Ana Sayfa Manşet 28 ŞUBAT AMERİKA’YI HEDEF ALDI

28 ŞUBAT AMERİKA’YI HEDEF ALDI

968
28 ŞUBAT AMERİKA’YI HEDEF ALDI


28 Şubat yakın tarihimizin en tartışmalı konularından. Üzerinden 23 yıl geçmesine rağmen sık sık gündeme geliyor. 28 Şubat konu olunca hemen akıllara ”post modern darbe”, Sincan’da yürütülen tanklar, üniversite önlerinde yapılan türban eylemleri gibi daha magazinsel tanımlamalar ve olaylar geliyor.

28 Şubat tartışılırken ısrarla bazı gerçekler görmezden geliniyor. Sürekli çarpıtmalar yapılarak yanlış tespitler ön plana çıkarılıyor. Askerin türbanlı öğrencilerin üniversitelere girişini engellediği, Başbakan Necmettin Erbakan’ın TSK’nın müdahalesi sonucu istifa ettiğini, 28 Şubat’ın FETÖ’ye hiç dokunmadığını ve onlara yol açtığını hatta FETÖ’nün askerlere gizliden destek verdiği iddiaları 28 Şubat’a karşı yapılmış en büyük haksızlıktır.

28 ŞUBAT’A NASIL GELİNDİ?

28 Şubat 1997’de MGK’da alınan devrim niteliğinde kararlar dışarıda ABD’ye, içeride ise PKK ve batı destekli irticaya karşı yükselen hareketin sonucudur. 28 Şubat bir süreçtir, 28 Şubat’ı ve günümüzü anlayabilmek için önce 28 Şubat’a nasıl gelindi onu iyi anlamak gerekir. 28 Şubat’a gelinen süreci ikiye ayırmak gerekir. Birincisi 1988-1995 yılları, ikincisi 1995-1999 yılları arasıdır.

12 Eylül 1980’de yapılan darbe ile karşı devrim iktidar olmuş, ABD’nin ülkemizde ki etkisi artmıştır. Haçlı irtica, bölücülük, cumhuriyet düşmanlığı yükselişe geçmiş cumhuriyetin üretime ve kamu işletmelerine dayalı ekonomisi yıkılmaya başlamıştır. En yalın ifadeyle 12 Eylül devleti küçültmüş ve devleti yıkacak adımlar atmıştır. 

  1980’lerin başında TSK, ABD için ”bizim çocuklardır”. Ancak kısa sürede bizim çocuklar ABD için baş düşman haline gelmiştir.

  Ordu içinde 12 Eylül’e karşı muhalefet başlamış ve bu muhalefetin sonucunda askeri yönetim seçime gitmek durumunda kalmıştır. Tankların kışlalara geri dönmesinde Türkiye’nin demokrasi birikiminin ve toplumsal dinamiklerinin etkisi kadar yine ordu içinde ki Kenan Evren muhalifleri de etkili olmuştur.

1980’lerin sonuna doğru ABD’nin Türkiye’yi bölme girişimleri daha da artmış ve pentagon raporlarına kadar girmiştir. 1988 yılında 2000’e doğru dergisi Pentagon’un 3 İsrail planı kapağıyla çıkmış (1) ve ABD’nin, Türkiye, Irak ve İran’ı bölme planını kamuoyuna açıklamıştır. Elbette bu plandan en başından beri TSK’nın haberi vardı. O dönem TSK’nın üst düzey komutanları başta Necdet Üruğ ve Necdet Öztorun komutanlar olmak üzere bu plana karşı tavır aldılar. ABD ise Kenan Evren- Özal iş birliğinde MİT’teki elemanları Hiram Abas ve Mehmet Eymür’e TSK’yı etkisizleştirme görevi verdi. Üst düzey komuta kademesi hakkında gerçek dışı iddiaların olduğu MİT raporu bu sebeple Mehmet Eymür tarafından yazıldı. Partimizin bu raporu açığa çıkarmasıyla tertip boşa çıktı ve Eymür-Abas görevden alındı. ( Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için Adnan Akfırat’ın kaleme aldığı 1. Mit Raporu Olayı’nı okumakta fayda var.)

  Süreç 1991 yılında Genelkurmay Başkanı Necep Torumtay’ın Çekiç Güç’ün Türkiye’ye yerleştirilme planına karşı istifa ederek karşılık vermesiyle devam etti. Çekiç Güç Türkiye’ye yerleşemedi. 1991 yılında ABD’nin Kuzey Irak’taki bölücü faaliyetinin artması üzerine TSK Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı operasyon düzenledi, PKK çok ağır darbeler aldı. Kontrgerilla örgütlenmesi olan Özel Harp Dairesi dağıtıldı ve Özel Kuvvetler Komutanlığına çevrildi. Ardından Eşref Bitlis planı devreye girdi ve TSK içinde ABD’ye karşı ciddi bir kuvvet oluştu hatta bu kuvvet TSK’nın geneline hakimdi.

ABD’nin planlarına karşı koyuş TSK ile sınırlı değildi. 1989’da başlayan bahar eylemleri, 1991 Zonguldak Maden Yürüyüşü, Turgut Özal’ın art arda aldığı seçim yenilgileri, diğer emekçi eylemleri, sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemleri gibi kitle eylemleri, Uğur Mumcu gibi aydınlarımızın mücadelesi ve partimizin ısrarlı bir şekilde ABD’ye karşı yükselen emekçi hareketinin içinde yer alması bu sürecin halk ayağını oluşturuyordu. Burada partimizin 1989 Bahar Eylemleri ve Zonguldak Maden Yürüyüşü’ndeki etkisinin üzerinde önemle durmak lazım. Ayrıca 2000’e Doğru Dergisi’ni suikast ve işkenceler bile durduramamış Tük Milleti’nin ABD’ye karşı uyanmasında belirleyici etkisi olmuştur.
 

  ABD ise bu yükselişe Eşref Bitlis’i (2) şehit ederek, partimizi kapatarak, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve birçok aydınımızı katlederek, Başbağlar ve Madımak katliamlarını yaparak, Ege Denizi’nde yapılan bir tatbikatta ”yanlışlıkla” Muavenet gemisini vurarak karşılık verdi.

28 ŞUBAT SÜRECİ BAŞLIYOR

ABD’nin Türkiye’yi bölme, Cumhuriyeti yıkma, milli ekonomiyi tasfiye saldırısı ülkemizde ciddi bir karşılık buldu. Devletin ve halkın içinden yükselen hareket ABD’yi ülkemizde zor bir duruma düşürdü. 1994 yılında İsmail Hakkı Karadayı’nın Genel Kurmay Başkanı olmasıyla süreç başka bir aşamaya evrildi ve 28 Şubat’ı yapacak kadro TSK’da lider görevlere geldi.

1995 Mart ayında Türk ordusu ABD’ye rağmen Kuzey Irak’a girdi.  

Amaç belliydi ABD’nin TSK’yı kendi çıkarları için kullanmasını engellemek ve kukla devletçiği engellemek. Bu harekat büyük yankı uyandırdı Pentagon yetkilileri harekatın ardından Türk ordusu hizadan çıktı açıklamaları değerlendirmeleri yaptı. (3)

  Eylül 1996’da Türk Ordusu-Barzani-Irak Merkezi Hükümeti iş birliğinde ABD’nin Kuzey Irak’taki mevzileri çökertilmeye başlandı, Kasım 1996’da ise Susurluk kazasıyla birlikte Gladyo rejiminin açığa çıkma süreci başladı. (4) Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın başbakanlık konutunda tarikat liderlerine verdiği yemek bardağı taşıran son damla oldu.

  Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, 11 Ocak 1997 tarihinde, Başbakanlık Konutunda tarikat liderlerine ve şeyhlere iftar yemeği verdi. 23 Şubat 1997’de Fatih Camisi’nde bir grup, öğlen namazının ardından, ellerindeki yeşil bayraklarla ‘Şeriat İsteriz’, ‘Yaşasın Hizbullah’ sloganlarıyla yürüdü. (5)

  Bu olaylar bardağı taşıran son damla oldu. 28 Şubat 1997 yılında yapılan MGK toplantısında TSK’nın öncülüğünde devrim niteliğinde kararlar alındı. “MGK’da irticanın da bölücülük gibi bir tehdit olarak görüldüğü belirtildi. İrticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler belirlendi. Bunlar daha sonra Bakanlar Kurulu’nda görüşüldü. Ertesi gün Başbakan da bir direktif yayımlayarak bakanlıkların bu doğrultuda tedbir almasını istedi.” (6)

  Genel Başkanımız Doğu Perinçek de “28 Şubat, tarikat ve cemaat örgütlenmesinin Türkiye’yi nerelere sürükleyeceğini 21 yıl önce bize göstermiştir. 28 Şubat başta FETÖ olmak üzere bugünkü IŞİD ve benzeri terör tehlikesine 21 yıl önce dikkat çekmiştir. 28 Şubat kararları son derece doğruymuş. O gün alınan kararlar sulandırılmasaymış, daha sonra bunlar takip edilseymiş ne 15 Temmuz ihaneti ne de FETÖ olurdu diye değerlendiriyorum.” (7) diyerek süreci en doğru şekilde açıklamıştır.

  ABD ile çatışma, mafya-tarikat-gladyo rejimi ile hesaplaşma mecburiyet olarak Türkiye’nin önüne geliyordu. Partimiz bu sürece önderlik etmek için 1996 yılında Cumhuriyet Devrimi Kanunları Uygulansın kampanyası başlattı. Bu kampanyanın hedefleri 28 Şubat 1997 MGK toplantısında devlet kararı haline geldi. (8) Ordu- Millet birlikteliği emperyalizm ve işbirlikçilerine büyük bir darbe indirdi.

  28 Şubat kararlarında özetle; eğitim birliğinin sağlanması, eğitimi kesintisiz 8 yıl zorunlu hale getirilmesi, irtica ile mücadelede yeni cezai düzenlemelerin yapılması, irtica ve bölücülükle kararlı bir bir şekilde mücadeleye devam edilmesi, tarikatların ekonomik temellerinin yok edilmesi kararları alındı (9)

  19 Haziran’da Necmettin Erbakan, yerine Tansu Çiller’in geçmesi talebiyle başbakanlıktan istifa etti. Ancak Süleyman Demirel teamüller gereği Tansu Çiller’e hükümeti kurma görevi vermesi gerekirken, hatta Tansu Çiller kendi partisinin Genel Başkanı (DYP) olmasına rağmen hükümeti kurma görevini ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi. Böylece Çiller Özel Örgütü’nün koruyucusu, Bosna’dan Afganistan’a kadar ABD ile birlik hareket eden Amerikancı Refah-Yol hükümeti tarihe karışmış oldu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TSK ve İşçi Partisi (Vatan Partisi) ile birlikte 28 Şubat atağının en önemli etkenlerinden biri olduğunu gösterdi.

  1998 yılında Karadayı’nın yerine gelen Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 3 Eylül 1999 günü tarihi sözünü sarf etti: “Gerekirse bin yıl sürer!” İşte bu söz Amerikancı gladyonun ve emperyalizm işbirlikçilerinin kâbusu oldu. ABD, 2002 yılında ‘Bin Yılın Meydan Okuması’ tatbikatını başlattı. Senaryodaki ülke Türkiye’ydi. Bu tatbikat Türkiye’yi işgal tatbikatıyıdı. 1 Mart 2003 tezkeresiyle de bunu gerçekleştireceklerdi. (10)

28 ŞUBAT VE FETHULLAH İLE MÜCADELE

28 Şubat’ın esas hedefi Fethullah Gülendi. Fethullah Gülen ilk başta 28 Şubat’a yaklaşarak hedef alınmaktan kaçınmaya çalışmış ancak başarılı olamamıştır. En sonunda ABD’ye kaçmak zorunda kalmıştır. 28 Şubat döneminde FETÖ ile iltisaklı birçok ordu mensubu TSK’dan atılmıştır.

  1987-2003 yılları arasında, Gülen Cemaati’ne mensubiyeti nedeniyle TSK’dan atılanların sayısı 400’dür…16 yılda toplam 400 kişi atılmışken, sadece 1996-1999 yılları arasındaki dört yıllık dönemde 241 kişi atılmıştır. (11)

  Dönemin DGM savcısı ve Fethullah Gülen hakkında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla ilk iddianameyi yazan Nuh Mete Yüksel, Fethullah Gülen’in kaçmasaydı tutuklanacağını ve 28 Şubat’ın hedefinin FETÖ olduğunu açıklamıştır. (12)

  Ancak FETÖ, savcı Nuh Mete Yüksel’e karşı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yapılan operasyona benzer bir operasyon yapmış ve onun FETÖ davasından alınmasını sağlamıştır.(13)

  2000 yılında Genel Kurmay Başkanlığı’ndan Anayasa Mahkemesi’ne FETÖ aleyhine onlarca rapor gönderilmiştir. 28 Şubat sürecinde emniyet, MİT, Başbakanlık teftiş kurulu, Jandarma ve Genelkurmay tarafından FETÖ aleyhine yüzlerce rapor yazılmış ve davalar açılmıştır.

Fethullah Gülen Çiller Özel Örgütü’nün bir parçasıydı (14), 28 Şubat ile birlikte Çiller’in hükümet koltuklarından atılması en başta FETÖ’ye büyük bir darbe indirmiştir. Devletin kararlı tutumuna karşı Fethullah Gülen ülkeyi terk etmekten başka çare bulamamıştır.

28 ŞUBAT’IN HEDEFİ

28 Şubat hareketi Türkiye’nin milli devlet refleksidir. Türk Milleti’ni de arkasına alarak cumhuriyeti ve milli devleti koruma görevini yerine getirmiştir.

– 28 Şubat ABD ile karşı karşıya gelmiş, ABD’nin TSK’yı jandarma yapma isteğini yerine getirmemiştir. TSK önce 1998 yılında daha sonra da, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat vb. tertip davalarında ABD tarafından hedef alınmıştır. Bu davanın savcı ve hakimlerinin bugün FETÖ üyeliğinden içerde olması tesadüf değildir. 28 Şubat’a karşı ABD dışardan Millenium Challenge 2002 (bin yılın meydan okuması) tatbikatıyla içerden de Tuncay Güney’in 1999’da imal ettiği düzmece Ergenekon belgesiyle karşılık verdi. (15) Bu belge Kıvrıkoğlu’nun bin yıllık kararlılık açıklamasından sadece 2 ay sonra imal edildi. O günlerde Ergenekon operasyonunu başlatacak gücü olmayan ABD bu fırsatı 2008 yılında buldu.

ABD’nin 28 Şubat korkusu boşuna değildir. 1996 sonbaharında TSK + Barzani + Saddam Hüseyin işbirliğinde Kuzey Irak’a girildiğinde CIA 3000   peşmergesini Guam adasına kaçırmak zorunda kalmıştı. ABD kaynakları ise bu olayı Vietnam’dan sonraki en büyük yenilgi olarak tanımlamıştır.(16)

– 28 Şubat PKK ile amansız bir şekilde mücadele edilmiştir. 2002 yılına gelindiğinde PKK bitme noktasına gelmişti.
     
– 28 Şubat FETÖ ve batı destekli irtica ile mücadele etmiş. Büyük darbeler indirmiştir.

– 28 Şubatla birlikte Çiller Örgütü’nün lideri Tansu Çiller bir daha geri gelmemek üzere hükümetten uzaklaştırılmıştır.

28 ŞUBAT’IN İÇİNDEKİ AMERİKA

Millî Mücadele’de, 27 Mayıs’ta, 68 hareketi içinde iki çizgi mücadelesi olduğu gibi 28 Şubat’ın içinde de vardı. ABD içerideki elemanlarına dayanarak 28 Şubat’ın rotasını değiştirmeye ve bunu bir ABD darbesine dönüştürmeye çalıştı. ABD’nin 28 Şubat içindeki en önemli müttefiki ise Orgeneral Çevik Bir’di.  ”23 Aralık 1997 günü Zaman gazetesinin sahibi Alaattin Kaya, Genelkurmay Karargahı’na gidiyor ve Çevik Bir’le baş başa görüşüyor…” “28 Şubat sürecinde imam hatip liselerinin orta kısımları kapatılırken, Gülen’in öncülük ettiği 150 civarındaki kolejden bir tanesi bile kapanmadı.” (17) Bu sözler Zaman Gazetesi yazarı Faruk Mercan’a ait.

ABD, İsmail Hakkı Karadayı’nın ardından Çevik Bir’i Genel Kurmay Başkanı yapmak istemiş ancak başarılı olamamıştır. Millici kuvvetlerin baskısıyla Hüseyin Kıvrıkoğlu Genelkurmay Başkanı olmuştur. ABD başarılı olsaydı bin yıllık kararlılık sergilenemezdi. Çevik Bir örneği bize göstermektedir ki NATO sevdasıyla batı destekli irticaya karşı mücadele edilemez. NATO sevdası Çevik Bir’in irticaya karşı tavrını sınırlamıştır. Fethullah Gülen’in ilk etapta 28 şubata kanca atmaya çalışması, Erbakan’a eleştirilerde bulunması bu sebepledir. O 28 Şubat’ın Çevik Bir ayağına göz kırpmış ancak ne Çevik Bir ne de Fethullah Gülen başarılı olabilmiştir.

28 ŞUBATIN YANLIŞLARI

28 Şubat’ın en büyük yanlışı halkla birleşememesi ve iktidar formülü yaratamamasıydı. Oysa 1990’lı yıllar halk hareketinin yükselişe geçtiği bir dönemdi. Ekonomik krize karşı emekçi eylemleri, YÖK ve hayat pahalılığına karşı yapılan öğrenci eylemleri ve sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık eylemleri 28 şubatın halk temelini ve iktidar formülünü oluşturuyordu. Ancak 28 Şubat önderliği bu adımı atacak kadar devrimci değildi. Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in dediği gibi ‘’Atatürk mevzisindeydiler ancak devrimci değildiler.’’

Çünkü o zamanlar artık korunacak bir cumhuriyet değil tekrardan kazanılacak bir cumhuriyet vardı. Devrimcilik o zaman için mevcut durumu muhafaza etmek değil onu ileriye taşımaktı. İktidar perspektifinin olmaması 28 Şubat’ı devrimciliğini sınırladı ve reformculukla sınırladı.

Partimiz iktidar ihtiyacını görmüş ve sol güç birliği projesini ortaya koymuştur. Bu projeye göre DSP ANAP ile değil CHP ve İşçi Partisi ile iktidar olacaktı. Siyasi iktidar ele geçirilerek bin yıllık kararlılık devam ettirilecekti.

Genel Başkanımız Doğu Perinçek ”1998 yılında CHP, DSP, İP ile birlikte sendikalar ve meslek örgütleri birbiri ardı sıra Ulusal Güç Birliği kurdular. Mersin, Adana, Bursa, Zonguldak ve İzmir gibi çağdaş ve çalışan Türkiye’nin merkezlerinde başladı bu örgütlenme. Temmuz 1998’e kadar 40 il tamamlanacaktı. Türkiye’nin lokomotif illeriydi bunlar, hepsi hazırdı. Ve bir iktidar projesiydi yürütülen. DSP, MHP ve ANAP’la değil, CHP ve İP ile birlikte iktidar olacaktı. Ve emekçi örgütlerinin güçlü katılımıyla. Ulusal Güç birliği çalışmasına Suphi Gürsoytırak önderlik ediyordu.

  Bilgiye dayanarak yazıyorum: ABD Büyükelçiliği, derken zamanın Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir sürece derhal müdahale ettiler. Suphi Gürsoytırak’ı ADD Genel Başkanlığı’ndan bir tertiple indirdiler. Bu operasyonu yaptıklarını kuvvet komutanlığı yapmış bir Orgeneral bizzat bizlere yıllar sonra itiraf etmiştir.” (18) diyerek ABD’nin 28 Şubat’a müdahalesini özetlemiştir.

İktidar perspektifi olmayan 28 Şubat’ın zamanla etkisini yitirdi. Önce düzmece bir tertiple 1998 yılında partimize karşı operasyon başlatıldı ve Genel Başkanımız cezaevine girdi. Türkiye genelindeki bütün parti örgütlerimiz 10 bin polisle baskına uğradı. (19) 1998 yılında Türkiye ile ABD arasında imzalanan gizli mutabakata göre Türkiye, Irak ve Balkanlarda ABD ile uyum gösterecek ve İşçi Partisi’ne operasyon düzenlenecekti. (20)

Bunu 1999 yılında Yeni NATO Konsepti, AGİT, 19 Kasım 1999 yılında AB ile imzalanan gizli Güvenlik Anlaşması, ABD ile imzalanan Ticaret ve Yatırım anlaşması ve AB aday üyeliği izledi. DSP’nin bölünmesi, Ecevit Hükümeti’nin parçalanması, Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun türlü çabalarına rağmen Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olmasının engellenememesi ile 28 Şubat fiilen son buldu ve süreç 2002 yılında AKP ve Recep Tayyip Erdoğan eliyle BOP Eşbaşkanlığı’nın kurulmasıyla son buldu.  

ABD’YA KARŞI BİN YILLIK KARARLILIK SÜRÜYOR

  Türkiye bugün PKK ve FETÖ ile mücadele açısından 28 Şubat’ın önüne geçmiştir. Aslında yaşanan süreç bir bakıma 28 Şubat’ın bin yıllık kararlılığıdır. FETÖ, ABD ve PKK ile mücadele 28 Şubat ile kavga ederek değil 28 Şubat birikimine yaslanarak verilir. Yaşadığımız süreç er ya da geç milli hükümet ihtiyacını dayatacaktır. 28 Şubat, atılımını devrimci bir hükümet seçeneğiyle birleştiremediği için yarım kalmıştır. Bugün verdiğimiz mücadelenin nihai hedefe varması süreci tamamlayacak bir milli hükümetin kurulmasına bağlıdır. 

KAYNAKÇA
1)
https://www.aydinlik.com.tr/dogu-perincek-ve-kurt-sorunu
2)Adnan Akfırat, Eşref Bitlis Suikastı, Kaynak yayınları
3)https://www.aydinlik.com.tr/28-subat-in-bin-yillik-meydan-okumasi-dogu-perincek-kose-yazilari-aralik-2017
4)Doğu Perinçek, 28 Şubat ve Ordu, s.33-34
5)https://www.aydinlik.com.tr/28-subat-uygulansa-15-temmuz-olmazdi-turkiye-subat-2018-1
6)https://www.aydinlik.com.tr/28-subat-uygulansa-15-temmuz-olmazdi-turkiye-subat-2018-1
7)https://www.aydinlik.com.tr/28-subat-uygulansa-15-temmuz-olmazdi-turkiye-subat-2018-1
8) Doğu Perinçek, 28 Şubat ve Ordu, s.14
9)https://www.aydinlik.com.tr/28-subat-kararlari-neydi-turkiye-nisan-2018-2
10) https://www.aydinlik.com.tr/bin-yillik-kararlilik-suruyor-ozgurluk-meydani-subat-2019#3
11) https://www.aydinlik.com.tr/28-subat-i-neden-sevmiyorlar-ozgurluk-meydani-mart-2018
12)https://www.youtube.com/watch?v=4ICUbBTgPUk
13)https://www.aydinlik.com.tr/nuh-mete-yuksele-boyle-kumpas-kurmuslar
14)Nusret Senem, MİT’in Çiller Örgütü Raporu, s.9
15)Doğu Perinçek, 28 Şubat ve Ordu, s.14
16) Doğu Perinçek, 28 Şubat ve Ordu, s.19
17)https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/mehmet-al-gueller-28-ubatn-zaaflar
18)https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/dou-perncek-cevik-birin-suphi-guersoytrak-operasyonu
19)Bu konuda ayrıntılı bilgi almak için Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in ”Bir Devlet Operasyonu” kitabı mutlaka okunmalıdır.
20) Doğu Perinçek, 28 Şubat ve Ordu, s.37