Ana Sayfa Yazılar SEN HANGİ PARTİDENSİN KARDEŞİM

SEN HANGİ PARTİDENSİN KARDEŞİM

640

Sorunlarımız her geçen gün büyüyor. Ekonomik kriz aşılamıyor, aksine daha da ağırlaşıyor. Halk olarak fıldır fıldır çözüm arıyoruz. Hani şu iktidarın ve muhalefetin bulamadığı çözümü…

Gençlik açısından durum daha vahim. Üniversitedeysen mezun olunca ne yapacağım, iş bulabilecek miyim diyorsun. Bir yandan da karnının gurultusunu en hesaplı nasıl geçirir onu düşünüyorsun. Öğrenciler için asrın keşfi sayılabilecek zurna tavuk dürümün dahi 50 TL’ye vardığı şartlarda ayın sonunu getirmek için matematik profesörü seviyesinde hesaplamalar yapmak zorunda kalıyorsun. Ekonomik kriz sebebiyle artık hiçbir öğrenci matematik dersinden kalmıyor. Krizi fırsata çevirmek bu olmasa gerek.

Önümüze seçenekler konuyor. Bir yandan 6’lı, 7’li masalar kuruluyor, diğer yandan istikrar nutukları çekiliyor. Ne masada ne de nutuklarda sorunlarımızı çözecek bir denklem yok. Matematiğimiz iyi malum, doğru bir denklem arıyor gözümüz, kulağımız.

Türkiye’de seçimlere girebilen parti sayısı yaklaşık 30 fakat bu milletin önünde 30 seçenek olduğunu göstermiyor. Keşke öyle olsaydı, hem siyasi ortam hem de insanlarımız rahatlardı. 30 seçenek, seç seçebilirsen… İşin aslı bizce Türkiye’de üç siyasi parti seçime giriyor.

SİSTEMİN PARTİSİ

Sistemin her dönem bir partisi oluyor. Bu parti bazen ikili bir koalisyon bazen tek başına iktidar bazen de bugün olduğu gibi 7’li masa olarak karşımıza çıkıyor. Bu arada 7 diyoruz çünkü üzerine sürdüğü görünmezlik kremiyle kimi muhaliflere gözükmüyor ama biz ittifakın ortasına mıh gibi çakılmış HDP’yi görebiliyoruz.

Cüzdanlarımız boşalmış, cüzdanlarımızı dolduran fabrikalarda tezgah işlemiyor. Bizim gibi traktörümüzün cüzdanı da boş. Mazotun bir litresi neredeyse kaliteli bir cüzdan fiyatına denk geliyor. Sistemin partisi bu manzaraya bakıyor ve bal kaymakla bezenmiş dudaklarından şu sihirli kelimeler dökülüyor: “Her muhtara bir yardımcı atayalım.” Gizli kapılar ardında görüştükleri IMF mi yoksa yine gizli kapaklı yemek yedikleri yabancı Büyükelçiler mi bu saçmalıkları kulaklarına fısıldıyor bilinmez. Fısıldayana da dinleyene de Allah akıl fikir versin.

Sistemin partisi gençliğin sorunlarına da böyle yaklaşıyor. Gençliğin yukarıda yazdığımız sorunları için ucuz oyun konsolu vadediyorlar. Geleceğimizi GTA’da görev yaparak düzelteceğiz herhalde. Elbette hepimiz oyun oynamayı severiz, hele de kalabalık arkadaş grubuyla oynanan oyunun değme keyfine. Fakat biz gençler için bu bir haftasonu etkinliği. Yoksa sistemin partisi yalnızca haftasonları mı iktidar olmayı planlıyor? Muhtar yardımcısı önerisinden sonra akla her şey mümkün geliyor.

Sistemin partisi hiçbir soruna çözüm üretemiyor ama olmayan sorunlar üretiyor. Geçtiğimiz dönemlerde çözülmüş, bitmiş gitmiş sorunları tekrar tekrar milletin önüne getirmeye çalışıyor. Geçtiğimiz günlerdeki başörtüsü çıkışları örneğin. Bu konuda kimsenin bir derdi, bir talebi yok. Sistemin partisinin de milletin dertlerini çözmek gibi bir derdi yok zaten. O zaman amaç ne? Amaç, manevi hassasiyetler üzerinden oy kapmak. Milleti de kendileri gibi sanıyorlar. Millet bu ucuzluğa kanar mı?

Biz bu satırları yazarken sistemin partisinin yöneticileri ABD’de fink atıyor. Atalarımız evli evine köylü köyüne diye boşuna dememişler.

Sistemin partisinin Türkiye’nin güvenlik sorunlarına karşı tavrı daha da vahim, hatta hainlik boyutunda. Ona da başka yazıda değiniriz.

İDARE ETMENİN PARTİSİ

Bir de idare etmenin partisi var. Var olan ekonomik sorunlara çözüm üretmeyi bir kenara bırakın sorunlar yokmuş gibi davranıyor. Sorunların çözümü için sürekli tarih veriyor. O tarih geldiğinde yeni tarih veriyor. Bir türlü buluşamadık şu çözümlerle. Öyle ki komedi programlarına dahi konu çıkıyor bu bozuk ajandadan.

İdare etmenin partisini, sistemin partisinden ayrı tutuyoruz. Çünkü sistem partisi gibi emperyalizmin planlarına biat etmiyor. Fakat idare etmek de bu planların ezilmemesini engellemiş oluyor, yavaşlatıyor.

İkircikli tavır ve net olmamak idare etmenin ideolojisidir. İdare edilen şeyler feda edilen şeylerdir. Buradaki feda, fedakarlığı üreten kök değil, boş vermişliği ve kaybetmeyi üreten ideoloji. Gençliğin sorunlarını idare mi ediyorsunuz, o zaman gençliği feda ediyorsunuz. Ekonomik bunalımı idare mi ediyorsunuz, o zaman Türkiye ekonomisini feda ediyorsunuz. Ülkemize başta Doğu Akdeniz’den olmak üzere gelen tehditleri idare mi ediyorsunuz, o zaman ülkemizin geleceğini feda ediyorsunuz. İçine girdiğimiz süreçte net olmayanların, ikircikli tavır takınanların Türkiye’yi kaba tabirle düze çıkarması mümkün değil. İdare etmenin partisi kendisini de idare ediyor, yani bir nevi kendisini de feda ediyor.

EKMEK DAVASININ PARTİSİ

Sistem, idare etmek ve ekmek davası. Fark hemen belli oluyor değil mi?

Bizim kültürümüzde ekmek kutsaldır. Yerde görülse öpüp başa konur. Onu kazanmak için ter dökülür. Para kazanmak ekmeğini kazanmaktır bizim için. İşte şimdi Türkiye’nin dört bir yanında insanlar ekmeğini kazanmak için çabalıyor. Ankara Sıhhiye’de pazar yeri yıkılmasın diye mücadele eden pazarcılar, ekmek davasına atılmak için okurken haksız yere yurttan uzaklaştırılan Uludağ Üniversitesi öğrencileri, Türkiye’nin dört bir yanındaki arıcılar, Doğu’da elektriği kesilen çiftçiler, ABD’nin Rusya yaptırımlarına kurban edilen Antalyalı esnaflar… Listenin sonu gelmiyor. Hepsinin iki ortak noktası var. Birincisi ekmek davası için mücadele etmeleri, ikincisi mücadele için Vatan Partisi’ne koşmaları. Neden Vatan Partisi’ne koşuyorlar? Çünkü ekmek davasının partisinin Vatan Partisi olduğunu görüyorlar, biliyorlar, anlatıyorlar. Onlar için Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesi’nden gayrı konuşulacak mikrofon, okunacak satır yok.

Sorunu olan devrimcileşir. Sorunlar içinde kalan milletimiz de devrimcileşiyor.

İnsan, fikirlerinin çevrelediği ortamda nefes alır. Milletin, ekmek davasının partisi Vatan Partisi’ne koşması bundandır. Fikirleri devrimcileşen insanlar kendileri gibi devrimci partiye koşuyorlar.

Tersi de doğrudur…

İnsan, içinde bulunduğu ortamın fikirlerini benimser. Buradan da Vatan Partisi kadrolarına görev çıkıyor. Demek ki Vatan Partisi kadroları insanın olduğu her yerde olacak. İçinde bulunduğu toplumun sorunlarına hemen müdahale edecek, toplumu örgütleyecek. Zira olan da budur.

GEL KARDEŞİM

Bundan 42 yıl önce çıkan ve hala dillerimizde olan “Sev kardeşim” şarkısında, “Bak kardeşim/Elini ver bana/Gel kardeşim/Neşe getirdim sana/Al kardeşim” diyor. Biz de bu yazıyı okuyan sana sesleniyoruz kardeşim. Gel, elini uzat bize. Sana uzattığımız eli tut. Hep birlikte neşe getirelim, huzura, berekete, bolluğa, refaha ve feraha ulaştıralım milletimizi.

O ya da bu sebeplerle sistemin veya idare etmenin partisinde zaman geçirdin. Veya hiçbirinde bir çay içmedin, uzaktan izledin herkesi… Şimdi öyle günler geldi ki kardeşim, ezberlerin bozulduğu tarihi yapacağız. Ekmek davasının partisiyle ekmeğimizi kazanacağız. Gel kardeşim, tarihi birlikte yapalım, birlikte yazalım.