Ana Sayfa Yazılar ERSOY AKALIN YAZDI: SOSYALİSTLER HALKINDAN UTANIR MI?

ERSOY AKALIN YAZDI: SOSYALİSTLER HALKINDAN UTANIR MI?

1160

Ersoy Akalın, İstanbul Üniversitesi Felsefe

15 Temmuz’da gerçekleşen Amerikancı FETÖ’nün darbe girişimi, devlet ve millet birliğiyle bozguna uğratıldı. 24 Temmuz 2015’de başlatılan ABD’nin ‘kara gücüm’ dediği PKK’ye yönelik operasyonlar, Putin’in yardımcısı Dugin’in Türkiye’ye gelişi, Rusya’yla ilişkilerin geliştirilmesine yönelik atılan adımlar ve 15 Temmuz 2016 sonrası başlatılan Amerikancı ve FETÖ üyelerine karşı tasfiyelerle Türkiyemizin önü açılmaktadır. Türkiye iç cephede birlik ve beraberliğini sağlamaktadır.

ABD Emperyalizmi Kağıttan Kaplan

Türkiye’de ABD karşıtlığının bu kadar etkin olduğu süreçte, ABD emperyalizminin saldırganlığı ve büyüklüğü göz önüne alındığında ABD emperyalizmine karşı en geniş cepheyi oluşturmak öncü partinin görevidir. Bu açıdan bütün fikir ayrılıkları geçmiş dönem muhasebelerini bırakıp, milletimizi vatan savunmasında birleşitirmekte devrimcilere düşüyor. 15 Temmuz sonrası Mao Zedong’un “Amerikan emperyalizmi kağıttan kaplandır” sözü yeniden akıllara geldi. Mao bu deyişi ilk kez 1946 yılında Amerikalı gazeteci Anna Luisie Strong’a verdiği röportajda kullanıyor “kağıttan kaplan” sözünü görünüşte güçlü ve yenilmez, ancak içi boş ve zayıf olan varlıklar için kullanılan eski bir Çin deyimidir.

“Türk Milletine Taarruz Eden Düşman Önce Türk Subayını Aşağılamak Ister”

Türkiye’de 15 Temmuz sonrası bir yanda meydanlarda ABD emperyalizmine karşı birleşmiş bir cephe yaratmıştır. Bir yanda da FETÖ’nün ve PKK’nın oluşturduğu karşı cephe vardır. Bu cepheye Türkiye soluna 1 Mayıslarda maceracılıktan başka hiçbir şey katmayan ABD emperyalizminin 5. kolu olmuş sahte solcular katılmıştır. Bunların anti-emperyalizmi olgusal olarak da ortaya koyduğumuz gibi sözde kalmaktadır. Hatta artık söylemde bile anti-emperyalist değildirler.

Geldiğimiz durumda kavranması gereken iki husus çok önemlidir. Bir; ABD bugün Türkiye gibi milli devletleri tasfiye etmek amacıyla büyük bir saldırıya başlamıştır. Bu saldırı içinde bulunduğumuz coğarafyaya Irak’ı işgal ederek fiili olarak gelmiştir. 2002 yılının Temmuz ayında yaptığı ” Millenium Challenge”(Bin Yılın Hesaplaşması) adıyla Türkiye’yi işgal amaçlı bir tatbikat yapmış; Türkiye’nin hemen yanı başına savaş nedeni saydığı bir kukla devlet kurulmuştur. ABD’nin hedefi, dünyaya hakim olmak için öncelikli olarak Avrasya’nın merkezine hakim olmaktır. Bu noktada önündeki en büyük engel ise Türkiye’dir. Kendi tabiriyle Türkiye , Avrasya’nın “kilit ülkesi”dir. Son bir yıldır terör örgütlerinin bombalı eylemleri ve son yapılan darbe girişimi ile Türkiye’ye saldırılarını fiili hale dönüştürmüştür. İki; Türkiye ulusal devleti sürdürmek için bu saldırıları püskürtmek zorundadır. Ulusal devleti sürdürmek amacıyla verilecek olan mücadelenin en ön cepheside vatan savunmasında birleşmektir.

İşte bu cephe, Türkiye’nin ABD emperyalizminin tehditler altında bulunuyor olması sebebiyle oluşmuştur. Türkiye’ye yönelik saldırılar fiili bir hale geldiği için milli kuvvetleri aynı cephede toplanmasını zorunlu kılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk 31 Temmuz 1920 tarihinde Afyon’da Türk subaylarına hitaben yaptığı konuşmada “Türk milletine taarruz eden düşman önce Türk subayını aşağılamak ister!” diye hitap ediyor. Türkiye’nin en büyük teminatı TSK’dır. Kurtuluş savaşı gibi büyük bir savaş vermiş Türk Milleti, TSK’ya ve Türkiye’ye karşı yapılmaya çalışan darbenin karşısında elbette ki vatan cephesinde yerini alacaktır.

Bilimsel Sosyalistler Milli Değerlere Sahip Çıkar mı?

Sahte sol grupların yaptıkları gerçeği yansıtmayan provakatif haberlerle insanları laik – gerici diye ayrıştıran haberlere rağmen milyonların Yenikapı’da Türk Bayrağı ve Mustafa Kemal Atatürk posterleri altında tek vücut tek yürek olarak birleşmesi milletin içini rahatlatmıştır. Atatürk Samsun’a çıkar çıkmaz Kurtuluş Savaşı’nın denklemini kurmuştur. 17 Haziran 1919 günü 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya yazdığı yazıda bu denklemi şöyle ifade etmiştir: “Ben Kürtleri ve bir özkardeş olarak milleti bir tek nokta etrafında birleştirmek karar ve azmindeyim.” Denklemin doğru kurulmasıyla zafere ulaşan Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ise Atatürk , milleti ” Türkiye Cumhuriyet’ini kuran Türkiye halkı” şeklinde somut olarak ve Türkiye topraklarında yaşayan herkesi kapsayıcı bir formülle tanımlamıştır. Milet, ırki bir temele kesinlikle dayandırılamaz, esas olan gelecek ve ortak menfaatlerin bulunmasıdır. Atatürk aynı coğarafyada yaşayan, birbirlerinin ırki ve toplumsal durumlarına riayet eden ve çıkarları ortak olan herkesi yaptığı millet tanımında toplamıştır. Türk bayrağı diyemeyen anti emperyalistliği sadece sözde olan eline Türk bayrağı alan sözde sosyalistlerimiz bu birlikteliğe karşı çıkıyor. Peki bilimsel sosyalistler milli değerlere sahip çıkar mı? Marks ve Engels, öğretilerini diyalektik ve tarihsel materyalizme dayandırmışlardır. Bilimsel Sosyalizm , felsefede diyalektik materyalizm, toplumsal bilimde ise tarihsel materyalizmden oluşur. Bilimsel Sosyalistlerin, milli değerlere bakışı tarihsel materyalisttir ve bu çerçevede milli değerler, devrimin tarih içinden gelen kaynakları olarak değerlendirilir.Devrime ihtiyaç duyan, emperyalizmi topraklarımızdan defedecek kitleyi örgütlemek isteyen tüm sosyalistler, milli değerlere sahip çıkarlar. Dünya tarihinde hep milli değerlerine sahip çıkmayı bilen, onların başkalarının elinde kendilerine ve devrime karşı bir koz olarak kullanılmasına izin vermeyenlerin devrime önderlik ettiğini görürüz. Lenin, 12 Aralık 1914 tarihli ” Büyük- Rus Ulusal Gururu Üzerine” makalesinde ” Ulusal gurur duygusu bize , biz bilinçli Büyük – Rus proleterlerine yabancı bir duygu mudur? Elbette ki değildir! Biz, dilimizi ve yurdumuzu çok severiz;.” diye yazarken, ” Proleterya Devrimi ve Dönek Kautsky” adlı eserinde de ” Büyük burjuva devrimcilerine saygı göstermeyen insan Marksist olamaz.” diye yazmaktadır. Stalin 2. Dünya Savaşı’nda Kızıl Ordu aakerlerine radyodan Kutusov’un askeeleri diye sesleniyordu. Ve yine Stalin Napolyon’un saldırılarını püskürten Çarlık generali Mihail Kutusov’dan , 23 Şubat 1946 tarihli bir mektubunda vatan savunması konusunu işlerken “Napolyon’u ve ordusunu iyi hazırlanmış bir karşı savaşla yok eden dahiyane başkomutanımız ..” şeklinde bahsetmektedir. Ve yine Stalin, 13. yy’da yaşanmış olan Cermen kavimlerinin istilalarına karşı yurdunu savunan Aleksandr Nevski’nin hayatını ve mücadelesini anlatan bir filmi dünya sinemasının en önemli yönetmenlerinden Eisenstein’a hazırlatmıştır. Stalin, Alman faşizmine karşı mücadelede hep kendi ülkesinin devrimci birikimine , milli değerlerine yaslanmıştır. Çin Devrimi’nin önderi olan Mao Zedong’un eserlerinde de bulmak mümkündür. Mao Zedong, Çin demokratik devriminin önderi Sun Yat Sen’i ve onun ” üç halk ilkesi” programını bütün bir Çin Devrimi boyunca bir miras olarak sahiplenmiş ve savunmuştur. Görüldüğü gibi bütün sosyalist önderler, cepheyi birlikte tutan asırlık tarihleri ve kendi milli değerleri olduğunu görerek devrime ve vatan savunmasına önderlik etmişlerdir. Dünya sosyalist hareketinde ve Türkiye tarihinde emperyalizme karşı bir çok birliktelikler olmuştur. Örnek sunarsak eğer Çin Komunist Partisi ( ÇKP) ve Guomingdang’ın (Çin’in iktidarda olan milliyetçi partisi) Japon emperyalimizmine karşı yaptığı birlikteliktir. Halbuki Çan Kay Şek önderliğindeki Guomindang, ÇKP’nin bir çok üyesini katletmişti. Buna rağmen ÇKP, Japon emperyalizmine karşı onlarla işbirliği yapmıştır. Bir diğer örnek ise 2. Dünya Savaşı’nda SSCB’nin, İngiltere ve Amerika ile bir olup Hitler’e karşı oluşturduğu Demokratik Cephe’dir. Bu ana örnekler dışında her ülkenin kendi devrim pratiklerinde de benzer birliktelikler yaşanmıştır.

Türk Devrimi’nin Hammaddesi İnsan, Ürünü Millettir.

Milli Kurtuluş savaşımız da böyle bir birliktelikle zafere ulaşmıştır. Sarıklısından toprak ağasına, aydından askerine millet aynı bayrak altında buluşup Kurtuluş Savaşı’nı zaferle taçlandırmıştır. Bugün Binali Yıldırım Nazım Hikmet şiiri okuyor, 1960’lardan beri bizlerin söylediği “İkinci Kurtuluş Savaşımız” diyor. Çünkü Türkiye’nin gereksinimleri AKP’ yi bizim cephemize itiyor. Türkiye’de bir anti emperyalist mücadele varsa dayanabileceği en büyük kuvvetler Türk bayrağı, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşımızdır. Kendine sosyalist diye tanımlayan tek icraatleri 1 Mayıs’ta halay çekmek olan, ABD’nin karagücüm dediği PKK kuyruğuna takılan batı ne söylerse doğrudur hastalığına yakalanan sahte sol ise bugün meydanlarda yükselen anti Amerikancı birlikteliğe gerici şeriatçı diyerek karşı çıkmakta. Dünyadaki bütün gericiliklerin arkasındaki asıl güç emperyalizmdir. Sahte solun, Türk devrimi tarihinden koparak tarihin ve Türkiye’nin bugünkü devrimci, anti amerikancı gündeminden de nasıl koptuğunun en büyük göstergesi Atatürk’ü ya da Kemalizm’i sol olarak görmemesidir. Oysa Ekim Devrimi ve Kemalist Devrim, 20. yüzyılın tarihini belirleyen en önemli öncü devrimlerdi. Kemalist devrimi, sahte sol deyimiyle, yarım kalmış bir burjuva demokratik devrim olarak görsek bile ki bu tespiti yapanlar onu sol olarak görmüyor yine toplumu ilerleten , üretici güçleri özgürleştiren rolü nedeniyle, tarihsel olarak sol ilerici bir eylemdir. Bugün çok daha net görüldüğü gibi, Kemalizm’e karşı tavır; devrimciliğin, ilericiliğin, hiç kuşkusuz sosyalistliğin, temel bir ölçütüdür. Kemalist devrime karşı tavırla ve bütün diğer noktalarda ki tavırlarıyla tarihin dışına düştükleri gibi, Bilimsel Sosyalizm’in özü olan tarihsel materyalizmi de reddetmiş oluyorlar. Devrimcilik bir yerde ayağımızın altından durmadan akan, ummadığın bir zamanda ters yönde kayan toprağa, tarihe her koşulda sağlam basabilmek değil mi? Tarihin büyük virajlarında ya da dönemeçlerini öngörüsüzlük nedeniyle algılayamama ve buna uygun devrimci mevzilenmeyi yapmamanın rolü kendi topraklarının devrimci geleneğinden kopup emperyalizmin cephesine düşmektir.

Tarihe Çalım Atılamaz

Türkiye bugün milli devletini ve bağımsızlığını koruma savaşı vermektedir. Kurtuluş Savaşı’mızdan çıkardığımız ders şudur: Eğer emperyalizme karşı dayanışma içinde olması gereken halk sınıfları birbirleriyle savaşsalardı devrim bozguna uğrardı. Tarihe çalım atılamaz, toplumlar önünde olan sorunları çözerek ilerleyebiliyorlar. Bugün eğer milli devlet tehlike altında ise, çıkarları milli devletin korunmasından yana olan tüm sınıflar ve bu sınıfların siyasileri ortak düşmana karşı birlikte mücadele etmek zorundadır.

Kaynakça:

Öncü Gençlik Dergisi 74. Sayı
Teori Dergisi 228. Sayı
Teori Dergisi 309. Sayı
Aydınlık Dergisi 1088. Sayı
Aydınlık Dergisi 1131. Sayı

 

oncugenclik.Org.tr, 11.08.2016