Ana Sayfa Yazılar BARIŞ DİKMEN YAZDI: EMPERYALİZMİN KISKACINDA TÜRKİYE SENDİKAL TARİHİ 2

BARIŞ DİKMEN YAZDI: EMPERYALİZMİN KISKACINDA TÜRKİYE SENDİKAL TARİHİ 2

1007

Barış Dikmen, Vatan Partisi Öncü Gençlik GYK Üyesi ve Denizli İl Başkanı

ABD Büyükelçiliğinin resmi hesaplarından yayımladığı “Demokratik Değerlerin Güçlendirilmesi” meselesini, sendikal mücadeleler üzerinden değerlendirmeye başlamıştık. Bir önceki yazımızda Milli Mücadele döneminden 1970’li yıllara kadar işlediğimiz süreci, bu yazımızla birlikte 1980’den sonrasını da işleyerek  genişleteceğiz. 

1980’li yıllar

Öncelikle dönemin koşullarına bakmakta fayda var. 

Türkiye 50’li yıllardan beri NATO üyesi ve ABD’nin Türkiye’den beklentileri belli.

ABD’nin 1980 yılından itibaren Türkiye’den beklentisi, Sovyetlere karşı NATO’nun verdiği görevleri yerine getirmesi. Ama 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan süreç ve ardından gelen Sovyetlerin dağılması…

Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte kartlar yeniden karılıyor, NATO üyesi olan ülkelere ve özellikle Türkiye’ye verilen görev ve sorumluluklar değişime uğruyor. 

ABD’nin artık Türkiye’den beklentisi Büyük Ortadoğu Projesi’nde aktif rol alması. 

Bu projenin en önemli ayağını çeken 1. Körfez Savaşı’na, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın çabalarına rağmen TSK direnmiş, kararlılığını ise Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay’ın istifası ile göstermiştir. 

Bu dönemde ABD emperyalizminin müdahale aracı olan Asya Amerika Hür Çalışma Enstitüsü (AAFLI) ile yakın ilişkide olan TÜRK-İŞ sendikası, hem hükümetin tavrı hem de ABD örgütleriyle yakın ilişkileri sebebiyle, ABD emperyalizminin politikalarına karşı çıkmayıp aksine bu politikalarla uyumlu hareket etti. Ama bunun sebebini sadece AAFLI ile yakın ilişki içinde olmasıyla açıklayamayız. TÜRK-İŞ’in içinde hakim olan Anti-Komünist çizginin doğal uzantılarının da etkili olduğunu söylemekte fayda var. Karşıtlığın getirdiği hareket sonucunda ise düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışı var. 

İçerisinde ayakları Türkiye topraklarına basan sendikacıların varlığını daha fazla artırması ile birlikte 1985 yılından itibaren TÜRK-İŞ içinde AAFLI karşıtı hareket başladı. Direkt AAFLI ile TÜRK-İŞ arasındaki ilişkiyi kesmeye yönelik TÜRK-İŞ içinden başlatılan hareketin önergeleri kısaca şöyle:

“Asya Amerika Hür Çalışma Enstitüsü, Amerikan Devleti’nin parasını sendikal bir görünüm altında azgelişmiş ülkelerde kullanan ve sendikacılık hareketini Amerikan devletinin ve sermayesinin çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan bir kuruluştur…”

“AAFLI’nin ülkemizdeki faaliyetleri 12 Mart ve 12 Eylül askeri müdahaleleri sonrasında yoğunlaşmıştır. İşçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin AAFLI’nin vereceği üç-beş Amerikan Devleti dolarına ihtiyacı yoktur. İşçilerimiz ve sendikacılık hareketimiz, verilen dolarların karşılığının bir biçimde geri alındığının farkındadır. AAFLI aracılığıyla Amerikan Devleti için istihbarat toplanmakta ve AAFLI, sendikacılık hareketini ve ülke politikasını, Amerikan devleti ve sermayesinin çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabalarında bir kanal oluşturmaktadır…” (1) 

Yukarıdaki metinden de anlaşılacağı gibi, AAFLI’nin ülkemizdeki sendikalara verdiği para yardımları üzerinden ne yapmak istediği kamuoyuna açıklanmış, belli sendikacılar bu duruma tepkisini ortaya koymuştur. Amerikan Dolarlarını almak için ülkemizin bağımsızlığını tehdit eden devletlerin kuruluşlarıyla birlikte hareket etmenin önüne geçilmek istenmiştir. 

TÜRK-İŞ’in 16. Genel Kurulu’nda yabancı devletlerden para alma konusunda düzenlemelere gidildi. Yabancı devletlerden doğrudan veya dolaylı olarak alınan parasal yardımları almamasını, yabancı devlet kuruluşları ile doğrudan veya dolaylı şekilde bağımsızlığımızı zedeleyici işbirliklerine gidilmemesini ve ortak eğitim programlarının düzenlenmemesini TÜRK-İŞ talep etmiştir.

1980’den sonra faaliyetleri durdurulan DİSK, bu dönemde Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ve bazı ülkelerin sendikal merkezlerinden maddi yardım aldı ve sonucunda DİSK tekrar faaliyete geçtikten sonra Avrupa Birliği’ne yönelik yumuşak tavır almaya başladı. 

DİSK’in Proje Sevdası

Avrupa Birliği’nden ilk desteği ise, 1996 yılında “proje” adı altında 150 bin avro para yardımı olrak DİSK almıştır.

AB’den destekler düzenli bir şekilde devam etmiştir. 1997-2000 dönemlerinde DİSK’in aidat gelirleri 317,2 milyar iken, proje gelirleri adı altında “diğer gelirleri” ise 143 milyar liradır. 

DİSK, Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa İnisiyatifi isimli bir yapılanma aracılığıyla da Avrupa Komisyonu’ndan 500.128 avro hibe almıştır.

DİSK ayrıca gerek ülke içindeki bazı kuruluşlarla, gerek Avrupa Sendikalar Konfederasyonu aracılığıyla AB projelerinde yer almıştır. (2)

Eskiden “Sermayenin Avrupası” diyenler, artık “Emeğin Avrupası” deme gafletine düşmüşlerdir. 1990’lı yıllardan itibaren doğrudan ve dolaylı yollardan para alan DİSK, Avrupa Birliği’ni emperyalist bir kuvvet olarak görmekten vazgeçmiş, tam aksine demokrasi hareketlerini destekleyen bir güç olarak görmeye başlamıştır. İşte tam da şu anda aklımıza bir soru geliyor.

Devletle yapılan toplu iş sözleşmelerinde alınan aylık 5-10 lirayı sarı sendikacılıkla yorumlayanlar, Türkiye’nin düşmanı emperyalist kuvvetlerden para almayı nasıl içlerine sindirebiliyorlar? 

Aslında alınan bu yardımlar ve fonlar, işçi sendikalarının üye tabanından ve halk desteğinden yoksun kalmasına da sebebiyet yaratır. Çünkü taban ve halk desteğinden mahrum bir sendikacılık hareketinin, kendi sınıf çıkarlarını koruma ve geliştirmede zorluklar yaşayacağı çok açık ortadadır.

Alınan fonlar ve desteklerin bir sonucu olarak 2003 senesinde “Yunanistan-Türkiye-Kıbrıs Sendikaları Konferansı” gerçekleştirilmiştir. Türkiye’den DİSK, HAK-İŞ ve KESK, Yunanistan’dan GSEE ve ADEDY, Kıbrıs’tan ise TÜRK-SEN, DEV-İŞ ve KTAMS ile SEK, PEO ve PASYDY temsilcileri dahil olmuştur. Bu buluşmada Annan Planı görüşülüp ortak açıklama yapıldı.

Açıklamada açık açık Annan Planı’nı savundular:

“Sendikalarımız, Kıbrıs sorununa, BM’nin Kıbrıs konulu kararları ve üst düzey anlaşmalarında öngörülen iki toplumlu, iki bölgeli federal bir çözüm bulunmasının acil bir gereklilik oluşturduğu yolundaki düşüncesini tekrarlamakta.”(3)

Vatan, Emek, Namus

Sendikalar toplumdan kopuk kuruluşlar değildir. Tam aksine toplumun büyük bir kısmını oluşturan emekçi sınıfının temsilcileridir. O yüzdendir ki emek sınıfına hizmet etmek vatana hizmet etmekten geçmektedir. Çünkü vatanın birliği ve bütünlüğü emek sınıfının en büyük güvencesidir. Sendikaların da bu duruma göre hareket etmesi büyük önem taşımaktadır. Emperyalizme karşı verilen mücadele, insanlık mücadelesidir. İnsanın insan olduğu için değerli olduğu bir dünyayı kurabilmek adına verilen mücadeledir. 

Emperyalist güçlerden para alarak ve başka olanaklarından yararlanarak, ulusal çıkarlarımıza karşı taraf tutanların sonu emperyalizmin sonuyla aynı olacaktır. 

“Tarihin bize öğrettiği bir gerçek vardır. Dağıtılan paralar hayatın dayatmasını önleyemez. Hayat, mücadeleyi zorladığında ya emperyalizmle uzlaşmış olanlar tavırlarını değiştirir, ya da kendileri değiştirilir.” (4)

DİPNOT:

1- Yıldırım Koç, Emperyalizm ve Türkiye Sendikacılığına etkileri, Kaynak Yayınları, s. 47.

2- Yıldırım Koç, Emperyalizm ve Türkiye Sendikacılığına etkileri, Kaynak Yayınları, s. 58.

3- Yıldırım Koç, Emperyalizm ve Türkiye Sendikacılığına etkileri, Kaynak Yayınları, s. 76.

4- Yıldırım Koç, Emperyalizm ve Türkiye Sendikacılığına etkileri, Kaynak Yayınları, s. 81.