Ferdi Tanhan, Öncü Gençlik İzmir İl Başkanvekili
Devletler sıradan kurumlar değildir. Kendilerine özgün tarihleri, örgütlenme biçimleri, alt kurumları, stratejileri ve buna uygun taktikleri vardır. Gerekli siyasi, askeri, iktisadi, toplumsal ve kültürel taktikleri stratejik hedeflerine göre belirlemek devletin en önemli işlevidir. Bu işlevi yerine getirmemek ve küçük hesapların peşine düşmek devletin görevini anlamamaktır. Devletin stratejisi belirlenirken millete ve devlete yönelik tehdidin gerçek kaynağını belirleyerek yola çıkmak esastır. Geçmişin yanlışlarını düzeltmeyerek, hatalarda ısrar etmek devleti yönetenler açısından giderilmesi imkansız yanlışlara düşmek demektir. Neden böyle bir giriş yaptığımız herkesin malumudur. Ülkemizi yöneten hükümetin son zamanlarda yaptığı akla, izana uymayan açıklamalar şu şekildedir;
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın 27 Aralık 2017 günü Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan söyleşiyle açılışı yaptı. Kalın’ın ‘’Esad liderliğini ve meşruiyetini yitirmiştir. Suriye’nin geleceğini inşa etme gibi bir şansı kalmamıştır.’’ diyerek temellendirdiği görüşler devletimizin uzun süredir yürüttüğü stratejiye aykırıydı. Aynı gün Binali Yıldırım Suudi Arabistan’da Kalın’a başka bir açıdan şöyle destek verdi: ‘’ Şunu söyleyebilirim: Yüzde 90 düzeyinde konulara bakışımız, çözüm yolları bakımından bir ortak bakış açımız var. Tabii ki yüzde 100 olması söz konusu değil, ufak tefek de olsa bu anlaşmazlık değil ama çözüm noktasında farklı düşüncelere sahip olduğumuz konular da var. Bunları da samimi ve dürüst bir şekilde değerlendirdik. Suudi Arabistan-Türkiye, bölgede uzun vadede kalıcı barışın, istikrarın hakim olması için iki kilit ülkedir. Dolayısıyla bu iki ülkenin her konuda müşterek çalışması hem Türkiye bakımından hem Suudi Arabistan bakımından değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel barış açısından da zaruridir.” Devletin temel stratejisinden ve hedeflerinden kopuk bu açıklamalara en büyük desteği ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a terörist diyerek verdi. Ağzından çıkanı kulağı duymayan devlet yöneticilerinin yaptığı bu açıklamaları nedenleri ve sonuçları ile tartışmak için önce devletimizin 2-3 yıldır yürüttüğü temel stratejiyi ve bölgemizin içinde bulunduğu siyasi denklemleri ortaya koymalıyız.
Yığınakta Yapılan Hata, Savaş Meydanında Düzelmez.
Bu önemli askeri kural hayatın her alanında özellikle de devlet yönetiminde geçerlidir. Sonuçta savaş siyasetin güç yoluyla sürdürülmesinden ibarettir. Bu yüzden savaşın kuralları, özellikle devletin dış politikası sürdürülürken aynen geçerlidir. Hali hazırda bölgemiz ve dünyamız ezen ve ezilen uluslar arasındaki savaşın çok boyutlu olarak sürdüğü bir dönemden geçmektedir. Bölgemizde ve ülkemizde yaşanan gelişmeler ise dünyamızın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin maruz kaldığı esas tehdidin Amerika’dan ve onun taşeron örgütlerinden geldiğini göstermektedir. ABD; Türkiye’nin güneydoğusu, Suriye’nin kuzeyi, İran’ın batısı ve Irak’ın kuzeyinin devletlerinden koparılmasıyla oluşturacağı sözde Kürt devletini Batı Asya’yı ve yükselen Avrasya uygarlığını parçalamak ve istikrarsızlaştırmak için kurmak istemektedir. Bu yüzden İran, Irak, Suriye ve Türkiye sadece kendileri için değil bütün dünyanın emperyalizmden kurtulması için ABD ile bir savaş yürütmek zorundadır. Bu savaş tek tek ülkelerin bağımsız çabaları ile değil, bölge ülkelerinin bir bütün halinde emperyalizme ve onun taşeron örgütlerine karşı yürüttüğü birleşik bir cepheyle zafer kazanabilir. Ülkemiz ve bölge ülkeleri son 1.5 yılda bu gerçeğe göre konumlanmıştır. Bu süreci 5 maddeyle özetleyebiliriz:
1) 27 Haziran 2016 tarihinde Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili Rusya’ya özür mektubu yollayan Türkiye, 24 Temmuz 2016 tarihinde Fırat Kalkanı operasyonuyla ABD- İsrail koridorunu bozguna uğrattı.
2) 23 Aralık 2016 tarihinde Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin açık işbirliği ile Halep terör örgütlerinden temizlendi.
3) 23 Ocak 2017’de Kazakistan’ın başkenti Astana’da başlayan görüşmeler, ABD’yi ve Batı ülkelerinin sürecin dışına atarak insiyatifin bölge ülkelerine geçmesine neden oldu.
4) 25 Eylül 2017’de Barzani’nin bölücü referandum hamlesine karşı bölge ülkeleri birleşti. ABD güdümlü Barzani yönetiminin bölücülük çabası akamete uğradı.
5) Aralık 2017’de ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in resmi başkenti olarak tanımasına karşı en başta Türkiye ve bütün dünya tepki gösterdi. Amerika’nın kararına karşı İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğunu ilan etti.
Yukarıda özetlediğimiz gerçeklerde göstermektedir ki Türkiye Cumhuriyet’i ve Batı Asya ülkelerinin Amerikan Emperyalizmi ve işbirlikçilerine karşı yürüttüğü ortak savaşın başarısı yığınağın doğru noktaya yapılmasındandır. Daha net söylemek gerekirse başarının anahtarı bölge ülkeleriyle yapılan işbirliğidir. O halde herkes şu sorulara açıkça cevap vermelidir: Sudi Arabistan ile her konuda anlaşan Binali Yıldırım Kudüs, Katar ve ABD ile bağımlı ilişkiler konusunda da Suudiler ile aynı görüşte midir? Suriye’de emperyalizme direnen ve terörü temizleyen Beşar Esad yönetimi mi yoksa IŞİD- EL NUSRA- PKK/PYD gibi terör örgütleri mi meşrudur? PKK/PYD’ ye vatan haini diyen Beşar Esad mı yoksa Beşar Esad’a terörist diyen Tayyip Erdoğan mı haklıdır? İnsan kendini alamıyor halkımızın deyişiyle ‘’ Bu ne perhiz ne lahana turşudur?’’ Bu sorular ve cevaplarının ortaya çıkardığı somut gerçek ise şudur; ülkemizin içinde bulunduğu bu savaşı mevcut hükümet yönetememektedir.
ÇÖZÜM YOLU
Türkiye’nin yaşadığı uluslararası çelişkilerin artması ve derinleşmesi dünyanın içinde bulunduğu ezen ve ezilen milletler arasındaki savaşta insiyatifin ezen milletlerden ezilen milletlere geçmesiyle ilgilidir. Türkiye 1945’ten bu yana zaman zaman kırılmalar yaşansa da Amerika’nın bölge ve dünya stratejisine uygun hükümetler tarafından yönetilmiştir. Dünya üzerindeki dengelerin değişmesi ve Amerika’nın Türkiye’yi bölmek için yaptığı hamlelerin hızlanmasıyla milli devlet direnişten, saldırıya geçmiştir. 1990’lı yıllardan bu yana bu gerçeği gören Vatan Parti’si her alanda milli devleti savunmuş ve emperyalizmden kurtuluş programını olgunlaştırmıştır. Mevcut hükümet ise Amerika’nın stratejik hedefleri doğrultusunda iktidara gelmiş AKP hükümetidir. Türkiye’nin zorunlulukları ve Vatan Partisi’nin mücadelesiyle bahsi geçen programı uygulamak zorunda kalan AKP hükümeti ideolojik, sınıfsal, kültürel ve siyasal yapısından dolayı bu sürece önderlik edememektedir. Suudi Arabistan ile kurulan çarpık ilişki (mezhepçi tutum) ve Suriye politikasında ki yanlışta ısrarları bunun en çarpıcı örneğidir. AKP hükümetinin yaptığı yanlışlar yalnızca ülkemizi ve bölgemizi değil emperyalist sömürüden kurtulmak isteyen bütün insanlığı tehditlere açık hale getirmektedir. İnsanımızın ve insanlığımızın kurtuluşu için, Batı Asya’daki emperyalistlerin kovulması gerekmektedir. Vatan Partisi bu görevi gerçekleştirecek partidir. İnsanlığın ve ülkemizin huzuru için Vatan Partisi’nin iktidarı kaçınılmazdır.
oncugenclik.org.tr, 30.12.2017