Seçkin Can, Öncü Gençlik İzmir Eski İl Başkanı
Kaç ateş çemberinden dimdik geçebilir insan? Başını biraz olsun eğmeden, tebessümünü yitirmeden, kahkahasını eksiltmeden, of demeden. Erkin saymadı hiç çemberleri, bize de saydırmadı. Ondandır, bilmeyiz bu sorunun cevabını.
Böyle durumlarda sözler titrek dudaklardan, yazılar titreten parmaklardan çıkar olağan koşullarda. Ama biz burada olağanüstü bir adamdan, onun tavrıyla bahsedeceğiz. O yüzden parmaklarımızın ve dudaklarımızın titrememesine dikkat edeceğiz.
Başın öne eğilmesinin iki anlamı var. Biri tasalanmak, öbürü teslim olmak. Ne teslim olduğunu gördük o yüzden, ne de bir sorun karşısında enseyi kararttığını. Her zorluktan Erkin’e kalan bir ince tebessümdü her zaman. Uzun yürüyüşlerden, binlerce afişle duvarları donattıktan ve binlerce bildiriyi dağıttıktan sonra hiç başı öne eğik görmedik onu. Hastane koridorlarında ve tahlil sıralarında da. Bunca yıldan sonra bize kalan en büyük şey budur işte.
SADE VE BERRAK
İnsanların acılarını ve dertlerini vitrinlerde sergilemesinin moda olduğu bugünlerde, çürümeye isyan etmiş bir asiydi. Acılardan ilgi devşirmeye girişmedi. Ama engellerin arkadaşlarla aşılabileceğini de hep bildi. Acılar ve dertler gibi arkadaşlar da onun için bir vitrin süsü değildi. Berrak bir su gibiydi, sade, gösterişsiz ama hayati.
Şimdi biz onu anlatacağız, “iyi çocuklara, kahramanlara.” Onun diliyle, sade ve berrak. Özlemini duyduğu, gülümseyen çocukların ve arkadaşlık toplumunun dünyasına onu da taşıyacağız. O güne kadar bütün haksızlıklara, bütün kötülüklere isyan edecek, haklılığı ve iyiliği yaratacağız. Büyük ağırlıkları tebessümle kucaklayıp Aydınlıkçı gibi yaşayacağız. Bıraktığı ne varsa daha çok sarılacağız.
Erkin, başı öne eğmemenin kitabını yazdı. Ne zaman canımız sıkılsa, ne zaman yükümüz ağır gelse dönüp dönüp o kitabı okuyacağız. Söz, üreten ve başı dik Türkiye’yi onun tavrıyla kuracağız.
Kardeşleri adına…
oncugenclik.org.tr, 25.3.2018