Ana Sayfa Yazılar Aykut Diş yazdı: 10 Ekim’de Görünenler ve Gerçek

Aykut Diş yazdı: 10 Ekim’de Görünenler ve Gerçek

1209
Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2015-10-11 19:03:57Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com‰‘

Aykut Diş,  Vatan Partisi Ankara İl Başkanı

Bir gazeteci malum kişiye soruyor: ‘İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?’ O zat, ‘Hayır, güvenlik zaafiyeti yok’ diyor.

Bilinen şahış bir bakıma doğru söylüyor. Bu ülkede sıra güvenlik zafiyetine gelene kadar, çok zaafiyet var.

Bağımsızlık zaafiyeti…

Vicdan zaafiyeti…

Akıl zaafiyeti…

Bunlar onlardan yalnızca bazıları.

Bu zaafiyetler ortadan kaldırılmadan değil güvenlik, yaşamak bile mümkün olamayabilir bu coğrafyada. 10 Ekim Katliamı’nda yüzün üzerinde insanımızı yitirdik. Hafızamızda ve benliğimizde unutamayacağımız bir izdir bu saldırı. Öfkeliyiz ve yeminliyiz.

İnsanlık ve Türkiye keskin bir virajdan geçiyor. Bu dönemecin ardından bir yol ayrımıyla karşılaşılacak. Rusya’nın artık doğrudan müdahil olduğu Suriye’deki gelişmelerden tutun da, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK terör örgütüne karşı yaptığı operasyonlara kadar bu sert geçidin sonundaki iki seçenek artık bir tercihi dayatıyor.

Türkiye, ya birlikten ve bağımsızlıktan yana olarak ulusal çıkarlarının ve dolayısıyla başta Suriye olmak üzere bütün bölge ülkelerinin yararına bir yönelimin içerisine girecek, ya da emperyalizmin gardını düşürme hamlelerine boyun eğip bu düzenin devamlılığı için yeni bir karşı devrimci atılımı yaşayacak.

10 Ekim’i ve benzeri terör eylemlerini anlamaya çalışırken, mevzu bahis olayın yaşandığı zamanın koşullarını da göz önünde bulundurarak, ne hedeflendiği, hangi politikaya yaradığı ve neyi değişmeye zorladığı; ya da kimlere mesaj verilmek istendiği, olgulara dayanılarak aranmalıdır.

Nitekim terör de bir politikadır. Yeni ortaçağda, bazen alan açıcı, bazen de karşı bir hamle olarak, çoğu zaman taşeronlarla uygulanır.

Örneğin, ocak ayında Fransa’da yapılan Charlie Hedbo eylemi, Fransa’ya Ukrayna politikasında izlediği hattan dolayı bir uyarı niteliğindeydi…

10 Ekim saldırısı,

1. Türkiye’nin, AKP’yi mecbur bırakan bir TSK inisiyatifiyle, ABD’ye rağmen PKK’ya karşı başarılı ve etkili operasyonlar düzenlediği,

2. Rusya’nın Suriye’de oluşmasına ramak kalan “ABD-İsrail koridoru”na (PYD vasıtasıyla açılan nam-ı diğer “Kürt koridoru”na) karşı ön cepheden kendisini gösterdiği,

3. ABD’nin PYD’yi müttefik olarak değerlendirdiği ve toplam olarak PKK üzerinden daha güçlü ve teknolojik bir taşeron “Kürt” ordusu kurmayı düşündüğü,

4. Emperyalizmin Suriye’de mevziler kaybettiği, bunlarla beraber Rusya, Çin ve İran’dan oluşan ikinci bir merkezin Ortadoğu’daki tek kutupluluğu şimdilik sona erdirdiği koşullarda ve;

5. Türkiye’nin erken genel seçimlerinin arifesinde yaşandı.

ABD’nin dört koldan ve en yüksek perdeden TSK’nın PKK’ya yönelik girişimlerine itiraz ettiği, hatta Türkiye’ye silah satışını kestiği biliniyor. Bununla birlikte TSK’nın, Rusya’nın Suriye müdahalelerinden memnun olduğu da biliniyor. Patlamanın hemen ardından ise, PKK tek taraflı olarak “ateşkes” ilan etti. ABD de Türkiye’yi defalarca “ateşkes” ve “yeniden çözüm süreci” diyerek sıkıştırıyordu.

İşte bu olgular ve koşullar dikkate alındığında akla ilk gelen ‘seçimlerin iptal edilmesi için bombayı AKP’nin patlattığı’ senaryosu geçersizleşiyor. Çünkü bu patlama, seçim kampanyasını terörle mücadelenin başarısından “nemalanma” üzerine kuran ve öyle olmamasına rağmen kuvvet gösterisi yapamaya çalışarak oy arttırmayı planlayan AKP’nin ve Erdoğan’ın aslında çıplak olduğunu, başkentini dahi koruyamadığını göstermiştir. Elini zayıflatmıştır.

İkinci senaryo olan ‘Türkiye darbeye gidiyor’ yorumu ise baştan çökmektedir. Çünkü darbeyi yapacak kuvvet, yaptıracağı kuvveti raydan çıkmakla itham etmektedir. ABD ile TSK arasındaki Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerden ve Ergenekon operasyonlarından itibaren kaynaklanan soğuk savaş PKK ile mücadele cephesinde kendisini gösterdi. AKP ya da MHP tabanına yönelik, 10 Ekim’in misillemesi şeklinde yapılabilecek kirli bir eylemle gelişen karşılıklı olaylar ancak Türkiye’yi böyle bir döneme sürükleyebilir. Bu da gerçekçi değildir.

‘HDP’nin barajı geçebilmek amacıyla kendi kendine yaptığı’ söylemi de bu tabloya tam oturmuyor. Kamuoyu yoklamalarından anlaşılan HDP cephesinden böyle bir şeye ihtiyaç görülmediğidir. Bu saldırıyla ABD’nin, Rusya’nın adımlarına karşı PKK’ya ve PYD’ye mesaj verdiği fikri temelsizdir ve gerçeklerle örtüşmemektedir. ABD’nin de zaten avucunun içerisinde olan, her türlü düzlemde işbirliği yaptığı ve kendisine muhtaç olan bir piyona mesaj verme ihtiyacı yok. Verme durumu doğduğunda şüphesiz bunu daha başka yöntemlerle (TSK’nın ya da IŞİD, ÖSO, El Nusra gibi örgütlerin önüne atarak mesela) yapacaktır.

Geriye iki senaryo kalıyor:

Biri, bombayı patlatanların AKP’nin üzerini çizmiş ve onu devirmek için süreci hızlandırmış olması. Yani terör olaylarının bir kaç kez daha karşımıza çıkabilme ihtimaliyle birlikte AKP’nin yerine daha uyumlu ve yıpranmamış bir alternatifin hazırlanması. Bu bağlamda HDP’nin oylarını daha da yükseltmek amacıyla patlamanın yerinin ve zamanının tercihi de, bir taşta iki kuş mantığıyla bu perdeye eklenebilir. Ancak AKP’nin kemik oy oranının hala onu mecliste birinci parti olarak tutabilecek noktada olması, bölgedeki denge değişiklikleriyle beraber ABD’nin TSK’sız süreci kontrol edemeyecek ve daha fazla risk alamayacak oluşu bu seçeneği devre dışı bırakıyor.

Diğeri ise bu patlamanın özellikle TSK’nın bölgedeki denge değişikliklerini de gözeterek giriştiği PKK’yla mücadelesini sona erdirmek, ulusal ve uluslararası zeminini yaratarak yeniden çözüm sürecini başlatmak ve arasının açık olduğu AKP’yi, Rusya’ya karşı yanında tutmak amacıyla verdiği bir hizaya çekme mesajı olabilmesidir. İhtimali en yüksek olan tablo budur. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamadaki ‘Türkiye yeniden barışı savunmalı’ vurgusu ve ‘PKK’ya yönelik operasyonlar bitmeli’ çağrısı, Washington Post da dahil bir çok emperyalist borazanın ve düşünce kuruluşunun ‘TSK ile PKK arasındaki çatışmalar durmazsa bölge daha fazla krize girer’ analizleri bu ihtimali arttırıyor.

Hangi senaryonun tutacağını ve ülkenin hangi rotaya gireceğini zaman ve irade belirleyecek.

Ya birlik ve bağımsızlık, ya bölünme ve tam bağımlılık.

Türkiye’de güvenliği ve huzuru sağlamak, evvela birlikten ve bağımsızlıktan geçiyor. İşte burada irade devreye giriyor. Ancak halka dayanan güçlü bir devlet bunu gerçekleştirebilir. Emperyalizme karşı uyanık, sabırlı ve kararlı bir mücadeleyi örmek ve büyütmek en temel görevimizdir.

Halkın bütün sistem partilerini kaderlerine terketmesi bunun için en önemli adımdır.

Ne ABD’yle, ne AKPyle’! Ne de diğer düzen partileriyle! Topunun canı cehenneme.

1952’den beri faili “meçhul” olan ya da tetikçilerin boyunu aşan her türlü eylemin faili bellidir Türkiye’de:

Katil Amerika ve işbirlikçileri!

Umut, öz güven ve cesaret varsa hiç bir hesap yerde kalmaz. Vatan Partisi, Türkiye’nin o ya da bu şekilde yeni bir karşı devrimci atılımla dizayn edilmesine müsade etmeyecek!

Aykut Diş