Cüneyt Akalın
John Reed’in kitabı kendi türünde bir destandır.
- Krupskaya
Amerikalı gazeteci John Reed’in Ekim Devrimi’nin ilk 10 günündeki gözlemlerini ve izlenimlerini yansıttığı tanıklığı, aradan 100 yıl geçmiş olmasına rağmen, hala Devrimi anlatan kitapların en etkileyicilerinden biri sayılıyor.
Bir gazeteci olarak olup bitenleri anlamak ve okurlarına anlatmak için Rusya kentlerinde dolaşırken, kendisini bir anda Devrim’in içinde bulan J. Reed’in erdemi, tanıklık ettiği tarihsel olayların değerini fark etmiş ve kayıt tutmuş olmasıdır.
Sonraki yıllarda Eisenstein’in çektiği belgesel dahil pek çok yapıta esin kaynağı olacak olan “Dünyayı Sarsan 10 Gün”ü (Oda Yayınları,
- baskı, 1990) Devrim’in 100. Yılında anımsamak, bellekleri tazelemek açısından yararlı olacak.
Devrim kaç gün sürer?
Devrim nedir? Dahası, ne kadar sürer? Devrim bir gün müdür? Bir aya sığar mı? Yıllarca sürdüğü olur mu? Buradan bir başka soruya atlayabiliriz. Devrimin kısası mı iyidir, uzun süreni mi? Soru, saçma bulunabilir. Şurası kesindir: Özel tarihsel koşulların ürünü lan her devrim öncelikle kendine benzer. Öte yandan, bütün devrimler birbirine benzer, ortak özellikler taşırlar. Devrim büyük bir alt-üst oluştur. Başı ile sonu çok farklıdır. Baştaki durum, devrimin sonunda tanınmaz hale gelir. Yepyeni bir durum doğar.
Aslında devrim bir süreçtir; bütün devrimler bir süreç içinde gelişirler.
Bütün toplumsal olaylara gibi, Devrim de başlar, olgunlaşır, doruk noktasına ulaşır, ardından durulur. Devrimi evrim ya da karşı-devrim izler.
Devrimler Tarihinden örnekler
Fransız Devrimi Kral’ın Vergi Meclisini toplantıya çağırması ile başladı. Birkaç ay salonlarda oyalandı sonra sokağa döküldü, ayaklanan kitleler Bastille Hapishanesini bastı. Ardından halk kiliselere saldırdı, Meclis İnsan ve Yurttaş Haklar Bildirgesi’ni ilan etti. Bu süre içinde kral sarayında oturmaya devam ediyordu. Kurucu Meclis Anayasayı ilan etti, kaçmaya çalışan kral yakalandı giyotinle idam edildi. Kamu Selamet Komitesi karşı-devrimcileri birbiri ardı sıra giyotine yolladı vb. Ve duruldu. Devrimin ateşi 5 yıl sürdü.
Aynı soruları Türk Devrimi içine de sorabiliriz. Türk Devrimi ne zaman başladı? 19 Mayısta mı? Devrimin doruk noktası nedir? Sakarya Savaşı mı? Başkumandanlık Meydan Savaşı mı? Lozan’ın imzalanması mı? Cumhuriyetin ilanı mı? Birçok tarihçiye göre Milli Hakimiyet 23 Nisan’da ilan edildiğine göre Türk Devrimi’nin doruk noktası Meclis’in açıldığı 23 Nisan’dır. Buna göre Türk Devrimi’nin ateşten günleri yaklaşık 4 yıl sürdü.
Buna karşılık Çin Devrimi daha uzun sürdü. 4 Mayıs 1919’daki gençlik hareketi ile başladığına inanılan Devrim zafere ulaştığında yani Mao Tien An Meydanında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu dünyaya ilan ettiğinde takvimler 1 Ekim 1949’u gösteriyordu. Buna göre göre Devrim 30 yılda tamamlandı.
Her üç devrimin de ortak yönü şudur: Bir birikimin üzerinde yükselmekle birlikte 0 (sıfır) noktasında yola koyulan Devrim sonlandığında, fikriyatı ile, kurumları ile, yeni toplumsal-siyasal ilişkileri ile büyük ölçüde şekillenmişti.
Fransız Devrimi için yaklaşık 5 yıldan Türk Devrimi için yaklaşık 4 yıldan, Çin Devrimi için 30 yıldan dem vurduğumuza göre, o zaman Reed’in sözünü ettiği “10 Gün” ne demek oluyor?
Şubat –Ekim Devrimleri
John Reed’in “Dünyayı Sarsan On Gün” Ekim Devrimi’nin ilk 10 gününün öyküsüdür. Ekim Devrimi’nin gün yüzüne çıkışının öyküsüdür. Tarihin ilk sosyalist devrimi Rusya’nın iki büyük kentinde St. Petersburg’da ve Moskova’da patlak verdi. 7 Kasım 1917 günü St. Petersburg’da bir silahlı ayaklanma ile başlayan devrim 10 gün içinde iki büyük kentte iktidara hakim oldu. Giderek iki kentin yakın çevresi de devrimin etkisi altına girdi. 10. günün sonunda Bolşevik iktidarı ele geçirmiş, karşı-devrim büyük merkezlerde etkisiz kılınmıştı. Ancak Bolşeviklerin kısa sürede elde ettikleri zafer uzun sürmeyecek, birkaç aylık sükunetin ardından, 1918 Martında karşı-devrim silaha sarılarak iç savaşı başlatacak, Rusya geniş bir coğrafyada üç yıl sürecek kanlı bir iç savaşa sürüklenecektir. Kızıllarla Beyazların savaşı 1921’de Kızılların üstünlüğü ile sona erdi. ( karşı devrimcilerin etkileri Orta Asya vb. kimi yörelerde 1920’lerin sonuna kadar kendisini hissettirecektir.)
7 Kasım 1917’de St. Petersburg’da patlak veren devrimin ateşli yılları 1921’de sonlandığında Bolşevik Devrimi önünü açmış, fikirsel olarak bir üst düzeye ulaşmış, kurumlaşmış, kadrolaşmış haldeydi.
Aslında John Reed’in de kitabında belirttiği gibi “Büyük Rusya çözülme halindeydi. 1905’de başlayan Devrim 1917 Şubatında hızlanmış, 1917 Ekiminde şaha kalkmıştı. ” (s. 181)
John Reed yaklaşık 20 yıla yayılan bu büyük oluşumun en sıcak 10 gününü anlatıyor. 10 günde gerçekten de Rusya sarsıldı, Dünya sarsıldı. 10 günün başında ve sonunda ayrı durumlar ortaya çıktı.
10 Günlük Tarihsel Tanıklık
Her devrim gibi Ekim Devrimi de bir birikimin üzerinde yükseldi. Ancak Devrim’in oluşturduğu yeni yapı 0 ( yazı ile sıfır) dan başlayarak kuruldu.
Bu 10 gün Devrimin deyim yerindeyse el yordamı ile ya da Lenin’in öngörüleri ile ilerlediği bir kesittir.
John Reed 10 günün tanıklığına geçmeden önce, Ekim ayı başındaki Rusya’nın bir fotoğrafını çeker. Bu fotoğrafın ana siyasal unsuru, halka karşı siyasete alet olan Menşeviklerin, Sosyalist Devrimcilerin hızla itibar kaybetmeleri, buna karşılık “o güne kadar küçük bir siyasal topluluk olan Bolşevikler eylemin başına geçerek” (s. 31) itibar kazanmalarıdır.
J.Reed’in 15 Ekim günü görüştüğü Rus Rockefeller’i büyük kapitalist Liazanov “devrimi bir hastalık” olarak niteleyerek, görüşlerini şöyle sürdürür: “ Yabancı güçlerin de müdahalesi gerekir.
…Yabancılar Bolşevik tehlikesine kayıtsız kalamazlar” ( s. 33) Liazanov Bolşeviklere karşı sıkıyönetim ilanını da önerir.
Öte yandan 1917 sonbaharında yaşam koşulları her geçen gün kötüleşir. “Süt ekmek, şeker gibi temel ihtiyaç maddelerini alabilmek için saatlerce kuyruk yapmak gerekiyordu. ( s. 38) “Riga’nın gerisinde 12.Ordunun bulunduğu cepheye gittik bir gün. Ayaklar çıplak, solgun benizli insanlar siperlerde çamurların içinde ölüp gidiyorlardı.” ( s.38)
Bu koşullarda general Kornilov kendisini Rusya’nın askeri diktatörü ilan etmek üzere Petrograd’a yürür. “ İhtiyar Rusya hızla çözülüp dağılırken Ukrayna, Finlandiya, Polonya ve Beyaz Rusya’da milliyetçi eylemler güçleniyor, daha atılgan oluyorlardı.” ( s.51)
“ 6 Kasım erken 8 Kasm Çok Geç” Bolşevik Partisi Merkez Komitesi 23 Ekim gecesi toplanır. Tartışmalar sürer. Sadece Lenin ve Troçki ayaklanmadan yanadır. Bolşeviklerin sağ kanadı yani Kamenev, Zinoviev, Riazanov silahlı ayaklanmaya karşı çıkar. Tartışılan ayaklanma önerisi reddedilir.
Bolşevikler kışla ve işçi mahallelerinde “Bütün iktidar Sovyetlere” sloganını yayarken, karşı-devrimciler de halkı sinsice ayaklanmaya, Yahudileri, tüccarları ve sosyalist önderleri öldürmeye çağırıyorlardı. Monarşist basın ayaklanmanın kanlı biçimde bastırılmasını isterken Lenin’in güçlü sesi “ Ayaklanma saati gelmiştir” diye gürlüyordu.”(s. 73) Bolşevikler var güçleriyle ayaklanmaya hazırlandılar. Lenin “ 6 Kasım çok erken, 8 Kasım çok geç” diyerek Tüm Rusya Sovyetlerinin açılış gününü yani 7 Kasımı işaret ediyordu.
Smolny Ensitüsünde sürekli toplantı halindeki Petrograd Sovyeti gece gündüz çalışıyor, Troçki’nin ateşli konuşumalar sürüyordu. Sol Devrimci Sosyalistlerin Devrimci Asker Komite’ye katılmaya razı oldukları haberi geldi. Bu, silahlı ayaklanmanın tabanının yayılması anlamına geliyordu.
Petrograd Sovyeti fırtınanın merkezi olan sürekli olarak toplanıyordu.
O arada Baltık’taki iki Bolşevik kruvazöründen (Aurora ve Zarya) askerlerin sokaklarda dolaşması “ Kronstad Yola Çıkmış” söylentilerini yaygınlaştırdı. Kronstad’da ölümden korkmayan, Bolşevik olarak tanımlanan yirmi beş bin gemici vardı. ( s.95)
Petrograd Sovyetinin başkanı Troçki var gücüyle Geçici Hükümete yüklenirken Menşevik Martov sürekli kesilen konuşmasında “demokrasi iyi ama Bolşeviklerin yöntemlerini onaylamıyoruz” diye bağırıyordu. Sabahın dördünde Reed’in karşılaştığı Bolşevik yetkili şu bilgileri veriyordu. “Adalet bakanını, Diyanet İşleri bakanını enseledik. Kodesteler. Bir alay telefon santralini ele geçirmek için yürüyüşe geçti. Bir başkası Devlet Bankası’nı ele geçirecek”
- Reed Smolny merdivenlerinde Kızıl Koruyucuları ilk kez gördüğü anı yazıyor. Ok yaydan fırlamış, silahlı ayaklanma başlamıştı.
Bolşevikler ve silahlı askerler gece bildiriler dağıtıyorlardı:
“Rusya yurttaşlarına
Geçici Hükümet devrilmiştir. Proletarya ve Petrograd Garnizonunun başındaki Asker ve İşçi Temsilcileri Sovyeti iktidar ele geçirmiştir. İvedi bir demokratik barışın önerilmesi, büyük toprak mülkiyetinin ortadan kaldırılması, üretimin işçiler tarafından denetlenmesi, bir Soyvte iktidarının kurulması davası kesinlikle kazanılmıştır.” ( s.125)
8 Kasım Perşembe
J.Reed Devrimin ikinci gününü şöyle anlatıyor: “Gün heyecan ve şaşkınlığın zirvesindeki bir kentte korkunç bir fırtınaya dönüşen tümüyle ayaklanmış bir ulusun üzerinde yükseliyordu.” ( s. 141) Öte yandan Kerensky’nin Cepheyi ayaklandırıp büyük bir orduyla başkentin üzerine yürüyeceği söylentileri yayılıyordu.
8 Kasım günü Geçici Komiserler atandı. Yani bir Sovyet hükümeti kurulmuştu. Kazaklara “İşçi, Asker ve Köylü Sovyetlerine katılma” çağrısı yapıldı. Öte yandan, kargaşanın hakim olduğu bir ortamda “Bolşevik terörü” hakkındaki kara propaganda sürüyordu.
Karşı-devrimin saldırıları
“11 Kasım günü Kazaklar Çarsko’ya girdiler. Kerensky beyaz bir ata binmişti ve tüm kilise çanları çalıyordu.” (s. 225) Güneş doğarken karşı güçlerin eline geçen Ordu evi ve telgraf binası kanlı çatışmalardan sonra geri alındı. Süren kargaşayı J.Reed şöyle anlatıyor: “ İstasyona gittim. Smolny’den ( Bolşevik Karargah) aldığım kartı gören Komiser küplere bindi. “Ben Bolşevik değilim” diye bağırıyordu. Kentin ele geçirilmesi sırasında İstasyon unutulmuştu.”(s. 283) J. Reed bir başka çelişkiyi şöyle anlatıyor: “Bolşevikler iktidarı kolayca ele geçirdiler ama iktidarı kullanmakta yetersizdiler.” ( s. 299)
Rusya’da Yaşayan Halklara bildiri
Bolşevikler büyük kentlerde durumu pekiştirdikçe yüzlerini Batı’da ve Doğu’da yaşayan halklar çevirdiler. 14 Kasımda Lenin ve Stalin’in imzalarını taşıyan bildiri ile Rus halklarına eşitlik ve özgürlük sözü verdiler, dinsel ve ulusal kısıtlamalara her türlü ayrıcalığın kaldırılacağını vaad ettiler.
Ve “ Dünyayı Sarsan 10 Gün” olayların ayrıntıları ile devam ediyor…
Asker-Aydın sahnesi
“Dünyayı Sarsan 10 Gün” kitabının en çarpıcı satırları, Bolşevik silahlı muhafızla onunla tartışan öğrenci arasındaki tartışmadır.
Düşündürücü, o günün havasını yansıtan tartışmayı aynen alıyoruz:
“Kapıda yüz kadar tüccar, memur, öğrencinin küfür edip bağırdıkları iki sürgülü asker duruyordu. Haksız yere azarlanmış çocuklar gibi kendilerini rahatsız ve alçalmış hissediyorlardı. Öğrenci üniforması taşıyan genç saldırıyı sürdürüyordu. Küstah bir ses tonuyla:
- Kardeşlerinize karşı silahlanarak katil ve hainlerin birer aleti olduğunuzu anlıyor musunuz?
- Kardeş, iş böyle değil, diye ciddi ciddi yanıtladı asker. Siz anlamıyorsunuz. İki sınıf var. Bir proletarya öbürü burjuvazi.
Bizler…
- Bu palavrayı biliyorum, diye kesti öğrenci. Siz cahil köylüler için böyle hazırlop sözlerin her yerde anırılması yeterlidir. Hiçbir şey anlamadan papağan gibi tekrarlayıp duruyorsunuz
Kalabalık kahkahadan duramıyordu.
- Bak, ben marksist bir öğrenciyim. Size, sosyalizm için değil, anarşi için Almanya hesabına dövüştüğünüzü söylüyorum.
Lenin’in gerçek bir proletarya dostu olduğuna mı inanıyorsun?
- Evet, inanıyorum, dedi asker sıkıntılar içinde.
- Ama dostum, Lenin kurşun kaplı bir vagon içinde tük Almanya’n geçtiğini ve Almanya’dan para aldığın biliyor musun?
- Bunlardan pek haberim yok, diye yanıtladı asker inatçı bir tonla. Ama söylediği şeyler ben ve benim gibilerin işitmek istedikleri şeyler. Görüyorsunuz ya yine de iki sınıf var. Burjuvazi ve proletarya.
- Sen delisin be arkadaşım. Ben devrimci eylemim için tam iki yılımı verdim. Hiç benden söz edildiğini işitmedim mi?
- Kusura bakma ama işitmedim dedi asker sıkıla sıkıla. Kuşkusuz büyük bir kahramansınız.
- Elbette, dedi öğrenci inatla. Şimdi de Bolşeviklere karşı dövüşüyorum. Nasıl açıklarsın bunu?
- Nasıl açıklanır bilemem. Cahil olmasına cahilim yine de iki sınıf var galiba ortada. Proletarya ve burjuvazi.
Bu tartışma böyle sürer gider. İnammış Bolşevik askerle devrimi
aşağılamaya çalışan aydının tavırları, 1917 Ekiminde Rusya’daki saflaşmayı, karşı-karşıya gelen kitlelerin bilincini yansıtır.
10 Gün’ün Öyküsünün Özeti
“Dünyayı Sarsan 10 Gün”ün özeti, Bolşeviklerin karşı-devrimin saldırıların boşa çıkartmak için silahlı ayaklanmaya başvurmaları ve Geçici Hükümetin otoritesini yıkmak için Kerensky hükümeti ile kıran kırana savaş tutuşmalarıdır. 10 Gün’ün sonunda Bolşevikler duruma hakim olur, karşı-devrimci güçler bastırılır. Kerensky’nin kaçışı iktidarın Bolşeviklerin eline geçişinin son işaretidir. 10 Gün’ün ardından Bolşevikler Devrimi pekiştirmek için çabalarken, bir yandan da ülke sathına yaymaya çalışırlar. Brest-Litovsk’a ( Mart 1918) kadar sürecek olan bu dönem, Batılı devletlerin devrimin ordudan attığı Çarlık generallerini kışkırtmalarının sonucunda bütün Rusya’ ya yayılan kanlı bir iç savaşa dönüşecektir.
Lenin’in eşi Krupskaya kitaba yazdığı önsözde “ bu yapıt Ekim Devrimi’nin ilk günlerini olağanüstü bir doğruluk ve canlılıkla yeniden yaşatıyor” derken, aslında tanıklığın önemine tanıklık ediyor. “Dünyayı Sarsan 10 Gün”ü Devrimin 100. yılında (yeniden) okumak, hem muhasebe yapmamıza yardımcı olacak hem de tarih bilincimize konan tozları silkeleyecektir.
Joıhn Reed kimdir?
1887’de ABD’nin batısındaki Portland’da doğan John Reed, varlıklı bir aileden geliyordu. Harvard Üniversitesinde okudu. 1913’de sosyalist eğilimli Masses (Kitleler) gazetesinde yazmaya başladı. 1914’de devrimci mücadeleyi izlemek üzere gazete yöneticilerince Meksika’ya gönderildi. Kalemiyle Panço Villa’ya destek oldu. Grevleri desteklediği için ABD’de sık sık tutuklandı. I.Dünya Savaşında savaş muhabirliği yaptı. The War in Eastern Europe (Doğu Avrupa’da Savaş) Almanya, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan’daki izlenimlerinin ürünüdür. Rusya’da bulunduğu sırada Ekim Devrimi gerçekleşti. Bolşeviklerin mücadelesini yakından izledi. Lenin’in dostluğunu kazandı. Ekim Devriminin ilk günlerini anlattığı “Dünyayı Sarsan 10 Gün” birçok dile çevrildi. 1918’de Sovyet Hükümeti başkonsolosu sıfatıyla ülkesine dönmesine karşın, ABD yönetimi bu görevi tanımayınca, görev ortada kaldı. Amerikan Sosyalist Partisi’ne üye olan John Reed Ekim 1920’de yani Bakü Doğu Halkları Kurultayı’na katıldıktan bir ay sonra tifüse yakalanarak öldü. J. Reed Kızıl Meydan’da toprağa verilen John Reed, oraya gömülü tek Amerikalı olma özelliğini bu güne kadar sürdürdü.