Samet Kunt/Öncü Gençlik İzmir İl Başkanı
Halvetiyye tarikatının Uşakkiyye kolunda yaşanan cinsel istismar vakası, tarikatları tekrardan gündemin baş maddesi haline getirdi. Olayın başından sonuna kadar hassas, dikkatli bir şekilde tartışılması gerekir. Ancak en az 1000 yıldır ülkemizde olan tarikatların sadece cinsel istismar ile gündeme gelmesi ve bu temelde ele alınması tartışmayı kısırlaştırıyor ve çözümsüzleştiriyor.
Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları döneminde, Yunus Emre’nin tarikatı gibi örneklerde gördüğümüz gibi ilerici roller üstlenen tarikatlar, ulus devletler çağında ilerici rolünü kaybetti. Ortaçağ kurumu olan tarikatlar cumhuriyet, millet gibi yapıların oluşması sebebiyle etkisizleştirildi. Bu kurumlar, Cumhuriyet yurttaşlığının, modern devletin ve çağdaş milletin yaratılmasının önünde bir engel haline geldi. Kemalist Devrim’in ilerlemenin önünde engel olan feodal kurumları tasfiye etmesi gerekiyordu. “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz” sözü bunun ifadesiydi.
Mafya-Gladyo-Tarikat Sistemi Yıkılıyor
Ancak 1945’te başlayan Küçük Amerika süreci ve 12 Eylül ile gelen karşıdevrim en büyük saldırıyı milli devletimize yaptı. Saldırının amacı “Devleti küçültmekti.” Bu girişim NATO’nun yasadışı çocuğu olan Gladyo marifetiyle yönetildi. Artık rekabet halindeki çok sayıda sermayedarın hâkim olduğu eski kapitalizmin tekelleşme olayı maflayaşmaya dönüşmüştü. Ticaret sermayesinin kenarlara sürülmesiyle sistem Gladyo diktatörlüğünde, mafyanın hâkimiyetine girmiştir. Demokrasi, parlamento, çok parti özgürlükler vb. çok dar bir çetenin sınırsız diktasını perdeleyen kavramlara dönüşmüştür. İşte bu Gladyo ve mafya ortaçağdan ve geçmiş dönemlerden kalma ne kadar kurum ve ilişki varsa, bunları diriltmiştir ve hâkimiyet sisteminin araçları haline getirmiştir. Bu durum Amerika ve Japonya’ya kadar sistemin sözde “ileri” ülkelerinde en geri kurumların hortlatılmasına neden olmuştur. Tarikatlar sadece ülkemizde değil, özellikle mafyalaşan kapitalizmin en ileri ülkelerinde yeniden dirilmiştir. Bu sistem Mafya-Gladyo-Tarikat sistemidir. Mafya sistemin hakim zümresi ve sınıfsal temelidir, Gladyo bu sistemin siyasal kurumlaşmasıdır. Tarikatlar ise, sistemin toplum içindeki örgütlenme ağıdır.
Peki bu konuyu neden bu kadar derinlemesine konuşuyoruz. Çünkü ülkemizde yaratılan tarikat tartışması bu gerçeklerin üzerinden tamamen atlıyor. Tarikatlar yalnızca Türkiye’deki meşru hükümete bağlı siyasal organizasyonlar şeklinde yansıtılıyor. (Oysa bunun gerçekle en ufak bir ilgisi yok.) ABD’nin dünya üzerindeki mafyatik diktatörlüğüne ve Gladyo operasyonlarına gözlerini kapatanlar tarikat tehdidini mafya ve gladyo ile arasındaki bağları görmezden gelerek sunuyor. Hatta Mafya-Gladyo-Tarikat sistemine göbekten bağlı hükümet dışı kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları denen örgütler tarikat varlığına karşı mücadele ettiklerini bile söylüyor. Gladyo’nun denetiminde olan ve ABD tarafından fonlanan kuruluşlar tarikatlara karşı olmak perdesi altında Türkiye’nin ABD’ye karşı savaşını engellemeye çalışıyor. Devletin içine yine tarikatların sızdığı görüşleri dayanaksız, delilsiz ve ispatsız bir şekilde pompalanıyor.
Bütün bunlar FETÖ deneyinin ve mevcut sistemin iyi anlaşılmadığını gösteriyor. Fetullahçılar devlete sızmadı, onlar Atlantikçi hükümetler eliyle devletimize yerleştirildi. Devleti küçültme programıyla Kemalist Devrim’in yarattığı kurumlar havaya uçurulurken, Fetullahçı Gladyo örgütlenmesi polis, ordu ve devlet içinde giderek büyütüldü, şişirildi.
Şimdi ise bambaşka bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ülkemizin cumhuriyet devriminden sonra emperyalizm destekli tarikatların üzerine en çok gittiği dönemdeyiz. 2014 Yılında Ergenekon tertibini çökertmemizle birlikte, FETÖ’nün başını ezme mücadelesi, Mafya- Gladyo- Tarikat sisteminden kopuşu beraberinde getirdi. FETÖ’nün 15-16 Temmuz gecesi ezildiği, Furkan Vakfı’na, Adnan Oktar tarikatına operasyonların yapıldığı bir süreçte tarikatların yeniden devletin içine yerleştirilmesi mümkün değildir. Türkiye’de yeni bir Atlantikçi hükümet kurulmadığı sürece, FETÖ gibi tarikatların oluşturulması olanaksızdır. Tarikat sorununa yaklaşımımız öncelikle bu bilimsel tavırla olmalıdır. Yoksa kendinizi CHP merkezli Atlantikçi iktidar projelerinde sözde tarikatlara karşı kılıç çalarken bulabilirsiniz.
Tarikatların Maddi Temeli Yok Oluyor
Tarikatlar, ABD’nin iktidar olduğu günlerde siyasete hakim oldu. ABD’nin Milli Devlet’in alanını daraltmasıyla o boşlukları tarikatlar doldurdu. Atatürk karşıtı ideolojik iklim, sıcak para ekonomisi ve Ortaçağ demokrasisi tarikatların maddi temelini oluşturdu. ABD özellikle CIA eliyle başta FETÖ olmak üzere tarikatları kontrol etmeye başladı. Partimizin Haçlı İrtica olarak tanımladığı yapılar ABD eliyle Türkiye üzerine sürüldü. 2014 yılından sonra ise ABD’nin ülkemizde ki etkisi büyük oranda azaldı.
Milli Devletin, FETÖ’nün tasfiyesiyle güçlenmesi, emperyalizm ile savaşın devleti ve milleti Atatürk ile buluşturması tarikatların maddi temellerini ortadan kaldıran önemli gelişmelerdir. Tarikatlar 2014 öncesine göre siyaset üzerindeki etkisini yitirmiş ve halk içindeki saygınlıkları sorgulanır olmuştur. Gladyo’nun toplum içindeki bir nevi modern tarikatları olan Sivil Toplum Kuruluşları işte bu olumlu gerçeği tersine çevirmek için uğraşmaktadır. Bu kuruluşlar devletimizin operasyonlarla çökerttiği Adnan Oktar, Furkan Vakfı ve FETÖ’ye demokrasi ve adalet maskesi altında siper olurken, vakayı adliyeden sayılacak olayları siyasetin merkezine taşıyarak tarikatlara karşı tavır alıyormuş gibi gözükmektedirler.
Siyasi güç dengelerinin değişmesinin yanında, Maliye Bakanımız Sayın Berat Albayrak’ın açıkladığı gibi ekonominiz de yeni bir yönelişe girmiştir. Üretim odaklı ekonomik yöneliş tarikatların ekonomik alt yapısını bozacak niteliktedir. Tarikatlar sıcak para ekonomisinin etkisiyle rant ile zenginleşmiş ve holdingleşmiştir. FETÖ buna en büyük örnektir. Üretim ekonomisi yönelimi rantı engelleyeceği için, para muslukları da kesilme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Devletimizin emperyalizm güdümlü tarikatların ekonomik varlıklarını bitirme mücadelesi FETÖ ile sınırlı değildir. Tarikatların kurban vb. yardımlar toplanması yasaklanmıştır. Kağıthane’de Süleymancılar’a ait bir yurt yıkılmıştır, Camilerin yerel bütçe olanakları ellerinden alınarak bu yetki müftülüklere bağlanmıştır. Bu sayede tarikatların cami derneklerini ele geçirerek kendilerine iktisadi kaynak yaratmaları engellenmiştir.
Tarikatlar Silahlanıyor mu?
Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, geçtiğimiz günlerde CNN Türk’te tarikatların silahlandığı ve ayaklanmaya hazırlandığı iddialarında bulunmasının somut delilleri var mı bilmiyoruz. Ancak İsmail Saymaz, Merdan Yanardağ gibi isimlerin bu iddialara yaslanarak ne yapmaya çalıştığını çok iyi biliyoruz. Bu tartışmaların Doğu Akdeniz’de ABD, İsrail ve Fransa emperyalistleriyle cephe cepheye geldiğimiz, muhalefetin RAND raporu doğrultusunda dizayn edildiği günlerde başlaması, bizi uyarmalıdır. Tarikatların silahlandığı ve isyana hazırlandığı iddiası da muhalefet partileri eliyle yayılan fitnenin bir parçasıdır.
Türk milli devleti bugün PKK’nın ve FETÖ’nün üzerine silahla gitmektedir. Suriye’de, Irak’ta, 15 Temmuz gecesinde, Doğu Akdeniz’de, Hendek Savaşların’da yakaladığımız başarı ortadadır. Tarikatların silahlandığını iddia edenlerin amacı devleti uyarmak ve somut bir tehlikeye karşı harekete geçmesini sağlamak değildir. Niyet devletin bu silahlanmayı teşvik ettiği, müdahale etmediğini söylemektir. Devletimizin bu gruplar ile mücadele etmediğini söyleyenler, IŞİD ve Hizbullah’a karşı verilen amansız mücadeleyi de saklamaktadır. Bütün bunlar devletimizi yönetenleri cumhuriyet düşmanı ilan etmek içindir. Amaç Türk Milleti’nin devlete olan güvenini sarsmaktadır. Bu yalanı kaldırın, altından yine FETÖ çıkacaktır.
Diyanetin Tarikatlar Raporu
Ülkemizin emperyalizmin aygıtı olan tarikatlarla mücadele ettiği Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı Tarikatlar raporuyla da sabittir. (2) Raporda 50’ye yakın tarikat değerlendirilmektedir. Raporun, devletin tarikatlar ile mücadeleyi kolluk gücü ile sınırlı tutmadığını, Cumhuriyet Kurumu olan Diyanet eliyle de olaya müdahil olduğunu göstermesi bakımından değeri çok yüksektir. Diyanet tarikatları, hem FETÖ’yle ve dış odaklarla ilişkileri, hem de İslam’a ve Cumhuriyet rejimine aykırılıkları üzerinden değerlendirmektedir. Tarikatlara sadece adi vakalar ve yozlaşmalar üzerinden karşı çıkan tavrın yanında Diyanet’in bu tutumu çok daha bilimseldir. Konuyu derinlemesine araştırmak isteyenler bu raporu okuması devletimizin tavrını anlamak bakımından çok öğreticidir.
Tarikat Tartışmasının Dört Hedefi
Birincisi, Tarikatlara karşı mücadele etmek bir maskedir. Türk devleti bugün Tarikatlara karşı mücadele vermektedir. Vatan Savaşı’nı öncelikli mücadele alanı olarak görmeyen ve gündemden çıkarmak isteyenler emperyalizm destekli gladyo oluşumlarına karşı mücadeleyi bağlamından kopararak salt bir toplumsal sorun haline getirmektedir. Hatta emperyalizm destekli tarikatlara adalet ve demokrasi maskesiyle sahip çıkmaktadır. Furkan Vakfı ve FETÖ’ye karşı yapılan operasyonlara hep bu gerekçelerle CHP merkezli kişi ve kuruluşların karşı çıkması çok öğreticidir.
Bu tartışmayı başlatanların ikinci hedefi ise bir Kemalist-Dindar çatışması yaratmaktır. Atatürkçü yurttaşlara Ayasofya, #KemalizmYıkıyor vb. etiketler üzerinden yapılan propagandanın benzerinin muhafazakar yurttaşlarımıza yapıldığını görüyoruz. Muhafazakar yurttaşlarımızı etkilemek için üretilen “FETÖ ile mücadele adı altında dindarlara zulüm yapılıyor” gibi söylemler aynı merkez tarafından imal edilmektedir.
Üçüncü hedef ise Kemalist Devrim’in bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığını yıpratmaktır. FETÖ’ye adalet, Furkan Vakfı’na adalet isteyenlerin ayını zamanda DİB’in kapatılması için uğraşması saldırının aynı zamanda Kemalist Devrim’e yapıldığını göstermektedir. Ne yazık ki bugün Kemalizm’e yapılan saldırının öncüsü CHP’dir.
Dördüncü ve en önemli hedef ise bazı radikal grupların işlediği suçlar ve yaptıkları provokasyonlar üzerinden AK Parti hükümetinin yıpratılması ve AK Partili vatandaşlarımızın sapık, cumhuriyet düşmanı vs. gibi sözcüklerle yaftalanmasıdır. AK Parti üyesi insanlarımıza yapılan bu hadsiz yakıştırmaların Atlantik propagandası yapan güçler tarafından kaşınması milleti bölme planın bir parçasıdır. Hükümet bu oluşumlara karşı önemli bir mücadele yürüttüğü halde bilinçleri 2014 öncesinde kalan Atlantikçi muhalif güçlerin RAND raporlarındaki senaryoları uygulamak için bu tip durumları fırsata çevirdiğini görüyoruz. Hükümetin içindeki bazı güçlerin de bu plana dâhil olduğunu Yeni Şafak gazetesinin Hilafet çağrısı yapan ekinden anlıyoruz. Ak Parti sözcüsü Sn. Ömer Çelik’in Atatürk’e sahip çıkan kararlı duruşu AK Parti içindeki bu girişimlerin başarısızlığa uğrayacağını gösteriyor.
Bu dört hedefi güdenlerin amacına ulaşması mümkün değil. Türkiye, Vatan Savaşında zaferlere ulaştıkça, Atlantik zincirlerini kırdıkça ve Üretim Devrimi’ne yöneldikçe Kemalist Devrim’in millet tanımı hayata geçiyor, toplum örgütlenmesinde tarikatların gücü zayıflıyor. Din yaşamında Diyanet İşleri Başkanlığımız tek yetkili kurum haline geliyor. Ne dersiniz tarikat öcüsünü yaratanlar yürüdüğümüz bu gelecekten korktukları için mi bu tartışmaları başlatıyor?
İkinci İstiklal Savaşı veren Türk milleti, Türkiye hükümeti ve devleti, sonunda Birinci İstiklal Savaşı’nı verenlerin çözümlerine, Atatürk’ün programına sarılmaktadır. RAND muhalefetinin fitneleri, gerçekte zaferin anahtarı olan bu birleşmeyi engellemek içindir. Türkiye’nin tam bağımsızlık rotasında kararlı yürüyüşünü durdurmaya ne ABD’nin, ne de içimizdeki Atlantikçilerin gücü yetmeyecektir.
DİPNOT
1-) https://www.youtube.com/watch?v=ckCoLcKCvCE
2-) Kaynak Yayınları, Diyanet’in Tarikatlar Raporu, Yayına Hazırlayan Oktay Yıldırım
3-) https://haberglobal.com.tr/gundem/hilafet-tartismalarina-omer-celikten-tepki-60451oncugenclik.org.tr, 20.09.2020