Ana Sayfa Haberler PETRA SAZIN İZİNİ BERLİN’DEN HORASAN’A SÜRDÜ

PETRA SAZIN İZİNİ BERLİN’DEN HORASAN’A SÜRDÜ

2177

Petra Nachtmanova, saz çalan az sayıdaki Avrupalıdan biri. Saza beslediği tutkudan Türk televizyonlarında ve sosyal medyada övgüyle bahsedilen müzisyen. Nachtmanova sazın yüzlerce yıl boyunca kültürlerin merkezinde nasıl yer alabildiği sorusunun peşinden gidiyor. Sazın izini takip etmek için “Saz” filmi projesi kapsamında yedi ülkeyi kapsayan bir yolculuğa çıkmaya karar vermiş. Berlin’den başlayan bu yolculuk, Balkanlar’daki gizli köyler üzerinden İstanbul’a, oradan Anadolu’nun tepelerini aşarak Kafkas Dağlarına ve Azerbaycan aşıklarına ulaşarak Horasan Bölgesi’nde son buluyor. Belgeselde Nachtmanova, sazın öyküsünü Erkan Oğur, Erdal Erzincan, Murat Ertel, Gjovali Shani, Bosnalı Saz grubu ‘Sevdah’, Suat Kaya, Ayşe Sewaqî, Aşık Mübariz Aliyev ve Seyed Arash Shahriyari gibi müzisyenlerle birlikte keşfediyor. Yönetmen Stephan Talneau’nun bir yol belgeseli haline getirdiği ‘Saz’ filmi, dünya prömiyerini 38. İstanbul Film Festivali kapsamında Beyoğlu Sineması’nda yaptı.

Nachtmanova kendi serüvenini ve “Saz” filmini Aydınlık’a anlattı.

Petra Nachtmanova (solda) Eren Öztürk (sağda)

■ Öncelikli sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Viyana doğumluyum, Polonyalı annenin ve Çek bir babanın kızıyım. 10 sene önce Berlin’e taşındım.

■ Bağlama çalmaya nasıl başladınız? Neden bağlama?

Bağlamayı Berlin’de keşfettim. Bir sürü dernek var, saz kursları var ve pazar günleri gençler bağlamalarını sırtında taşıyıp kurslara gidiyor. Kreuzberg’te bağlamayı görmemek nerdeyse imkansız. İlgilendim ve kursa katıldım.

■ Böyle bir belgesel çekme fikri nasıl oluştu? Amacınız neydi?

Ben bir araştırma projesi düşünüyordum aslında. O zaman daha üniversiteydim. Sonra yolculuk fikri çıktı. Ama belgesel fikri yönetmenimiz Stephan Talneau’dan geldi.

ENSTRÜMANDAN FAZLASINI BULDUM

■ Saz filminin çekim sürecinde neler hissettiniz? Neler yaşadınız?

Evimden beş bin kilometre uzakta sadece bir enstrümanın izini sürdüğümü düşünüyordum ama daha fazlasını buldum. Çok güzeldi, özellikle şehir dışında köylerde zaman geçiyordu. Şehir dışında müzikle ilgilenmek ayrı bir zevk. Özellikle bağlamayla. Zaten köy enstrümanıdır, yol enstrümanıdır. Şehirden çıkan bir şey değil. Sonra tabii insanlarin misafirperverliği ve insanlarin yetenekleri çok etkileyiciydi.

■ İzlediğimiz kadarıyla siz de iyi derece bağlama çalıyorsunuz. Türküleri söylerken sözlerini anlamakta zorlandığınız oldu mu?

Tabii ki. Türkçe zaten hiç kolay değildi benim için. Mantığı çok ters geliyordu Avrupa dillerine göre. Size de Almanca ya da İngilizce belki ilk zamanlarda da ters geliyordur. Ondan sonra yabancı dilde şiir anlamak daha da zor, metaforlar var, kültürel bilgi lazım, coğrafyaya ait yaşam bilgisi lazım, ona göre tarih anlayışı lazım. Bazı şeyleri belki hiç anlayamayacağım.

■ Bu projeden sondaki hedefleriniz nelerdir?

Bir kaç albüm fikrim var, hem “Saz” filmi yolculuğunda öğrendiğim parçaları kayıt etmek istiyorum hem de başka projelerim var.

AŞIK VEYSEL’İN SÖZLERİ EVRENSEL

■ Kendinizi en yakın hissettiğiniz Türk aşığı kimdir?

Benim için Aşık Veysel çok özel. Hem ilk duyduğum aşık hem de Anadolunun ruhunu taşıyan bir aşık. Doğaya yakın, kavgadan uzak… Aşık Veysel’in sözleri bence çok evrensel, herkes girebilir, bakabilir onun içine. O sadelik bence dünyanın en zor şeyi. İnsanlık, kardeşlik işte.

■ Bağlama ve türküleri kendi icra ettiğinizde çevrenizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Berlin’de kocamla beraber aylık bir halk müziği gecesi yapıyoruz, Anadolu’dan, Kafkasya’dan, Balkanlar’dan, Doğu Avrupa’dan halk müzikleri çalıyoruz. O gecelerde bağlama hep var ve ilgi çekiyor. Bir sürü Avrupalı da geliyor; Almanlar, Fransızlar ve tabii Türkler, Kürtler,İranlılar… Berlin böyle karışık bir yer biliyorsunuz. Bunun için seviyorum.

ORTA AVRUPA’DA HALK MÜZİSYENİ YOK

■ Aydınlık gazetesi vasıtasıyla okuyuculara bir mesajınız var mı?

Ben dışardan bir göz olarak Anadolu’nun bütün halklarına şu yaşadığınız muhteşem coğrafyaya, şu kültürel zenginliğinize, musiki ve edebi hazinelerinize sahip çıkın demek istiyorum. Bizim halk kültürümüz sizin kadar canlı değil artık. Bizim köylerle bağlantılarımız koptu. Köyde halk müzisyeni kolay kolay bulamazsınız Orta Avrupa’da. Siz ona izin vermeyin, halk sanatını yaşayın ve yaşatın, doğayla barışık ve kardeşçe.