Dünya üzerindeki her sistem, sınıf, ideoloji bir gelecek tasviri üzerine inşa olur. Bu sunulan gelecek tasviri sistemin dünyaya, üretim ilişkilerine, insana ve diğer tüm çelişkilere dair bakışını ele verir. Bu noktada sistemlerin piyasaya sürdüğü sinema filmleri, diziler, kitaplar, dergiler ve benzeri tüm ürünler bu fikirleri yansıtır.
ABD’nin dünyanın jandarmalığına soyunduğu günlerde Hollywood yapıtlarının tümünde barbar ülkelere barış ve demokrasi götüren, asla yenilmez, sözüm ona silahı mutluluk (!) dağıtan Amerikan ordusunu izledik. “Rambo” filminde ABD, Vietnam’daki yenilgisini terse çevirip nasıl büyük bir zafer kazandığını ve insanlığını kurtardığını tüm dünyaya izletti. Tüm dünya kıyametlerinden, her türlü kaostan çeşitli kahramanlıklarla sıyrıldı ve hayalleri süsleyen ABD olarak hayatına devam etti. Ancak geldiğimiz son noktada ABD’nin dünya üzerindeki yenilgisi kültürel üretimine de yansımış durumda; distopik senaryolarla, çözümsüzlükten ibaret sonlarla, kaosa sürüklenen bir dünya tasviriyle, sanki dünya yüce dengesini yitiriyormuşçasına korkulan karanlık bir gelecek çiziliyor.
Börü 2039’un Türkiyesi
Bugünlerde BluTV platformunda yayınlanmaya başlayan “Börü 2039” da Türkiye için bir gelecek çiziyor.
“Börü 2039”, Alper Çağlar’ın çektiği Türk polisinin çerçevesinden Türkiye’nin teröre karşı verdiği mücadeleyi anlatan 6 bölümlük “Börü” dizisinin devamı olarak 2039 yılını ele alıyor. İlk dizinin finalinde 15 Temmuz darbe girişimini alt eden Türkiye 2039’da hala tehditlerden, terörden, krizlerden kurtulamamış ve Börü isimli ekip Türkiye’yi kurtarmaya devam ediyor.
“Börü 2039”un çizdiği Türkiye dünyayla beraber kaosa sürüklenmiş; İstanbul’da 25 milyona yakın insan yaşamakta, şehirde suç oranları had safhaya ulaşmış, devlet adeta İstanbul’un belli bölgelerinden elini eteğini çekmiş ve çetelerin kol gezdiği bir kabile hayatı yaşanıyor, ekonomik anlamda dünyanın 6. sırasına yerleşen Türkiye’de refahın yükselmesini beklerken sınıflar arası makasın çok daha açıldığını görüyoruz.
Bu çizdiği gelecek ile bize Hollywood sinemasının geldiği son noktayı hatırlatan “Börü 2039” ilk bölümündeki bütün sahnelerde de bunu gözler önüne seriyor. Yıllarca izlediğimiz Amerikan filmlerindeki alışılagelmiş öğeleri burada da görüyoruz. Türkiye Cumhurbaşkanı filmlerden görmeye alıştığımız bir ABD Başkanı edasıyla ülkenin geleceğini ordusuna veya yönettiği (!) devlete değil, zengin bir iş adamına emanet etmiş. Teknoloji çok gelişmiş ancak bundan faydalanan devletler değil, finansı yöneten kodamanlar olmuş. Bunun Türkiye’deki temsilcisi olarak da Kemal Boratav göreve atılmış ve yönettiği milyon dolarlar ile Polis Özel Harekât Timi Börü’yü paralı askerlere çevirmiş. Zeki kızı Tomris ile yapay zekayı da kullanarak yeni teknolojik silahlar, savunma sistemleri ve araçlarla inşa ettiği savaş ekibi Türkiye’nin “Geçit Tutan”ı olarak görevlendirilmiş. Dünyadaki teknolojik ilerlemenin nimetlerinden faydalanamayan Türk polisimizin başı sıkıştığında devreye Başkan Boratav giriyor ve işi hallediveriyor.
Ancak 15 Mart 2039 günü Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne yapılan saldırıda Börü’nün küfürbaz “Çaka”sı bile işe yaramıyor ve saldırganlar istediklerini alıp gidiyorlar. Öyle tahmin ediyoruz ki dizinin devam eden bölümlerinde de bu saldırganlar ile Kemal Boratav arasındaki savaşı ve Börü’nün kahramanca ülkemizi nasıl kurtardıklarını izleyeceğiz.
Türkiye değil, adeta bir “Küçük Amerika”
Dağ, Dağ 2, Börü gibi yapımlarla milli hassasiyetleri harekete geçiren Alper Çağlar son işinde bu rüzgârı bambaşka bir yere sürüklemiş. Dizide Türkiye’nin geldiği son durum, uluslararası arenadaki dengeler, ekonominin kripto piyasalar odağında dönmesi, yapay zekanın insanı tehdit eder bir yere konumlanması hepsi gösteriyor ki bu senaryoyu geleceği hala emperyalist sömürünün devam edeceğini tarihsel bir gerçek olarak kabul eden birileri yazmış. Dizinin yayına girmeden önce “Börü 2039 Kronolojisi” adıyla yayınlanan videoda sunulan hikâyenin ana hatlarında da çürüyen düzenin hayallerini görüyoruz. Hikayenin içerisinden birkaç maddeyi şöyle sıralayabiliriz:
– ABD doğal afetlerle ve terör saldırıları ile bir kaosa sürüklenmiş,
– Buna karşılık Çin askeri varlığını kat sayısal olarak artırıyor,
– Avrupa ve Türkiye bu denklemde tarafsızlığını ilan ediyor,
– 1 Bitcoin milyon dolarlar değerinde ve kripto para ekonominin merkezi olmuş,
– Türkiye bir kripto parayı resmi para birimi ilan ediyor,
– Koronavirüs salgını milyonlarca insanı öldürmeye devam ediyor,
– Teknoloji gelişiyor ancak insanlığa değil, şirketlere kazanç sağlıyor…
Buradan anlıyoruz ki yeni gelecekte insanlık hala emperyalist sömürü altında, teknoloji üretimi artırmak üzere değil sömürüyü kolaylaştırmak üzere kullanılıyor, şirketler devletlerin patronu konumunda, Çin ABD’nin yerini almaya çalışıyor ve bu düzende Türkiye biraz da Alper Çağlar’ın akıldan yoksun milliyetçiliği ile “Türk’ün Türk’ten başka dostu olmaz” diyerek savaşıyor. Ancak burada bağımsız, başı dik, üreten bir Türkiye değil, adeta bir “Küçük Amerika” olarak bir şirkete geleceğini emanet etmiş, halkı kaos içinde yaşayan, devleti zayıf bir Türkiye görüyoruz.
ABD’nin Karanlık Geleceği Başarıyı Getirmez
ABD emperyalizminin yenilgi sürecinde sinema filmlerinde, kitaplarda, dergilerde karanlık bir gelecek çizmesinin, bu karanlık gelecekte emperyalist sömürünün biçim değiştirerek devam etmesinin, bu sistemin dünyanın tarihsel bir gerçeği olduğunu anlatmasının bir anlamı var elbette. Kendi geleceğini kurtarmaya, yenilgisini zihinlerde önlemeye çalışıyor. Bu düşüncenin Alper Çağlar’ın filmine yansımasının sebebi de olsa olsa uluslararası başarı kaygısıdır diye tahmin edebiliriz. Başarıyı mevcut sisteme entegre olarak elde edeceğini düşünmek ise sistemin oluşturduğu sempati katmanına bel bağlamaktan geliyor. Ancak dünya değişiyor, değişen dünya ile birlikte başarı ölçütleri de değişiyor. Artık hayalleri süsleyen bir ABD olmadığı gibi Hollywood’un da bir başarısı kalmadı.
Türkiye’nin Geleceği Börü’ye Emanet Edilmeyecek
“Börü 2039” üzerinden Türkiye’nin ve dünyanın geleceğini Atlantik sisteminin cam fanusundan çıkaramayanlara seslenelim: Türkiye bu sistemin içerisinde karanlık bir gelecek yaşamayacak, Türkiye’nin geleceği Börü’ye emanet edilmeyecek.
Türkiye’nin Börü’ye emanet edilecek kadar aciz bir hale gelmesi demek Türk milletinin ve devletinin yok olması demektir. Dizide gösterildiği gibi Türk polisinin dizleri titrerse, Türkiye Cumhuriyeti terör saldırısı üzerine bir video konferans görüşmesi ile ülkesini iş adamlarına emanet eden bir cumhurbaşkanına sahip olursa Alper Çağlar’ın senaryosu gerçekleşir. Peki Hendek operasyonlarında Türk polisinin dizleri titredi mi? Mehmetçik Fırat Kalkanı, Barış Pınarı operasyonlarında düşmanın üzerine gitmekten çekindi mi? Türk milleti 15 Temmuz gecesi Amerikancı Gladyo’nun namlusundan korktu mu? Türk devleti FETÖ ve PKK’yı ezerken bir adım geri durdu mu?
Türkiye bugün içerisinde bulunduğu süreçte bileklerine vurulmuş Atlantik zincirlerinden kurtuluyor. Bölgesinde emperyalizme karşı bir cephe örüyor; ABD’nin Batı Asya’daki silahını komşularıyla birlikte yeniyor. 2017’de Irak’ta referandum girişimi Türkiye-İran-Irak birlikteliğiyle engellendi; Karabağ’da temsilciliğini Ermenistan’ın yaptığı ABD, Türkiye-Azerbaycan-Rusya-İran iş birliğiyle kaybetti.
Doğu Akdeniz’de ve Ege’de Mavi Vatanımızı Türk ordusu savunuyor. Türkiye kendi gemileriyle zenginliklerini keşfediyor, kendi silahıyla korsanları dize getiriyor.
Türkiye verdiği mücadeleyle birlikte sadece bağımsızlığını inşa etmiyor, ABD’nin hegemonyasını yıkıyor. Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD bugün hiçbir yerde istediğine ulaşamıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün yaktığı ateş bütün mazlum milletleri sarmıştı, bugün de Türkiye’nin mücadelesi ezilen devletlerin önünü açıyor. ABD’nin emperyalist sömürüsü ve dolar saltanatı son bulurken çürüyen sistemin karşısında kamucu, insancıl, paylaşan ve üreten yeni Asya uygarlığı filizleniyor.
Bu koşullarda;
Türkiye’nin geleceğinde güçlü şirketler değil, güçlü devlet var.
Türkiye’nin geleceğinde paralı askerler değil, şanlı Türk polisi ve Mehmetçik var.
Türkiye’nin geleceğinde suç işleyen değil, çalışan bir Türk milleti var.
Türkiye’nin geleceğinde borç batağında boğulmak değil, üretim var.
Türkiye’nin geleceğinde karanlık ve kaos değil, aydınlıklar var.
Türkiye Alper Çağlar’ın tahmini üzere Küçük Amerika programıyla Atlantik sisteminin çürümüş bir temsilcisi değil; Üreten ve Birleşen Türkiye programıyla yükselen Avrasya uygarlığının önderi olacaktır.
Murat Katlanç
Öncü Gençlik İstanbul İl Sekreteri, GYK Üyesi