İki kara arasında kalan ve iki denizi birleştiren dar deniz parçalarına “boğaz” deniyor. Kanal ise, boğaz görevi gören, iki karayı insan gücünü kullanarak ayıran yapay bir boğazdır. Dünya ekonomisinde ve uluslararası ilişkilerde boğazlar ve kanallar çok önemli yere sahiptir. Ekonomik önemi olması, ülke ekonomilerine ciddi getiri sağlamaları en başta gelen faydalarından sayılabilir. Örneğin; Akdeniz’in Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz’e bağlanması boğazların ekonomik olarak önemini gözler önüne seriyor.
İstanbul Kanalı Projesi, İstanbul’un Avrupa yakasında Karadeniz’den Marmara Denizi’ne uzanması tasarlanan bir deniz yolu projesidir. Geçmişte benzer projeler önerilmiş olsa da, proje 2011 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. 26 Mart 2020 tarihinde ilk ihalesi gerçekleşmiştir. Projenin ön görülebilir maliyeti ise 75 milyar TL’dir.
İstanbul Kanalı Projesi uzunca bir süredir gündemimizdedir ve tartışmaları devam etmektedir. Bu tartışmalar içerisinden çeşitli safsatalar doğmaktadır. Bunlarında başında İstanbul Kanalı Projesinin Montrö Boğazlar Sözleşmesini deleceği yalanıdır. Bu projeyi milli bağımsızlık ve egemenlik meselesi olarak görmek bizi hataya sürükleyecektir. Tüm bunların arasında yine de İstanbul Kanalı projesi gerçekleştirilmemesi gereken bir projedir ama niye?
TÜRK TOPRAKLARINDA TÜRKİYE EGEMENDİR.
Son günlerde İstanbul kanalına Montrö bahane edilerek boğaz egemenliği diyerek karşı çıkılıyor. Ancak bu söylemle karşı çıkış yapanları FETÖ ve PKK ile mücadele ederken egemenlik bayrağı taşıdığını görmüyoruz. Bu karşı çıkışın terör örgütlerine yapılan operasyonlara karşı, bakın egemenliğimiz burada tehlike altında, Türkiye nereye gidiyor algısı yaratmaya çalıştığı ortada. Bu konuya açıklık getiriyoruz; Türkiye topraklarında Türkiye egemendir. Türkiye’de bir kanal olursa, kanalın egemenliği de bize aittir.
Bu proje Montrö’yü bağlamamaktadır. Olası bir savaş durumunda isteyen ülke geçebilir gibi tavırlar yanlış ve Türkiye’ye güvenmemektir. Montrö üzerinden, Kanal İstanbul Projesi’ne karşı çıkanlar Türkiye’nin bağımsızlığına ve egemenliğine güveni olmayanlardır. Türkiye’nin egemenliğini ve bağımsızlığını nasıl koruduğunu görmeyenler öncelikli olarak Doğu Akdeniz’de aslanlar gibi tatbikatlar yapan Deniz Kuvvetlerimize ve sınır boylarında teröristleri perişan eden Kara Kuvvetlerine bakmalıdırlar. Bu konu üzerinde duranlar İstanbul Kanalının esas Türkiye’ye ne getireceği ne götüreceğini konusunda sessizler. Olgulara, verilere bakarsak çevresel ve ekonomik birçok nedenden dolayı bu projenin yapılmaması gerekir.
PROJE BEKLENENİ KARŞILAYACAK MIDIR?
İstanbul Kanalı elbette teşvik edilebilir ve kullanma kazandırılabilir. Fakat dünyada ki büyük kanallara baktığımız zaman kanalların esas işlevinin büyük mesafeleri azaltmak için yapıldığını görebiliyoruz.
Dünyada ki bazı kanal örneklerine bakacak olursak;
Panama Kanalı gemilerin mesafesini 13 bin mil, Süveyş Kanalı ise 6 bin mil kısaltmaktadır. İstanbul Kanalı ile İstanbul Boğaz’ı arasında ise çok kısa bir mesafe vardır. Olası kaza ve güvenlik sorunları ile alakalı olarak Boğaz kapatabilir. İstanbul Kanal’ının işlevi ancak bu olası durumlara göre artması gözlemlenmektedir. Böyle durumlarda İstanbul Kanal’ının işlevi önemli olabilir fakat Türkiye’nin içerisinde olduğu ekonomik sebepler ile projenin yapılması bu bağlam da başka önceliklerin gerisinde kalmaktadır.
PROJENİN ÇEVRESEL ETKİLERİ NELERDİR?
1- ÇED raporuna göre, Melen Barajı’ndan getirilecek su, Kanal İstanbul nedeniyle kaybedilecek su miktarının 34 katı olacak. Kesilecek ağaç sayısı da 201 bin (küçük fidanlar dâhil değildir)
2- Küçükçekmece Gölü’nün 11-12 kilometre güneyinde, yapılaşmanın en yoğun olacağı yerde Orta Marmara Fayı vardır. Önümüzdeki 30 yıl içinde yedi ve daha büyük bir deprem üreteceği tahmin ediliyor. Bu fayın yanına proje ile birlikte artacak olan nüfusla birlikte tehlike altında ki insan sayısı artmaktadır. Bunun dışında Küçükçekmece Gölü içinde 2014 ve 2016’da yapılan jeolojik çalışmalarda kuzey güney yönlü faylar bulunmuştur. Bunlar diri faylardır. Bu fayların deprem yaratma ihtimali yüksektir.
3- Projenin gerçekleşmesi ile projenin çevresindeki doğal alan, yerini yapılması öngörülen konutlara bırakacaktır. Bu konutların inşası, İstanbul’un var olan yaklaşık 16 milyonluk nüfusunu daha çok kalabalıklaştırarak İstanbul’da trafik dâhil olmak üzere birçok alanda yaşamı zorlaştıracaktır. Peki, etkilenen sadece İstanbul mu olacak? Yoksa taşı toprağı altın İstanbul denilen günler geri gelecek ve İstanbul dışından göç ile boşalacak yerleşim yerleri de etkilemek mi? Soruların cevabı açık aslında. İstanbul’un var olan nüfusu zaten en büyük cevap. Bu kanal ile yeni iş imkânları hayali ile kırsal yerlerden tekrardan göçler söz konusu. Bu göçler kırsal yerlerin ekonomisini de bozacak. Bir üretici belki tarlasını bırakıp gelecek. Sonuç kırsal kentte üreten yok, İstanbul’da yeteri kadar istihdam yok ve kaybeden Türkiye. Eski filmleri hatırlarız, göçler ve gecekondular. Bugün belki gece kondu olmayacaktır ama çarpık kentleşmenin önüne geçmek de mümkün olmayacaktır.
PROJEYE YAPILACAK YATIRIMIN ALTERNATİFİ NEDİR?
İşsizliğin yüksek bir şekilde arttığı, milli paranın değerini kaybettiği, milletin alım gücünün ciddi bir şekilde düştüğü günleri yaşamaktayız. Türkiye’nin geçmişten günümüze kadar ekonomide iyi sınav vermediği ortada. Ve bugün o sınav sonuçları açıklanıyor, Türkiye böyle giderse sınavdan kalacak. 500 Milyar Dolar borcumuz bulunduğu koşullarda ekonomimiz artık savurgan bir anlayışla devam edemez. Artık sıcak para musluğu yok, ihtiyacımız da yok! Tek ihtiyaç tasarruf ve üretim.
Ülkemizin karşı karşıya olduğu bu ekonomik krizi yenmenin ve bağımsız bir ekonomi kurmanın fırsatı önümüzde durmaktadır. Her kriz aynı zamanda bir fırsat doğurur. Doğru çözümleri seçme zorunluluğunu getirir. Türkiye yer altı kaynakları, tarım alanlarının genişliği ve verimliliği, üretim gücü, üretim alanı bakımından çok zengin bir ülkedir. Üretim devrimini gerçekleştirmemiz için ihtiyacımız olan tüm unsurlar elimizdedir. Orta, uzun vadeli planlar yapılmalı. Yeni üretim fabrikaları açılmalı. Eksilmeyen toprak kalmamalı. İşte istihdam da böyle sağlanacaktır. Tekrar ediyoruz tasarruf edeceğiz. Tasarruf edip buralara yatırım yapacağız. İstanbul Kanalına ayrılacak sermaye de bu tasarruf yelpazesinin içindedir. İstanbul Kanalı’na ayrılacak bütçe başta olmak üretim alanlarına kaynak ayırmak ve yaratmak sorumluluğuyla hareket edilmelidir.
MİLLİ GÜÇLER NE YAPMALI?
Emekli amirallerin bildirileri başta olmak üzere İstanbul Kanalı Projesi, Türkiye’nin mevcut egemenliğini yitirtecek anlayışları sorumsuz ve hakikat dışı bir anlayıştır. Türkiye’nin son 6-7 yıllık sürecine baktığımız zaman Vatan Partisi, Ak Parti, MHP gibi milli kuvvetler Türkiye’nin egemenliği ve bağımsızlığı açısından kelle koltuk savaşmaktadır. Bu tespiti son 6-7 yıldır gerçekleşen olaylar neticesinde, hayatın içerisinden görüyoruz. Vatan Partisi olarak Kanal İstanbul’a karşı çıkışımızda bir bağımsızlık tartışması ve kaygısından değil. Türkiye’nin ekonomik öncelikleri, çevresel nedenler ve İstanbul nüfusunun artmasından gibi gerekli endişelere dayanmaktadır. Türkiye son 6 yıllık süre içerisinde Vatan Partisi, AK Parti ve MHP ile Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’da, Amerikan Emperyalizmine karşı kararlı bir siyasi tutum almıştır. Bu kararlı tutum neticesinde;
Türkiye yaklaşık 6 senedir ABD emperyalizmine karşı büyük operasyonlar yürütmektedir;
Karadan yürüttüğümüz Fırat Kalkanı Operasyonu, Zeytin dalı Harekâtı, Pençe Harekâtları, Kıran Harekâtları ve Barış Pınarı Harekâtı. Doğu Akdeniz’deki tarihi tatbikatlarımız, FETÖ darbesinin bastırılması, Kamu kuruluşları, Türk Silahlı Kuvvetleri ve yargı içerisinden 100 bini aşkın FETÖ mensubunun tasfiyesiyle Türkiye 6 yıllık kararlı mücadelesi ile emperyalizmin bölgedeki tehdidini ve terör örgütlerini bitirme noktasına getirmiştir. Türk Milleti 6 senedir bu büyük başarılarının yanı sıra hala Ortadoğu’da ki ve Doğu Akdeniz’de ki tehditlerin farkındadır. Milletimiz teröre karşı üniversitelerden, HDP Diyarbakır İl Başkanlığı’nda, HDP ve PKK’ya karşı direnen annelerimize kadar 7’den 70’e büyük bir cephe oluşturmuştur. Şimdi ise bu büyük zaferleri Üretim Devrimi ile taçlandırmanın vaktidir. Atatürk’ün dediği gibi “Tam Bağımsızlık Ancak Ekonomik Bağımsızlıkla Olur.” O yüzden milli güçler bu noktada adımlar atmalıdır. İstanbul Kanalından vazgeçmelidir. Elle tutulur bir ekonomik adımlar atılmalıdır. Domatesi elle tutalım, biberi… Demiri tutalım, pamuğu tutalım.. Tarıma, Sanayiye, Tekstile öncelik verelim. Üretim olmadan sağlıklı bir ekonomik kalkınma olmayacağını unutmadan bağımsız ekonomimizi kuralım. İşte Milli Güçlerin Bağımsızlık ve Ekonomi rotası bu olmalıdır.
ENİNDE YAPILMAYAN, SONUNDA YAPILMALIDIR.
Kanal İstanbul Projesi, içerdiği siyasi, ekonomik ve ekolojik meseleler ile birlikte yapılmaması gereken bir projedir. Projenin gerçekleşmesi bu hususlar ile birlikte Türkiye’nin önceliklerini umursamayan bir girişim olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve hükümetin Kanal İstanbul Projesinden vazgeçmesi iktidarı aciz değil tam aksine hatadan dönme amacı ile meselelere olgun ve düşünceli yaklaştığının bir göstergesi olacaktır. Türkiye’nin esas gündemi terör ile mücadele ve ekonomik kriz ile başa çıkma gündemidir. Özellikle terörle mücadelede bilinçli zaafiyet gösteren partilerin, kurum ve kuruluşların Kanal İstanbul Projesine karşı yürüttüğü muhalefet ile zeytinyağı gibi üste çıkma amacındadırlar. Türkiye’nin bağımsızlık savaşı ve Üretim devrimi yolunda ilerlerken öncelikli sorunlarına yönelik daha esaslı bir şekilde plan yapması gerekmektedir.
Yağız Coşkun
Öncü Gençlik Muğla İl Başkanı