Mirza Çelik
Hacettepe Üniversitesi Öncü Gençlik Temel Örgüt Başkanı
Safsata Yanlış Bilgi Midir?
Bilim, maddenin hareketinin ve toplumsal süreçlerin bir dizge içinde açıklanmasıdır. Bilimsel çalışma, maddenin hareketindeki ve çeşitli süreçler arasındaki nedensellik ilişkilerini keşfederek, bilgimizi bir yığın olmaktan kurtarır ve anlamlı bir sisteme kavuşturur.
Bilim, bütün evren veya başka deyişle doğa ve o doğanın parçası olan insan toplumları ve insanın kendisi, bilimin konusudur. Bu açıdan, bilim “sonsuz” olarak tanımlanabilecek bir alanla ilgilidir. Bu sonsuzluk içerisinde bilimsel bilgi sürekli değişmektedir ve bilim doğrusal olarak ilerlemektedir. Bu ilerleyişin altında yatan ise sonsuz olan maddenin sürekli keşfedilmesinden gelmektedir o yüzden bilimsel bilgi sürekli yenilenebilir ve yanlışlanabilir. Yanlış, her doğrunun içinde vardır. Yanlış bilimsel bilgiye ulaşmanın formüllerinden biridir.
Safsata ise bir yanlış değil gerçeğin yalanlanmasıdır. Bilim – safsata çatışması, tarihin başlangıcından bu yana felsefe düzleminde sürmekte olan materyalizm ile idealizmin arasındaki mücadelenin toplum düzleminde ete kemiğe bürünmüş halidir. Tarihten bugüne safsataların kaynağı idealizm olmuştur.
Safsata Sömürücü Sınıflarındır
Bilim, sanat ve büyücülük aynı ananın karnından doğdular. Üretim fazlasının üretilmesiyle beraber üretilene el koyan efendiler sınıfı düşün faaliyeti için gerekli boş zamanı kazanmışlardır. Bu tarihsel değerlendirmeler ışığında bakınca aslında bilimin saray çevresinde geliştiğini ve o duvarlar arasına hapsolduğunu görüyoruz. Safsatalar ise her tarihsel süreçte kendisini yeniden üretmekte tıkanan hakim sistemlerin “ayakta kalabilmek” adına ürettikleri ve kamuoyuna pompaladıkları yalanlardır o yüzden safsatanın arkasındaki güç hep sömürücü sınıflardır. Bu sebeple safsataya karşı bilim hareketinin galibiyeti bilimin özgürleşmesinden geçer. Bilim de ancak sınıfsız toplumda özgürleşir.
Bilim Hareketi Devrim Hareketidir
Bir uygarlığın yükseliş dönemindeki temel itici güç, yeni bir gelecek arayışıdır. Geleceğe odaklanan bir toplum değiştirmeyi hedeflediği gerçekliğin bilgisine ihtiyaç duyar. Bu koşullarda ise bilim birincil plana yükselirken safsatalar arka plana itilir.
Marx, toplumların eşit olmayan gelişmesini saptamıştır. O saptamayı günümüz bilgileri ışığında bakınca, safsataya karşı bilim hareketindeki devrimci özü görmüş oluyor. Toplumlar eşit olmayan şekilde gelişmektedir ama insanlık tarihinde gelecek toplum sistemin merkezinden değil çevresinden şekillenmiştir.
Geleceği kurma istemiyle beraber ortaya çıkmış olan gerçeğin bilgisine olan yöneliş bugün gelişen dünyaya aittir. Dünya’nın önünde Asya’dan yükselen bir yeni çağ vardır. Asya’dan yükselmekte olan bu çağ, bütün insanlığın kaderini ortaklaştırarak her türlü sömürünün bittiği topluma gidişin önemli bir adımı olacaktır. Bu süreçte hem bilimin yol gösterici işlevi eşsiz bir bütünlük kazanacaktır hem de bilim özgürleşecektir.
Çökmekte olan uygarlık kabuk bağlamıştır. Kabuk gelişmenin önünü tıkar. Çünkü çökmekte olan uygarlık geçmişin yükselen uygarlığıdır ve yükselen uygarlık artık kendi merkezinde güçlüdür. Yeni tarihsel süreçlerde kendi kabuğunu kıramaz ve kendini yeniden üretemez. Kendini yeniden üretemeyen uygarlıklar bu yüzden safsatalar üretmek durumunda kalırlar. Görece geri olan toplumlar ise kabuğun kırılmasında öncü rol oynarlar ve kabuk bağlamış merkezden üretilen safsatalara karşı bilimin yol göstericiliğinde devrim yaparlar. Bugün kabuk bağlayan sistem emperyalizmdir.
Safsatalar, bugün emperyalizmin kendi çıkarları doğrultusunda bilime ve tüm mazlum milletlere yönelttiği bir silahtır. Safsataların kaynağı, emperyalizmin ayakta durabilmek adına ürettiği neoliberalizm ve onun ortaçağ ile olan keskin ittifakıdır. Safsataların bugünkü merkezi hegemonyacılıktır. Hegemonyacı anlayışın toplumlara çeşitli ideolojilere bürünerek, kitle araçlarıyla yürüttükleri “algı” operasyonlarıyla bilimsel bilgi kuşatılmıştır.
Safsatacı anlayış bugün tüm dünyaya, Gazze’de yaşanan emperyalist işgalci saldırıya karşılık olarak: Filistin toprak sattı demeyi öğretir. Hukuki ve tarihsel hiçbir dayanağı olmamasına rağmen, Türk milletine soykırımcı demeyi öğretir. Biyolojik bir bulgu olmamasına rağmen, cinsiyetsizleşmeyi özgürlük adı altında insanlığı dayatır.
Safsatacı anlayış, büyük medeniyet birikimlerini yok etmeyi ve batı merkezci oryantalist anlamlandırmayı tüm dünyaya yayar. Safsatacılığın bilimselliği özelleştirilmiştir ve kar merkezlidir. Safsatacılıkta bilgi değil algı önemlidir.
Emperyalist planların göbeğinde bulunan safsatalar insanlığın büyük birikimlerinin ve tarihin düşman ögeleridir. Biz üniversite gençliği için ise bilim erdemli olmanın ve cesur olmanın kaynağıdır. Safsatlara karşı mücadele etmek ise cesurların işidir. Hacettepe Üniversitesi’nde düzenlediğimiz ‘’Safsataya Karşı Bilim Hareketi’’ panelinin konuşmacılarından Sayın Dr. Doğu Perinçek’in de söylediği gibi “Safsataya karşı mücadele cesurların işidir, biz de cesur bir milletin evlatlarıyız. Safsata hakikatin karşısında her zaman yenilmiştir ve yenilecektir.” Hacettepe Üniversitesi’nde başlattığımız bu hareketin tarihsel kökleri bizleri hayatla buluşturmuştur. Safsataya karşı bilim hareketinin önemi hayatla iç içe olmasındandır.
Üniversitelerimizi Bilimsizleşmeden ve Vatansızlaşmadan Kurtaracağız
Üniversite gençliği olarak; kavram sahteciliğinden, bilimin özelleştirilmesinden ve hegemonyacılıktan doğmuş olan safsatalara karşı bilim yol göstericiliğine sarılıyoruz. Bilim, biz üniversite gençliği için erdemlere ulaşma ve cesaretli olma kaynağıdır.
Bugün üniversitelerimizde bulunan bilimsizleşme ve vatansızlaşma tehlikesi olduğunu açıkça görüyoruz. Bu tehlikelerin kökü aynıdır, emperyalist sistemin ürettiği safsataladır.
Bilim ve eğitim özelleştirilmiştir. Özel sistem kar hırsıyla çalışır, karın namusu yoktur. Yukarıda aktarmış olduğumuz bilimin devrimle olan sarsılmaz bağı ve bilimin özgürleşmesi özelleştirilmiş bilimle olamaz çünkü bilim yine üretilene el koyan sınıflardan özgürleştirelememiş ve toplumun öncülü olamamıştır. Sömürücü sınıflara mal edilmiştir.
Özelleştirilmiş bilim sömürücü sınıflara yani safsatalara göbekten bağlıdır. Bugün akademide bulunan yozlaşmanın ve safsataların kaynağı buradadır. Barış İçin Akademisyenler Bildirisi ismiyle yayınlanan bildiride açıkça PKK’yla mücadeleye karşı çıkılması bu kaynağa dayanmaktadır.
Akademinin her yerine sirayet etmiş sivil toplumcu anlayışlar ve sivil toplumcu anlayıştan doğan devlet otoritesi düşmanlığı bu kaynağa dayanmaktadır. Akademi içerisinde başta Türk Devrimi’ne ve tüm devrimci süreçlere düşmanlık etme tezlerini oluşturan şeytanın ülkesi nitelendirmesi bu kaynağa dayanmaktadır. Sivil itaatsizlik adı altında milli devlete karşı anarşizmi kışkırtmak ve birçok başka örnek akademiye sızmış safsatalardır ve aynı kaynaktan gelmektedir.
Safsataya karşı mücadele toplumsal bir kuvvete dayanmadan verilemez. Dünya çapında bilime karşı yürütülen safsata hareketi son derece örgütlüdür ve orta çağ ile neoliberalizmin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Bugün emperyalist- kapitalist sistemin içinde bulunduğu üretim krizi onları safsata üretmeye mecbur bırakmıştır.
İşte tam bu yüzden yürütülen safsata hareketine karşı verilen mücadelenin örgütlü olması gerekmektedir. Üniversitelerde safsataya karşı bilim hareketine dair düşen paye gençliğin örgütlenmesidir. Üniversitelerin toplumun önünü açıyor olmasının sebebi üniversite içinde yürütülen bilimsel faaliyetin sistemli ve örgütlü olmasından geçmektedir.
Türk Devrimi’nin asırlık birikiminde gözlemlediğimiz üzere Türk Gençliği emperyalist işgalci sistemin planlarını hep baş aşağı etmiştir. Türk toplumundaki bu kabiliyetin kaynağı eşsiz tarihindedir. Büyük imparatorluklar kurmak, büyük savaşları kumanda etmek, Orta Asya’dan göç ederek yerleşik hayatı sistemli şekilde inşa etmek büyük örgütçü örneklerdir ve Türk Toplumu’nun örgütlenme konusundaki başarılarını gösterir. Buradaki örgütlenmeci anlayış Türk- İslam Medeniyetinin safsataya karşı bilime sarılmasını, Mustafa Kemallerin ise bilimin (hayatın) yol göstericiliğinde devrimci Türkiye’yi kurmasını sağlamıştır. Günümüzde de sömürücü sınıflar tarafından sürdürülen safsata hareketi gençliğin ve akademinin gayretleriyle çökecektir. Çünkü toplumlar büyük vuslatlarını her zaman önlerinde yürüyen gençlikle gerçekleştirmiştir. Safsata üretmek dışında formüllere sahip olmayan hegemonyacı anlayışın sonu yaklaşmıştır. O sisteme son verecek hareket ise Safsataya Karşı Bilim Hareketidir. Türk toplumu ve tüm mazlum milletler bilimin yol göstericiliğiyle büyük erdemleri inşa edecektir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Muasır Medeniyetler isimlendirmesiyle önümüze hedef olarak koyduğu Çağdaş, Devrimci, Tam Bağımsız Türkiye için en önemli görev örgütlenmektir. Safsataya karşı bilim hareketinin örgütlü kuvvetine omuz vermektir. Hacettepe’de başlamış olan bu hareket Türkiye’nin tüm üniversitelerine sıçrayacak ve üniversite gençliği emperyalist planlara karşı örgütlenecektir ve üniversitelerde yaşanan bilimsizleşme ve vatansızlaşma tehdidinin karşısındaki en büyük örgütlü kuvvet olacaktır.
Kendimize Güveniyoruz
Bütün bu gerçekler etrafında, bilimin yol göstericiliğiyle edindiğimiz büyük özgüvenle safsataya karşı bilim hareketini Hacettepe Üniversitesi’nden büyük başarılara ulaştırma iradesiyle başlattık. Safsataya karşı bilim hareketi Türkiye’nin dört bir yanından kuvvetlenecek ve toplumumuzun büyük kavuşmalarının en önemli kilit noktalarından birisi olacaktır.
Bu mücadelenin başarısının merkezi üniversitelerdir ve üniversite gençliğidir. Örgütlü gençlik, örgütlü toplum bilime karşı yöneltilen safsata silahlarını tarihe gömecektir. Dünyanın en büyük ihtiyaçlarından olan yeniden ve özgün aydınlanma yakın geleceğimizde vardır.
“Ateşe dayanıklı olan biricik madde hakikatin kendisidir. Hakikate meydan okuyanlar yakılabilir ancak hakikatin kendisi yakılamamıştır.” diyen Dr. Doğu Perinçek’in sözlerini yineliyorum ve ekliyorum:
Türk gençliği, safsataya karşı bilim hareketinde hakikatin örgütleyicisi olarak konumlanacaktır. Bilimin yol göstericiliğinde, üniversitelerini, ülkesini ve tüm mazlum milletlerin halklarını koruyacaktır.