHİ’YE DÜŞMANDI
9 Aralık 2014, Aydınlık
Mustafa Suphi yaşamının ilk döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişki içindeydi; Paris’te öğrencilik yaparken İttihatçıların Tanin gazetesinde muhabirlik yapmıştı. Daha sonra İttihat ve Terakki karşıtı oldu; 15 Temmuz 1912 tarihinde İstanbul’da Yusuf Akçura ve arkadaşları tarafından kurulan Milli Meşrutiyet Fırkası’na katıldı. Bu örgüt, açıktan açığa Türkçülük yapan ilk siyasi partiydi. Bu siyasi çalışmanın bir parçası olarak İfham gazetesini çıkardı. 1913 yılında Sinop’a sürgün edildi. 24 Mayıs 1914 tarihinde de buradan Rusya’ya kaçtı. Bu tarihteki amacı da Bakû’da bir “Türklük Fırkası” kurmaktı.
Ancak daha sonra savaş çıkınca Rusya’da tutuklandı ve Moskova yakınlarında bir kente yerleştirildi. 9 Eylül 1915 tarihinde ise Ural’a gönderildi. Burada Bolşeviklerle ilişki kurdu ve aynı yıl Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katıldı. 1917 Ekim Devrimi sonrasında Moskova’ya geldi.
MUSTAFA SUPHİ İTTİHATÇILARA KARŞI
Mustafa Suphi, 1918 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti aleyhinde bir kampanya başlattı. Nisan 1918’de yayımına başladığı Yeni Dünya Gazetesi’nde İttihatçılar aleyhinde ağır suçlamalarda bulundu.
Azerbaycan henüz Bolşeviklerin hakimiyeti altında değilken, 1919 yılı sonlarında Bakû’da bir Türk Komünist Fırkası kuruldu. Bu örgütte eski İttihatçılar ağırlıktaydı. Mustafa Suphi 27 Mayıs 1920’de Bakû’ya gelir gelmez, bu partiyi dağıttı, bu partideki İttihatçıları tasfiye etti. Böylece Bolşeviklerden destek alma çabası içindeki Enver Paşa ve arkadaşlarının projesini engelledi.
Mustafa Suphi, Bolşevik Partisi Merkez Komitesi’ne yazdığı bir raporda, Enver Paşa ve arkadaşlarını “turneye çıkmış sanatçılar”a benzetti ve onlar aleyhinde görüş bildirdi.
Enver Paşa, 1920 Eylülünde Bakû’da toplanan Doğu Halkları Birinci Kongresi’ne katıldı. “Bakû Kongresi esnasında Mustafa Suphi’nin Enver Paşa aleyhinde tezahüratlar yaptırması ve ona karşı takındığı menfi tavırlar, İttihatçılar ile Mustafa Suphi arasındaki düşmanlığı artırmıştır.” (Aslan, Y., a.g.k., 1997, s.356)
Bakû’da Enver Paşa’nın yanında olan iki İttihatçı, Küçük Talat (Muşkara) ve Yeni Bahçeli Nail Beyler Trabzon’a geldiler. “Küçük Talat ve Nail Beylerin bazı özel görevlerle Enver Paşa tarafından Anadolu’ya gönderildiği muhakkaktır. (…) Özellikle Küçük Talat’ın Trabzon’da görevlendirildiği ve Enver Paşa’nın Türkiye’ye gelişi öncesi Trabzon’da ortamı hazırlamak gibi bir vazifesi olduğu anlaşılmaktadır.” (Aslan, Y., s.357-8)
ZİNCİRİN HALKALARI: FAİK KAPTAN, YAHYA KÂHYA, KÜÇÜK TALAT BEY, ENVER PAŞA
Trabzon’da etkili bir kişi olan Yahya Kâhya da Enver Paşa’nın adamıydı. “Yahya Kâhya Enver Paşa’ya yardım ederek Mustafa Kemal’i devirmeye teşebbüs suçundan Sivas’ta yargılanmış”tı (Aybars, E., a.g.m., s.91).
Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın başarısızlığına oynuyordu. İttihatçı karşıtı ve Enver Paşa düşmanı Mustafa Suphi’nin varlığı, Enver Paşa’nın Mustafa Kemal’in yenilgisi sonrasında planladığı Anadolu harekatının önünde büyük bir engeldi. Ayrıca bu günlerde Birinci İnönü Savaşı kazanılmıştı (10-11 Ocak 1921). Varlığını kanıtlayan Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Sovyet Rusya’dan silah, cephane ve altın alabilmesinin önü açılmıştı. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmesi, Milli Hükümet’e Sovyet yardımını önleyebilir, Mustafa Kemal Paşa’yı zor durumda bırakabilir; Enver Paşa’nın önünü açardı.
Bütün bunlar düşünüldüğünde, Yahya Kâhya’yı azmettirenin, Küçük Talat Bey aracılığıyla Enver Paşa olduğu kanısı ağırlık kazanmaktadır.
***
MUSTAFA KEMAL VE KAZIM KARABEKİR PAŞALAR İLE MUSTAFA SUPHİ
13 Aralık 2014, Aydınlık
Mustafa Suphi yaşamının ilk döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişki içindeydi; Paris’te öğrencilik yaparken İttihatçıların Tanin gazetesinde muhabirlik yapmıştı. Daha sonra İttihat ve Terakki karşıtı oldu; 15 Temmuz 1912 tarihinde İstanbul’da Yusuf Akçura ve arkadaşları tarafından kurulan Milli Meşrutiyet Fırkası’na katıldı. Bu örgüt, açıktan açığa Türkçülük yapan ilk siyasi partiydi. Bu siyasi çalışmanın bir parçası olarak İfham gazetesini çıkardı. 1913 yılında Sinop’a sürgün edildi. 24 Mayıs 1914 tarihinde de buradan Rusya’ya kaçtı. Bu tarihteki amacı da Bakû’da bir “Türklük Fırkası” kurmaktı.
Ancak daha sonra savaş çıkınca Rusya’da tutuklandı ve Moskova yakınlarında bir kente yerleştirildi. 9 Eylül 1915 tarihinde ise Ural’a gönderildi. Burada Bolşeviklerle ilişki kurdu ve aynı yıl Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katıldı. 1917 Ekim Devrimi sonrasında Moskova’ya geldi.
MUSTAFA SUPHİ İTTİHATÇILARA KARŞI
Mustafa Suphi, 1918 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti aleyhinde bir kampanya başlattı. Nisan 1918’de yayımına başladığı Yeni Dünya Gazetesi’nde İttihatçılar aleyhinde ağır suçlamalarda bulundu.
Azerbaycan henüz Bolşeviklerin hakimiyeti altında değilken, 1919 yılı sonlarında Bakû’da bir Türk Komünist Fırkası kuruldu. Bu örgütte eski İttihatçılar ağırlıktaydı. Mustafa Suphi 27 Mayıs 1920’de Bakû’ya gelir gelmez, bu partiyi dağıttı, bu partideki İttihatçıları tasfiye etti. Böylece Bolşeviklerden destek alma çabası içindeki Enver Paşa ve arkadaşlarının projesini engelledi.
Mustafa Suphi, Bolşevik Partisi Merkez Komitesi’ne yazdığı bir raporda, Enver Paşa ve arkadaşlarını “turneye çıkmış sanatçılar”a benzetti ve onlar aleyhinde görüş bildirdi.
Enver Paşa, 1920 Eylülünde Bakû’da toplanan Doğu Halkları Birinci Kongresi’ne katıldı. “Bakû Kongresi esnasında Mustafa Suphi’nin Enver Paşa aleyhinde tezahüratlar yaptırması ve ona karşı takındığı menfi tavırlar, İttihatçılar ile Mustafa Suphi arasındaki düşmanlığı artırmıştır.” (Aslan, Y., a.g.k., 1997, s.356)
Bakû’da Enver Paşa’nın yanında olan iki İttihatçı, Küçük Talat (Muşkara) ve Yeni Bahçeli Nail Beyler Trabzon’a geldiler. “Küçük Talat ve Nail Beylerin bazı özel görevlerle Enver Paşa tarafından Anadolu’ya gönderildiği muhakkaktır. (…) Özellikle Küçük Talat’ın Trabzon’da görevlendirildiği ve Enver Paşa’nın Türkiye’ye gelişi öncesi Trabzon’da ortamı hazırlamak gibi bir vazifesi olduğu anlaşılmaktadır.” (Aslan, Y., s.357-8)
ZİNCİRİN HALKALARI: FAİK KAPTAN, YAHYA KÂHYA, KÜÇÜK TALAT BEY, ENVER PAŞA
Trabzon’da etkili bir kişi olan Yahya Kâhya da Enver Paşa’nın adamıydı. “Yahya Kâhya Enver Paşa’ya yardım ederek Mustafa Kemal’i devirmeye teşebbüs suçundan Sivas’ta yargılanmış”tı (Aybars, E., a.g.m., s.91).
Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın başarısızlığına oynuyordu. İttihatçı karşıtı ve Enver Paşa düşmanı Mustafa Suphi’nin varlığı, Enver Paşa’nın Mustafa Kemal’in yenilgisi sonrasında planladığı Anadolu harekatının önünde büyük bir engeldi. Ayrıca bu günlerde Birinci İnönü Savaşı kazanılmıştı (10-11 Ocak 1921). Varlığını kanıtlayan Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Sovyet Rusya’dan silah, cephane ve altın alabilmesinin önü açılmıştı. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmesi, Milli Hükümet’e Sovyet yardımını önleyebilir, Mustafa Kemal Paşa’yı zor durumda bırakabilir; Enver Paşa’nın önünü açardı.
Bütün bunlar düşünüldüğünde, Yahya Kâhya’yı azmettirenin, Küçük Talat Bey aracılığıyla Enver Paşa olduğu kanısı ağırlık kazanmaktadır.