Dr. Veysel YILDIZ TEORİ DERGİSİ – KASIM 2002
ÜÇ BÜYÜK DEVRİMDE ULUSAL MECLİSLER, OLUŞUM SÜREÇLERİ ve YURT SAVUNMASI
“Milletin istiklâlini gene milletin azmü kararı kurtaracaktır.”
(Amasya Tamimi, 22 Haziran 1919)
1789, 1917 ve 1920 yıllarının tarihsel dönüm ve dönüşüm an ve noktalarını oluşturduğu Büyük Fransız Devrimi (Fransız İhtilâl-i Kebiri), Ekim Sosyalist Devrimi (Büyük Rus Sosyalist İhtilâli) ve Kemalist Devrim (Anadolu İhtilâli), yakın tarihteki yaklaşık 150 yıllık bir aralığın üç büyük toplumsal devrimini oluştururlar. Söz konusu 150 yıllık tarihsel dönemi ve çok daha önemlisi, günümüzün siyasal ve toplumsal durum ve koşulları ile bunların gelişim yönlerini kavrayabilmek bakımından bu üç büyük devrimin tarihsel çözümleme ve karşılaştırılma çabaları geniş kuramsal olanaklar yaratabilir.
Fransız Devrimi’nin Ekim Devrimi’ni ve her ikisinin Kemalist Devrim’i etkilemiş olması, her üç devrim arasındaki benzer ve ortak yanların bulunuşunu açıklamakta yetersiz kalır. Tarihsel süreç bakımından üç büyük toplumsal devrimin de ortak paydası ve ana tarihsel zemini, ulusal oluşum ve uluslaşma sürecidir. Bu nedenle, etkileşimlerin yanı sıra, benzerlikler ve ortak yanların da bulunuşu, giderek bütün dünyayı etkisi altına almaya başlayan ve muhtelif coğrafyalarda zamanı geldiğinde rezonanslar yaratan bu tarihsel ve toplumsal zemini görüp saptamayı zorunlu hale getirir.
Bu zeminin en dikkat çeken ve göze batan tezahürü, her üç devrimin de yabancı müdahalelere maruz kalıp boğulmaya çalışılmış oluşudur. Fransız devrimi, Avrupa’daki feodal monarşist güçlerin saldırısını alt etmek zorunda kaldı. Rus devrimi, kendisi de bir paylaşım savaşına taraf olarak sürüklenmişti. Ancak feodal maddî ilişki ve siyasal kurumların henüz bütünüyle tasfiye edilmemiş bulunduğu bir ülkede patlak verdi ve devrimi izleyen yıllarda doğrudan bir emperyalist kuşatma ve onun tarafından oluşturulan bir iç savaşlar zincirini kırıp alt etmek suretiyle yolunu açabildi. Türk Devrimi’ne gelince, kökleri Meşrutiyet devrimlerine dayanmakla birlikte, 1914’te başlayan emperyalist paylaşım savaşı ve işgale karşı bir ulusal kurtuluş mücadelesi olarak doğdu ve gelişti.
Yurt savunması, her üç devrimin de ana uğrak noktası oldu; ancak, emperyalizm çağma geçişle birlikte devrimin karakteri açısından belirleyici bir önem ve nitelik kazandı. Fransa’da Triers Etat ve Convention Meclisi, Rusya’da devrimci Sovyetler ve Türkiye’de Büyük Millet Meclisi adını alan ulusal meclisler, hem devrimci siyasal süreçlerin ürünü olarak doğdular ve hem de o süreçlerin toplumsal devrimle sonuçlanmasında belirleyici bir siyasal rol oynadılar. Ulusal bağımsızlık, gerek feodalizmi tasfiye ve gerekse emperyalist tahakkümü alt etme anlamında, toplumsal devrimci sürecin ana halkası ve hedefi oldu.
Fransız Devrimi ve meclisler
Bütün devrimlerin en önemli sorununun iktidar sorunu olduğu bilinir. Özleri ve temelleri itibarı ile toplumsal olaylar olan devrimler, biçimsel balamdan siyasaldırlar ve dolayısıyla eski hukuksal sistemi temelden değişikliğe uğratırlar. Yine bilinir ki, devrimci fikirler halk tarafından benimsendiği zaman maddî bir güç haline gelirler. 18. yüzyılda Fransa’da devrimden önce yazılmış olan iki çok önemli eserin “maddî güç” haline geliş sürecini oluşturup hızlandırmada birinci derecede rol sahibi oldukları tarihçiler tarafından genel kabul görür. Bunlar, Montesguieu’nun, iktidarı oluşturan yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden ayrı olması gerektiğini öne süren “Kanunların Ruhu” adlı eseri ile J. J. Rousseau’nun, insanların devleti kendi aralarında yaptıkları bir sözleşme ile kurduklarını ileri süren ve sonuç olarak kralın tanrısal egemenliği yerine halkın egemenliğinin geçirilmesi gerektiği fikrini savunan “Toplum Sözleşmesi” adlı eseridir.
1789 öncesi Fransa’sı, üretim ilişkilerinin önemli ölçüde çözülmüş bulunması ve serflik sisteminin zayıflamış olmasına rağmen, hâlâ feodal karakterde olup yönetim biçimi mutlak monarşi idi. 6 Mayıs 1789 tarihinde, Triers Etat olarak adlandırılan halk sınıf ve katmanlarının vekilleri her sınıfın vekillerinin eskiden olduğu gibi ayrı ayrı toplanmaları ilkesini reddederek, esas itibarı ile feodal sınıf ve katmanların bir danışma meclisi niteliğindeki Etats Generaux’yu mevcut hâli ile tanımadıklarını ilân ettiler. Triers Etat vekilleri, ayrıca bir an önce bir anayasa hazırlanmasını ve artık Etats Generaux’nun tasfiye edilerek yerine “Fransız Milletinin Onaylanmış Meşru Meclisi” adlı yeni bir meclisin geçirilmesini teklif etti. 17 Haziran 1789’da Triers Etat vekillerinden oluşan kurul, “Millet Meclisi” adını alarak faaliyete geçti. Millet Meclisi’nin oluşumu siyasal devrim sürecinin en yüksek noktaya ulaşmakta olduğunu gösterir. Bu sırada bir ikili iktidar durumu oluşmuş bulunmaktadır. Nitekim, kralın Millet Meclisi’nin dağılması emrini tebliğe gelen görevliye Meclis sözcüsü Mirabeau, “Eğer aramızda hiçbir işi bulunmayan, konuşmaya yetkisi olmayan sizi, bizleri buradan çıkarmakla görevlendirdilerse, kuvvet kullanmak için amirinizden ayrıca yetki istemeniz gerekecektir. Çünkü, yerlerimizi ancak süngülerin zoruyla terk edebiliriz” cevabını vermiştir.
Bir anayasa hazırlamak görevini üstlenen Millet Meclisi, 9 Temmuz 1789’da “Kurucu Millet Meclisi” adını aldı. İkili bir iktidar durumu vardır: Yasama yetkisi esas olarak Kurucu Millet Meclisi’nin eline geçmiş bulunurken, Yürütme hâlihazırda esas olarak kralın elindedir. 14 Temmuz sabahı, halk isyan ederek silâhlı olarak Bastille kalesine hücum etti. Bastille kalesinin düşürülmesi, daha sonra 4 Ağustos’ta Kurucu Millet Meclisi’nde tescil edileceği gibi, feodal sistemin hukuken de tasfiyesi ve ikili iktidar durumunun esas olarak sona erdirilmesi anlamına geliyordu.
Fransız Devrimi ve yurt savunması
Feodal rejim, 1792’de ayakta kalabilmek ve mutlak monarşiyi yeniden tesis edebilmek için yabancı kralların askerî müdahalesini bir çıkış yolu olarak değerlendirdi. Bu siyasal yönelim, Fransız Devrimi fikirlerinin, kendi ülkeleri için de büyük bir tehlike arz ettiğini görmekte gecikmemiş bulunan merkezî Avrupa’daki mutlak monarşilerin, özellikle Avusturya’nın siyasal yönelimi ile birleşiyordu. Tehlikeyi hemen fark eden Robespierre*, savaşa karşı çıkar. Ancak, savaşa girilir ve savaş Fransa’nın bozgunuyla sonuçlanır. Aynı yılın 11 Temmuz’unda Prusya ordularının Lorraine’e girmeleri üzerine Meclis, vatanın tehlikede olduğunu ilân etti. Jakobenlerin ve devrimci halk kitlesinin başında bulunan Robespierre, vatanın savunulmasını ve kralın kayıtsız şartsız tahttan indirilmesini istedi.
Avusturya ve Prusya ordularının Fransa’yı tehdit etmesinin yanı sıra, bu orduların komutanı bir manifesto yayınlayarak krala itaat etmeyenlerin kılıçtan geçirileceğini duyurdu. Bu manifestoya halkın cevabı, 10 Ağustos ayaklanması ve bir devrimci komünün kurulması oldu. Kral tahttan indirilerek yeni bir anayasa hazırlamak üzere bir konvansiyon (convention) meclisi kurulması kararlaştırıldı. Ancak, toplumsal devrimin en üst noktası, ulusal sorunun çözümünde de en üst noktayı teşkil etti: Prusya ordusunun hücumuna Fransız ordusu komutanı, “yaşasın millet” diye bağırarak taarruz başlattı. Fransız askerleri artık kral için değil vatan için savaşmaya başlamışlardı. Valmy zaferi diye anılan bu savaştan sonra, 20 Eylül 1792 günü, Yasama Meclisi yerini Ulusal Konvansiyon Meclisi’ne bırakmış oldu.
Yine 1793 yılı başlarında Fransa Avusturya ordusuna yenildi. Yabancı ordular ele geçirdikleri Fransız topraklarında eski toplumsal düzeni yeniden kuruyorlardı. Bunun üzerine, Konvansiyon Meclisi, ihtilâl mahkemesi ve 1793 yılı başlarında “Kamu Selâmet Komitesi”ni oluşturdu. Bunların ilkinin görevi devrime karşı işlenen suçları, temyizi kabil olmamak koşulu ile yargılamak iken, diğerininki, askerî birlikler içinde siyasal komiserlikler oluşturarak ordunun yönetim ve denetimini ele almaktı.
23 Ağustos 1793’de ilân edilen genel seferberlikle iç ayaklanmaların bastırılmasının yanı sıra, 1794’deki Fleurus zaferi ile tüm Fransa dış düşmanlardan da temizlendi ve özgürlüğüne kavuşmuş oldu.
Ekim Devrimi ve Sovyetler
26 Şubat (11 Mart) 1917’de Bolşevik Partisi, bir Geçici Devrimci Hükümet kurulması için çağrıda bulundu. Askerî birliklerin luzla işçilerin saflarına geçmesi, Çarlık istibdadının sonunu belirledi. Devrim, önce Petersburg’da zafere ulaştı. Devrimin ilk günlerinde ortaya çıkan Sovyetler, işçi ve asker delegelerinden oluşan doğrudan meclislerdi ve devrimci iktidarın çekirdeğini oluşturmakta idiler. Ancak, Dördüncü Devlet Duması’nın liberal ve monarşist üyeleri, Sovyet yürütme kurulundaki bazı Menşevik ve Sosyalist-Devrimci önderleri kendi yanlarına çekerek bir Geçici Hükümet kurmayı başardılar. Böylece bir ikili iktidar durumu doğmuş oldu. Geçici Hükümet’çe temsil edilen burjuvazinin liberal-monarşist kanadının emperyalist savaş yanlısı iktidarı ile İşçi ve Asker Delegeleri Sovyeti tarafından temsil edilen işçi ve köylülerin iktidarı. Bu koşullarda temel siyasal sorun, iktidarı bütünüyle bir Sovyet iktidarı haline getirmekti. Lenin, ünlü Nisan Tezleri’nde, işçi ve asker temsilcileri meclisleri olan Sovyetler’den bir parlamenter cumhuriyete dönüşün geriye adım atmak olacağını belirtip, bir Sovyet Cumhuriyeti plânını ortaya attı. Yeni tipteki bu meclisler, halkın iradesini bütünüyle egemen kılmaya muktedir yegâne organlar olacaktı. Bu dönemin şiarı “bütün iktidar Sovyetlere” oldu. Bolşevik Partisi bu dönemde, emekçi halkı farklı millî kültürlere göre bölen millî-kültürel özerklik politikasını da reddetti.
Aynı yılın ortalarında, Sovyetlerce yönetilen yüz binlerce kişi bir yürüyüşle emperyalist savaştan çekilinmesi ve bir barış siyasetinin egemen kılınması iradesini ortaya koydular. Bu gösteri kanla bastırıldı. Geçici Hükümet, savaşı sürdürme politikasını kayıtsız şartsız benimsedi. İkili iktidar durumu son bulmuştu.
25 Ekim’de Petersburg Sovyeti, donanma ve devrimci ordu birlikleri ile birlikte Kışlık Saray’a saldırdı. Bu, emekçi halkın yeni bir Bastille hücumu idi. Sovyetler iktidarı ele geçirmişti.
26 Ekim 1917’de toplanan Sovyetlerin İkinci Kongresi’nin ilk kararı barış kararı idi. İkinci karar, toprak ağalarına ait toprak mülkiyetinin tazminatsız olarak ortadan kaldırılması kararı oldu. Özetle, iktidar İşçi, Asker ve Köylü Temsilcileri Sovyetleri’ne geçmişti ve emperyalizmin bütün saldırılarına karşı vatan ve devrim savunulacaktı.1 Lenin’e göre, sosyalist sisteme geçiş için İşçi, Asker ve Köylü Temsilcileri Sovyetleri Cumhuriyeti, sadece demokratik kurumların daha yüksek bir biçimi olmakla kalmazdı ve sosyalizme en acısız geçişi güvence altına alabilecek biricik çözümdü.2
Sovyet Devrimi ve yurt savunması
Öte yandan, savaş, Batı’da bütün şiddetiyle devam etmekte olmasına rağmen Sovyet Hükümeti Brest-Litovsk anlaşması ile barışı sağlamış bulunuyordu. İtilâf emperyalist grubu, Rusya’ya silâhlı müdahale kararı aldı. Bununla bağlantılı olarak, içeride bunlarla işbirliğine girişen düşman unsurlar, karşıdevrim güçlerini seferber ederek isyan hareketleri başlattılar. Böylece, 1918’in ilk yarısında, İtilâf emperyalist ittifakı ile bunların işbirlikçileri Sovyet ülkesini parçalamak üzere ortaya çıkmış bulunuyorlardı. İngiliz, Fransız, Japon ve Amerikan emperyalistleri savaş ilân etmeksizin Rusya kıyılarına ulaştılar ve Rus topraklarına asker çıkarttılar. Askerî müdahaleye Alman emperyalizmi de, kendi işbirlikçisi gerici isyan kuvvetlerinin arkasına geçerek gizli destek verdi. Bu koşullarda tayin edici olanın, güçlü bir orduya sahip olmak olduğu saptaması yapıldı ve bu gerçekleştirildi.
Almanya ve Avusturya’nın yenilgisinden sonra, İtilâf devletleri Odesa ve Kafkasya’ya çıkartma başlattılar, Sovyet ülkesi her yanından saldırı Bu saldırılar püskürtüldükten sonra, İtilâf Devletleri’nin desteğinde Polonya saldırısı başlatıldı. Bu saldırının da bertaraf edilmesinden sonra Kafkasya, Azerbaycan ve Ermenistan’daki İngiliz işbirlikçisi yönetimler Türk millî kuvvetleriyle ittifak yapılarak çökertildi.
Sovyet Devrimi, emperyalist savaşta taraf olan bir ülkede patlak verdi. Ancak, 1918–1922 yılları arasında, emperyalist istilâcılara karşı yürütülen anavatan uğruna savaş aşamasından geçerek zafere ulaştı. Aynı tarihler, aynı düşmanlar tarafından paylaşılmış ve işgal edilmiş bulunan mazlum bir Asya ülkesinde de bağımsızlık savaşı ve demokratik devriminin istim alıp zafere ulaştığı yıllardı.
Ekim Devrimi, tarihsel olarak ortaya çıkmış özgün bir meclis biçimi olan Sovyetler sayesinde gerçekleşti; anavatan savunması bu meclislerin halkın iradesini ve gücünü bütünüyle ortaya çıkartması sayesinde zafere ulaştı. Sovyetler’in iktidarı almasından sonra bir ”Kurucu Meclis”te diretmek, ezilen kitlelerin mücadele organları olarak Sovyetler’i tasfiye etmek ve böylelikle, halk sınıflarının siyasete doğrudan katılımının önünü kesmek suretiyle devrimi ve anavatan savunmasını akamete uğratmak sonucunu doğuracaktır.3
Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Meclisler
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç tarihi olarak Trablusgarp ve Balkan savaşlarından sonra, emperyalist grupların Osmanlı topraklarını paylaşma savaşının başlangıcı olarak 1914 yılını kabul etmek tarihsel bakımdan gerçeğe sadık kalmak olur.
Kurtuluş Savaşı, Çanakkale direniş muharebelerinden, Müdâfaa-i Hukuk Örgütlenmeleri uğrak noktasaldan ve Amasya Tamimi’nin yayınlanmasından sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri döneminden geçerek, savaşın hem yönünü belirleyecek ve hem de sevk ve idaresini üstlenecek Türkiye Büyük Millet Meclisi dönemine varır. Mustafa Kemal, 1919– 1926 yıllan arasındaki mücadele ve faaliyetlerinin muhasebesini yaptığı Nutuk’ta, Kongre iktidarlarının ve Büyük Millet Meclisi’nin oluşturulduğu süreci, “Osmanlı Hükümetine, Osmanlı padişahına ve Müslimin halifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lâzım geliyordu”4 şeklinde ifade etti. Öte yandan, “istiklâlin müdafaası” için ise, önüne bir ulusal teşkilat yaratma görevi koyuyordu: “Memurini mülkiyenin şayanı itimat zevat ile el ele vererek istiklâlimizin müdafaası emrinde lüzumlu teşkilâtı (bittabii mahrem) zaruri addediyorum. Bu husus ihtisası dolayısıyla biz askerlerin uhdesine düşüyor”5
Amasya Tamimi, bir devrim bildirisi idi ve burada alman karar uyarınca Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919’da açıldı. Kongre, vatanın parçalanmak ve yok olmak tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu saptamasını yaptıktan sonra, millî iradeye dayanmayan hükümetlerin bu tehlikeye çare olamayacaklarını, milletlerin kendi kaderlerini bizzat tâyin ettiği bu tarihî çağda hükümetin de millî iradeye tabi olması gerektiğini ve Doğu Anadolu’nun mukaddesatını kendi kendine muhafaza ve müdafaa etmek zorunda olduğu kararlarını almıştır.
Sivas Kongresi, yine Amasya’da alman kararlar uyarınca, 4 Eylül 1919’da çalışmaya başladı. Ancak Kongrenin çalışmaya başlamasından önce Ağustos ayında Damat Ferit Paşa Hükümeti Anadolu’da olup bitenleri “ihtilâlkâr hareketler” olarak niteleyerek, devrimi ve ulusal hareketi bastırmak için bir takım tedbirlere başvurur. Bunların en önemlisi, Anadolu’daki millî hareketi ve kongreleri halkın gözünde değersiz ve etkisiz kılmak amacıyla bir Millî Meclisin toplanması için seçim hazırlığı yapılması emrini vermesidir.
Sivas Kongresi, bütün engelleri aşarak toplanır ve Erzurum Kongresi’nin “Heyeti Temsiliye Şarkî Anadolu’nun heyeti umumiyesini temsil eder” kararını, “Heyeti Temsiliye vatanın heyeti umumiyesini temsil eder” şeklinde değiştirir.
Heyeti Temsiliye’nin çalışmalarını Ankara’da yürütmesinin daha uygun olacağı görüşünün kabulünden sonra, 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya varılır. Bu arada son Osmanlı Mebusan Meclisi için yapılan seçimler sonuçlanmış ve Meclis 12 Ocak 1920 günü İstanbul’da toplanmıştır.
Mustafa Kemal bu koşullarda bir durum değerlendirmesi yaparak şu önlemlerin alınması gerektiğini öne sürdü: İtilâf Devletleri’nin kurmaya çalıştıkları Kafkas şeddini, Bolşeviklerle anlaşarak silâh kuvveti ile yıkmak. Hükümetin bir seferberlik ilân ederek ülkenin Anadolu’dan yönetilmesi için önlemler alması ve bunu ilân etmesi halinde İtilâf Devletleri’nin bu durumu kabul etmesi olanaksız olacaktır. Ancak, böyle bir karar alınmazsa, Heyeti Temsiliye, mensuplarını derhal İstanbul’dan çekecek ve İstanbul’la olan bütün ilişkilerini kesecektir.
16 Mart 1920 günü İtilâf Devletleri, İstanbul’u resmen ve fiilen işgal ederler. Mustafa Kemal Paşa, Heyeti Temsiliye adına 16 ve 17 Mart günleri kolordu komutanlıklarına ve valiliklere şu tamimi gönderir:
“1. İstanbul’un işgali; İtilâf Devletleri mümessilleri, bütün bitaraf devletlerin hariciye nezaretleri ve meclisleri nezdinde telgrafla protesto edilecek ve mitingler yapılacaktır”.
“2. Bir müddet için dost olsun, düşman olsun yabancı resmî âlem ile muvakkaten temas edilmeyecektir”.
“3. Hıristiyan ahaliye dokunulmayacaktır”.
“4. Memleketin asayişini ve huzurunu bozanlar hangi dine ve milliyete mensup olurlarsa olsunlar haklarında aynı şiddette ve eşitlikle kanuni işlem yapılacaktır”.
“5. İçinde bulunulan olağanüstü hal, birliği gerektirmektedir. Milletin birliğini sağlamak ve girişilen mücadelenin kutsiyetinden ve meşruluğundan herkes haberdar etmek için gayret sarfedilecektir”.
“6. Menfî propagandalar önlenecektir”.
“7. Askerî ve sivil makamlar işbirliği yaparak çalışacaklardır”.
“8. Mühim telgraf merkezlerine birer subay veya memur yerleştirilerek telgraflar kontrole tabi tutulacaktır”.
“9. Sahil iskelelerinden ve dahilden gelecek şahıslar sıkı bir tetkike tabi tutularak şüpheli olanlar hakkında takibat yapılacaktır”.
“10. Önemli postanelerde şüpheli görülen mektuplar açılacaktır”.
“11. Heyeti Temsiliye’nin bilgisi ve rızası olmadıkça, hiçbir makam ve hiçbir memur İstanbul ile muhabere etmeyecektir”.
“12. Telgraf memurları, İstanbul’dan çekilen düşman tebliğlerini alıp yaymayacaklar ve Anadolu’da cereyan eden muhaberatı İstanbul’a vermeyeceklerdir. Aksi taktirde, bu gibi memurlar casus sayılarak haklarında kanuni işlem yapılacaktır”.
“13. İşgali protesto için yazılan telgraflardan ücret alınmayacaktır”.
“14. Rehin olarak İngiliz kontrol subayları tevkif edilecektir”.6
Mustafa Kemal, 17 Mart günü Ankara’da bir Kurucu Meclis toplanması kararını ve bunun koşul ve gereklerini yine Valiliklere ve Kolordu komutanlıklarına bildirdi: Kurulacak Meclis “selâhiyet-i fevkalâdeye malik bir meclis” olacak ve Büyük Millet Meclisi adını alacaktı. Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920’de, en yaşlı üye olan Sinop Mebusu Şerif Bey’in başkanlığında onun tarafından yapılan şu açılış konuşmasıyla açıldı: “Milletimizin dahilî ve haricî istiklâli tam dahilinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilân ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum”.7
Hükümet, Devrim’i ve ulusal hareketi bastıramayınca Ankara’nın etrafında gerici isyanlardan oluşan halkalar oluşturma yolunu tuttu. Amaç Devrim’i ve Ulusal hareketi tasfiye etmekti. Başında Mustafa Kemal’in bulunduğu Büyük Millet Meclisi, emperyalist işgale ve gerici isyanlara, daha sonra Nutuk’ta ifade ettiği millet+ordu birliğiyle ile karşı koydu.
Sonuçlar
Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu, Osmanlı düzeninden ve Meclis-i Mebusan’dan ulusal devrim yönünde kesin bir kopuşu ifade etmekteydi. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile başlayıp Heyeti Temsiliye’ye ulaşan siyasal hareketin somutlaşması olan Kongreleri, ulusal devrimci hareketin iktidar organları saymak gerekir. Erzurum ve Sivas Kongreleri ve Büyük Millet Meclisi ulusal devrimci hareketin iktidar organları iken, Padişahlık ve İstanbul Hükümeti de çökmeye yüz tutmuş bir iktidar odağıdır. Tıpkı 1917 Rus Şubat Devrimi’nden sonra olduğu gibi bir ikili iktidar durumu ortaya çıkmıştır.
Rusya’daki ikili iktidarın sona ermesiyle ilgili olarak Lenin: “….devrimi kurtarmak için derhal harekete geçmenin, burjuvaziyle bağları tamamen koparmanın, bugünkü hükümeti bütünüyle görevden almanın, Rusya’nın İngiliz-Fransız emperyalistleri tarafından ‘ayrı’ paylaşımına öncülük edenlerle bağlan tamamen koparmanın, tüm iktidarın derhal devrimci proletarya önderliğinde devrimci demokrasinin eline geçmesinin zorunluluğunu….”8 belirtir.
Mustafa Kemal’de, karar verme ve yürütmenin Mebusan Meclisi’ne değil, Anadolu’ya ve Ankara’ya, Büyük Millet Meclisi’ne düştüğünü hem söz ve hem de davranışları ile ortaya koyar. Ne var ki, İngiliz emperyalizmi Mebusan Meclisi’ne de tahammül edemez 16 Mart 1920’deki işgalden sonra, Mebusan Meclisi’ni basarak yakalayabildiği üyelerini Malta’ya zindana sürer. Bunun nedeni, bizatihi Mebusan Meclisi’nin, her şeye rağmen ulusal bir niteliği de bulunan bir siyasal oluşum olarak İngiliz emperyalizminin nihai siyasal hedefleri ile çelişmesinin yanı sıra, İtilâfçı kompradorların temsilcileri ile birlikte ulusal sınıf temsilcilerini de bir ölçüde barındırıyor olması idi.
Fransız Devrimi, feodalizmi tasfiye etti; halkın iradesini ard arda kurulan devrimci meclisler yoluyla ortaya koyup, mutlak monarşilerin müdahalelerini alt ederek devrimi ilerletti ve uluslaşma sürecinde bir sıçramaya yol açtı. Rusya, Şubat ve Ekim Devrimlerini Sovyetler sayesinde başardı. Yaklaşık 4 yıl süren emperyalist müdahaleye onlar sayesinde karşı koyup anayurt savunması savaşından muzaffer çıktı. Her üç devrimin de, devrim süreçleri içerisinde bir ikili iktidar döneminden geçmiş olmaları, tarihsel bakımdan ayrıca dikkat çekicidir.
Kökleri 1876 1. Meşrutiyet ve 1908 2. Meşrutiyet Devrimlerine dayanan Türkiye devrimi, Kongre iktidarları ve Büyük Millet Meclisi konaklarından geçerek emperyalist parçalama ve işgali alt etti. Devrimci sürecin ulaştığı en üst nokta bağımsızlık ve Cumhuriyetin kuruluşu oldu.
* Robespierre ve Jakobenizm için bakınız, Arda Odabaşı, Jakobenizm, Teori, Ekim 2002, Sayı 153. Robespierre ile ilgili olarak burada bir noktaya değinmek istiyorum. Robespierre, Yaşamak hakkı hakların başında gelir. Mülkiyet hakkı, geçinme ve yaşama hakkına tabidir. Başta gelen sosyal kanun, toplumun bütün üyelerinin yaşama olanaklarının teminat altına alan kanundur” ve yine “Mülkiyet hakkı güvenliğe ve hürriyete halel getiremez; insanın yaşama hakkına ve başkalarının mülkiyet haklarının ihlâl edilmesine yol açamaz” demişti. Mustafa Kemal ise “Halkçılık Beyannamesinde”: “Türkiye Büyük Millet Meclisi, hayat ve istiklâlini yegâne ve mukaddes emel bildiği Türkiye halkını, emperyalizm ve kapitalizmin tahakküm ve zulmünden kurtararak irade ve hakimiyetinin sahibi kılmakla gayesine vasıl olacağı kanaatindedir” demiştir, tikel toplumdan uygarlığa sıçrayışı gerçekleştiren devrimler Tarihsel evrimler olarak bilinir. Toplumsal devrimler olarak bilinen devrimler ise, burjuvazinin önderlik ettiği demokratik devrimlerle proletaryanın önderlik ettiği sosyalist devrimlerdir. Ancak, tarih bir bütündür ve her toplumsal olay kendisine kadarki tarihsel mirasın etkisini kendi oluşum koşullarının bir parçası olarak taşımazlık edemez. Bu bakımdan, bütün devrimler iktidara getirdikleri sınıfın karakteri ve tarihsel rolü ne olursa olsun, insanlığın sınıfsız toplumdan bu yana hiç sönmemiş olan eşitlik ve kardeşlik ülküsünün meşalesini hep taşıyagelmişlerdir. Bu bakımdan hem Robespierre’i hem Mustafa Kemal’i belli bir sınıfın temsilcileri olarak saymadan önce insanlığın bu büyük özlemlerinin ödünsüz öncülerinden saymak gerekir. Şu nedenle ki, belirli bir tarihsel dönemde ortaya çıkmış bulunan maddî ilişkilerle bu maddî ilişkiler temelinde ortaya çıkan toplumsal ilişkiler, nitelik ve kapsamları itibarı ile tarihsel bakımdan belirlenmiş ve sınıflandırılmış bulunduklarından, toplumsal devrim önderlerinin amaçlarının gerisinde kalırlar.
1 Lenin, D, Tüm Rusya İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetleri Kongresi, Seçme Eserler, Cilt 6, İnter Yayınları, çev. Saliha N. Kaya, İstanbul, 1995.
2 Lenin, Seçme Eserler Cilt 6, Inter Yayınları, çev. Saliha N. Kaya, İstanbul, 1995.
3 Bkz. Lento, Proletarya Devrimi ve Dönek Kautski, Seçme Eserler, Cilt 7, İnter Yayınları. çev. Süheylâ Kaya, İstanbul 1996.
4 Nutuk/Söylev, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3-Baskı, Ankara 1989, s.20
5 Aktaran Sabahattin Selek, Anadolu İhtilâli, Burçak Yayınevi, 4.Baskı. İstanbul 1968
6 Aktaran Sabahattin Selek, age.
7 Aktaran Sabahattin Selek, age.
8 Lenin, Marksizim ve Ayaklanma, Seçme Eserler, c.6.
KAYNAKÇA
1. A. Aulard, Fransa İnkılâbının Siyasî Tarihi (1789-1804), 3 Cilt, çev. Nazım Poroy. Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1987.
2. Doç. Dr. Murat Sarıca, 100 Soruda Fransız ihtilâli, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1970.
3. Arda Odabaşı, “Jakobenizm”, Teori, Sayı 153, Ekim 2002.
4. Server Tanilli, Dünyayı Değiştiren On Yıl (1789-1799), Çağdaş Yayınları, Temmuz 1989.
5. Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi, Kaynak Yayınları, 2. Basını, İstanbul 1997.
6. V. İ. Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, çev. Muzaffer Erdost, Sol Yayınları.
7. Lenin, Seçme Eserler Cilt 6 ve 7, çev. Salına N. Kaya ve Süheylâ Kaya, 5.Baskı, İnter Yayınları, İstanbul 1995 ve 1996.
8. Eric Hobsbawm, Age of Extremes, 1914-1991, Londra 2001.
9. Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 7 ve 8, Kaynak Yayınları, İstanbul 2002.
10. Gazi M. Kemal Atatürk, Söylev (Nutuk), Cilt I-II, Çağdaş Yayınları, 3. Basım, 1997.
11. Sabahattin Selek, Anadolu İhtilâli, Burçak Yayınevi, 4. Basım, İstanbul, 1968.
12. Doğu Perinçek, “Kemalist Devrimin Halkçılık Programı”, Teori, Sayı 111, Nisan 1999.