İlker Yücel, Öncü Gençlik Dergisi
MÜCADELESİZ BAŞARI İMKANSIZ, BAŞARISIZ HAYAT TEŞKİLATSIZDIR!
“Hayat demek mücadele demektir”*
Mustafa Kemal
Burjuva tarihçileri, tarihi, devletlerin birbirine toprak nedeniyle saldırmaları, buna da hükümdarların-padişahların istek ve arzularının neden olduğu şeklinde öğretir. Küçük Amerika sürecinin tarih eğitiminin yeteneği bu kadardır. Savaş tarihlerini öğreten sistem, savaşın nedenlerini sorgulatmaz. Osmanlı tarihi dedin mi padişahların ismini say yeter. Ya da Samsun’a çıkılan geminin adını, Erzurum, Sivas kongrelerinin ve bir kaç savaşın tarihlerini öğren, Kurtuluş savaşı için yeterlidir!
Tarihte “birey” yada “olay” değerlendirilirken kuşkusuz tek başına ele alınmamalıdır. Diyalektik ve tarihsel materyalist yöntem ise bize olayların birbirine bağlılığını, olaylardaki bireylerin bundan soyutlanamayacağını, tarihi ilerleten dinamik güçleri ve bunların bağlı olduğu kaynakları öğretir. Gerici sınıflar bireyleri gerçeklikten ve süreçten koparır. Bireyin daha geniş bir ifadeyle toplumların ve öncülerinin iradesi, değiştirmenin en önemli gücüdür; olmazsa olmazıdır. Tarihi burjuva gözlüğünü çıkararak incelediğimizde önce sınıf mücadelesini, sonra sınıf mücadelesinin örgütlenerek gerçekleştiğini görürüz. Roma’daki Spartaküs’lerden, bizim TÜSİAD’a kadar varolan bir zorunluluktur bu. Bireyin içinde bulunduğu tarihsel süreçten ve mücadeleden koparılması, insan-üstü, ulaşılamaz, ilahi bir kalıba sokar onu. Toplumdan uzaklaşır. Onu yaratan nesnel koşulları, gösterilen iradeyi, mücadeleyi, örgütlenmeyi perde arkasına atar. “Keşke”lerin içine hapsedilir önce. Sonra da “aynısından lazım” denilir. Boş bir beklenti yaratılır ve toplum kaderciliğe yöneltilir. İşte büyük devrimci Mustafa Kemal’in başına gelen de budur. Onu devrimciliğinden, örgütçülüğünden, mücadelesinden koparmak ve “zararsız” hale getirmek!
Hayata müdahele etmek ve değiştirmek isteyenlerin örgütlenmemek gibi bir lüksleri yoktur. Örgütlenenler değiştirebilir ve tarihte de değiştirebilenler hep örgütlenenlerdir. Mustafa Kemal de örgütlediği, örgütlendiği için devrime önderlik edebilmiştir. Örgütlenme derken en basit anlamı ile “Bir hedef için bütün güçleri bir disiplin altına alarak mücadele etmeyi” kastediyoruz.
Jöntürk’lerden gelen gelenek
Birinci ve İkinci Meşrutiyet ilanları tarihimizin en çok merak uyandıran zaman dilimlerinden biridir. Bu dönem başta Mithat Paşa olmak üzere Namık Kemal, Ebuzziya Tevfik, Ali Suavi, Resneli Niyazi, Tevfik Fikret vb. birçok devrimci, ilerici insanları içinde barındırmıştır, onları yaratmıştır. Mustafa Kemal de dahil olmak üzere İttihat ve Terakki’de yer alan subayların yaslandığı bir gelenek bırakmıştır, Jöntürk’ler ve Genç Osman’lar. İçerisinde bulunulan ahval ve şeraiti düşünmeden vazifeye atılmak, yaratılan gelenektir.
Mustafa Kemal, Harp Akademisi’nde istibdat rejimine karşı çıkışıyla tanınır, düşüncelerini cesaretle söyler. Arkadaşlarıyla kiraladıkları apartmanda gizli toplantılar düzenlerler. Abdülhamit’in hafiyeleri bu toplantıları bir süre sonra öğrenir ve Jöntürklere yardım edildiği gerekçesiyle Mustafa Kemal hapse atılır. Birkaç ay hapiste kaldıktan sonra Şam’a gönderilir.(1) Şam’da ordu içerisinde staj yapan Mustafa Kemal, bir gün Hamidiye çarşısında yanında iki arkadaşı ile birlikte yürümektedir. Içerisine ancak üç adamın sığabileceği, raflarında felsefeden, sosyolojiye, tıpdan, ihtilal kitaplarına kadar birçok kitap bulunan bir dükkana girerler. Mustafa Kemal dükkan sahibi tüccar Mustafa’ya hayretle bakarak:
-Siz tüccar mısınız, doktor musunuz, yoksa bir filozof musunuz ? der.
Tüccar Mustafa’nın(2) doktorluğunun ya da filozofluğunun derecesini bilemeyiz ama ihtilalciliği o derece ateşlidir ki, tanışıp kaynaştıkları Mustafa Kemal ve arkadaşları ile bir süre sonra evinde gizli toplantılar düzenler. Ilk toplantının ilk sözü ona aittir:
-Arkadaşlar ihtilal yapmalı !
Peki ihtilal için gerekli olan nedir? İnsan! İnsanları birleştirecek, kuvvet haline getirecek, yönlendirecek araç nedir? Teşkilat! Mustafa Kemal ve arkadaşları bu zorunluluğu bildiklerinden teşkilatlarını da yaratmıştır. 1905 senesinin Ekim ayı ahval ve şeraiti düşünmeme zamanıdır. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti gizlice kurulur. Amaç ihtilaldir. Mustafa Kemal ve arkadaşları örgütlenmeye durmaksızın başlarlar. Beyrut’ta, Yafa’da, Kudüs’te, örgütün şubelerini açarlar.
Mustafa Kemal’in Selanik’te “Vatan ve Hürriyet”i Kurması
Mustafa Kemal örgütün Yafa’da güçlenmesinin ardından gözünü Selanik’e dikti. Selanik’te örgütün daha fazla yayılacağını düşünüyordu. Selanik’e gizlice giren Mustafa Kemal, cemiyet için önce ihtilalcileri toparlamaya çalıştı. İttihat ve Terakki’nin en önemli üyelerinden biri olan Kastamonu’lu Hoca Mahir ve Bursa’lı Tahir’le tanıştı. Sınıf arkadaşı Hakkı Baha’dan, Topçu zabiti Hüsrev’e kadar tanıdıklarını toparladı. Gizli toplantılar düzenledi. Bir süre sonra da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik şubesi kuruldu. Tarih 1906 senesinin Ekim ayını gösteriyordu. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik şubesinin kuruluşunda Mustafa Kemal’in yaptığı konuşma oldukça önemlidir. Konuşmadan bugün çıkardığımız sonuç; hürriyet ve vatan savunması için, işbirlikçilere ve istibdata karşı mücadele, mücadele için örgüt zorunludur:
“Arkadaşlar! Bu gece burada sizleri toplamaktan maksadım şudur: Memleketin yaşadığı vahim anları size söylemeye lüzum görmüyorum. Bunu cümleniz biliyorsunuz. Bu bedbaht memlekete karşı önemli vazifelerimiz vardır. Onu kurtarmak biricik hedefimizdir. Bugün Makedonya’yı ve bütün Rumeli kıtasını bütün vatan camiasından ayırmak istiyorlar. Memlekete yabancı nüfuz ve hakimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir. Padişah zevk ve saltanatına düşkün, her aşağılığı yapabilecek iğrenç bir şahsiyettir. Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve yok oluş vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Tarih bugün biz evlatlarına büyük vazifeler yüklüyor. Ben Suriye’de bir cemiyet kurdum. Istibdat ile mücadeleye başladık. Buraya da bu cemiyetin esasını kurmaya geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve teşkilatın organlarını oluşturmak zaruridir. Sizden fedakarlıklar bekliyorum. Kahredici bir istibdata karşı ancak ihtilal ile cevap vermek köhneleşmiş çürük idareyi yıkmak, milleti hakim kılmak, kısacası vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum!
…
Arkadaşlar! Gerçi bizden evvel birçok teşebbüs yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar. Çünkü bu işe teşkilatsız başladılar. Biz kuracağımız teşkilat ile bir gün mutlaka ve ne olursa olsun muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.”(3)
Bu konuşmadan sonra masaya konulan silah üzerinde yemin edilir:
“Arkadaşlar ! İnkılap için bu silah üzerine yemin ediyoruz. Unutmayınız ki burada birbirimize verdiğimiz söz inkılap sözüdür. Ve onun olması için icabında silah kullanmaktanda çekinmeyeceğiz!”(4)
Devrimcilik ile İdare-i maslahatçılık arasındaki ayrım netleşiyor. Vatan ve Hürriyet cemiyetinin Selanik şube kuruluşunda öpülen silah “gerekirse vatan için ölüm” anlamına gelmektedir. Kısa bir süre sonra vatanı kurtarmak için kurulan örgütlerden Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile Vatan ve Hürriyet Cemiyeti güçlerini birleştirme kararı aldılar. Bu sıralarda Abdülhamit hafiyeleri Yafa’dan Mustafa Kemal’i araştırmaya başlamıştı. Onu Selanikte buldukları taktirde tutukluyacaklardı.(5)
1907 Mart ayında Abdülhamid’in hafiyeleri Osmanlı Hürriyet Cemiyet’ini sezdiler. Üyeleri takibe alındı. Örgütün en faal adamlarından Ömer Naci ve Hüsrev Sami’nin tutuklanmasına yönelik bir şifreli telgrafı önceden öğrenen İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından Talat Paşa, Ömer Naci ve Hüsrev Sami’yi önceden uyarır. Cemiyeti takip eden Kanun zabiti yüzbaşı İbrahim ve süvari mülazımı Ali, 1908 ihtilalinde öldürülür.
Vatansever örgütler İstibdata karşı birleşiyor
1908 ihtilaline giden zaman, örgütlerin birleşmesiyle ilerlemektedir. Paris’te faaliyette bulunan İttihat ve Terakki üyelerinden Doktor Nazım Atina’ya gelir. Atina’da sakal bırakarak, başına sarık takarak, üstünede cübbe giyerek, Hoca Mehmet Efendi takma adı ile gizlice Selanik’e gelir. Selanik’te yapılan görüşmeler sonucunda Eylül 1907’de Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, İttihat ve Terakki’ye katılır.(6) Bir yıl sonra yer yerinden oynayacak 2. Meşrutiyet, İttihat ve Teakki’nin örgütlü mücadelesiyle gerçekleşecektir. Pek söylenilmek, öğretilmek istenmez ama 29 Ekim 1907’de Mustafa Kemal’de İttihat ve Terakki’ye silah üzerinde yemin ederek üye olduğunu da ayrıca belirtelim.
Mustafa Kemal’in 1908 ihtilalinde yeterince atak, öncü rol oynayamamasından dolayı hüzünlü olduğu fakat devrime çok büyük bir heyecanla katıldığı bilinmektedir. Belirtilmesi gereken önemli bir ayrıntıdır ki Mustafa Kemal’de dahil olmak üzere İttihat ve Terakkiciler Selanik’te Kristal Gazinosu’na sık sık giderek Türkçülüğü anlatan Ziya Gökalp’i dinleyip, sorular soruyorlardı. Lise yıllarından beri vatan ve hürriyet için örgütlenen, mücadele eden Mustafa Kemal askerliği ile ilgili de kendini geliştirmekte idi. Genel olarak ordu, özel olarak askerlik ya da daha ilerisi subaylık, örgütlenme konusunda Mustafa Kemal’i eğiten en önemli kurumlardır. Taktikler, düşmanı yanıltma, gizli harekatlar, tek disiplin, tek merkez!
Mustafa Kemal okuduğu -özellikle- Fransızca kitapların yanında askeri kitapları da inceliyor, zaman zaman bunlardan çeviriler yapıyordu. Bunlardan biri 23 Şubat 1908’de General Litzmann’ın “Takımın Muharebe Talimi” adlı kitabıdır.(7)
Mustafa Kemal Trablusgarp’da
İttihat ve Terakki’nin disiplini altında verilen görevleri severek, isteyerek yapan en önemli askerlerden biri de Mustafa Kemal’dir. Teşkilatçılığını, vatanseverliğini dikkatle izleyen İttihat ve Terakki Merkez Komitesi, 1908’in Eylül’ünde Mustafa Kemal’e Trablusgarp’a gitme görevi verir. Trablusgarp’da 2. Meşrutiyete karşı bazı şeyhler ayaklanma tertib ediyorlardı. Temmuz ve Ağustos ayı boyunca gösteriler yapılmış, yöneticilere tepkiler örgütlenmiştir. Mustafa Kemal’in Trablusgarp’da çok kısa sürede etkisini gösterdiğini, devlet otoritesini sağladığını Trablusgarp’daki Fransa konsolosu A. Alrick’in Fransa Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği rapordan da öğrenebiliyoruz:
“Muhtemelen Selanik İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olan bir Türk subayı bir kaç günden beri bu civarda olup bitenler ve kişiler hakkında soruşturma yapmaktadır. Kendisi daha şimdiden bir çok yüksek memur ve eşrafı anayasaya ve onun başlıca ilkelerine sadakat yemini yapmaya davet etmiştir.”(8)
Mustafa Kemal Bingazi’de
Mustafa Kemal yaptırım gücünü ve elindeki imkanları sonuna kadar kullanmaktadır. Trablusgarp’da güvenliği sağladıktan sonra Bingazi’ye giderek 2. Meşrutiyete isyan eden Şeyh Mansur’un evini sarmış, şeyhi teslim olmak zorunda bırakmıştır.
Mustafa Kemal, halkı etkileyen en önemli unsurlardan gazeteleri takip ediyor, gerekirse müdehale ediyordu. Hanya’da yayımlanan İstikbal gazetesine mektup göndererek “Millet fertleri arasında bölücülüğü değil, birlik ve beraberliği temine, birbirlerine intikam duyguları yaratmaya değil, karanlık istibdat devrinin kiri olan fena hislerin kalplerden atılmasına yarayacak yararlı makaleler yayımlanmasına gayret edilse gazetenizin şerefi yükselir.”(9) diye “rica” etmiştir.
13 Nisan 1909’da ünlü 31 Mart olayı yaşandı. Hareket ordusu Meşrutiyet’e karşı gelişen isyanı bastırdı.(10) Burada aktaracağımız nokta; Hareket Ordusunun halka bildirgesidir. Bildirgeyi ordunun kurmay başkanı olan Mustafa Kemal yazmış, Hareket Ordusu Komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa imzalamıştır. Mustafa Kemal bildirgede halka şöyle sesleniyor:
“İnkılaptan zarar gören aşağılık kimseler kanunsuz bir şekilde çıkarlarının teminine hizmet eden eski durumun geri gelmesi için bin türlü hile ve alçaklığa başvurarak yasal meşrutiyet hükümetini yıkmak istedi ve bütün insanlık aleminin kınadığı İstanbul faciasının oluşmasına sebep vererek masum kanlar döktü”(11)
Mustafa Kemal Arnavutluk’ta
Mustafa Kemal, bir yandan İttihat ve Terakki’nin kendisine verdiği görevleri yapıyor, diğer yandan da askerliğini geliştiriyordu. Cumali Ordugahı’nda yapılan, askeri manevra esnasında tutulan not ve krokilerini kitaplaştırmış “Cumali Ordugahı” ismiyle Aralık 1909’da yayımlamıştır. Bir kaç ay sonrada Arnavutluk’a, çıkan isyanı bastırmaya gitmiştir. 1911’de daha büyük felaket çıkacaktır Mustafa Kemal’in karşısın. İtalya, Trablusgarp’da savaş ilan etmiştir.
3 Ekim’de başlayan çıkarma üzerine vatanseverler Trablusgarp’a hareket etmeye başlar. Selanik’ten, İstanbul’dan işgali “vah vah !” şeklinde izlemeyen, “sizi protesto ediyoruz” da demeyen Mustafa Kemal durumdan görev çıkarır:
“Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar olduğundan ziyade gayret ve fedakarlık zorunludur.”(12)
Vatan için gayret ve fedakarlık zorunluysa izlemenin değil müdehale etmenin zamanıdır. Tehlikeler durduramaz Mustafa Kemal’i, Ömer Naci’yi, Sapancalı Hakkı’yı, Yakup Cemil’i. Mustafa Kemal gazeteci kılığına girer Mustafa Şerif olur !
23 Ekim’de İskenderiye’den Trablusgarp’a giderken hastalanır. 15 gün hastanede tedavi görür. İstanbul’a dönmeyi aklından geçirmez. Hastayken, yatağında dayanamaz Salih (Bozok) Bey’e mektup gönderir:
“İyileşiyorum, geleceğim”(13)
Trablusgarp’a giden Mustafa Kemal derhal arkadaşlarıyla yerel kuvvetleri toparlar. Tobruk’da, Derne’de İtalyan kuvvetlerine karşı baskınlar düzenlenir. Mustafa Kemal’in deyişiyle “kendi selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin selamet ve saadeti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.” Baskınlar ardı ardına yapılır. Fakat kötü haber cepheden değil, İstanbul’dan gelir. Osmanlı Devleti Trablusgarp’ı İtalya’ya bırakmıştır.(14)
Mustafa Kemal Balkanlar’da, Çanakkale’de
Mustafa Kemal, zaman geçirmeden Balkanlara geçer. Uzun süre Sofya’da kalır. Tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan biri olan Çanakkale Savaşları, İngiltere emperyalizminin kısa süre sonra saldırısıyla başlar. Mustafa Kemal, Sofya’dan Çanakkale’ye gelir. Kimi zaman insiyatif kullanır, emir almadan hareket eder, düşmanın karşısına aniden çıkar, kimi zaman öne atılır, en önde kurşunu sıkar, kimi zamanda “Size ölmeyi emrediyorum” diyerek bir komutanın en zor kararını verir. Çanakkale Savaşları’nda Mustafa Kemal daha fazla ön plana çıkmıştır. Vatan savunmasında Mustafa Kemal’in kararlığı, orduyu yönlendirme, yönetme kabiliyeti, askerler üzerindeki etkisi ön plana çıkan en önemli özellikleridir.
1906’da Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin öncüsü, vatanseverleri harekete geçiren adam, Çanakkale Savaşları’nda da peşinden insanları sürüklemiş, vatanı ve meşrutiyetin kazanımlarını sonuna kadar korumuştur. Örgütçü Mustafa Kemal aslında yaşadıkça savaşıyor, savaştıkça da çevresini örgütlüyordu. Birkaç sene sonra Anadolu’ya çıktığında apoletlerini sökmesine rağmen emirlerine uyulması örgütçülüğünün önemli göstergelerindendir. Örgütleyebilmenin en önemli noktası aslında adres ve hedeftir. Mustafa Kemal ordu içerisinde adres olabilmiştir. Vatan savunması hedefi zaman ilerledikçe genişleyecektir. Insanlar üzerindeki etkisi, eldeki aracı (Mustafa Kemal için bu çoğu zaman ordu olmuştur.) kullanabilmesi ve her fırsatı sonuç alıcı şekilde değerlendirmesi, güç toplaması, güven vermesi Mustafa Kemal’in adres olabilmesinde, örgütleyebilmesinde kolaylaştırıcı olmuştur. Örgütleyebilme kavramını biraz esnetirsek; öncülerin zihninde yer edinme, bilinç taşıma, cesur çıkışlar yapma ve rüzgar yaratma şeklinde de tanımlayabiliriz. Mustafa Kemal’in, Çanakkale Savaşları’ndan 1919’a kadar geçen süreç de böyle bir “örgütlenme” çalışmasında olduğunu söyleyebiliriz.
Müdafaa-i Milliye Cemiyet’i
1919 Mayıs’ında başlayan Kurtuluş için örgütlenme hamleleri öncesi Müdafaa-i Milliye Cemiyeti adlı bir cemiyette Mustafa Kemal’in sonradan birleştirdiği Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin çalışmalarına benzer çalışmalar yapmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1913’te kuruluşunu duyurduğu cemiyet, particilik yada şuculuk-buculuk ayrılıklarını bertaraf edip, milletin elele vermesi ve tehlikede olan vatanı kurtarma çabasındadır. Cemiyetin toplantılarını Fransız büyükelçisi M. Bompard “Osmanlıların partileşme dışında vatan duygusunda birleştikleri” şeklinde rapor etmiştir. İngiltere elçisi Lowther ise Müdafaa-i Milliye’nin kuruluşundan dört gün sonra gönderdiği raporda “Mahmut Şevket Paşa kabinesini ‘Milli Müdafa Kabinesi’ olarak tertib eden İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin aynı zamanda 1793 Fransız Devrimleri, 1870’in komünistleri çizgisinde bir Milli Müdafa komitesi kurduğunu saygılarımla bildiririm” demektedir.
Müdafaa-i Milliye köhnemiş sistemin içinde çözüm arayışlarında olan vatanseverlerin örgütüydü diyebiliriz. Müdafaa-i Milliye Cemiyet’i İstanbul’dan Basra’ya kadar ülkenin her köşesinde örgütlenmiştir. Örgütlenme bilinci vermesinden, Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerine temel oluşturması bakımından oldukça önemlidir. Tevfik Bıyıklıoğlu, Müdafaa-i Milliye cemiyetlerinin, Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin fikir ve isim olarak öncüsü ve temeli olduğunu şöyle dile getiriyor: “…ehemmiyet ve manası pek de anlaşılmayan ve Rumeli’nin elden çıkması gibi bir milli felaket karşısında faaliyete geçen bu Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ni, altı yıl sonra 1. Dünya Harbi neticesinde, bütün memleket ve millet varlığının tehlikeye düştüğü günlerde kurulan Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti …(burada uzun uzun diğer cemiyetler sayılıyor-YN) ve Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde kurulan Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti gibi vatani cemiyetlerin fikir ve isim itibariyle temeli ve öncüsü görmenin yerinde olacağını sanıyorum.”(15) Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nden bahsetmemizin ve vurguyu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin tarihsel birikimi ve temeli olduğuna yapmamızın nedenini şöyle açıklayabiliriz; Kemalist saflarda görülen Mustafa Kemal’i hayattan kopuk bir biçimde yansıtma hatası tam da bu noktalarda ortaya çıkıyor. “Küçük Amerika” sürecinin ekmeğine de yağ süren bu anlayış, Mustafa Kemal’i adete ilahlaştırarak “herşeyi yoktan var etmiştir!” propagandası yapar. Bugün için “nerde o günler” dedirten, kaderciliğe sebep olan, geçmişe gıpta ile bakmaya iten zararlı bir anlayıştır bu.
Yazımızın başında kısmen değindiğimiz zorunluluk ve ihtiyacı, örgütlenmeyi, süreci, inişleri çıkışları, daha önemlisi devrimin zorunu, gelişi ve gerekliliğini anlamak bu anlayıştan kurtulmaya bağlıdır. Mustafa Kemal, Milli Müdafaa temeli üzerinden mücadeleyi Müdafaa-i Hukuk cemiyetleriyle örgütlemiş, öncülüğünü yapmıştır. Geçmiş mücadeleler, deneyler, örgütler, tecrübeler Mustafa Kemal’in önemli beslenme kaynağıdır.(16) Mustafa Kemal mücadelesinde kullanabileceği bütün kazanımlardan yararlanmış, hedefe adım adım ilerlemiş, fırsat kollamıştır. Saraydan müfettişlik için aldığı yetkileri az bulan Mustafa Kemal daha fazla yetki istemiştir. Bu adımı sayesinde Anadolu’nun bütün sivil yönetim amirleriyle ilişki kurabilecek yetkiye sahip olmuştur. Samsun’a çıkarken kafasından geçirdiklerini, hedefe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğini şöyle belirtiyor:
“…Türk’ün istiklaline saldıranlar kim olursa olsun, onlara bütün milletçe, silahla karşı koymak ve onlarla çarpışmak gerekiyordu. Bu önemli kararın bütün gerek ve zaruretlerini daha ilk gününde açığa vurup ifade etmek elbette isabetli olmazdı. Uygulamayı bir takım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu.”(17)
Adım adım mücadelenin örgütlenmesi
Nihai hedefe ulaşmak için yapılan örgütlenmeyi ise şöyle sıralayabiliriz:
- a) Önce ordu birlikleriyle temasa geçilerek, desteklerini sağlamak.
- b) Anadolu’daki mülki birimleri, valiler ve mutassarrıflar aracılığıyla milli önderliğe bağlamak
- c) Halkın Müdafaa-i Hukuk örgütlenmesine destek olarak bir merkezde toplanıp yayılmasını sağlamak ve mitingler düzenlemek
- d) İstanbul üzerinde baskı kurarak, Anadolu ve İstanbul’u önce fikri sonra da idari bakımdan ayırmak.(18)
Mustafa Kemal’in “ilk iş” olarak belirlediği “orduyla temas” 21-30 Mayıs 1919’da Kolordu Kumandanlarına gönderdiği şifreli telgraflarla başlar.(19) Kumandanlarla yapılan yazışmalardan anlıyoruz ki Mustafa Kemal, Samsun’a geldiğini ve vatanın durumundan memnun olmadığını aktarmaktadır. Durum ve zaman müsaitleştikçe Mustafa Kemal, kumandanları milli örgütlenme fikrine yönlendirmek, halkın “gerilla tarzında müdafaa” için kuvvet oluşturmasına yönelik kumandanları teşvik etmek, son olarak kumandanlara genel bir bağımsızlık harekatı fikrini telkin etmek amacındadır.
Havza’da vatanseverlerin kurduğu Redd-i İlhak Cemiyeti, Mustafa Kemal’in Havza’ya gelmesiyle daha da hareketlenmiştir. 30 Mayıs’ta İzmir’in işgalini protesto için büyük bir miting düzenlenir. Miting sonunda her türlü saldırının silahla önlenmesi için and içilir. Mustafa Kemal bu mitingten iki gün önce valilere, mutassarraflıklara, ve bazı kolordu komutanlıklarına şöyle bir telgraf çekmiştir: (20)
“Siyasi bütünlüğümüzün muhafazası için milli gösterilerin daha canlı olarak belirtilmesi ve devamı gereklidir…Büyük ve heyecanlı mitingler yapılmasıyla milli gösterilerde bulunulması ve bunun tüm memleketi kapsaması ve bütün büyük devletler mümessilleriyle Babıali’ye etkili telgraflar verilmesi ve ecnebi olan yerlerde ecnebilere de tesir yapılmakla beraber milli gösterilerde adap ve sukunetin fevkalade korunması ve hristiyan halka karşı bir taaruz ve nümayiş ve düşmanlık gibi tavır alınmaması zorunludur.”(21)
Bu telgrafta dikkat çeken nokta mitinglerin meşruluğunu korumak yani “adap ve sukunetin korunması” yoluyla yayılması, canlı hale getirilmesi ve mitingleri Babiali üzerinde psikolojik baskı unsuru haline getirmeye çalışılmasıdır. Mücadele hızlanmaktadır. Taraflar tehlike kaynaklarını kurutma, mevzi kazanma çabası içindedir. Mustafa Kemal’in İstanbul’da kurulduğu haberini aldığı Kilikyalılar Cemiyeti ile ilgili Cemal Paşa’ya “Bu heyetin merkezi nerededir, nasıl ilişki kurabiliriz, üyeleri kimlerdir ?” diye telgraf göndermesi. Ondan bir kaç gün önce de Harbiye Nazırı’nın Mustafa Kemal’e “Beraberinizdekilerle İstanbul’a geliniz” emri mücadelenin hızını göstermektedir.(22)
“Artık kalem değil, silah dönüyor”
Kuşkusuz mücadelenin nereye gideceğini gören sadece Mustafa Kemal değildi. Özellikle İzmir’in işgalinden sonra kurulan Redd-i İlhak cemiyetleri ve faaliyetleri süreci gören, müdehale eden öncü kuvvetlerdir. Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami (Baran) Bey, İzmir’in işgalinden sonra İtilaf devletleri temsilcilerine gönderdiği telgrafın sonunda “artık biliniz ki kalem değil, silah dönüyor” diyerek mücadelenin oturduğu hattı daha net göstermiştir.(23)
12 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Amasya’ya geçmiştir. Amasya halkına ilk sözü “Eğer düşman Samsun’a ayak basacak olursa çarıklarımızı giyip dağlara çıkmamız gerekecek” olur.(24) Mustafa Kemal, milli mücadele teşkilatlarını tek merkezde toplamaya çalışır, miting emirlerine devam eder, her ilde örgütlerin kurulmasını ister, zaman zaman Konya’ya yaptığı gibi “Konya’da vatan ordusu kurulduğu haberi gelmiştir. İçyüzü nedir ?” diye sadece harekete geçirmek için dolaylı bir yol da kullanır.(25) Kurulacak örgüt hakkında sorular sorup daha sonra bilgi ister! Derneklerin tek elde toplanması başarı için zorunludur. Buna merkeziyetçiliğin zorunluluğuda diyebiliriz.
Türkler ve Kürtler, milli örgütlerde birleşiyor
Mustafa Kemal, Diyarbakır valiliğine gönderdiği bir yazısında Kürt Kulübü’nün kuruluşuna izin verilmeyişini uygun gördüğünü belirtir. Buna karşın Kürt Kulübü üyeleriyle görüşülmesini ve Müdafaa-i Hukuk ya da Redd-i İlhak Derneği’nin kurulmasını önerir.(26) İki gün sonrada Kazım Karabekir’e konuyla ilgili şöyle bir bilgi vermiştir:
“Diyarbakır’daki Kürt Kulübü, İngilizlerin himayesinde bir Kürdistan amacını güttüğü için kapatılmıştır. Kürdistan’ın tanınmış beylerinden aldığım telgraflarla bu Kürt Kulübü’nün hiçbir Kürt’ü temsil etmediği, bir kaç serserinin teşebbüsü olduğu bildirilmektedir. Ben Kürtleri ve hatta bir öz kardeş olarak tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek azmindeyim.”
Milli kuvvetler işgal bölgesinde silahını “döndürmeye” başlamıştır. Yörük Ali Efe’den, Kaymakam Kemal Bey’e kadar direnişler başlıyor, mücadele örgütleniyordu.(27) İşgal kuvvetleri Birinci Kolordu Komutanı General Nider, Başbakanına çektiği telgrafta “Tam bir Türk seferberliği ve güçlü bir Jöntürk teşkilatı karşısında bulunuyoruz” demiştir. Mustafa Kemal Anadolu’da direnişin merkezlerini, öncü kuvvetlerini birleştirmeye çalışıyor, Batı Anadolu’daki gelişmeleri de takip ediyor, müdahele ediyordu. Batı Anadolu’daki Kuvay-i Milliye örgütlenmesi hakkında geniş bilgi sahibi olmak istemiş ve Albay Bekir Sami ve Kazım (Özalp) beyler tarafından sürekli bilgilendirilmişti. Mustafa Kemal, 9 Haziran 1919 tarihinde Eşme’de bulunan Albay Bekir Sami’ye gönderdiği telgrafta aralarındaki ilişkinin sıkı tutulmasını istemiştir.
Sivas Kongresi’nde alınan kararlardan biri olan “direniş örgütlerinin birleştirilmesi”ne Nazilli Heyet-i Temsiliye’nin karşı çıkarak ayrı bir kongre toplamasına Mustafa Kemal sert tepki göstermiştir.(28) Buna benzer bir müdahele de Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti’ne yapılmıştır.(29)
Mustafa Kemal bir yandan halkı mücadeleye katmaya çalışırken, diğer yandan aydınlara da sürekli mesaj göndermiştir. 21 Haziran’da aydınları “örgütüne”, “mücadeleye” çağırmıştır.
Ali Kemal tecrit ediliyor
Devrimci süreçlerde öncünün “keyfine” kalmayacak zorunluluklardan biri de tecrit ve ittifak konularındaki kurallardır. Başarı kazanmak için ittifak, ittifakın ve toplam olarak gücün yıkacağı, yumruğu iyi yapıştırmak için tecrit çoğu zaman zorunludur. İstanbul hükümetinin İçişleri Bakanı olan Ali Kemal’e karşı Mustafa Kemal’in politikası bu olmuştur. Ali Kemal’i hükümet içinde, ordu içinde, devlet kurumları içinde tecrit etmiştir. Yalnızlaştırmaya çalışmıştır. Düşmanlarını yanına çekmeye çalışmıştır. Ona karşı birleşebileceği bütün güçlerle birleşmiştir. Hatta padişahla Ali Kemal arasına da kama sokmuş, Ali Kemal’i Padişaha şikayet etmiştir.(30) Darbeyi bir noktada toplama taktiği daha sonra Damat Ferit kabinesine uygulanmıştır. Mustafa Kemal bu olayı anlatırken “taaruz hedefi olarak yalnız Damat Ferit kabinesini tespit ettik ve Padişahın dahil olduğunu bilmezden geldik” der.
Amasya Görüşmeleri
20-22 Haziran günleri Amasya görüşmeleri yapılır. Sivas’ta kongre toplanması kararlaştırılmıştır. Her ilden üç delege istenir. Amasya Tamimi ile ilk kez Kurtuluş Savaşının gerekçesi, yöntemi ve eylemi açıklanmıştır. Öncü kadro, ilk kez milletin karşısındadır. Öncü kadro, ihtilal çağrısı yapmıştır.
Amasya Tamimi, mücadelenin aşama aşama geliştiğini de göstermektedir. Mustafa Kemal’in sürekli “örgüt kurun, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak dernekleri kurun” çağrısı, emirleri önemli ölçüde başarılı olmuş; artık “hükümet” gibi bu örgütleri yönetmeye başlamıştır. Yine sürekli “mitingler yapın” emirleri artık “mitingler Anadolu hareketine bağlı olacaktır” haline gelmiştir. Aşama aşama mücadele örgütlenmektedir.
1 Temmuz’da Erzincan’a oradan Erzurum’a hareket eden Mustafa Kemal, valilere, mutassarrıflara çeşitli telgraflar göndererek gelişmeleri yönlendirmeye devam eder. 7-8 Temmuz’da Mustafa Kemal sarayla telgraf görüşmesi yapmış ve askerlikten alındığı haberi verilmiştir. Mustafa Kemal aynı gece istifa ettiğini açıklar. Kararlılık sadece saraya bildirilmez; İngiliz yarbayı Rawlinson’un “Erzurum kongresini kuvvetle bozarız” tehtidine “Kuvvete kuvvet ile karşılık veririz”cevabını yapıştırır.(31)
Erzurum Kongresi İngiltere’nin tehtidine karşın toplanır
Erzurum Kongresi, 23 Temmuz’da kongre açılır ve 14 gün sürer. Kongreye toplam 56 delege katılmıştır. Mustafa Kemal çeşitli tartışmalardan sonra başkan seçilir. Mustafa Kemal’in örgütçülüğünde hedefe adım adım ulaşma, birleşilebilecek bütün güçlerle birleşme, kazanımları koruma ilkelerini Erzurum Kongresi kararlarında görebiliyoruz. Kongre sonrası merkezi yönlendirme ve otoritenin daha fazla hakim kılınması amacıyla Doğu Anadolu’da dağınık halde bulunan dernekler Anadolu Müdafaa-i Hukuk Derneği adı altında birleşmiştir. Erzurum Kongresi kararlarında saltanatın ve hilafetin korunması için çalışmak ve manda ve himayenin kabul edilmeyeceğine dair maddeler de vardır. Mustafa Kemal Meclis-i Mebusan’ı da unutturmaz. İstanbul’un bağrına saplayacağı bir bıçak olarak düşünür en kısa zamanda açılması talep edilir. Kongrenin belki de en kritik noktası geçici bir hükümet kurma meşruluğunu yaratmasıdır. Yürütme organı da unutulmaz, Heyet-i Temsiliye kurulur. Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliye başkanlığı sıfatını, mülki yönetime ve ordu birliklerine gönderdiği talimatnamelerde kullanmıştır. Amacı üzerlerinde otorite kurmaktır. Sivas kongresinde ilan edilecek olan “İstanbul Hükümeti yasadışıdır” açıklamasının uygulanma süreci aslında önce başlamıştır. Askerlikten istifa edinceye kadar otoritesini ve bağımsız tavrını belirli derecelerde tutan Mustafa Kemal, milli hükümet için atılan ilk adımlardan sonra bütün devlet kurumlarını milli mücadeleye çekmeye çalışmıştır. Yer yer hükümetin kararlarına karşı kafa tutmuş ve arkadaşlarını bu yönde örgütlemiştir. 3 Eylül 1919’da Harbiye Nezaret’i tarafından görevden alınan Ali Fuat Paşa’ya “komutayı asla terk etme” emrini vermiştir.(32)
Mustafa Kemal, Sivas kongresi yaklaşırken iki önemli tehlike ile karşılaşmıştır; Birincisi Sivas valisi Reşit Paşa’nın aktardığı Mösyö Brunot’un tehditleridir. Mustafa Kemal, Mösyö Brunot’un “Kongre toplanırsa Sivas’ı işgal ederiz” tehdidine “Pahalıya mal olur” cevabını verir.(33) Aynı zamanda önlemlerini alır. Mösyö Brunot’un söylediklerinin halkta tedirginliğe yol açmaması için ayrıca özel önlemler alınır. İkinci somut tehlike Amasya’dan Erzurum’a giderken Sivas yolu üzerinde yaşanır. Subaylar ve jandarmalar Mustafa Kemal’in otomobilini durdurarak “Dersim boğazı tutulmuştur. Tehlike vardır. Geçilemez” uyarısında bulunur. Boğaz’ın temizlenmesi günler alacağı için Mustafa Kemal ve arkadaşları kararlarını verir. Tehlikenin üzerine gidilecektir! Mustafa Kemal, Nutuk’ta boğazın gerçekten tutulmuş olduğuna inanmadığını söylemektedir. İstanbul hükümetinin bir oyunu olduğunu düşünmüştür. Bunun yanında gerçekten boğaz tutulmuş ise de tertibatın uzak tepelerden yola ateş etmekten öteye gitmeyeceğini belirtmiştir. Bu ihtimale karşı önlem olarak hafif makinalı tüfeklerle silahlanmış olan fedakar askerlerden bir kaçı önden başka bir otomobille gider. Eğer ateş gerçekten başlamış olsaydı alınan karar itibariyle “ölenle, kalanla ilgilenilmeyecek süratle yoldan geçilecek”dir. Neyseki sorun yaşanmadan Sivas’a varılmıştır.
Damat Ferit Hükümeti yasadışıdır
4 Eylül 1919 günü saat 14:00’te Sivas kongresi açılır.(34) Toplantılar lise binasında uzun ve dikdörtgen bir salonda yapılmıştır. Sivaslılar döşeme ile duvarları getirdikleri halılarla süslemiştir. Mustafa Kemal’e ayrılan masanın arkasında asılı olan “Padişahım çok yaşa” yazılı halıyı Mustafa Kemal koltuğuna örterek üzerine oturmuştur. Sivas kongresi sekiz gün sürmüştür. Alınan kararlarda Mustafa Kemal’in örgütlenme üzerine vurgularını ve kararların bazılarını şöyle aktarabiliriz:
1) Erzurum kongresi ile Doğu Anadolu’daki dernekleri tek bir isimle tek bir merkezde birleştiren Mustafa Kemal, Sivas kongresiyle tüm yurttaki Müdafaa-i Hukuk derneklerini “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği” adı altında birleştirmiştir.
2) Milli örgütlerin mali kaynakları tespit edilmeye başlanmıştır.
3) Tek çatıda toplanan milli örgütlerin, merkezi hareket yeteneklerini hızlandırmak ve milli mücadele yönünde halkın seferber edilmesini sağlamak amacıyla “İrade-i Milliye” adıyla bir gazete çıkarma kararı alınmıştır.
4) Kongre, Batı Anadolu Kuvayi Milliye komutanlığına Ali Fuat Paşa’yı atayarak ilk idari işlemini de yapmıştır.
5) Damat Ferit hükümeti “yasadışı” ilan edilmiştir.
Mustafa Kemal mücadelenin önderlerini de tek bir organda toplamıştır. Heyet-i Temsiliye ismiyle anılan onbeş kişilik heyet daha da genişleyerek TBMM’nin açılmasına kadar mücadeleyi örgütlemiştir.(35) Heyet-i Temsiliye’nin ilk ciddi çalışması olarak Amasya mülakatını gösterebiliriz. Mustafa Kemal, Rauf Bey ve Bekir Sami Bey, Bahriye Nazırı Salih Paşa ile 20-22 Ekim tarihlerinde görüşürler. Amasya mülakatından çıkan en önemli sonuç Meclis-i Mebusan’ın barış yapılıncaya kadar geçici olarak Anadolu’da güvenilir bir yerde toplanması yönünde anlaşmaya varılmasıdır. Salih Paşa, daha sonra anlaşmayı “İstanbul’un kabul etmediğini” bildirir. Bu karar uygulansaydı iktidar aygıtı daha sonraki mücadelelere gerek kalmadan Kuvayi Milliyecilerin eline geçecekti. Aslında hukuki olarak böyle bir gelişme yaşansa da fiili olarak Mustafa Kemal ve arkadaşları ayrı bir iktidar odağı olarak çalışmalarını yürütmüştür. Valilerin İstanbul ve Anadolu tarafından karşılıklı görevden alınmaları, atanmaları, kumandan tayinleri vb. daha birçok adım Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Amasya Mülakatı’nın yapılmasını sağlayan adımlarıdır. Amasya Mülakatı ve Heyet-i Temsiliye İstanbul tarafından tanınmış, otoritesi kabul edilmiştir.(36)
Mustafa Kemal Amasya’da, İstanbul’da yayımlanan Tasvir-i Efkar gazetesinin muhabiri Ruşen Eşref ile de görüşmüştür. Verdiği demeçte “maceraperestliği” reddettiğini belirterek “Bizim istediğimiz şey…milletin hayata, refaha layık bir kuvvet olduğunu hükümete anlatmaktır”der. Emperyalist devletlere de tarihe geçecek mesajını iletir:
“Dünya, milletimizin hayatına ya hürmet edip onun vahdet ve istikbalini tasdik edecek ya da son topraklarımızı son insanlarımızın kanıyla suladıktan sonra bütün bir milletin na’şı üstünde merdut hırs-ı istilasını tatmin etmek mecburiyetinde kalacaktır.”(37)
Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanacağının kesinleşmesiyle Mustafa Kemal ve arkadaşları mevzilenmelerini değiştirmiştir. En başta Meclis’in Anadolu’da toplanması fikrinde ısrar edilmemiştir. Fakat Mebus seçimlerinde grup oluşturabilmek için çalışmalar daha da hızlanmıştır. Mustafa Kemal Meclis-i Mebusan seçimlerine daha iyi örgütlenebilme amacıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk örgütüne ve komutanlara milli örgütün mahalle ve köylere kadar yayılmasını istemiştir. Birkaç gün sonrada Kuvayı Milliye karşıtı yayın yapan Ferda adlı gazetenin Anadolu’da yasaklanmasına ilişkin Cemal Paşa’ya telgraf gönderir. 7 Kasım 1919 günü yapılan Osmanlı Mebusan Meclisi seçimlerinde Mustafa Kemal de dahil olmak üzere birçok millici mebus seçilmeyi başarmıştır. Müdafaa-i Hukuk mebus seçimlerinde başarılı olmuştur.
Mustafa Kemal, güvenlik sebebiyle İstanbul’a gidemediği için bazen mebusları Ankara’da toplayarak bazen de birebir telgrafla ilşki kurarak yönlendirmeye çalışır. Örgütçü Mustafa Kemal, 3 Ocak 1920 tarihinden itibaren mecliste nasıl örgütlenilip Müdafaa-i Hukuk grubu kurulacağını mebuslara anlatmaya başlamıştır.(38) Meclis başkanlık seçiminde başkan seçilebilmesi için mebusları çalışmaya sevk eder. Ileride dağıtılma ihtimali güçlü olan meclisi toparlama görevinin tekrar kendisine ait olabilmesi için başkanlık şarttır. Mücadele planlanan sonucu vermez, başkanlığa Reşat Hikmet Bey seçilir.
Heyet-i Temsiliye ve milli hareket, Mebusan Meclisi tartışmaları sırasında karagahını Ankara’ya taşımıştır. Haberleşme bakımından Sivas’a göre Ankara’nın daha elverişli durumda olması, Batı Anadolu ile yakından ilgilenme ihtiyacı, ulaşım kolaylığı, öncüleri zorunlu olarak Ankara’ya getirmiştir. Mustafa Kemal’e göre “sorumluluk alanlar en önemli hedefe, en yakın tehlikeye mümkün olduğu kadar yakın” olmalıydılar. Mücadelenin en önemli araçlarından İrade-i Milliye gazetesinin matbaası da Ankara’ya taşınmıştır. Kalpaklıların gazetesi artık Hakimiyet-i Milliye adıyla çıkacaktır.
Mustafa Kemal’in başkanlıktan sonra gördüğü en önemli nokta da Mebusan Meclisinde Müdafaa-i Hukuk grubunun kurulmasıydı. İngiliz emperyalizminin gölgesi, işbirlikçilerin atağı ve bazı Kuvayı Milliyecilerin bulunulan konumla yetinme ve ileri adım atma cesaretini gösterememesi birleşince ortaya Müdafaa-i Hukuk değil, Fellah-ı Vatan grubu çıkmıştır.Mustafa Kemal milli örgütün gücünü küçümseyen mebusları şöyle nitelendirmiştir:
“Bu grubu kurmayı, vicdan borcu, millet borcu bilmek durumunda ve kabiliyetinde bulunan efendiler imansız idiler! Korkak İdiler! Cahil İdiler! İmansız idiler çünkü; milli davanın ciddiliğine ve kesinliğine ve bu davanın dayanağı olan Milli Teşkilat’ın gücüne inanmıyorlardı. Korkak idiler çünkü; Milli Teşkilat’a mensup olmayı tehlikeli görüyorlardı. Cahil idiler çünkü; kurtuluşun tek dayanağının millet olduğunu ve olacağını takdir edemiyorlardı”
Mustafa Kemal 1927’de Nutuk’u TBMM’de okuduğunda “korkak, cahil ve imansız” diye nitelediğİ Celal Bayar, Yunus Nadi, Hamdullah Suphi, Hüsrev Gerede gibi mebuslar da Mustafa Kemal’in karşısında oturuyorlardı. Ders, milli örgütün gücü ve dayanağı; sonuç, devrimci iradedir.
İtilaf devletleri 15 Mart günü İstanbul’da sivil asker 150 aydını tutuklayarak işgale başladı. Mustafa Kemal, derhal telgraflarla milli örgütü harekete geçirir. “İstanbul’dan düşman bildirilerini alıp Anadolu içine yayanlar ve Anadolu haberleşmelerini İstanbul’a haber verenler casus kabul edilerek şiddetle cezalandırılacaktır” emrini veren genelgesini yayınlar.(39) İstanbul’un işgali karşısında milleti aldatma girişimlerine karşı milli örgütün uyanık olması ve gerekli bilgilendirmeyi Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin yapması üzerinde özellikle durulmuştur. Eskişehir ve Afyon’daki yabancı birliklerin silahları ellerinden alınır. Konya’da, Pozantı’da demiryollarına, Geyve’de santrale ve köprülere el konulur. Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanlarından kurulu gizli örgüt Mim Mim Grubu aslında 11 Mart 1920 günü İstanbul’un işgal edileceğini Mustafa Kemal’e bildirmişti. İşgal günü de merkez postanenin fedakar telgrafçısı Manastırlı Hamdi Bey tarafından bilgi akışı sağlanmıştır.
İşgalin fırsatlarını da iyi değerlendiren Mustafa Kemal, meclisin dağıtılmasını kullanarak yeni meclisi Ankara’da toplamıştır. Meclisi Ankara’da toparlama çalışmaları sırasında psikolojik savaşa karşı önlem ve haberleşmenin daha sağlıklı, kontrolün daha güvenli olması amacıyla 6 Nisan 1920’de Anadolu Ajansı kurulmuştur. Ajans bildirilerinin ve haberlerinin köylere kadar yayılmasına çalışılır. 21 Nisan 1920’de tüm yurda yayılan “Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplanacakmış” haberi 23 Nisan’da gerçek olur. Bazı illerde düzenli ve disiplinli bazı illerde ise yarım yamalak yapılan mebus seçimleri sonucu 380 ila 440 arası temsilci seçilir.(40) 23 Nisan 1920’deki konuşmasında Mustafa Kemal özetle; “Olağanüstü koşullar meclisimizi, olağan üstü yetkilere sahip kılmıştır” der.
Olağanüstü koşulların ihtiyaci: Olağanüstü yetkili Meclis
Mustafa Kemal, İstanbul’un işgalinden sonraki siyasi ortamı nasıl Ankara’da bir meclis toplayarak değerlendirmişse olağan üstü koşulları da meclisi olağan üstü yetkilerle donatıp ayrı bir devlet ilanına yavaş yavaş götürerek kullanmıştır. Ankara’daki meclisin (1. TBMM), İstanbul’un kabul ettiği sözleşmeleri, antlaşmaları, işlemleri, feshetmek suretiyle kuvvetini iyice göstermesi karşısında çeşitli tertip ve isyanlar çıkartılmıştır. Merkezi müdahele başarılı olmuş, işbirlikçilerin ve gericilerin çıkardığı isyanlar bastırılmıştır.
İstanbul’da Nemrut Mustafa Paşa başkanlığında toplanan mahkeme, 11 Mayıs 1920 günü Mustafa Kemal hakkında idam hükmü verir. Milli hareket ise İstanbul’un idam hükmüne, istiklal mahkemesinin Damat Ferit ve yakınları hakkında vatana ihanet suçundan idamı kararıyla cevap vermiştir.(41)
Meclisin çalışmalarına ve sonrasındaki savaşlara ayrıntılı bir biçimde deyinmeyeceğiz. Dikkatimizi Mustafa Kemal’in örgütlü mücadelesine odakladığımızdan ve amacımız bunu aktarmak olduğundan, meclisin faaliyetlerinin ve savaşların bilançosunu belirtmiyoruz.
Kuşkusuz Ankara’daki meclisin yaratılması Kemalist Devrimin o ana kadar ki en önemli aşamasıdır. İstanbul’la yaşanan iktidar savaşının milli örgüt tarafından kazanıldığının göstergesidir. Meclis sonradan verilen savaşların disiplinli olmasını ve zaferi getirmesini, istiklal mahkemelerinin otorite kurmasını, Tekalif-i Milliye emirlerinin uygulanmasını sağladı.
Mustafa Kemal, Nutuk’ta “hayat demek mücadele ve müsademe demektir. Hayatta başarı kazanmak mutlaka mücadelede başarı kazanmaya bağlıdır” der.(42) Mustafa Kemal’in hayatı mücadelede başarı kazanmak için gerekli olan en temel kuralı teşkilatlanmayı-örgütlenmeyi gerçekleştirerek geçmiştir. “Bireysel kahramanlık” ya da “aydın pasifizmi” Mustafa Kemal’in mücadele ettiği görüşlerdir. Mücadelesiz başarı imkansız, başarısız hayat teşkilatsızdır!
Mustafa Kemal’in mücadelede, örgütlenmede dikkat ettiği kuralları, tespit edebildiğimiz kadarıyla yazımızın sonunda şöyle özetleyebiliriz:
1-Mücadelede başarı için zorunlu kuralları uygulamak. Hedefi daraltmak ve darbeyi bir noktada yoğunlaştırmak taktiği (Özellikle Damat Ferit ve Ahmet Cevdet kabinelerine karşı başarıyla uygulanmıştır.)
2-Bulunulan konumlarda, teşkilatlarda-örgütlerde hep öncülük yapmak. (Lise yıllarında arkadaşlarıyla Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurmasından, Kurtuluş Savaşın’a kadar önderlik)
3-Mücadeleyi tek merkezde ve tek disiplin altında yürütmek. (Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Dernekleri’nin birleştirilmesi, Heyet-i Temsiliye’nin oluşturulması)
4-Emperyalistler arası çelişkileri kullanmak. (Milli mücadeleciler İngiltere ve Fransa arasındaki çelişkileri zaman zaman kullanmıştır)
5-Düşman içinde bölünmeler yaratmak ve düşmanı yalnızlaştırmak. (En güzel örneği; Ali Kemal’i padişaha şikayet etmek)
6-Olanaklardan sonuna kadar yararlanma, kazanımları koruma, fırsat kollama. (Samsun’a çıkarken birçok yetki alması ve müfettişlik yetkisini uzun süre bırakmadan amaç doğrultusunda kullanması, Osmanlı devletinin kurumlarını işgalcilere karşı savunması ve İstanbul’un işgali sonrası dağıtılan meclisin yerine Ankara’da meclis toplanması)
7-Birleşilebilecek bütün kuvvetlerle birleşmek. (Kurtuluş savaşında Kürt aşiret reislerinden köylülüğe kadar bütün halkı seferber etmek)
8-Küçük başarılardan büyük başarılara adım adım ilerlemek.
9-Merkeziyetçiliği güçlendirmek, bilgi akışını sağlamak, halkı aydınlatmak için yayın organı yaratmak (İrade-i Milliye ve Hakimiyet-i Milliye gazeteleri)
10-Önderler arasındaki çelişkileri derinleştirmemek, safların bütünlüğünü korumak fakat taviz vermemek.(Mustafa Kemal’in Erzurum kongresinde başkan olmamasını isteyenlere karşı tutumu, Kazım Karabekir ve Refet Bey’le genel olarak ilişkisi)
11-Ulusun mali imkanlarını mücadele yolunda seferber etmek. (Tekalif-i Milliye)
12-“Vazifeye atılmak için içinde bulunulan ahval ve şeraiti düşünmemek.!”
Dipnotlar:
* Nutuk , Atatürk Araştırma Merkezi , 2002 s. 297
1) Kazım Özalp’in hatıralarından aktaran. Prof. Dr. Utkan Kocatürk , Kaynakçalı Atatürk Günlüğü , Atatürk Araştırma Merkezi , 1999 , s.4
2) Tüccar Mustafa, Çorum mebusu Mustafa Cantekin’dir.
3) Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, cilt 1, s.32
4) Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele, 1958, ist., s.66 vd.
5) Enver Behnan Şapolyo, age s.88
6) Enver Behnan Şapolyo, age s.91
7) Bu kitabın basım tarihi bazı kaynaklarda 1909 olarak gösterilmiştir.
8) Prof.Dr.Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi,1999, s.9
9) Prof.Dr.Utkan Kocatürk, age s.9
10) İstanbul’a hitaben Mustafa Kemal’in yazdığı beyannamelerin altına ne şekilde imza konulacağı bulunamadı.Bazı kişiler Hürriyet Ordusu dediler fakat bütün ordu Meşrutiyetin, hürriyetin ordusuydu. Mustafa Kemal’de hareket halinde olan birlik oldukları için “Hareket Ordusu” teklifinde bulundu, kabul edildi.
11) Prof.Dr.Utkan Kocatürk age s.11
12) Salih Bozok-Cemil S. Bozok, Hep Atatürk’ün Yanında, 1985, s.155
13) Prof.Dr.Utkan Kocatürk, age s.16
14) Trablusgarp’daki vatansever gönüllülerin direnişleri için bakınız;
Fahri Belen, Atatürk’ün Askeri Kişiliği, 1963
Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk’ün Hayatı ve Eseri, 1963
Celal Erikan, Komutan Atatürk, 1972
Hamdi Ertuna, 1911-1912 Osm. İtalyan Harbi ve Kolağası Mustafa Kemal,1984
15) Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, cilt 1, TTK yay., 1987, s.66
16) Yrd.Doç.Dr Zeki Çevik , Mücadelede “Müdafaa-i Hukuk’tan , Halk Fırkasına” Geçiş , Atatürk Araştırma Merkezi , 2002
17) Nutuk , s.10
18) Yrd.Doç.Dr. Zeki Çevik, age s.182
19) Nutuk, s.12
20) Vali ile kaymakam arasında bir yönetici.
21) Prof.Dr.Utkan Kocatürk, age s.133
22) Prof.Dr.Utkan Kocatürk, age s.135
23) Yrd.Doç. Zeki Çevik, age s.87
24) Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, cilt 1, s.310
25) Nutuk, s.13
26) Zeki Sarıhan, age s.312
27) Kaymakam Kemal Bey Menemen’de altı jandarma ile birlikte Yunanlılar tarafından hükümet konağında öldürülmüştür.
28) Dr. Mustafa Albayrak, “Milli Mücadele Döneminde Batı Anadolu Kongreleri” , Atatürk Araştırma Merkezi , Ankara 1998 s.158
29) Dr. Mustafa Albayrak, age s. 165
30) Zeki Sarıhan , age. s.331
31) Prof.Dr.Utkan Kocatürk, age s.146
32) Prof Dr. Utkan Kocatürk , age s.157
33) Nutuk , s.53 vd.
34) Kemal Arıburnu , “Sivas Kongresi” , Atatürk Araştırma Merkezi , Ankara 1997 s.70 vd.
35) Dr. M. Cemil Özgül , “Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’daki Çalışmaları” , Atatürk Araştırma Merkezi , 1989
36) Doğu Perinçek , Teori sayı 118, s.9
37) Yrd.Doç.Dr.Zeki Çevik, age s.252
38) Yrd.Doç.Dr.Zeki Çevik, age s.268
39) Prof. Dr. Utkan Kocatürk , age. s.206
40) Kaynaklarda bildirilen rakamlar birbirinden çok farklıdır.
41) Doğu Perinçek , Teori sayı:118 s.19
42) Nutuk , s.297