Ferdi Tanhan, Öncü Gençlik Genel Sekreteri
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek İslam uygarlığının Türklere ve insanlığa açtığı ilerici ufku tartışmaya açarak virüs günlerinin sıkıcı gündeminden hepimizi kurtardı. Sözde ilerici kesimlerde bulunan İslam ve Arap düşmanlığının mahkûm edilmesi Türk devrimi ve Aydınlanmasının köklerine inmek bakımından büyük önem arz ediyor. İslam kaynaklarının tarihinde ve derinliklerinde yatan uygarlık birikimi anlaşılmadan ne Türk devrimi anlaşılabilir ne de insanlığın ilerlemesi açıklanabilir.
Biz, bu tartışmaya Haçlı Seferleri tarihinin anlattıkları üzerinden katılmak istiyoruz. İslam’ın altın çağına balta vuran bu seferlerin hem Batı’nın o dönemdeki gericiliğini hem de Doğu’nun 7.-15. yüzyıllar arasındaki öncülüğünü çok iyi açıkladığını düşünüyoruz. Türklerin, İslamiyet havzasında medeniyetin önderliği sürecini almasıyla örtüşen bu seferleri incelemenin birçok bakımdan faydalı olduğu görüşündeyiz. Haçlı Seferleri kavramanın siyasi literatürde hala güncel bir kavram olarak kullanılmasını da önemli görüyoruz. Bu konunun önemini ikinci yazımızda uzun uzadıya açıklayacağız.
Ancak bu yazı dizisine başlarken Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in açtığı pencereden İslam’ın yarattığı uygarlığın gelişim düzeyi hakkında bazı olguları ortaya koymanın faydalı olacağına inanıyoruz.
Emperyalist Hurafelerle Mücadele
Emperyalist Batı’nın Asya’yı ve İslam uygarlığını ezelden beri gerici olarak gösteren safsatalarıyla mücadele bugünün en devrimci görevlerindendir. Batının yalan imalatına kanan ilericilerimizin İslam’a, Hz. Muhammed’e, Osmanlı ve Selçuklu mirasına karşı düşmanlık gütmesinin nedeni Batı’dan yayılan hurafeleri bilim zannetmeleridir. Bu hurafelerin en büyüğü “bilimin yalnızca Antik Yunan ve Batı kaynaklı” olduğudur. Vatan Partisi Genel Başkan’ı Doğu Perinçek yayınladığı görüşlerle bu hurafeleri ortadan kaldıran bilimsel verileri araştırmacıların ve milletimizin dikkatine sunmuştur.
Uygarlığın Beşiği Asya Geleneği
Sümer’de, Babil’de, Mısır’da, Hindistan’da, Çin’de, Orta Asya’da ve Anadolu’da başlayan, ticaretle serpilip gelişen ve uygarlıklar yaratan Asya geleneği olmasa Antik Yunan’daki uygarlığın oluşamayacağı bir gerçektir. Bilim de insanlık ve uygarlık gibi Doğu’da başlamıştır. Uygarlıkların en önemli özelliği farklı toplumların birbirleriyle ilişkilerinden doğması ve sentezlenmesiyle oluşmasıdır. Batı merkezli dünya görüşleri ise bu gerçeği atlayarak, bütün ilerlemenin kaynağı olarak salt kendi dayandıkları tarihi göstermektedirler. Bilimin ve ilerlemenin merkezi olarak Batı’nın gösterilmesi emperyalistlerin ezilen dünyaya yaydığı terörün ve vahşetin bir perdesi olarak kullanılmaktadır.
Uygarlıklar filizlenir, gelişir, göğerir, kökleşir ve çürür. Dünya tarihinde ortaya çıkan her uygarlığın kaderinde bu vardır. İşte bugün 16. yüzyıldan sonra insanlığın ilerlemesine önderlik eden Batı uygarlığının nasıl çürüdüğünü ve yıkıldığını gözlerimizle görmüyor muyuz?
İslam Uygarlığı’nın Ortaya Çıkışı
İslam uygarlığı, Hint- Çin ticaret yolunun Sasanilerin denetimine geçmesi, Arabistan’da ticaretin durma noktasına gelmesi, kabileler arasındaki şiddetin kriz boyutuna varması sonucunda insanlığın gündemine geldi. Bu duruma bir de Habeş ve Pers saldırıları da eklenince Arap dünyasındaki birlik eğilimi güçlendi. Özel mülkiyet ve ortak mülkiyet, ticaret ile ticaret kervanlarını basanlar, kabile örgütlenmesi ile kabile konfederasyonu, silahlı kabileler ile silahın merkezileşmesi, kabile kuralları ile hukuk arasındaki çelişkilerin çözümünün tek yolu da Arapların tek bir otorite etrafında birleşmesiydi. Hz. Muhammet işte bu koşullarda “Allah’ın birliği ve bütün müslümanların kardeşliği” programıyla iktidara geldi. 7. Yüzyıl’da ortaya çıkan bu program, ilerleyen yüzyıllarda Hz. Muhammed’in önderlik ettiği devrimin büyük bir imparatorluk, bilim ve uygarlık hazinesi yaratmasına neden oldu. Peygamberin “bilim adamlarının mürekkebi, şehitlerin kanından daha kıymetlidir” sözünü ve Müslümanlara yaptığı “bilim Çin’de dahi olsa gidip alınız.” öğüdünün yarattığı uygarlıktır bu.
Uygarlıkları Uygarlık Yapan Kavram: Merkezi Otorite
Uygarlıkları uygarlık yapan merkezi siyasi otoritenin kavimleri birleştirme yeteneğidir. Bu yetenek onların ticaret yolları üzerindeki egemenlik isteklerinin sonucudur. Uygarlıklar felsefi ve siyasi öncü konumlarına bu yetenekleriyle başlangıç yaparlar. Coğrafi fetihler, askeri başarılar ekonomik ilerleme için şarttır. Bu ekonomik ilerlemenin sürdürülebilmesi beslenme, ulaşım, taşınma, barınma, silahlanma alanlarında teknolojinin gelişmesine bağlıdır. Fethedilen geniş toprakların idaresi, tarım arazilerinde verimin arttırılması, ticaretin yaygınlaşması özetle üretim gücünün arttırılmasına duyulan ihtiyaç bilimsel atılımların önünü açar. Bilimsel atılımlarla birlikte kültür ve sanat hayatı hiç olmadığı kadar canlanır. Bilim ve sanat aynı uygarlık ırmağının iki kolu şeklinde birlikte gürül gürül akar. Uygarlığın çürüdüğü zamanlarda ise bu kolların da aynı suretle kuruduğunu görürüz.
Bilim Küllerinden Yeniden Doğuyor
İslam Uygarlığı da işte bu genel çizginin bir benzerini izler. İslam uygarlığı yayıldıkça bu yayılmanın getirdiği barış ve güven iklimi içerisinde ve artan toplumsal etkileşimler çerçevesinde olağanüstü canlı bir fikir ve bilim hayatı ortaya çıkar. Ticaretin gelişmesiyle yaratılan büyük zenginlik, bilimle uğraşan geniş bir zümrenin ortaya çıkmasına neden olur. Bilimsel gelişmeye duyulan ihtiyaç İslam Uygarlığının yaptığı sosyal ve siyasal düzenlemeler sayesinde bir Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğar. Anka kuşunun külleri antik dönem Batı filozoflarının ve bilim adamlarının eserlerinde bulunur. Bu eserlerin çevirisi bir taklide ve tekrara değil elde edilen bilgilerin eleştirilmesine, olgunlaşmasına ve ilerletilmesine neden olur. İslam coğrafyasında Astronomi, matematik, tıp, fizik, kimya ve eczacılığın altın çağı bu sayede başlar.
Sümer, Asur, Babil, Hint, Mısır, Grek ve Roma uygarlığının yarattığı bilimsel birikim İslam uygarlığının 7 iklimde geliştirdiği ticaret ilişkileri ve coğrafi fetihler sayesinde özümsenerek bütün dünyanın malı olur. El Hazen, Sufi, İbn Sina, Beyruni, el- Kindi, Farabi, İbn-i Rüşd, Ömer Hayyam, İbn Haldun ve isimlerini buraya sığdıramayacağımız yüzlerce bilim ve felsefe insanı bu sürece öncülük eder. Arapça, 9-12. yüzyıllar arasında dünyada tıp, felsefe, tarih, din bilim, gökbilim ve coğrafya konusunda yazılan eserlerin rakipsiz bilimsel dilidir.
Doğuda Gözlemevi, Batıda Engizisyon
İslam’ın ortaya çıktığı 7. yüzyılda Yunan ve Latin kültürü ise çöküş sürecindedir. Bu kültürü devam ettirmesi beklenecek tek siyasi güç olan Bizans ise antikçağdan kalan bilim ve sanat yapıtlarının yok olmasının baş sorumlusudur. Bu yüzyıllarda Batı’dan yaratılan herhangi bir teknolojik ve bilimsel gelişmeye örnek verebilir miyiz? Ancak 7. yüzyıldan itibaren bütün bilimsel gelişmelerin merkezinde İslam Uygarlığı vardır.
Bağdat’taki, Kahire’deki, Kordoba’daki, Teledo ve Semerkant’taki gözlemevlerini Roma’da, Londra’da, Paris’te, Berlin’de bulmak mümkün değildir. Oralarda gözlemevi yerine engizisyon mahkemelerinin karanlığı hüküm sürmektedir. Batı’da kadınlar cadı olmak gerekçesiyle canlı canlı yakılırken Bağdat’ta El Mansur’un ürünü olan gözlemevi sayesinde yıl süresi kesin olarak hesaplanmıştır. Güneş tutulması izlenmiş, çeşitli gök taşları keşfedilmiştir. Yerkürenin hareketliliğini tartışmaya açarak, Kopernik ve Kepler’e asırlar öncesinden yol göstermişlerdir.
Uluğ Bey’in Bakışları, Neil Armstrong’un Adımları
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük 20 gökbilimcisi arasında sayılan el- Batani, gök biliminin temel kanıtlarından biri olarak bilinen ayın üçüncü derecede değişimini Avrupalı bilim adamlarından 10 asır önce bulan Ebu Vefa Buzcani bu okuldan yetişmiştir.[1] Nedense sarkacı ve güneş saatini bulan Ali İbn Yunus batıcılarımız arasında ünlü değil adeta mimlidir. Selçuklu mirasına burun kıvıranlar Selçuklu Sultanı Melikşah’ın gökbilimine olan tutkusunu bilmemektedir. Melikşah’ın teşvikiyle yapılan çalışmalarda ortaya çıkan takvim, ondan 500 yıl sonra ortaya çıkan Gregoryan takviminden çok daha doğru sonuçlar vermektedir. Bu takvimin mimarı ise İslam düşmanlarının hiç anlamadığı ölümsüz şiirlerin sahibi olan Ömer Hayyam’dır. Uluğ Bey zamanında en yüksek dönemine ulaşan bu gökbilimi çalışmaları antikçağ ve modern zamanlar arasındaki düğümü atmıştır. Batı uygarlığı, Aya ayak basabildiyse bu bin yıl öncesinde İslam Uygarlığının yarattığı ufuk sayesindedir. Neil Armstrong’un attığı adımlar, Uluğ Bey’in bakışlarında gizlidir.
Uygarlığın Matematiği
Gökbilimin yanı sıra matematikte İslam Uygarlığının önderliğinde şekillenmiştir. Aritmetik, geometri ve cebir Müslüman bilim adamlarının çabasıyla gelişti. Bugün hala İslam uygarlığının geliştirdiği sayıları kullanıyoruz. Cebiri, logaritmayı biliriz ama onların yaratıcılarının köklerimizde olduğunu öğrenmemişizdir. El- Harezmi’nin yazdığı “Al Gebr Va’l Maahala”, yani “Sembollerle Hesaplaşma” kitabı olmazsa Batı cebiri ve kesirli sayıları acaba ne zaman keşfedecekti?
10. yüzyılda Muhammet Bin Ahmet bir matematik devrimi yaparak “sıfır”ı keşfetti. Avrupa bu büyük keşfi ancak 13. yüzyılda kullanmaya başladı. Bugün sıfır bilgiyle İslam’a yapılan düşmanlıkların olduğunu bilseydi yine de sıfırı keşfeder miydi? Elbette ederdi çünkü onları hurafeler yolundan döndürmedi.
İslam Düşmanlığı Yapanlara Sorular
İslam Uygarlığına düşmanlık yapanlara sormak istiyoruz:
Pusulanın denizde kullanılmasını kim sağladı? Alkol, sülfirik asit, potasyum, aminoasit, sodyum, nitrat, eriyik ve civanın üretilmesini kime borçluyuz? Alkol, alkali ve sirke gibi kavramların Arapça olduğunu biliyor musunuz? Kimyanın eczacılıkta kullanmasını hangi uygarlığın bilim adamlarına borçluyuz? Güçlü olmak için içtiğiniz pekmezin, yaralarınıza sürdüğünüz merhemin kim tarafından insanlığa kazandırıldığını merak etmiyor musunuz? Çaya attığınız şekerin, bal niyetine içtiğiniz şerbetin, ağzınızı tatlandıran şurupların yarattığı mutluluğu kim yarattı? Barutu ilk top güllesini ateşlemek için kullananlar kimlerdi? Raze’nin, İbni Sina’nın, Ebul Kassis’in ve İbn’i Zöhre’nin kitapları olmasa Batı uygarlığı Tıp adına üniversitelerinde ne okutacaktı? Bugün virüsle nasıl mücadele edilecekti? Katarakt ameliyatını, Sezeryan operasyonunu ilk kim yaptı? Patoloji, fizyoloji, tedavi, ilaçlar ve temizlik konusunda İbni Sina’nın yazdığı eserlerin 19. yüzyıla kadar okutulması İslam Uygarlığının eriştiği bilim seviyesini açıklamıyor mu? Felsefede, 7.- 15. yüzyıllar arasında Batı’da yaşayan, Farabi, İbni Bacce, İbni Tuheyl ve İbni Rüşd düzeyinde bir tek isim gösterebilir misiniz? Devlet teorisi ve tarihte Batı’nın İbn-i Haldun ve Nizammülmülk’e erişmesi için kaç yüzyıl gerekti? İbn-i Batuta gibi seyyahlar olmasaydı eski kavimler arasındaki bilgilerimizin ne kadar daralacağının farkında mısınız? Ekvatorun bir derecelik açısının ağırlığıyla dünyanın büyüklüğünü hesaplayan bir Ali Kuşçu’su var mı Avrupa’nın? Pamuk ve çaputtan kâğıt üretmek kolay iş mi? Antik çağın parşömen ve Çin’in ipekten ürettiği kağıt yerine İslam Uygarlığının daha basit üretilen kağıdı bulması bilgiyi bütün dünyanın malı haline getirmedi mi?
İslam Uygarlığında Duraksama ve Yeniden Atılım
Ne var ki elde edilen bu birikim zamanla hız kaybetmiştir. Ticarette iç bölünmelerin yarattığı tıkanıklıklar, Haçlılardan gelen güçlü saldırılar ve felsefe ve siyaset alanında kökleşmeye başlayan doğmalar yüzünden bu ilerlemenin duraksadığını görüyoruz. İslam uygarlığının gerilemesinde ticaret yollarının değişmesi, batıda ticaret burjuvazisinin doğuşu, Amerika’nın keşfi ve yeni tarım alanları, yükselen burjuvazinin bilim ihtiyacı da ilerleyen yüzyıllarda çok etkili oldu. Biz yoğunlaşacağımız nokta olarak Haçlı seferlerine bu noktada ayrı bir önem veriyoruz. Batı Asya merkezli bilimsel atılımların çürüyen Batı tarafından duraklatılması bugün açısından da çok anlamlıdır. Bu duraksamanın aşılmasını sağlayan kavimlerin Türkler olması da bizim için ayrıca önemlidir. İslamiyet’i kabul eden Türklerin, bütün bu birikimi kucaklayarak nasıl ilerlettiğini, Haçlı Seferlerine karşı İslam’ı nasıl savunduğunu bundan sonraki yazılarımızda işleyeceğiz.
Avrupa bütün teknik ve bilimsel gelişmesini İslam Uygarlığının yarattığı bu birikime borçludur. Bugün yükselen Avrasya uygarlığı da aynı birikimden beslenmektedir. Modernlik adına İslam’ın yarattığı birikime düşman olanların sorunu Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan tarihsel süreci bilimsel olarak değerlendirememeleridir.
Kitap Önerisi: Kaynak Yayınlarından çıkan Haidar Bammate’ın İslam’ın İnsanlık Kültürüne Katkısı kitabı İslam uygarlığının 7-15. yüzyıllar arasındaki niteliğini gözler önüne sermektedir.
Yarın: Haçlı Seferleri Tarihinin Anlattıkları-2:
Haçlı Seferlerinden Haçlı Emperyalizmine
[1] Haidar Bammate, İslamın İnsanlık Kültürüne Katkısı, Kaynak Yayınları, s.36
oncugenclik.org.tr