Ana Sayfa Yazılar SEZER ÖZSEVEN YAZDI: “ROBOTLAR DA SEVER”

SEZER ÖZSEVEN YAZDI: “ROBOTLAR DA SEVER”

1447

Sezer Özseven, Öncü Gençlik GYK Üyesi ve Ankara İl Sekreteri

“Ben artık robot olmak istemiyorum. İnsan olmaya geldim. Ben de sizler gibi sevmek, sevilmek istiyorum Arif.” Arif V 216 filmindeki bu replik hepimizi etkilemişti. Görünüş olarak insana benzemeleri sebebiyle insanlar robotlara kendilerine has olan özellikleri yükleyerek onları “insanileştirmeyi” tercih etmişlerdir. Her ne kadar Arif V 216 filminde o kaygıyla ele alınmasa da bu yazıda yapay zekalı robotların “onların da duyguları olabilir, onlar da üzülebilir” edebiyatıyla “insanileştirilmesinin”  üretim sürecindeki devrimin toplumsal bir dönüşüme yol açmasını engellemeyi amaçladığını iddia edeceğiz.

İçinde bulunduğumuz çağ teknolojik gelişmeler bakımından hızın egemen olduğu bir çağdır. İnsanlık neredeyse her gün yeni bir teknolojik yenilikle buluşmaktadır. Özellikle yapay zeka gelişimi bakımından son 20 yılda önemli gelişmeler kaydedildi. Toplumsal işbölümünde yapay zekanın kullanımı gün geçtikçe artmaktadır ve insanlık işlerinin büyük kısmını yapay zekalı robotlara yaptıracağı bir aşamaya doğru ilerlemektedir.

                17-18. yüzyıllarda Sanayi Devrimi’yle birlikte başlayan seri üretim süreci mal üretiminde büyük bir patlamaya yol açmıştır. Tek bir terzi tarafından birkaç günde üretilen elbise artık elbise fabrikalarında kurulan düzenekle birlikte dakikada binlerce adet üretilmeye başlanmıştır. Seri üretimle birlikte artık daha az maliyetle daha fazla ve düzgün mal üretimi sağlanmaya başlanmıştır. Ancak bu üretim düzeneğinde üretimi yapan işçi de düzeneğin bir parçası haline gelmiş ve ürettiği ürüne yabancılaşmaya başlamıştır. Yığın üretimden elde edilen karın büyük bir kısmı sermayeye sahip olan azınlığa verilirken emeğini satarak ürünü üreten işçi çoğunlukla karın tokluğuna ve güvencesiz bir biçimde çalışmaya zorlanmıştır. Üretim ilişkilerini ilerleten kapitalizm bölüşüm ilişkilerindeki adaletsizliğiyle ve kar hırsıyla gittikçe vahşileşmiş ve süreç içerisinde emperyalizme dönüşmüştür. Nihayetinde bolluk sistemi yalnızca ufak bir azınlığın lehine oluşmuştur.

                Yapay zekalı robotların seri üretim içerisinde emek gücünün yerini alması ise kapitalizmin işçi aleyhine olan bu çelişkisini çözülmesinin teknik ayağını oluşturmaktadır. Artık toplumsal ihtiyaçlar insan emeğine en düşük düzeyde ihtiyaç duyularak karşılanabilir. Yapay zekalı robotlarda insana dair olan yorulma, mutsuzluk, dikkat dağılması gibi durumlar olmayacağından yapılan işin verimi de artacaktır. Madencilik, inşaat işçiliği, askerlik gibi tehlike içeren işlerin yapay zekalı robotlara yaptırılmasıyla insan hayatı buralarda tehlikeye atılmayacaktır. Yapay zekanın mal ve hizmet üretimine dahil olmasıyla birlikte kaynak kıtlığı, savaşlar ve insanın insanı sömürmesinin koşulları ortadan kalkmış olacaktır. Artık insan çok az bir emekle ihtiyacı kadar mal ve hizmet satın alabilecek ve buradan arta kalan zamanını sanat, spor ve bilim gibi faaliyetlerle değerlendirebilecektir. Ancak bu süreç kendiliğinden değil emekçi sınıfların mutlak hakimiyetiyle birlikte sağlanabilecektir. Teori Dergisi 2018 Eylül sayısında gelişmekte olan yapay zeka teknolojileri ile sınıfsız toplum arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Dolayısıyla bu tartışmayı oradan takip etmenizi öneriyoruz. Bu yazımızda “robot hakları”, “yapay zeka bilinci”, “yapay zeka duygusallığı” gibi konular üzerinden yapay zekanın sınırsız kullanımına karşı çıkmanın hizmet ettiği sınıfsal durumu ortaya koyacağız.

Kültür Endüstrisinde Yapay Zeka Romantizmi

                Yapay zekanın hayatımızdaki yerinin gün geçtikçe artması yapay zekaya ilişkin distopik tasarımların da gündeme gelmesine sebep olmuştur. Özellikle roman, film ve oyun sektörlerinde bilim kurgu temaları işlenirken yapay zekaya ve robotlara yoğun bir şekilde yer verilmektedir. Konumuz bakımından geçtiğimiz yıl piyasaya sürülen ve oyun piyasasında ciddi etki yaratan “Detroit: Become Human” isimli bilgisayar oyunu önemli bir örnek oluşturuyor.

                Detroit: Become Human oyunu mal ve hizmet üretiminde insanımsı robotların kullanıldığı bir gelecekte geçmektedir. Robotlar olasılıkları hesaplayarak hızlı ve doğru karar alma kabiliyetleri sayesinde birçok önemli görevde insanlara yardımcı olmaktadır. Oyunun işlediği tema ise bu insanımsı robotların süreç içerisinde bilince ve duyguya sahip olmaya başlamasıyla birlikte “robot köleliğine” karşı çıkmaya başlamaları ve “robotlara özel haklar” talep etmeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeşitli sinema teknikleriyle robot duygusallığı verilmeye çalışılmıştır. İnsanımsı robotlar otobüslerde ayrı bir kompartımanda gittikleri için rahatsız olmakta, küçük çocuklara karşı kötü davranılmasına duyarlılık göstermekte ve hatta başka bir robota aşık olabilmektedir. Detroit: Become Human dışında son dönemde çıkan birçok dizi, film ve romanda da robot duygusallığının ve “robotların da insanlarla eşit olabileceği” fikrinin işlendiğini görebiliyoruz. Bu fikre göre insanların ürettiği ve zekasını programladığı robotlar insanlar gibi duygu ve bilinç sahibi olabilirler. Hatta bu duygusal ve bilinçsel gelişimle birlikte yapay zeka ile insan arasında herhangi bir fark kalmayacak ve dolayısıyla yapay zekalı robotlara da insan muamelesi yapmak gerekecektir. “Onların da hakları ve özgürlükleri olması gerekir” önermesi bu fikrin esas önermesidir. “Robot hak ve özgürlükleri” kavramının kaynağının bilinç ve duygu olduğunu görebiliyoruz.

Tost Makinesine Hak ve Özgürlük Tanımanın Anlamı

                Aristo insanın politik bir hayvan olduğunu söyler. İnsan ile hayvan arasındaki farkı toplumsallık olarak koyar. İnsan aynı zamanda tasarım yapma kabiliyeti olan da bir canlıdır. İnsan robotun kendisi başta olmak üzere yapabileceği tüm işleri, alabileceği tüm kararları tasarlar. Robotun vücut bulması yalnızca yaratıcısının iradesine bağlıdır. Yapay zeka da yaratıcısının tasarım yeteneği kadar kuvvetlidir. Yapay zekanın, onu yaratan insan zekasının üzerine çıkma kabiliyeti sadece maddi dünyanın dışındaki kurgularda mümkün gibi gözükmektedir. Yapay zekalı bir robot kendi kendisini yenilese ya da kendisinden bir tane daha üretse dahi bu üretimin niteliği insanın ona kazandırdığı yapay zeka kadardır. Dolayısıyla insana en yakın robot dahi insanımsı olmanın ötesine geçememektedir ve insanın iradesiyle sınırlı kalmaktadır. Bu koşulda üretim sürecinde “köle gibi çalıştırılan” yapay zekalı robotun “hak ve özgürlüklerinin” olmasının altında farklı bir sebep yatmaktadır.

                Yapay zekalı robotun üretim sürecine dahil olması kısa vadede işverenin lehine emeğini satarak karnını doyuran çalışanın da aleyhine gibi görünmektedir. Çünkü çalışan işsiz kalacakken sermaye sahibi ise çalışan hak ve özgürlükleri engeli olmadan işyerini yöneterek karını arttırabilecektir. Ancak uzun vadede o iş hiç de öyle değildir. Üretim ve bölüşüm ilişkilerindeki değişiklik toplumsal dönüşümleri de beraberinde getirmektedir. Kısa vade için yaptığımız tasvir işsizliğin artmasına yol açacağından sınıflar arasındaki çelişkileri daha da derinleştirecek ve devrimleri tetikleyecektir. İnsanlığın ufkunda kaçınılmaz olarak beliren paylaşım toplumu ufak bir azınlığın lehine olan bolluk sistemini toplumun geniş kesimlerinin lehine dönüştürülmesiyle kurulacaktır. Dolayısıyla yapay zekalı robotların üretim sürecine dahil olmaları esasında emekçi sınıfların vakitlerinin özgürleşmesine yol açacak ve artı değer sömürüsünün ortadan kalkmasıyla sistemin baştan aşağı dönüşmesine olanak sağlayacaktır. Bu da konumları sarsılacak olan hakim emperyalist sınıfları rahatsız etmektedir ve emperyalist kültür yaratmaya çalıştığı “robot romantizmini” bu köklü değişikliklerin önüne set çekmenin bir aracı olarak kullanmaktadır. Çünkü robot romantizmi aslında insanın özünün kötülük olduğu yönündeki fikrin meşru bir zemine oturtulması için kullanılmaktadır. Kapitalizmin hakimiyetinin sürebilmesi için insanın özünde kötülüğün, bireyciliğin ve bencilliğin olması gerekir. İnsan tarafından yaratılan robotları sınırsızca kullanan insanın özüne kötülük atfedebilmek için robotların da “duyguları” olduğunu söylemek ve onları “insanileştirmek” gerekmektedir. Yani küçük bir talimatla harekete geçen tost makinesine verilmeye çalışılan özgürlük aslında insanın köle olarak kalması için uydurulan bir palavradan ibarettir.

Emperyalist Sistemin Özüne Karşı Bolluk Toplumunun Özü

                Köklü sistem değişikliklerine çekilmeye çalışılan setin esası insanın özünün kötülük olduğuna dair yapılan propagandadır. Buna göre yapay zekanın üretim sürecine dahil olmasıyla birlikte yaratılacak boş zamanı insanlık dünyayı daha kötü bir yer haline getirmek için kullanacaktır. Yine birçok bilim kurgu eserinde insanın özünün kötülük olduğu, robotların üretim yapması sayesinde artacak olan boş zamanı ve bol imkanları insanın içindeki kötülüğü dışarı çıkaracak şekilde kullanacağını, böylece insanlığın ahlaki bir çöküntüye gideceği işlenmektedir. Burada da temel sorun kapitalizmin bireyci ahlakı ile insanın özünü bir tutmaktır. Eğer kötü olan bir öz varsa bu insanın özü değil emperyalist sistemin özüdür. Çağımızda cinayet, tecavüz, hırsızlık gibi toplumsal sorunların kökeninde emperyalizmin yarattığı bencil, çıkarcı birey anlayışı vardır. Emperyalizm insanı eğitim hayatı boyunca en yakın arkadaşının sırtına basarak yükselecek bir biçimde eğitmektedir. İnsanlar bu sistemde toplumun çıkarlarıyla bireyin çıkarı çeliştiği zaman kendi bireysel çıkarlarını seçmeye itilmektedir. Emperyalizm için insanlığın, onun yaşadığı doğanın çıkarları her zaman ufak azınlıkların çıkarından geri plandadır. Bu sebeple ufak azınlıklar kendi servetlerine servet katmak pahasına doğayı alt üst etmektedirler. Boş zaman faaliyetine de emperyalist ahlak anlayışına göre bakmak sakattır çünkü emperyalist sistem içerisinde böyle bir boş zaman yaratılması mümkün değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi üretim ve bölüşüm ilişkilerindeki değişiklik kültürel yapıda da, ahlakta da çeşitli değişiklikleri beraberinde getirir. Bu değişiklik kendiliğinden olmayacağı gibi bir anda da olmayacaktır. Uzun bir süreci kapsamaktadır ve bu süreçte de yeni, paylaşımcı toplumun nüveleri doğacaktır. İnsanın bilincini içinde bulunduğu toplumsal yapı belirler. Bolluğun olduğu, mal ve hizmet kıtlığının bulunmadığı toplumda sınıf çatışmaları da olmaz. Bu toplumda hırsızlık, yolsuzluk, cinayet gibi kıtlık kaynaklı sorunların olmasının koşulu ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla “insanın özündeki kötülük” propagandası da aslında ufkumuzdaki bolluk toplumunu perdelemenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Kapitalizmin Frankestein’ı: Üretim Hattındaki Robotlar

                Kapitalizm artık değer üzerine kurulmuştur. Kapitalizmin özünde insanın insanı sömürmesi vardır. İnsanın insanı sömürmesi ortadan kalktığında kapitalizm de ortadan kalkmış olur. Yapay zekalı robotların üretim sürecine dahil olması artık değerin de ortadan kalkmasına yol açar. Kapitalizm açısından insanı sömürmenin koşulları ortadan kalkmaya başlar. Artık insanın sömürüldüğü üretim hattında insanın ürettiği yapay zekalı robotlar vardır ve onları sömürmek mümkün değildir. Bu da esasında daha fazla kar elde etmek amacıyla yapay zeka teknolojisini geliştiren kapitalizmin sonunu kendi elleriyle getireceğini ortaya koyar. Kapitalist sistemin yarattığı yapay zeka insanın üretim hattındaki emeğinin azalmasıyla birlikte kapitalizmin özü olan emek sömürüsünü de ortadan kaldıracak ve nihayetinde köklü sistem değişikliklerine yol açacaktır.

İnsanlığın ufkunda sınıfların olmadığı, bolluğun paylaşıldığı bir toplum vardır. Bu topluma ulaşabilmek adına da bolluğu sağlayacak emek gücünü yaratıp insan emeğini ve zamanını özgürleştirmek gerekir. Yapay zekalı robot teknolojisinin gelişmesi ve üretim sürecine hakim olması da bu bolluğun yaratılmasının yolunu açacaktır. Bu noktada insanın özünün kötülük olduğu çerçevesinde yapılan robot romantizmi esasında emek sömürüsüne dayalı bu sistemin devamlılığını sağlamak için yapılmaktadır.

oncugenclik.org.tr, 27.1.2019