Ana Sayfa Yazılar ÇAĞLA BİNGÖL YAZDI: BİR İNSAN ÖMRÜNÜ NEYE VERMELİ ?

ÇAĞLA BİNGÖL YAZDI: BİR İNSAN ÖMRÜNÜ NEYE VERMELİ ?

1940

Çağla Bingöl,Öncü Gençlik Çanakkale Temsilcisi

 

Biçimini sermaye sınıfının belirlediği birçok şey gibi sanat da gün geçtikçe inceliğini

yitiriyor. Sanatçının kalemi sanat patronlarının elinde inceliğini yitirip hızla makineleşiyor ve

duygularımız pazarlamanın temel unsuru olarak kullanılıyor.

 

Gerçek şu ki bizi bize pazarlıyorlar…

 

Kapitalizmin kirli çarkı, oyunlarını; mimari, resim, heykel,müzik, şiir vb. sanat dalları ile

örtüyor. Herkeste iyi bir şeyler oluyor algısı var. Sorun ise hayalini bile kuramayacağı bir

ihtişamla gözleri boyanan insanlık.

 

Aylar önce izlediğim bir reklamda gökdelenleri için projeler inceleyen adam projelere bakıp;

“Bu değil, daha farklı daha güzel bir şey istiyorum, beni anlamıyorsunuz”; diye projeleri

oradan oraya savuruyordu.”İnsanlar daha mutlu olsunlar istiyorum” diyordu. Sonunda aradığı

projeyi bulur ve o final sözlerini ekler; “Upuzun caddelerde daha rahat alışveriş edebilecekler,

golf sahası, havuz, sanatın ve modanın 365 gün içinde olacakları bir yaşam. İstemez misiniz?”

diye soruyordu…

 

Sonuç mu?

 

Buz gibi beton yığınları için katledilen doğa ve mağdur edilen onca insan. Orda yaşamayı

hayal bile edemeyecek iliğine kadar sömürülen insanlara bu konuda fikirleri sorulduğunda

güzel olur diyorlardı. “Güzel olur” sözleri beynimin labirentlerinde uğuldayarak yinelendi…

 

Günün koşturmacasından çıkıp evimize geçtiğimizde, ayaklarımızı uzatıp kumandayı elimize

alıp kanalları şöyle dolaşırken filmlerde ıp-ıssız adam yahut kadın olduk. Sürekli pompalanan

o yalnızlık duygusu, bilincimize işlenen çıkmaz duygular… Sebebi bilinmeyen acımalara yol

açan seyirlerimiz!

 

Ertesi gün gene o duygu; yalnızlık…

 

Haberlerde izlemiştim;bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz şarkısını dinleyip intihar eden

genci. Bir de mutluluğun çözümünü; görmemekte arayan ya da aratılan gençler vardı. Bir

dönem bir çok genç transa geçmiş şekilde hep bir ağızdan o şarkıyı haykırıyordu: Mutlu

olmak için; görme, bilme, hissetme! Ritim eşliğinde beynimize nakış gibi işleniyordu

mutluluğun sırrının görmemek, bilmemek, hissetmemek olduğu. Oysa insandık; görür, bilir,

hissederdik.

 

Hele alışverişlerimiz!

 

Alış veriş etmenin olmazsa olmazı o baş ağrıtan müzik size asla ikili olarak konuşma fırsatı

vermez. Bir giydiğini bir daha giyme reklamlarını da izledikten sonra almanız gereken

kıyafetinizin yanına birkaç lüzumsuzu da ekleyerek arkanıza bakmadan koşar adım alanı terk

edersiniz.

 

Sanattan bihaber tipler tarafından ucubeleştirilip yıkılan heykeller, nedeni bilinmeyen

yangınların yok ettiği tarihi binalar, bütçesi sürekli daralan zorluklarla sürdürülen arkeolojik

kazılar, şehir hayatının sıkışıklığından kurtulup nefes almamızı sağlayan yeşil alanlarımızın

rant alanlarına dönüştürülmesi, bize faili haykırıyordu!

 

Kapitalizm bu kardeşim, sessizliği sevmez! Sessizlik olur da düşünüveririz diye her an’ımızı

tıka basa doldurur.

 

Bu kadar gerçeği heybeye atıp, Hasret Gültekin olup ‘bir insan ömrünü neye vermeli’

sorusunu hatırlatmalıyız kendimize. Biri çıkıp, acıyı umuda katıp çığırmalı Anadolu’nun o

güzelim türkülerini. Elimiz yüreğimizde, Ruhi Su’yu kucaklamalıyız sonra. Resmetmeli biri

sevdayı! O nasırlı ellerin taşıdığı kudrete bak, umudu kucaklar gibi…Dedirten bir şeyler şart

oldu. Temelden gelen o sessizlikteki sesi duyalım. En sancılı dönemlerde doğan ve doğacak

olan büyük ustalara selam olsun…

 

oncugenclik.org.tr, 21.10.2016