Ana Sayfa Yazılar UĞURCAN YARDIMOĞLU YAZDI: ’30 AĞUSTOS: NOSTALJİ Mİ, GÖREV ÇAĞRISI MI?’

UĞURCAN YARDIMOĞLU YAZDI: ’30 AĞUSTOS: NOSTALJİ Mİ, GÖREV ÇAĞRISI MI?’

1363

Uğurcan Yardımoğlu, Öncü Gençlik Genel Sekreteri

30 Ağustos Zaferi’nin İçeriği ve Tarihselliği

30 Ağustos Zaferi’nin tarihsel anlamı, emperyalizme karşı taarruz edebilme gücünü yaratan ilk mazlum millet olmamızdır. Türk Milleti’nin devletsiz bırakılmaya çalışıldığı sırada yeni bir devlet ve ordu örgütleme başarısı 26 Ağustos’ta başlayan taarruzun nasıl başarıya ulaştırıldığını da bize açıklıyor. Bu konunun önemli bir noktası taarrruz başarısının sırrı ise en önemli noktası da o taarruzun hangi tarihsel görevi başardığıdır. Taarruzun tarihsel nedeniyle başarısının sırrı birbirine içkindir, kuvvetle bağlıdır.

Her askeri harekat bir siyasi görev için gerçekleştirilir. Siyasi içeriği olmayan herhangi bir askeri görev söz konusu değildir. Ünlü Alman generali Clausewitz’in dediği gibi ”Savaş, politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir.” Yunanlılar, Sakarya Savaşı’nı kaybettikleri için hedeflerine ulaşmamıştı, yani işgali kalıcı hale getirememişlerdi. Fakat Mustafa Kemal ve yeni Türk Devleti de henüz Misak-ı Milli olarak belirlenen hedefin uzağındaydı. Meclis tartışmalarına bakacak olursak Sakarya Zaferi’nden sonra Yunan kuvvetlerinin hareketsiz kalması, Fransız ve İtalyanların yurdumuzu terk etmesi ve doğuda Ermenilerin çoktan kovulmuş olmasından hareketle mevcut durumu bir antlaşmayla tescilleme eğiliminin arttığını görürüz. Anadolu’nun büyük çoğunluğu düşman işgalinden kurtulduğu için İstanbul ve Doğu Trakya, İzmir ve Ege Bölgesi bazı çevrelere göre tartışmaya açılabilirdi. Yani Sivas Kongresi’ndeki mandacı eğilimler bir başka biçimde yeniden ortaya çıkıyordu. Misak-ı Milli’den taviz veren geri fikirler bu hareketsizlik döneminde başını çıkarma fırsatı bulmuştu. Halbuki Mustafa Kemal ve ekibi, Misak-ı Milli sınırları içerisinde vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü sağlamadan savaşın bitmeyeceğini çoktan ilan etmişti. Hatta bu meclis kararıyla da tarihe not düşülmüştü. Şimdi aynı meclisin çatısı altında Türk Ordusu’nun taarruz yeteneğinin olmadığını (!) bu milletin orduyu sırtında taşımaktan usandığı vb konuşuluyordu. Dolayısıyla bu siyasi bulanıklığa bir son vermek için askeri hazırlığı hızlandırmak gerekiyordu. Son tahlilde kesin sonuçlu bir taarruz şarttı.

Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşı, Mustafa Kemal’in Misak-ı Milli hedefine ulaşmamızı sağladı ardından saltanat kurumunu ortadan kaldırma kararını kolaylaştırdı. Cumhuriyetin ilanı dahi bu zaferin Lozan Antlaşmasıyla tescili sayesinde başarıldı. Bu tarih anlatımının amacı her askeri zaferin ardında ulaşılması gereken bir siyasi hedef bulunduğunu açıklamak ve bugün 30 Ağustos’u anarken güncel hedeflere vurgu yapmak gerektiğinin altını çizmektir. Zaferin 95. yılında ise bu tarihselliği tespit edebilen mesaj bulmakta güçlük çekiyoruz. Özellikle mevcut sistemin partileri nostalji yaparak 30 Ağustos’u güncel anlamından koparmaya çalışıyor. Tarih bilinci burada imdadımıza koşuyor.

95. Yılında Sistemin ’30 Ağustos’u

CHP, 30 Ağustos mesajında ‘özgürlük’ ve ‘adalet’ vurgusu yaparak, bugün emperyalizme karşı verdiğimiz Vatan Savaşı’nı es geçmenin yanından ona örtülü karşı çıkışını da ifade etmiş oluyor. Ancak Atatürk ve Kurtuluş Savaşı nostaljisini kimseye bırakmıyor. CHP etkisindeki kitle örgütleri de ‘Sarı Saçlım Mavi Gözlüm’ kıvamındaki mesajlarını birbiri ardında sıralıyor.

Kocatepe’nin dün içerdiği siyasi ve askeri anlamı bugün içeren yerler bellidir: Sur, Cizre, Silopi! Vatan Savunmasını meskun mahal savaşlarıyla yürüten ordumuza selam yok mu? Afrin, El Bab, Ayn-El Arab bu mesajın neresindedir? Fırat Kalkanı’yla emperyalizme vurduğumuz darbeyi mesajlarda görebilmek imkansızdır. Atatürk’ün ‘istiklal-i tam’ prensibini anlamayan bir partinin hala kendisini ‘kurucu’ parti sayması ise oy avcılığından başka türlü açıklanamaz. ‘Adalet’ adı altında Türkiye düşmanı PKK’ya hayat öpücüğü veren, laikliğin örgütlü düşmanı mürteci FETÖ’ye sahip çıkan bir parti için 6 Ok sembolü dedesinin duvardaki resmi gibidir. Zaten verdikleri mesajlarda, Atatürk ve devrimler bir süre sonra duvardan indirilmek üzere bekleyen bir aile fotoğrafı ya da nostalji kartpostalıdır.

MHP’nin verdiği mesaja bakıyoruz, hamasetin duvarlara tırmandığını görüyoruz. Savaşın hangi siyasetle kazanıldığına dair tek cümle etmeyen Bahçeli’ye göre; 1299’un kuruluş bilinci 30 Ağustos’la devam etmiş. Tarih ancak böyle baş aşağı edilebilir. Çünkü yukarıda açıkladığımız gibi 30 Ağustos, saltanatı yıkan yani Osmanoğullarını iktidardan uzaklaştıran ve cumhuriyeti kuran bir zaferdir. Onu ortaçağın fetih savaşlarıyla birlikte anmak, cumhuriyet devrimini kavramamakla açıklanabilir. Kendisini Türk Milliyetçisi sayan bir partinin, Osmanlı saltanatını milliyetçilerin devirdiğini görmemesi milliyetçilikten ne kadar uzak olduğunun açık kanıtıdır.

AKP sözcülerinin ve hükümetin açıklamaları ise terörle mücadele halindeki bir devletin yöneticileri açısından yetersizliklerle doludur. Türkiye 70 yıllık Amerikan hegemonyasından kurtulurken iktidar, vatan ve hürriyet programının pratiği olan cumhuriyetle sorunlu konumdadır. Atatürk bütün milletimiz tarafından yeniden keşfedilmiştir. Düne kadar ona yan bakan ‘sol’ örgütler bile Atatürk demeye başlamıştır. Bu yüzden AKP’nin Atatürk’ü zikretmesi doğaldır fakat hala 30 Ağustos Zaferiyle yolu açılan cumhuriyet devrimleri anılmamakta, anlaşılmamaktadır. İskilipli Atıf gibi vatan haini devrim düşmanları AKP’lierin siyasi retoriğinde kendine hala yer bulabilmektedir. AKP, Abdülhamitçiliğinden zerre taviz vermemektedir. Numan Kurtulmuş gibi İsmail Kahraman gibi isimlere bakacak olursak Atatürk’ü zaruri olarak dahi ifade etmemekte diretmektedirler. Sanki ordular kendi kendine harekete geçmiş, meclis kendi kendine kurulmuş, zaferler ‘kendiliğinden’ kazanılmıştır.

30 Ağustos için Güncel Görevler

Toplumun önündeki sorunları çözecek ve Türkiye’ye girdiği yeni rotada önderlik edecek olan parti bellidir. 30 Ağustos mesajları bile konuyu anlamak için yeterlidir. Toplumun önündeki görevleri tespit eden ve bunları yapma iradesini ortaya koyan iki kuvvet vardır: Birincisi Türk Silahlı Kuvvetleri, ikincisi Vatan Partisi. TSK, terörle mücadele konusunda -ki önümüzdeki birincil görevdir- kararlılık beyan ederken Vatan Partisi bu kararlılığın hangi program ve siyasetle başarıya ulaştırılacağını 30 Ağustos mesajında açıklıyor.

1) Türkiye Atlantik Cephesi’nden kopmuş, Avrasya Cephesi’ne yöneliyor. Komşularımıza güven veren ve Avrasya ülkeleriyle karşılıklı yarar esasına göre ilişkiler geliştirecek bir hükümet talebi uluslararası bir taleptir. Rusya’dan Çin’e, İran’dan Hindistan’a bütün ezilen ve gelişen dünya Türkiye’nin Kemalist Devrim rotasına girmesini istiyor.

2) Türkiye, ABD’yle savaş hattında karşı karşıya gelmiştir. Bundan sonra hükümet görevi silah sesleri içerisinde yapılacaktır. Vatanımızın bağımsızlığını ve bütünlüğünü 24 Temmuz 2015’ten bu yana silahla savunuyoruz. Türkiye’nin hükümeti bu savaşı başarıya ulaştırma yeteneğine sahip olmalıdır.

3) Türkiye, borç batağından çıkarak üretim ekonomisine geçmelidir. Bütün iş adamlarımız, üreticilerimiz, işçi, çiftçi, zanaatkar ve esnafımız üretim ekonomisini en acil ihtiyaç olarak görüyor. Kamu ağırlıklı karma ekonomiyi hayata geçirecek bir hükümet Türk üretici ve emekçisinin en yakıcı isteğidir. Önümüzdeki hükümet seçeneğini belirleyecek olan asıl güç budur.

4) Emperyalizmin, milletimizi etnik ve mezhepsel temelde bölme girişimine karşı laikliği ve aydınlanmayı bir hükümet politikası olarak toplum nezdinde hayata geçirmek gerekiyor. Türk Milleti, tarikat, cemaat vb üzerinden bölünüp parçalanarak vatan savaşı veremez. Bu noktada ilkemiz şudur: ‘Türkiye, şeyhler, dervişler ve mensuplar ülkesi olamaz.’

Sözün özü; Türkiye, önündeki sorunları çözebilmek için yukarıda sıralanan 4 görevi, 30 Ağustos ruhuyla ele almalıdır. Bu yüzden bugünün 30 Ağustos Zaferi ancak bu görevlere odaklanan bir siyasi mücadeleyle başarıya ulaşabilir. Söz konusu mücadelenin askeri kısmını ordumuz zaten 30 Ağustos ruhuyla başarmaktadır. Başarının tamamlanabilmesi Türkiye’nin milli hükümete kavuşmasından geçiyor. Bu milli hükümet, ülkemizin bütün milliyetçi-halkçı ve sosyalist birikiminin Vatan Partisi’nde birleşmesiyle başarıya ulaşacaktır.

Milletimiz iki seçeneğe mahkum edilmeye çalışılıyor. Tanzimatçı CHP-Akşener hattı bir yanda, Abdülhamitçi AKP-MHP çizgisi diğer bir yandadır. Türk Milleti’nin önüne üçüncü bir seçeneği Vatan Partisi koymaktadır. Vatanseverlerin devrimci bir tercih yapma zamanı gelmiştir. Mevcut sistem partilerine oy veren yurttaşlarımızın ezici bir çoğunluğu Amerikan karşıtı ve vatanseverdir. Vatanseverlik ancak doğru programla buluşursa vatanı kurtarabilir. 30 Ağustos Zaferini kazanan ve Milli Mücadele’yi örgütleyen denklem budur: Vatanseverlik + doğru program/öncü parti. Ülkemiz hızla emperyalist uluslararası sistemin dışına çıkarken bizler de zihnimizi ve siyasi tercihlerimizi bu sistemin dışına çıkarmalıyız. 30 Ağustos mesajlarına bakmak bu tercihi doğru yapabilmenin denek taşlarından biridir. Vatan Partisi’nin mesajı yarım asırlık mücadele tecrübesine, doğru program ve stratejiye, kadro birikimine bakılarak anlaşılabilir. Türkiye’yi silah sesleri arasında yönetme kararlılığı olan tek parti olmasının sırrı buradadır. 1908’de Abdülhamit’i, 1919’da manda yönetimini, 1922’te taarruz edemeyeceğimizi savunanların siyasi takipçilerinin 30 Ağustos mesajları tek kelimeyle anlamsızdır. Bugün, Türkiye’nin Batı’ya bağlı kalması için son neferi kalana kadar savaşacağını ilan eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun 30 Ağustos mesajı, nostaljinin de ötesinde bir samimiyetsizlik içermektedir. Batı sisteminden kopmayacaklarını vurgulayan Akşener tayfasının da bu samimiyetsizlik tahtını onunla paylaştığına şüphemiz yoktur.

2.Milli Mücadelemizin yani Vatan Savaşı’mızın bir milli meclise ve milli hükümete ihtiyacı vardır. Öncü Gençlik zaferin 95. yılında bunu açıkça ifade etti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de üniversiteleri 30 Ağustos Zaferi’nin bugünkü karşılığı olan milli hükümet talebiyle ayağa kaldıracağız.

Türk Gençliği vatanseverdir. 15 Temmuz’da Amerikancı/Fetöcü darbeye göğsünü siper eden babanın oğlu, Fırat Kalkanı’nda savaşan ağabeyin kardeşi olarak Dumlupınar Müstahkem Mevzii önünde şehit düşen dedenin torunlarıyız. Üniversiteler bu ruhun, bu kimliğin kaleleri haline gelecektir.

Öncü Gençlik partimizin milletimize verdiği mesajı gençliğe ulaştıracaktır. Bu yazının sınırları içinde verdiğimiz bu söz 30 Ağustos’un tarihselliğine uygun olan tek sözdür.

30 Ağustos bilinciyle, Vatan Savaşı’ndan Milli Hükümet’e yürüyoruz.

oncugenclik.org.tr, 1.9.2017