Ana Sayfa Makaleler Haksızlıkla mücadelede Mehmet Çetin çizgisi

Haksızlıkla mücadelede Mehmet Çetin çizgisi

1692

Yoksulluk içinde geçen yaşamı, yedi yıl süren devrimcileşme pratiği ile, bir senaryonun, romanın konusu olabilecek bir kişilik Mehmet Çetin. İnce Memed’in tersine, toprak ağası düşmanı Mehmet Çetin anti-feodal, anti-emperyalist bilince sahip bir köylü önderiydi.

Küçültülmüş Çukurova’ya benzer Pazarcık Ovası. Yaşar Kemal’in romanlarında betimlediği bütün özellikler Çukurova’nın izdüşümüdür. Yeşilin çeşitli tonlarıyla bezenmiş, suların “kaynaşıp, menevşelendiği,” çok canlı çeşitlerinin yaşadığı, en önemlisi gün batımında “parmak gibi” sivrisineklerin savrulduğu bir ova.  

Pazarcık köylüleri ile toprak ağaları arası mücadele Çukurova’dan farklıydı. Çukurova’da adil olmayan mülkiyet paylaşımı esas olarak tamamlanmış olmasına karşın, Pazarcık Ovası’nda toprak mülkiyeti, özellikle hazine arazileri üzerinde süren mülkiyet kavgası bitmemişti. Çukurova’nın tersine, Pazarcık’ın yoksul ve topraksız köylüleri ile toprak ağaları arası çatışma bölgenin en temel gerçeğiydi.  

Bora Gözen ve arkadaşlarının 1971’de saptadıkları toprak sorunu üzerinde ortaya çıkan olgular 1980’lere değin sürdü. On yıla yakın bir dönemde hazine topraklarını işgal eden ağalara karşı, köylüler pek çok yerde işgale işgalle yanıt verdi. Toprak işgallerine koşut, protesto gösterileri, tarım işçilerinin sendikalaşma mücadeleleri kesintisiz sürdü. Devrimci köylü hareketi olarak başlayan Pazarcık köylü hareketi, Türkiye genelinde dikkat çeken eylemlerdi.

Mehmet Çetin anması. 16 Temmuz 1978, Pazarcık.

BORA GÖZEN’İN AYAK İZİ  

12 Mart Darbesinin 1974’e doğru sonu gözükmüştü. Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinde yargılanan Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) tutuklularının darbeye karşı mücadeleleri yeni devrimci bir kuşak ortaya çıkardı. Yüzlerce deneyimli ve birikimli genç devrimci kuşak, yeni mücadeleler için görevler üstlenmeye hazırdı. Diğer tarafta, adına “1971 solculuğu” denilen maceracı hareketler çökmüş, geriye kalan taraftarların ideolojik, siyasi ve örgütsel iddiaları tükenmişti.   

18 yaşından önce girdiğim Mamak Askeri Cezaevinde TCK 141-141. maddeler gereği (yasadışı örgüte üye olma ve komünizm propagandası yapmayı yasaklayan yasa maddeleri) verilecek cezanın asgari haddini tamamlamıştım. Tahliye olurken Doğu Perinçek, Bora Gözen’e ait olduğunu söylediği gri bir pantolon hediye etmişti. Uzun zaman Bora Gözen’in pantolonunu giyip, Bora’nın izini sürmeye başladım.  

Mamak’ta yatan üç arkadaş, Askar Yılmaz, (Celal-Haydar) Ramazan Duran (Abbas) ve Halil Akbay (Ahmet) TİİKP bölge komitesi adına göreve başladık. Bora Gözen ve Cafer Topçu’nun ayak izlerinin son bulduğu bir köyde TİİKP komitesi olarak köylü arkadaşlarla birlikte genel bir değerlendirme toplantısı yapmıştık. Bölgenin yerlisi arkadaşlar çalışmalar hakkında bizi bilgilendirdiler. Bora Gözen ve Cafer Topçu’dan geriye kalan ilişkiler ve belgeleri teslim ettiler. “Kaybettiklerimizin yerini almak” o gün de bugün de oldukça duygulandırıcı anılar.  

Maraş-Antep ve Adıyaman’ı kapsayan çalışmalar hızla gelişme göstermişti. Daha sonra çalışmaları yönetmek için Daşar Karadağ (Kemal) bölgeye sık sık gelip uzun zaman kalan arkadaşlardandı. Zaten TİİKP-Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP)’liler için Pazarcık Ovası adeta eğitim ve çalışma kampı olmuştu. 1980 darbesine değin süren yoğun çalışma ve onlarca devrimcinin yatıp kalktığı, yediği içtiği evler yoksul ve topraksız köylü evleriydi. Uzun ve yoğun çalışmalar içinde, gönül rahatlığıyla yazabileceğim; olumsuz olan, bizi mahcup eden, yüz kızartıcı hiçbir davranışın yaşanmamış olması… Gurur verici olan, çalışmalarda halkın davasına bağlılığın ve disiplinin belirleyici olduğuna inanıyorum. 

Doğu Perinçek, Mehmet Çetin’in cenazesinde.

KAFALARDAN ÇIKMAYAN KURŞUN! 

TİKP kurucu üyesi Mehmet Çetin, 25 Mayıs 1978’de Pazarcık-Demirciler köyünün ortasında jandarmalar tarafından vurularak öldürülmesinin üzerinden 44 yıl geçmiş. Çetin öldürüldüğünde 31 yaşında, dört çocuk babası bir köylü önderiydi. Açıkça belirtmek gerekirse, Çetin kendi hatası sonucu ölüme gitti. Köylüsü, yakın arkadaşı dağda gezen bir katili Jandarma timi kelepçe takıp götürürken, Çetin bir manga jandarmaya müdahale eder ve kaçağın kaçmasını sağlar. O arbedede jandarma tarafından vurulur. Mehmet Çetin vurulduktan sonra evine gittiğimde karısı Fatma boynuma sarıldı, “Siz yoktunuz. Siz olsaydınız bu iş başımıza gelmezdi. Onu siz engelleyebilirdiniz.” sözleri, Çetin’in ölümünü açıklar.   

Demirciler köyünde 16 Temmuz 1978’de düzenlenen Çetin’i anma mitinginde dönemin TİKP Genel Başkanı Doğu Perinçek, “G-3 tüfeğini 30 santim yaklaştırarak Mehmet Çetin arkadaşımızı öldürdüler. Kafasındaki kurşunlarla gömüldü mezara. O kurşunlar kafamızdan da hiç çıkmayacak.” demişti. Çetin’i yakından tanıyanlardan biri olarak “o kurşunlar kafamızdan hiç” çıkmadı.

Mehmet Çetin gibi belalı, toprak ağalarını öldürüp dağa çıkmayı düşleyen yoksul köylüyü örgütleme, bölge çapında siyasi bir lider haline ve TİKP’in kurucuları arasında yer almasına yol açan neden toprak sorunuydu. O dönemde bizi köylülerle birleştiren, topraksız ve az topraklı köylüleri örgütlemede, TİİKP’in “Toprak Devrimi Programı” anahtar olarak görülüyordu. Elimizde “Toprak Devrimi Programı” gibi bir program olmasaydı, Mehmet Çetin gibi arkadaşları devrime kazanma ve örgütleme mümkün olmazdı.

Yoksulluk içinde geçen yaşamı, yedi yıl süren devrimcileşme pratiği ile, bir senaryonun, romanın konusu olabilecek bir kişilik Mehmet Çetin. Yaşar Kemal’in “İnce Memed” karakteriyle asla kıyaslanamaz. Yaşar Kemal’in “İnce Memed” karakterinin tersine, toprak ağası düşmanı Mehmet Çetin anti-feodal, anti-emperyalist bilince sahip bir köylü önderiydi. Eşkıya İnce Memed’in tersine, Mehmet Çetin’in eşkıyalık özlemleri yenilgiye uğratıldığı için devrimcileşti. Her yoksul ve topraksız köylüde var olan, toprak ağalığına duyulan anlamlı nefreti Mehmet Çetin’i tanımaya başlayınca daha iyi anlamıştım.  

Çetin’in köyü Demirciler, geniş bir tepenin üzerine yayılmış bir köydür. Köyünün güney doğu ucunda Çetin’in kerpiç evi, en batı ucunda üç katlı, kalın duvarlar içinde Hüso Ağa’nın evi yükselirdi. Çetin pencereden baktığında, kapısını açtığında avuç içi gibi düz ova, Hacı Ahmet (Kısakürekler), Kadıoğlu, Emiroğlu, Papazlar ve Pinco ağaları tarafından paylaşılmıştı. Seyrine doyulmayan güzellikteki ova ve etrafını çevreleyen kıraç tepeler üzerinde kurulu topraksız köylüler kahır çekerdi.  

Hangi nedenler sürüklemişse, Mehmet Çetin’in (Mamet) babası Ali Emmi ve ailesi İslâhiye tarafından gelip yerleşmişlerdi. Ağaların koltuğu altına girmeyecek denli başı dik bir aile olarak yaşadılar. Tanıştığımızda, Çetin evli, üç çocuğuyla, (son bir çocuğu daha oldu) bir ev yapıp yerleşmiş. Mehmet Çetin ne denli gözü pek, namluya sürülü tabancasıyla, köyün bir başından bir başına yürüdüğünde, Hüso Ağanın konağının perdelerinin çekildiği anlatılır. Yiğitlikte karısı Fatma, Mamet’den geri kalmaz bir amazon kadını… Sık sık kaldığımız evde çekiştiklerine ve dargınlıklarına hiç tanık olmadık.  

Mamet’in ailesi tarım amelesiydi. Sakalık yapar, pamuk tarlalarını sulardı. Sabah gün doğduğunda çamur içinde eve dönen Mamet’in çamurlardan arındırılması işini güler yüzlü, hamile haliyle Fatma yerine getirirdi. Bir sabah Mamet eline “Halkın Sesi” dergisini almış, plastik leğenin içinde Fatma’nın ayaklarını yıkar gördüğümüzde, “İşte bu olmaz” dediğimiz bir andı. İlk sözümüz “Fatma bırak ayaklarını kendisi yıkasın” sözünü duyduklarında, Mamet’in utandığı, Fatma da ilerlemiş hamileliğine yormuştu. Daha sonra soğan pilav yediğimiz yer sofrasında bu ve benzer konuları uzun uzun konuşur tartışmıştık.

Kadınların, erkeklerin ayaklarını yıkaması çok yaygındı. Ayak yıkamanın görev değil ayıp olduğunu söylediğimizde, Mamet her zamanki sevimli mahcubiyet duygusuyla gülmüş, susmuştu. Fatma sözünü esirgemeyen bir kadındı. Tok bir sözle “Sabaha kadar uçsuz bucaksız tarlalarda, çamur ve sineklerin içinde koşuyor adam! Benim yaptığımda ne var ki” demişti. Anlatmaya çalışmıştık nedenlerini. Açıklamaya çalışmıştık kadın-erkek eşitliğini. Yıllarca pek çok konuyu açıkladığımız gibi… 

İlk başlarda Fatma bizleri hiç istememişti. Her halinden anlaşılıyordu istemediği. Mamet candan sahiplenmeseydi, Fatma evine adım attırmazdı. Fatma biliyordu, Mamet belalı bir adamdı. Ama bizden dinledikleri ve anladıkları kadarıyla, bizim “daha belalı” olduğumuz kanısını edinmişti. Bu kanısını daha sonra özeleştiri yapar gibi açıklamıştı.  

Eve gelip kaldığımız zamanlar Fatma’nın güler yüzü değişir, suratı asılırdı. Başlarına bir iş gelmesinden, çocuklarla “bir başına kalma” korkusu doğaldı. Doğrusu Fatma’yı değiştirmek, eşkıya özlemcisi Mamet’i değiştirmekten daha zor oldu. Eve gelip gittiğimizde çocuklarla ilgilenir, şakalaşır, dersleriyle ilgilenirdik. Geliş-gidişlerin belli olmadığı zamanlarda, onlardan ayrı sofra kurdurmaz, onlarla birlikte yer kalkardık. Bulaşıklar yıkanmamış olduğunda bulaşıkları yıkardık. Bulaşık yıkarken karı koca bizi gördüklerinde şaşırmış, yıkamamızı istememişlerdi. Ama aldırmamıştık. 

Köy evlerinde kadınlar bir sürü külfetin hizmetini yapmaya çalışırdı. Biz kaldığımız evlerde doğal olarak geleneksel misafirlikten farklı davranışlar gösteriyorduk. Kaldığımız evlerde, ev sahibinden önce kalkardık. Köy evlerinde yatakların renk renk kitap gibi dizildiği yüklükteki yorganlar ve döşekleri aynı titizlikle toplar yüklüğe koyardık. Kapıyı çalıp odaya girdiklerinde, odanın düzenlenmiş, yatakların kitap gibi katlanmış olduğunu gören Fatma’nın yüzünde utanma gülümsemesi belirirdi. Sanki çok bir iş yapmış gibi ezilir, mahcup olurdu. Bütün bu küçük-küçük görünen ayrıntılar, yaratmaya çalıştığımız farkındalık, giderekten bilince dönüşmeye başlamıştı. Devrimci davranış ve yaşam biçiminin devrimci gelişmeye yol açtığını gömüştük.  

Çalışmalar içinde gelişen farkındalık öylesine gelişti ki, “Namusuna toz kondurmayan,” tipik köy erkeği Mamet’in ağzından, “Arkadaşlar, evi jandarma basabilir, o durumda bizim odaya geçip ev sahibi gibi” davranmamızı önermiş, “Jandarma beni sizin yerine alıp götürsün” diyecek kadar asil bir ruh kazanmıştı. Vakitsiz girilip çıkılan evlerin kapılarının özveriyle açılmasında kadınlar belirleyici olmuştu. Pazarcık köylü hareketi bir yönüyle kadın hareketiydi. Çok sayıda kişilikli kadın devrimci yetişti. Bunlardan bir de Mehmet Çetin’in sevgili eşi Fatma idi. Kişiliği, açık sözlülüğü ve karakteriyle Fatma Çetin’in eşinden geri kalır yanı yoktu. 

Mehmet Çetin’in cenazesi, Mayıs 1978. Pazarcık. Fotoğraf: Aykut Töleğen

PAZARCIK KÖYLÜ HAREKETİ VE ETKİLERİ

Mehmet Çetin gibi sıradan, topraksız köylülerin gelişmesi ve devrimci mücadele içinde önder konumlara yükselmesi, köylerde önemli değişimlere yol açtı. Köylerde isimler bile değişmeye başladı. Eski geri kültürel değerlerin etkisini yitirmeye başladığı bir dönem yaşandı.  Pazarcık köylerinde başlayan gelişme, bölgede dengelerin değişimini de etkiledi. Özellikle Maraş il merkezinde zaman zaman ortaya çıkan provokatif gericiliğin ürkmeye başladığı bir döneme tanık olduk. Çeşitli çalışmalar ve kampanyalarla gelişmeler hızlandı. Aydınlık Gazetesi kampanyası maddi getirisi yüksek bir kampanyaya dönüşmesi devrimci özverinin bir sonucuydu. Kampanyaları devrimci eylemler izledi. TİKP’in örgütlediği İskenderun-Adana arası büyük yürüyüş ve mitingine Çetin de dahil, geniş bir arkadaş kitlesi katılmıştı. Devrimci köylü hareketinin içinde yetişen arkadaşlar, günümüzde Avrupa’nın pek çok ülkesinde devrimci yaşam tarzını sürdürmeye devam ediyor. Bir bütün olarak bakıldığında Pazarcık köylü hareketi, Türkiye devrimci mücadelesine çok yönlü katkılar ve etkiler yaptığı görülür. 

MEHMET ÇETİN’İN KAYBI

Mehmet Çetin, çok genç ve yararlı olabileceği bir dönemde, kendi hatası sonucu yaşamdan koparıldı. Anlamı olmayan, geri arkadaşlık duygusu onu tutsak aldı. Gerçeklere uymayan “yiğitlik-mertlik” duygusunun kurbanı oldu. Dr. Doğu Perinçek’in 44 yıl önce ifade ettiği gibi “kafasında mermilerle toprağa” düştü. 

Mehmet Çetin vurulmadan bir hafta önce, komşu köyden yakın arkadaşı Salman Erol, Aydınlık gazetesini dağıtırken bir kaza sonucu yaşamını yitirmişti. Bu iki arkadaşın arka arkaya ölümü, adeta yeni ve daha zor bir dönemin habercisi olmuştu. Bu iki arkadaşın ölümünden birkaç ay sonra bölge çapında Gladyo provokasyonları ve PKK saldırılarının eş zamanlı başlaması dikkat çekiciydi. 

Ölümünün üzerinden 44 yıl geçti. Onun kafasında taşıdığı mermiler, 44 yıl sonra bize de acı veriyor. Mehmet Çetin’in karakteri, çalışkanlığı ve özverisiyle saygılarımızı fazlasıyla hak ediyor.