Ana Sayfa Haberler KAĞITTAN KAPLAN ‘ADALET YÜRÜYÜŞÜ’

KAĞITTAN KAPLAN ‘ADALET YÜRÜYÜŞÜ’

1631

Utku Güngör, Öncü Gençlik Sakarya İl Başkanı

Emrecan Çelik, Öncü Gençlik Sakarya

Hep söyleriz. Kavramların alt üst edildiği bir dönemi yaşıyoruz. ‘’ Şeyler ‘’ karşıt kavramlarıyla mücadele etmiyor. Her ‘’ Şey ‘’ kendisiyle vuruluyor. Özgürlük kavramıyla yola çıkanlar, özgürlüğün ciğerini sökmek istiyor. ‘’ Adalet, adalet ‘’ diyenler , adaletsizliğin babasını getirecek bir yürüyüşe başlıyorlar veya şu şekilde demek daha doğru olur.

‘’Adalet , adalet’’ diyenler mazlumlar cephesinin karşısında  emperyalizmin adaleti için yürümeye başlıyorlar. Fakat o ‘’ Adalet’in ‘’ içinde şehit edilen öğretmen Necmettin Yılmaz yok ! O adalet buram buram Necmettin Yılmazların katilleri kokuyor. O adalet de memleketi bir kadın memesine satan Ahmet Altanlar var !

SÖZDE ‘ADALETİ’ SAVUNMAK

Özellikle 1990 yıllarından sonra yani ‘’ tek kutuplu dünya düzeni ‘’ ile birlikte emperyalist devletler küreselleşme projesi kapsamında ulus devletleri yok etmeyi amaçladılar.  Peki bu amaçlarına nasıl ulaşacaklardı? Küreselleşme döneminin ideolojisi olan neoliberalizm ile birlikte emperyalist devletler sistem karşıtı olmayan ve sınıf mücadelesine dayanmayan bir ” sol” muhalefet inşa ettiler.

Bu düzenin yaratılan ideolojik ikliminde sol emekçi sınıflarının iktidarını ve ulusal bağımsızlık savaşlarını savunmaktan ziyade etnik kimlikçiliği, mezhepçiliği savunan bir pozisyona getirildi. Çünkü artık sınıflar savaşı bitmişti ! Sınıflar savaşı, eski mücadele biçimiydi. Yeni mücadele biçimi, sınıf mücadelesini bir kenara atan, etnik, mezhepsel, cinsel farklılıkları ön plana çıkaran mücadele biçimiydi. Çünkü ulus devleti bölmek, ancak milleti bölmekle mümkündü. Milleti parçalamak ise, ancak ve ancak ulus devletin ‘’bastırdığı’’  farklılıkları(!) ön plana çıkarmakla mümkündü.

Elbette ’’ sol’’ bu pozisyona getirilirken bazı kavramların (özgürlük, adalet, barış, demokrasi…)  içi boşaltılmak zorundaydı. Bugün Türkiye de bu siyasetin başını çeken HDP ve onun kuyruğuna takılan diğer  ‘’ sol  ‘’ gruplardan örnek verirsek , bu grupların ağızlarından asla adalet , özgürlük , barış kavramları düşmez , bu gruplar etnik milliyetçilik ve mezhepçilik üzerinden siyasi faaliyetlerini yürütürler. Mesela Türkiye’nin Mustafa Kemal önderliğinde emperyalizme  karşı verdiği ulusal kurtuluş savaşının onlar için pek bir önemi yoktur .Yine bugün Mehmetçiğin PKK , İşid ve Fetö terörüne karşı verdiği büyük mücadelenin onlar için önemi yoktur.

Fakat Irak’da ABD işgali sonrası kurulan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi onlar için bir devrimdir.  Çünkü bu gruplar tarihi sınıf savaşımı ekseninde okumamaktadırlar. O yüzden neoliberalizmin kurnaz metodu olan vicdan pazarlayıcılığının ve sözde insan hakları , demokrasi savunuculuğunun tuzağına düşmektedirler.  Türkiye de “ adalet “ yürüyüşünü başlatanlar da ne yazık ki bu tuzağa düşmüşlerdir. Çünkü bu yürüyüşün içerisinde Türkiye için en büyük tehdit olan ABD ‘ nin kuklaları PKK ve FETÖ de bulunmaktadır. Adalet gelsin söylemi üzerinden PKK ‘ ya ve FETÖ’ ye karşı yapılan operasyonlarda tutuklananlara adalet istemek gerçekten adaleti savunmak mıdır?  Burada şu soruyu sormak  daha doğru olacaktır. Emperyalistlerin mi adaleti, mazlumlar dünyasının mı adaleti? Evvela, adalet kavramı da sınıfsaldır.

ADALETİN SINIFSALLIĞI

Küreselleşmeyle beraber palazlanan, Touraine’nin de savunduğu sınıf savaşının bittiği tezi doğru değildir. Keza , devletler belirli sınıfsal ilişkiler üzerine inşa edilmişti. Bugün sınıflar savaşı tezinin bittiğini bir kenara bırakalım, aksine gün geçtikçe kızışmaktadır. Emperyalizmin mafyatik üretim ilişkileri , bugün Avrasya cephesiyle göğüs göğüse çarpışmaktadır.  Adalet kavramını da bu ilişkiler bağlamında değerlendirmek gerekir.

Bir adalet rüzgarı gelmiş gidiyor. Bu rüzgarın çok uzun sürmeyeceği çok açık ve ne yazık ki bu kervana Yılmaz Özdil de katılmış. ‘’ Adalet herkes içindir ‘’ deniliyor…

Adalet kavramı da bulunduğu sınıfsal ilişkiler içerisinde değerlendirilir ve her sınıf kendi adalet sistemini uygular. Yani ‘’adalet herkes içindir ‘’ söylemi, içi boş , gerçeklikten kopuk söylemdir. Türk devriminin öncüsü Mustafa Kemal, emperyalizmle işbirliği yapmış ortaçağ ilişkilerine adaletli davranmış mıdır? Yani Şeyh Sait’e, Said-i Nursi’ye, İskilipli Atıf Hoca’ya ‘’ Adalet ‘’  var mıdır?

Bu sorunun cevabına mazlumlar dünyasından bakarsak , Türk devriminin önderi adaletli davranmıştır. Fakat, yönümüzü emperyalist devletlere çevirecek olursak, Mustafa Kemal ‘’ diktatör, otoriter, tek tipçi ‘’ kavramlarıyla ilişkilendirilecektir.

Çünkü adalet kavramı da sınıfsaldır !

Mazlumlar cephesinde, memleketi kadın memesine satanların adaleti, cezaevlerinde yatmaktır !

Fakat emperyalist cepheye göre, memleketi kadın memesine satanlar, Türkiye’nin ‘’ en iyi ‘’ gazetelerinde baş yazar olabilirler !

Mazlumlar cephesinde, gencecik öğretmeni yakanlara adalet silahla olur !

Emperyalist cephede ise, Mehmetçiğe kurşun sıkan ‘’ kırmızı fularlı kız ‘’ kahraman olur !

Son olarak ise, Türkiye’nin öncü partisinin gençliği olarak, şehit olan sıra arkadaşımıza söz veriyoruz ! Seni şehit eden emperyalizmin ‘’Adaleti ‘’ kaybedecek !

oncugenclik.org.tr , 23.6.2017