Utku Asar, Öncü Gençlik Ankara
Her devrim süreci bulunduğu toplumun ve ulusun öncelikli acil ihtiyaçlarına cevap üretebildiği ölçüde başarıya yakınlaşmıştır veya zaferle sonuçlanmıştır. Genel bir hat çizecek olursak devrimci hareketin yükselişe geçtiği her dönemde belirli savunma ve taarruz ilkeleri işler, bu mekanizmanın koşulları ise toplumun sıkıntısı ve acil çözüm önerilerinin gerçekliğine bağlı somut siyasetlerle var olur. Dünyanın hiç bir yerinde topluma ısmarlama sorunlarla gidilipte, mücadelenin başarıya ulaştığı görülmemiştir. 19.yy Avrupa’sının, 20.yy Rusya’sının ve 21.yy Türkiye’sinin sorunları aynı değildir elbette. Kendi içerisinde bir süreklilik ve kopuş diyalektiği barındırmaktadır. Bu süreklilik elbette sınıf mücadelesinin gerçekliği ve imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir toplum özlemidir. Kopuş yasaları ise ileriye doğru akmakta olan tarihsel süreç içerisinde olguların ve nesnelliğin farklılaşmasından kaynaklanmaktadır. Fakat tarih içerisinde gelişen süreçlerde artık üretim modellerinin ve ana çelişmenin değişimi e bu devrimci mücadelelerin taktik ve stratejilerini belirlemektedir. 19.yy’da Avrupa’daki işçi sınıfının enternasyonal birliği, topyekün üretim araçlarına el konarak devrime ulaşma stratejisi ile emperyalizm dönemindeki milli sınıfların topyekün emperyalizme ve feodalizme mücadele stratejisi süreklilik ve kopuş yasalarının varlığını gösterir. Özlemler aynı, statejiler farklı.
21.yy’ın devrim kanunlarının tunç yasası ise Vatan Savunması ekseninde gerçekleşmek zorundadır. En büyük sınıf savaşımı bugün vatan savaşıdır. Milli devletlerin emperyalizme karşı direnme ve taarruz mücadelesi, zayıf ve son halkanın kırılarak büyük devrimsel süreçlerin başlayacağının ve o büyük özlemlere bir adım daha yaklaşmasının ana kuralıdır. 19.yy’daki Enternasyonalizm Avrupa işçilerinin uluslarası birliğine dayanmaktaydı, bugün ise enternasyonalizm emperyalizme karşı mücadele eden milli devletlerin ve milli sınıfların uluslarası dayanışmasıyla var olmaktadır. Emperyalizme karşı direnen Suriye halkıyla, Türk milletinin dayanışması enternasyonalizme en büyük örnektir. Vatanın bütünlüğü ve milletin birliğini savunmak bugün emekçilerin iktidarını savunmakla özdeşmiş durumdadır. 21.yy devrimcileri bu tunç yasalara bağlılıkla hareket etmek zorundadır. Aksi halde tarihin tekerleğine bir kurşun sıkmak demek olacaktır. Tarihsel süreçler bağlı kalmaz sürekli olarak devam edip gider, devrimci öncüler müdahale ettiği ölçüde tarihin tekerleği imtiyazsız, sınıfsız ve kaynaşmış toplum yönüne girer. Bugünün tunç yasası olan vatan savaşına kayıtsız kalanlar tarihin çöplüğüne ya karşı-devrimci olarak gider yada adı sanı duyulmayacak şekilde yok olur.
2017 Türkiye’sinde Türkiye’de halkın sorunlarını tespit edip onlara devrimci çözümler üretmek öncü partinin en başlı görevi olmaktadır. Eğer sorunlar yanlış tespit edilirse sonuç elbetteki hüsran olması kaçınılmazdır.
Türkiye’nin önündeki başlıca sorunlar bölücü, yobaz terör ve ekonomik bunalımdır. Öncü partinin görevi bu sorunlara milleti kapsayacak bir şekilde çözüm sunmasıdır. Bölücü ve yobaz teröre karşı topyekün Milli Seferberlik çözümü ve Milli Direnme Ekonomisinin oluşturulması bu sorunların ana çözümlerini oluşturmaktadır.
Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı sistemi tartışmasını bu düzlemde değerlendirmekte Türkiye’nin kurtuluşunu tarif etmekte ipuçları barındırır. Türkiye’nin sorununu terör değil de demokrasi olarak tariflerseniz, halk size yüzünü elbette dönmeyecektir. Cumhurbaşkanlığı sistemi bugün ABD emperyalizminin Türkiye’de tekrar tahakküm kurmak istemesine hizmet eder, bölücü ve yobaz teröre karşı mücadeleyi sekteye uğratır, Mehmetçik’in Coni’ye karşı savaşını baltalar, Mehmetçik’i coninin askeri yapar. Amerikancı teröre karşı birleşen halkın birliğini bölmeye hizmettir. Esnafıyla sanayicisiyle üretimin durmasının önünü açar, emekçilerin ise tamamen baskı ve tahakkümü altına alınmasını sağlar.
Yanlış sorun tespiti yanlış çözüme götürür, yanlış çözüm ilkeleri ise her zaman kaybetmeye mahkum kalır. Bu genel geçer kural matematik ve doğa bilimlerinin de tunç yasasıdır. Ancak böyle nesnel sorunlar ve ihtiyaçlar saptanarak halkı birleştirilir.
Ajitatif siyaset her zaman kolaydır, slogansal ezberlerle de karşı çıkılabilir bu yasa tasarılarına ve sistem dayatmasına. Lakin ezber siyaset ve klasikleşen sol jargon kelimeler Türkiye halkının sorunlarının çözümüne yönelik adımdan uzaklaştırmaktadır. Örneğin bir sol öznenin ” Özgürlük ve demokrasi istiyoruz ” sloganı halkın bugün güncel sorunlarına talep olamıyor. Bu sloganın özlemlerini herkes yaşamaktadır ama devrimci siyaset halkın ihyacına uygun çözüm getirdiği ölçüde başarılı oluyor. ” Teröre karşı mücadeleyi böler ” dediğimiz slogan ise halkın bitmesini istediği teröre karşı bir çözüm sunar ve sadece solda yer alan kısmı değil muhafazakar ve milliyetçi halkın da ortak taleplerini karşıladığı için HAYIR sloganının gerçekliğini halk nezninde karşılığı olabilir.
HAYIR kampanyası ancak milli bir cephenin ittifakıyla başarıya ulaşabilir. Milli kuvvetlerin bu dayatmaya karşı gerçekçi ve somut önerileri bu cepheyi oluşturabilir.
Bu güncel mücadele yalnızca güncel sorunların mücadelesi değildir, bir tarihsel misyonun da mücadelesidir. 1870’lerden bugüne Türkiye’nin anayasa birikiminin ve milli, devrimci tarihinin de bir mücadelesidir. Meclis’in ve Milli Anayasa’nın savunucuları Jön Türklerin, İttihatçıların ve devrimi gerçekleştiren Kemalist önderlerin mücadelesinin devamlılığını yansıtır. Cumhurbaşkanlığı sistemini getirmek isteyenler Abdülhamit sevdasının, istibdatın ve ülkeyi yabancılara teslimiyetin devamcılarını oluşturmaktadır. Bugünkü mücadele bu yüzden milli ve gayri milli mücadelesinin eksenine oturmaktadır. HAYIR demek aynı zamanda Milli Mücadele’nin devamlılığıdır, 2. Kurtuluş Savaşımızın bir parçasıdır.
oncugenclik.org.tr, 02.02.2017