Ana Sayfa Yazılar SEZER ÖZSEVEN YAZDI: 30 SANİYE

SEZER ÖZSEVEN YAZDI: 30 SANİYE

1992

Sezer Özseven, Öncü Gençlik MYK Üyesi, Ankara İl Başkanı

Bu yazıyı 30 saniyede yazdım.

Jack London’un Martin Eden kitabı. Can Yayınları’nın basımı 494 sayfa. Bu kitabı 30 saniyede okudum.

Uzun süredir yapmadığımız ev alışverişi. 30 saniyede yapıldı. 30 saniyede yıkadık mutfakta biriken bulaşıklarımızı.

Temizlenmeyen oda, toplanmayan yatak, aranmayan listeler, çalışılmayan sınavlar… Sadece 30 saniye.

Tüm bunları yapmaya 30 saniyede karar veririz ya da veremeyiz. Önümüzde sıra dağlar gibi duran işleri o 30 saniye içerisinde gösterdiğimiz iradeyle çözeriz ya da o dağın altında kalırız.

Çinliler bu durumu en özlü biçimde “Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile tek bir adımla başlar” diyerek ifade etmiş. Adım atan için yol kısalmaya başlar. Atmadığımız her adım ise akıp giden hayat içerisinde o yolu daha da uzatır.

Çağımızın Hastalığı: Ertelemecilik

İnsan önündeki işleri erteleyerek vakit kazandığını düşünür. Daha “geniş” bir zamanda o işleri yapabileceği düşüncesiyle kendini kandırır. Halbuki kazandığı sanılan vakit aslında kaybedilmekte, geniş sanılan vakit daralmaktadır.

Sabah uyandığında alarmını erteleyen insan hazırlanacağı vakti kaybetmektedir. Masasının üzerini toplamayı erteleyen insan ertesi gün daha büyük bir dağınıklıkla karşılaşmakta ve bu sefer daha kolay ertelemektedir.

Ertelemek bir girdaptır. Bir kere ertelenen iş bir dahaki sefere daha kolay ertelenmektedir. Bir kez erteleme girdabına giren bir insan bundan sonra yapacağı tüm işleri o girdap içerisinde yapacaktır. Bu yüzden sabah kalktığında yatağını toplamayı erteleyen bir insan o girdap içerisinde o gün yapacağı diğer işleri de erteleme eğilimi içerisine girecektir.

Belki 15 saniye sürecek bir yatak toplama işi ile 3-4 saatini alacak bir listenin aranması işi arasında kopmayacak bir ilişki vardır. O listeyi aramayan kişi “çok uzun sürecek” bahanesine kendisini inandırır. Bu yüzden onu daha “geniş” bir zamana erteler. Ancak aynı kişi sadece 15 saniye sürecek başka bir işi daha ertelemiştir. İşte bu insanı büyük bir girdaba sokan ertelemecilik hastalığıdır.

Sıradağları Devirelim

Halk türkülerimizde dağlara övgüler düzülür. Dağlar yücedir, uludur, aşılmazdır, ellere vermez kimseyi, sığınaktır. Erteleyerek sıradağlar gibi önümüze serdiğimiz işler de zihnimiz tarafından kutsanmıştır. Aşılmazdır artık onlar. Aynı zamanda bir sığınaktır bizim için. Kendi kendimize söyleniriz “yahu ne çok işim varmış benim böyle” diye. Saklanırız bunun arkasına.

Ancak nasıl dağları yaratan milyonlarca yıldır süregelen levha hareketleriyse önümüzdeki sıradağları yaratan da bir süredir ertelediğimiz işlerdir.

Bu sıradağları devirmek sadece 30 saniyedir.

Bu yazıyı 3-4 saatte yazmadım. Martin Eden’i 1 hafta, 10 günde bitirmedim.

30 saniyelik bir iradedir tüm bu işlere girişmek. İnsan bir anda karar verir bunu yapıp yapmamaya. Ertelemek nasıl bir girdapsa bir işe girişmek de tersine bir akıştır.

Sabah bizi yataktan kaldıran şey o 30 saniyelik iradedir. Belki o yataktan kalkmadan hemen önceki an çok zor görünür ancak insan bir anda silkinip kalktıktan sonra bir daha hatırlamaz o zorluk anını. O yataktan silkinip kalkan insanı, o tersine akışın içine giren insanı bir daha yatağa döndürmek zordur. Artık uyanmanın tadına varmıştır.

Sıradağları devirme adımını atan insan için de artık geri dönüş yoktur. O dağlar o 30 saniyede alınan kararla tuzla buz olur.