Vatan Partisi Öncü Gençlik MYK Üyesi Işıkgün Akfırat, Ezgi Sağcan’ın bugün Aydınlık’ta yayınlanan “İstanbul Sözleşmesi: İddialar ve Gerçekler” başlıklı yazısına 17 maddede cevap verdi.
Akfırat yanıtında İstanbul Sözleşmesini savunmanın “bir uluslararası sözleşmeye bağlanmadan kadınımızı koruyamayız” demek olduğunu dile getirirken “Bizim Anayasamız ve Türk kanunları, ayrıca 6284’ün kendi içindeki kazanımlar durmaktadır” dedi.
İşte o yanıtlar:
İstanbul Sözleşmesi’ni savunanların çelişkileri güzel özetlenmiş. Sonunda İstanbul Sözleşmesi’ni savunacağım derken en temel doğruları unutturan, gerçekleri tahrif eden, bilinçlere takla attıran bir yazı çıkmış ortaya. Bunları madde madde ele alalım.
1. “İstanbul’da imzalandı, Türkler hazırladı, neden emperyalist olsun ki?” denmiş. Baltalimanı (1838) da İstanbul’da imzalandı. Tanzimat Fermanı da Türk yapımı. Konum ve hazırlayanın uyruğuyla mı belirleniyor bir metnin emperyalist niteliği? Böyle saçma bir argüman olabilir mi?
2. Osmanlı tarihinden örnekleri, Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in “bu sözleşmeyi savunmak Tanzimatçılıktır” saptamasını vurgulamak için verdim. Yoksa 1945’ten beri Türkiye’de ve Türkler tarafından hazırlanıp imzalanan tonla emperyalist, teslimiyetçi kanuni metin sayılabilir.
3. “Sözleşme’yi Türkiye imzaya açtı, o zaman Avrupa Konseyi Başkanı’ydı, ne emperyalizmi?” denmiş. O dönem (2011) Türkiye’yi Atlantik koalisyonunun yönettiği, BOP’un sürdüğü, AB kapısına bağlanma kapsamında yasalar çıktığı, sözleşmelere taraf olunduğu “unutulmuş” herhalde.
4. “Avrupa Konseyi’nin AB’yle alakası yok, Türkiye 1949’dan beri taraf, ABD üye değil” denmiş. Sanırsınız bu kurumu 1949’da Atlantik sistemi içinde değil de ABD’ye karşı tepki olarak kurmuşlar. Türkiye de Atlantik’e bağlanma değil, ABD’ye direnme sürecinde taraf olmuş.
5. Anayasa’nın 90. maddesi ve 2011’de Batı güdümünde olan partilerin imzaları, “iç hukukun” kanıtı olarak sunulmuş. Atlantik sistemine bağlanma sürecinde geçirilen bütün teslimiyetçi yasalar bu mantıkla meşrulaştırılabilir. Biz Vatan Partisi programını hatırlatmakla yetinelim.
6. Sözleşme Türkiye için üretilmemiş, hemen bütün Avrupa ülkeler tarafmış. Bu gerekçelerle zararsız oluyorsa, AB’ye üyeliği niye savunmuyoruz? Ha bir de ABD’nin imzalamadığı vurgusu var. “Avrupa’da olmadığı” için değil ama, Sözleşme’nin emperyalizmle alakası olmadığı için (!)
7. GREVIO “denetim” değil, “izleme” kuruluymuş. Sonradan “tavsiye” niteliği de ekleniyor. Biz Sözleşme’ye taraf olarak bu raporlarda yazılanlara “resmi” bir nitelik atfediyoruz. Hukuki boyutu bir yana Türkiye’nin bu raporda yazılanlarla hedef alınmasının önünü açıyoruz.
8. Bakınız hukuken etkisiz denilen GREVIO raporunda Batı’dan fonlanan, FETÖ-PKK yanlısı örgütlerin raporlarına dayanarak, terörle mücadele sürecinde “insan haklarını ihlal ediyorsunuz” diye, AİHS üzerinden Türkiye’ye parmak sallanıyor. Ne güzel “izleme komitesi”ymiş bu öyle!
9. GREVIO’nun başkanı iki dönem Türkmüş, hiç emperyalist zabıta olur muymuş. E olmuş işte. Başkanın Türklüğü, GREVIO’nun 2018 raporundaki Türkiye düşmanlığını, terörle mücadelemizden dolayı parmak sallayan zabıta tavrını değiştirmiyor. Aksine bu saldırıyı meşrulaştırıyor.
10. Toplumsal cinsiyetin tanımı netmiş, cinsiyetsizleştirme (aslında eşcinsellik) bu işin neresindeymiş. “Cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet kimliği” denilen 3. maddesinde. Bunları açıklamaktansa görmezden gelip “komplo teorisi” safsatasına başvurmak yazarın kolayına gelmiş.
11. GREVIO raporunda da Türk yetkililerden LGBTİ’ye dair bir bilgi gelmediğinden yakınılmaktadır (demek ki Sözleşme kapsamında bu gerekiyor) ve 13 kez “lezbiyen kadınlar” ifadesi geçmektedir. Bu Sözleşme’de bir eşcinsellik gündemi olmadığını söylemek düpedüz aldatmacadır.
12. İstanbul Sözleşmesi savunulmadan, 6284 savunulamazmış. Neden? Çünkü md.2’de temel ilkeler arasında İstanbul Sözleşmesi varmış. Orada 1. sırada Anayasamız, ayrıca ilgili kanunlarımız sayılmasına rağmen İstanbul Sözleşmesi olmadan 6284’ün “temeli hukuken sarsılmış” olacakmış.
13. İşte bu, mantıksızlığı bir yana, “bir uluslararası sözleşmeye bağlanmadan kadınımızı koruyamayız” demektir ve düpedüz Tanzimatçılıktır. Ayrıca “bağlayıcılığı yok” denilen bir metnin Türk kanununun “olmazsa olmazı”, “en önemli zemini” diye sunulması da buz gibi bir çelişkidir.
14. Biz İstanbul Sözleşmesi’nden çekilince, 6284’ün 2. maddesindeki referans metinlerden biri çıkmış olacaktır, o kadar. Orada kapı gibi Anayasamız ve Türk kanunları, ayrıca 6284’ün kendi içindeki kazanımlar durmaktadır ki kadınımızı koruyacak olan onlardır. Mevzi de burasıdır.
15. Son olarak İstanbul Sözleşmesi’ne bazı gerici çevrelerin karşı çıkması üzerinden bir umacılık yapılıyor. Sanki Türkiye’yi onlar yönetiyormuş gibi bir algı yaratılmış. 2011’de BOP zamanında “ilerici” olan hükümet, 2020’de Vatan Savaşı’nda “gerici” olmuş. Düğüm burada.
16. Mevzilenme tarihte değil, bugünde. Sürekli İttihatçılık ya da Kemalizm vurguları yapıp, Tanzimatçılıkta mevzilenmek de mümkün. Ak Parti karşıtlığı yüzünden ülkesine ve kendisine güvenmeyenler, programlarını unutup, Türk kadınının geleceğini Avrupa Konseyi’ne bağlayabiliyor.
17. Son söz: Burada da bir iki çizgi mücadelesi var. Kadınımız, hakim hegemonyanın dayattığı gibi Atlantik sisteminin denetim kurumlarına bağlanarak değil, @Yadigarozn’in vurguladığı gibi milli demokratik devrimi tamamlama çizgisiyle yaşayacaktır. https://www.aydinlik.com.tr/haber/istanbul-sozlesmesi-degil-milli-demokratik-devrim-yasatir-214456-1