Ana Sayfa Yazılar Cemal Paşa Cemal Paşa’ya Karşı

Cemal Paşa Cemal Paşa’ya Karşı

1033

Özellikle genç kesim arasında son zamanlarda İttihat ve Terakki Cemiyetine (İTC) ve cemiyetin siyasi, askeri, ideolojik aydınlarına, teşkilat fedailerine dair yükselen bir ilgi olduğu çoğu kişi tarafından ifade ediliyor. Enver, Talat ve Cemal Paşalara dair alıntılar, hatıralar, tartışma oturumları ilgiyle takip ediliyor ve binlerce kişi tarafından paylaşılıyor. Özellikle bu işe adanmış sayfalar, hesaplar bile mevcut ve gün geçtikçe büyüyorlar. Sosyal medya anasayfanızda gezerken havalı bir Enver Paşa “editine” denk gelmek işten bile değil. İTC’nin ve önderlerinin Türk gençliği içinde sempati görmesi ve merak uyandırması sevinilecek bir durum, fakat bir tehlikeye de gebe. Cemiyeti ve liderlerini ancak bu havalı videolardan ve kaynağı meçhul racon kesen aforizmalardan tanıyan gençler tarihsel gerçeklikle hiç bağdaşmayan imajlar yaratıyorlar zihinlerinde. Öyle ki bu imajlar en çok da güncel İTC aleyhtarlarının ekmeğine yağ sürüyor.

Bu vakanın en son örneğine Suudi Arabistan’daki maç krizinden sonra Cemal Paşa üzerinden şahit olduk. Taraftarlar “Arap Kasabı” yazan Cemal Paşa posterleri açtılar, sosyal medya bir anda Cemal Paşa’nın ilk önce şu kadar Arap asmadan rahat etmediği, kahvaltısına başlayamadığına dair sözlerle ve andığımız havalı “edit” videolarla doldu taştı. 2023’te yeni bir Cemal Paşa imal edildi. Araplardan nefret eden, gaddar, katliamcı bir adam. Fikri, görevi, örgütü, stratejisi bu imajın içinde değil. 15 saniyelik bir video kolajındaki görüntülerden ibaret bir “Arap Kasabı”. Şimdi bu yeni Cemal Paşa’nın gerçeğiyle ne kadar benzediğini bir sorgulayalım. Bundan önce ise Paşa’nın serüvenine çok kısaca değinelim.

Cemal Paşa 1872, Midilli doğumlu. Cemiyet’e tam giriş tarihini bilemesek de ilk olarak Rumeli örgütlenmesinde etkin bir şekilde görev aldığını biliyoruz. 1908 Devrimi sonrası ise İTC Genel Merkezinden İstanbul’a gönderilen 10 kişilik heyetin içerisindedir. Buradan sonra Cemal Paşa’nın askeri serüvenini izlediğimizde onun hep imparatorluğun çeşitli bölgelerindeki kriz anlarında yetkili bir şekilde bölgede olduğunu görüyoruz. Heyet’i Islahiye üyesi olarak Anadolu’ya gidiyor, 31 Mart gerici ayaklanmasını bastırmak üzere İstanbul’a, 1909 Ermeni ayaklanmasını bastırmak üzere Adana Valisi olarak Adana’ya, Arap aşiretleri isyanı için Bağdat’a, 1913 Babıali Baskınına katılmak için tekrar İstanbul’a, müttefiklik arayışları için Fransa’ya ve son olarak Kanal Harekâtını yürütmek ve Arap isyanlarını önlemek için Suriye’ye gidiyor. İTC önderlerinin yurdu terketmesinin gerekmesiyle beraber ise cemiyetin yurt dışı örgütlenmelerinde görev alıyor. Avrupa’da çeşitli şehirlerde bulunduktan sonra Sovyet Rusya’ya gidiyor. Ankara – Moskova ilişkilerinin kurulmasında emeği geçen insanlardandır. Cemal Paşa ardından Afganistan’a geçer. Cemal Paşa neden Afganistan’tadır? Afganistan’da Emanullah Han İngiliz emperyalizmine karşı baş kaldırır. Afgan Kralı Emanullah Han aynı zamanda SSCB’yi ilk tanıyan devlet başkanıdır. Lenin de Afgan halkının emperyalizm ile mücadelesini takdir ettiğini mektuplarında belirtir. SSCB ve Afganistan ilişkileri hızla gelişir. Emanullah Han ve Mustafa Kemal arasındaki ilişkinin yakınlığını da bilmekteyiz. Şartlar bu üç ülkeyi bağımsızlık ve emperyalizmle mücadele çizgisinde aynı cepheye düşürmüştür. Cemal Paşa tam da bu şartlarda Afganistan’a gider ve modern ve tam bağımsız bir Afganistan’ın kurulması yönünde katkı sağlamak için Afgan ordusunun modernizasyonundan sorumlu olur. 1921’de Enver Paşa ile Moskova’da onun giriştiği hareketleri tasvip etmediğini belirten görüşmeler yapar. SSCB ve Afganistan ilişkileri de Türkistan’daki durumlar sebebiyle gerilir. Cemal Paşa ilişkileri onarmaya çalışır. 1922’de Afganistan’a geri dönerken Ermeni komitacılar tarafından şehit edilir.

Cemal Paşa görüldüğü üzere çok çeşitli coğrafyalarda çeşitli önemli vazifeler almasına rağmen onun günümüze uzanan tarihsel imajını yaratan süreç Suriye Askeri Valisi olarak görev yaptığı 1915-1917 sürecidir. Cemal Paşa’nın görevlendirilme sebebini iyi tahlil etmek gerekir. Cemal Paşa oraya şimdiki çok bilmişlerin ifadesiyle “Arap kesmeye” gitmiyor. Tersine Arapları birleştirmek, Arap coğrafyasındaki Batı etkisini kırmak, isyancı Arap aşiretleri ile kitlenin arasını açmak ve tarafsız aşiretleri Osmanlı safına çekmek için gidiyor. Cemal Paşa sanıldığının aksine vazgeçilen Arap halkını cezalandırmak için değil, onları batı sömürgeciliğinin tatlı zehirlerinden, bağımsızlık getireceği düşünülen İngiliz altınlarından vazgeçirmek için gidiyor. Bölgeye ayak basar basmaz faaliyetlerini iki ana kulvarda topluyor. İlk önce bölgedeki Fransız etkisini kırmak için imar, altyapı ve eğitim işlerine büyük önem veriyor. Belirli bir süreliğine Halide Edip de dahil olmak üzere okullar kurulması için İstanbul’dan çeşitli aydınlar bölgeye geliyor. İkinci olarak bölgedeki isyancı damara karşı adımlarını ilk başta yapıcı olarak atıyor. Şam’da düzenlediği bir edebiyat etkinliğinde Arap gençleri ve bölge liderleri de bulunurken Paşa’nın sarfettiği sözler rastgele değildir: “ Şimdi sizi temin ederim ki, Türklük cereyanı, Araplık cereyanının katiyen düşmanı değil; onun biraderi, hatta ayrılmaz refikidir. Türk genci, Arabın terakkisini, bütün milli hukukuna sahip olmasını bütün canıyla ister. (…) Ben Türk ve Arap gençliğine hitaben şunu söylüyorum ki, bu iki millet birbirlerinden ayrıldıkları anda, her ikisi de yok olmaya mahkumdur”

Burada yalnız şunu söyleyebiliriz, – ki Paşa’nın kendisi de bir nevi itiraf etmiştir – Cemal Paşa olası bir isyanın aktörlerini ve kapsamını ne yazık ki çok geç keşfetmiştir. Bunun üstüne biz de ek olarak şu tespiti de yapabiliriz ki, sadece bunları değil, Arap milliyetçiliğinin niteliğini de maalesef doğru tespit edememiş, bölgedeki hareketliliği sadece zayıf düşen Osmanlı’ya ve Batı’nın altınlarına bağlamıştır. Fakat örneğin Mustafa Kemal’in daha farklı tespitler yaptığını, bölge halkında 1914’den önce de sadece maddiyat ve otorite boşluğu ile açıklanamayacak bir bağımsızlık isteği uyandığını gördüğünü biliyoruz.

Cemal Paşa’nın önlemlerinin sertleştiği bir dönem görüyoruz sonradan. Lübnan, Hicaz ve Mısır başta olmak üzere Arap milliyetçilerinin daha çok göze çarptığı faaliyetlerinin Osmanlı için tehdite dönüştüğü bir dönem. Cemal Paşa’nın başında olduğu 4. Ordu’nun İstihbarat Dairesi bir mektup ele geçiriyor. Arap milliyetçilerinin Osmanlı’nın yenilgisinden sonra duruma hazır olmalarını belirten bir mektup. Ardından Şam ve Beyrut Fransız Konsolosluklarında çeşitli belgeler ele geçiriliyor. Belgeler bir takım Arap ileri gelenleri ve Fransız hükümeti temsilcileri arasındaki siyasi ve maddi ilişkilere işaret ediyor. Ve ilk yargılanmalar ve idam kararları 21 Ağustos 1915’te Beyrut’da başlar, devam eder. Cemal Paşa bir yandan sıkıyönetim mahkemelerinde yargılamalara devam ederken bir yandan yine tarafsız ve kafası karışık Aşiret liderlerini ikna etmeye çalışır. 1916’da Şerif Hüseyin’in isyanından sonra da aynı tavırla devam eder. İsyan’a katılmayan Arap liderlere dördüncü ve beşinci dereceden devlet nişanları verilir. 1917 Rus Devriminden sonra afişe edilen Sykes-Picot Antlaşması da Paşa’nın tezlerini destekler niteliktedir. Bölge liderlerine de anlaşmanın mahiyetini anlatmaya, İngilizlerin asıl niyetlerini göstermeye çalışır. Cemal Paşa için şimdi güya onu övmek için kullanılan “Arap Kasabı” minvalindeki ifadeler de aslında o dönem İngiliz ve Fransız emperyalizmi ve işbirlikçi Arap aşiretleri tarafından Paşa’nın itibarını düşürmek ve halkın İTC algısına şekil vermek için imal edilmiştir. Yani bu sıfatları Paşa’ya yakıştıranlar bilerek veya bilmeyerek dönemin İngiliz kara propagandasını günümüzde hortlatıyorlar.

Cemal Paşa’nın Dahiliye ve Hariciye Nazırlıklarının onayıyla kurdurduğu, işletim tarzı konusunda hükümet onayı bulunan sıkıyönetim mahkemelerinin adaleti konusu bir başka tarih araştırmasının konusudur. Cemal Paşa bu mahkemelerin veriminin bölgenin diğer taraflarındaki isyanın Suriye’ye iki sene boyunca ulaşamamasında ve bölgede Cihan Harbine ek bir cephe açılmamasında görüldüğünü iddia eder. Bu iddia da yine tartışmaya açıktır. Ancak Cemal Paşa’nın askeri ve siyasi hayatından anladığımız şudur ki Cemal Paşa hatalarıyla beraber vatanperver, fedakar bir devlet adamıdır. Çok kritik bölgelerde ve görevlerde hakkıyla vazifesini yapmaya çalışmıştır. Yurt dışı faaliyetleri de bölge ülkelerinin işbirliğine katkılar sağlamıştır. Şimdi yüz yıl sonra yeniden piyasaya sürülen çılgın, cani, ırkçı, Cemal Paşa tamamen uydurmadır.