Özgür Bursalı, Öncü Gençlik Genel Başkanı
Teşkilatlı Şiirler
Nazım Hikmet o büyük vicdanı ve aydınlığı ile aramızdan ayrılalı 51 yıl oldu.
“Senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen,
Gideni bulacak mı zannediyorsun?”
Diye sormuştu, ikinci dünya harbi sıralarında. Kirletilmek istenen insanlığa, halkına bıraktı şiirlerini. Sorusuna yıllar sonra cevap verelim: Arkasından gelen şiirleri, nice Nazım Hikmetleri buldu, yetiştirdi. Nazım, şiirlerinden önce öldü. Sanıyoruz kendini iyiye, güzele, doğruya, mücadeleye adayan tüm şairlerimizin akıbeti böyle olacak. Mücadele eden şiirler, ölümü kesinlikle tatmayacaktır. Güneşin doğacağı her gün mücadele de devam edecektir. Şiirler de mücadelenin bağrında yarınlara kucak açacaktır, güneşli güzel günlere okunacaktır. Kaldı ki nefes alan, sadece şiirler değil, Nazım’ın emekçi halkına adadığı büyük vicdanıdır. Nazım’dan sonra, soluk soluğa hız kesmeden geçen 51 yıl, bizlere “teşkilatlı şiirlerin” dayanıklılığını da göstermiştir.
Tahir’le Zühre de Teşkilatlıydı
Nazım Hikmet, “hayatının ve şiirlerinin hesabını vermeyi” borç bilmiştir halkına. Bu hesap büyük özlemlerin uğruna ödenmiş bedellerin toplamıdır. Nazım’ı Nazım yapan, aşklarını yaşatan, sevgilerini çoğaltan, mücadelesidir. Hayatının hiçbir döneminde teşkilatlı olmaktan taviz vermedi Nazım. Teşkilatlı oluşu, O’na dünyaları kazandırdı. En büyük özgürlükleri, mutlulukları, aşkları keşfettirdi. Tahir’i de, Zühre’yi de, Benerci’yi de, Kuvayı Milliye Destanında bahsettiği Halimur-Ayvalı Hattının 7. neferi Mehmet Oğlu Osman’ı da şiirlerinde örgütledi. Ve memleket sevdasını böyle ördü tüm Anadolu’da…
Yaşamının 17 yılını zindanlarda geçirdi Nazım. Ancak bir gün dahi, yaşadığı 20. Asra dair tek bir şikâyet etmedi. Mavi gözlerinde korkudan eser yoktu. “Olduğu safta olmak, bizim tarafta olmak ve dövüşmek yeni bir âlem için” O’na yetti. Sorumluluğunu, hayatının ve şiirinin hesabını yıllar öncesinden vermişti:
“… Tepeden tırnağa iman,
Tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben…”
“Tepeden Tırnağa Kavga”
Yaşamı boyunca övündüğü tek şey, teşkilatlı oluşuydu… Yine “Memleketimden İnsan Manzaralarında” sorumluluğunun altını çiziyordu: “Düşünmek değiştirmez hayatı.” Nazım Hikmet teşkilatlı olduğu için, bir eylem adamıydı. Henüz 18’inde, arkadaşı Vala Nureddin ile birlikte, ailesinden habersiz milli mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçti. 1925 yılında geri döndüğünde, İstanbul’un sanayi bölgelerinden birinde bir işçi tiyatrosu kurup, genç yaşta mücadeleye tuğla koymaya başladı. Aydınlık Dergisi’nde o büyük birikimini yine teşkilatlı bir biçimde ortaya koydu. Küba’dan Mısır’a kadar birçok ülkeye gitti ve konferanslar verdi. Kuvayı Milliye ruhunu, bu büyük felsefeyi tüm dünyada yaşadı ve yaşattı. Hiç yılmadı mücadeleden. Yurdunu seven tüm devrimci şairler gibi O da bedelini fazlasıyla ödedi.
Diğer sanatçılardan da beklediği, teşkilatlı olmaları ve halkı güzel günlere çağırmaları idi: “Halkın acısına, öfkesine, umuduna, sevincine, hasretine tercüman olunmalıdır. Sanat telakkimde değişmeyen şey işte budur. Geri yanı boyuna değişti, değişiyor, değişecek.”
Kurşunu Eritmek İçin
Hava kurşun gibi ağırdı. Nazım, o kurşunu eritmek için teşkilatlıydı ve teşkilatçıydı. Yalnız değildi; “Karanlığın gözüne bakarak yürüdü. Dost omuz başlarını, omuzlarının yanında duyarak yürüdü.” Nazım’ın sevdası, bu memleketin topraklarında filizlendi. Sevda şiirlerini de, memleket şiirlerini de ayırmadı birbirinden. İkisi birlikteydi hep, karışıktı. İkisi de esirliği, hürriyeti ve hasreti yaşattı Nazım’a. Güneşin zaptı için örgütledi şiirlerini. Yaşamayı ciddiye aldı ve “dövüşülmeye değer bir şeyler için” koşarak atıldı cepheye! Yeri geldi, Bursa Kalesinde yatarken de dışarıyla beraber yaşadı. Kavgasını ve rüzgârını hiç yitirmedi. Hiç ölmeyecekmiş gibi… Nasıl nerde olursa olsun teşkilatlı yaşadı. Emekçi halkına ve tüm insanlığa büyük bir birikim ve teşkilatlı, ölümü tanımayan şiirler yazdı.
Yarım Asır Sonra Haziran Dizeleri
Nazım’ı bizden alan Haziran, 50 yıl sonra binlercesini geri verdi. Aynı Haziran, Nazım Hikmet’in satırları gibi bu coğrafyanın bilincine unutmayacağı isimler kazıdı: Abdocan, Ali İsmail, Ahmet Atakan, Mehmet, Ethem, Berkin… Özgürlüğün, bağımsızlığın, zorbalığa karşı isyanın şairleri oldu hepsi. Bu büyük hürriyet kavgası haziran şehitlerimizle Nazım’ı kucaklaştırmıştır. Haziran şehitlerimiz, Nazım Hikmet’le beraber, hürriyetin sütbeyaz maviliğine olan inançları, yeni uyanışların ve yeni doğmuşların ve herkesin sesleriyle birlikte;
“İnsanlar için öldü
Hem de yüzünü bile görmediği insanlar için,
Hem de hiç kimse O’nu buna zorlamamışken,
Hem de en güzel, en gerçekçi şeyin,
Yaşamak olduğunu bildiği halde… “
oncugenclik.org.tr, 13.11.2018