Yiğit Alp Yurdakul, Öncü Gençlik GYK Üyesi ve Ankara İl Sekreteri
KATAR YALANLARI VE TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI
Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Türk Ordusu satılmıştır ifadelerini ağzından kaçıran CHP Manisa Milletvekili Ali Mahir Başarır, sonradan yaptığı açıklamalarla ifadelerini yumuşatmayı denedi. “Ben aslında başka bir konuya değindim” gibi bir ifadeyle sistem siyasetçilerinin ustalık alanı olan laf cambazları sahnesinde yerini aldı. Bu yazının odaklandığı nokta; Ali Mahir Başarır’ın ne söylediği değil, neyi söyleyemediğidir. Dil, zihnin aynasıdır. Savaşan Türk Ordusuna satılmış diyebilmek, zihnin süzgeçlerinden tek başına geçemez, o cümlelerin etrafını saran çeper her katmanda aşınmış, en yalın haliyle “satılmış ordu” cümlesi dile kadar ulaşabilmiştir. “Türk Ordusu satılmış” cümlesinin oluşum evrelerini inceleyelim;
“Türk Ordusu Katar’a Peşkeş Çekildi”
Bu konuyla ilgili Öncü Gençlik sitesinde yayımlanan “Teslim ol ya da Üret Dönemi” başlıklı yazıda konuyu etraflıca inceledik. Özetle; mevcut tankların onarımını üstlenen Tank-Palet fabrikasının; tank üretecek bir fabrikaya dönüştürülmesi ve gerekli maddi külfetin özel sektör tarafından karşılanması için, 25 yıllığına Türkiye Cumhuriyeti’ne tank üretme yeterliliğine sahip bir fabrika teslim etmek koşuluyla kiralanmasının Türkiye’nin çıkarına olduğunu belirtmiştik. Türkiye’nin neden tanka ihtiyacı var sorusunu görmezden gelmenin bedeli ağırdır. Biden tayfası, bu bedeli her gün ödemektedir.
“Ekonomi Katar’ın Sıcak Parasına Bağlandı”
“Parayı veren düdüğü çalar” siyasetçileri, parayı kimin verdiğine odaklanır. Katar verdiğinde “laiklik” gider, Avrupa verdiğinde “medeniyet” gelir veya tam tersi… Burada çelişme parayı verenin değişmesi değildir. Sıcak paraya odaklı ekonominin dönmeyeceği kanıtlandı. Borçlanma ekonomisi, dayandığı temelleri tek tek kaybediyor, üretenler yükseliyor ve birleşiyor. Türkiye, tıkalı damarlarını açtı. Fetö ve pkk gibi Amerikan unsurlarını temizliyor. Sıra temiz damarlardan kan pompalamaya geldi. Cumhurbaşkanı en büyük sorunu istihdam olarak belirliyor. İstihdam sorununu üretimle aşacaklarını açıklıyor. Üretim için kaynak gerekiyor ve Türkiye, dostluklarını bu sorunla sınıyor. Çelişme de burada derinleşiyor; ABD’nin karşılıksız(!) fonları varken, yeni dostluklara ihtiyaç mı var?
Avrupa İmar Bankası, İstanbul Borsası’nın %10’luk hissesine sahipken ses çıkarmayanlar, aynı hissenin Türkiye tarafından alınıp, Katar’a satılmasına büyük tepki gösteriyor. Tepkinin merkezinde ekonomide yabancılaşma yok, Katar ve Erdoğan düşmanlığı var, Türkiye’nin yeni yolunda kader birliği yapmasına düşmanlık var.
“Türkiye Varlık Fonu, Kamu Kurumlarının Özelleştirme Merkezidir”
Şubat 2017’de kanun hükmünde kararnameyle; Halkbank, Türk Hava Yolları, Borsa İstanbul ve Ziraat Bankası dahil olmak üzere çeşitli büyük bütçeli kamu kuruluşları ve hazine arazileri bu fona devredildi. TVF Genel Müdürü Zafer Şahin “Devletin şu anki rolü yeterli değil; özellikle bizim gibi gelişen devletlerde, ‘Devletin girişimci olması lazım’ denir. Daha önce Türkiye’de Sümerbank, SEKA, Kardemir ve kimi bankalarla bu yapılmıştır.” açıklamasıyla, gelişen Türkiye’de göreve atılıyor.
Varlık Fonu’na bağlı Turkcell, Çin’in Huawei markasıyla Türkiye’ye 5G teknolojisini getirmek için anlaşmalar imzalıyor, yabancı bankalarda biriken bireysel emeklilik sistemlerinin gelirlerini üretime kazandırmak için çalışmalar yapıyor, sigorta sektöründe biriken paraları üretime kazandırmak için yerli sigorta şirketleri kuruyor, Kahramanmaraş’ta linyit kömüründen enerji üretecek fabrika yatırımıyla yabancı enerji bağımlılığına seçenek oluyor, Maden Holding ile tekrardan maden araması ve maden işletmeleri kurulması konusunda öncülük yapıyor. Kısaca TVF, Atatürk’ün Sümerbank’ı olma hedefini önüne koyuyor. Türkiye’nin değerlerini satmıyor, değer katıyor ve yeni değerler oluşturmak için kaynak buluyor.
Hedef; “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası”
Tüm iddialar tek noktayı hedef alıyor. Gölge CIA kuruluşu, Rand Corporation’un yayımladığı “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası” başlıklı raporda, Erdoğan yönetiminde Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını ve bu durumun önümüzdeki beş on yıl boyunca süreceği belirtiliyor ve bu uzaklaşmayı durdurmak için Erdoğan karşıtı muhalefetin birleştirilmesi gerekiyor. Yükseltilen Erdoğan düşmanlığı her alanda kendini gösteriyor. Mavi Vatan’a “Yeşil Vatan” dedirten, Tank-Palet fabrikası için “O fabrika yerli motor üretemez, o fabrika milli olamaz” dediren, “Türk Ordusu satılmış” dedirten, “HDP, demokratik hakları savunur” dedirten, “Türkiye ticari gemisini bile koruyamıyor” dedirten, “Varlık Fonu Türkiye’yi satıyor” dedirten aynı merkezdir. Joe Biden, Erdoğan düşmanlığı üzerinden rotasını yazmış, tayfasını toplamıştır.
Biden tayfası, Doğu Akdeniz’de Türk donanmasına, Türkiye’nin kaynaklarını üretime ayırdığı yeni ekonomi politikasına, bölgede kader birliği için başı çeken Türkiye’nin kararlılığına karşı, katıksız Erdoğan düşmanlığıyla hazırlanıyor. Tehlike gördüğü tüm kurumları yıpratmaya yönelik hamleler yapıyor. İttifakını güçlendirmek için ABD elçiliği üzerinden fonlar dağıtmaya başlıyor. Türkiye’de Amerikancı iktidar belirlemenin zeminini hazırlamaya çalışıyor. Kaybedeceği bir savaşa daha hazırlanıyor.
Birleşim Erdoğan’da değil, Türkiye’de
Erdoğan düşmanlığı üzerinden kurulan tüm seçenekler başarısızlığa mahkumdur. Türkiye’nin girdiği rota, zorunluluklar silsilesinin doğru programla tanışmasıdır. Tüketim odaklı borçlanma ekonomisi çökmüştür, yeni dünya üretimle kurulmaktadır. Türkiye, yeni dünyada belirleyici konumdadır. Cumhurbaşkanı ve Maliye bakanının ısrarla vurguladığı çözüm, istihdamdır. Yeni ekonomi politikası, istihdam sorununu üretimle aşma hedefini koymaktadır. Üreticinin ve emekçinin ortak çözümü, üreten Türkiye, güçlü Türkiye’dir. Güçlü Türkiye, üreticilerin milli hükumeti programıyla, komşu ülkelerle dostça inşa ediliyor. Dışarıdan belirlenen iktidar dönemi bitti, üreticilerin milli hükümeti doğuyor. Türkiye, Vatan Partisi’nin programına koşuyor.
oncugenclik.org.tr