Ana Sayfa Manşet Tükettikçe Var Olanlar

Tükettikçe Var Olanlar

1203

Tüketim hayatımızı her yönden etkileyen bir davranıştır. 200 yıldan beri süre gelen modern tüketim alışkanlıklarımız özellikle 1970’li yıllardan sonra artık hayatımızı nasıl yaşayacağımızı ve nasıl kararlar vereceğimizi belirleyebilecek güce ulaşmıştır. Çılgın bir doyumsuzluğun yanında büyük bir akılsızlaşma…

Ayağını yorganına göre uzat atasözünü hepimiz biliriz. Tarihsel dayanakları olan, hatta yaşam biçimi olarak kabul edebileceğimiz bir atasözüdür. Türk toplumunu yansıtan, gereksiz harcamaları önleyen bir söz. Milletimiz azla yetinip, ihtiyacı kadar tüketendir. Peki bu tarihsel mirasa sahip olan milletimiz nasıl olur da borç bataklıklarında sürünür? Kuşkusuz ülkemizde yaşayan her bir aile kredi kartları ile boğuşuyor. İşçisinden memuruna, esnafından çiftçisine herkesin kredi kartı borcu var. Borcumuz tabii olabilir ama bu kadar da borç biraz fazla değil mi?

Tüketim Toplumunun Yapıtaşı Neo-Liberalizm

Sanayi devriminden sonra üretimin artık daha seri ve kitlesel olmasıyla zaten değişen tüketim alışkanlıklarımız, kolay yoldan tüketim şansı sunan sistem sayesinde daha fazla tüketebilen insan toplumunu oluşturmaktadır. Küreselleşme ile yani dünya ekonomisiyle bütünleşme adı altında sınırların kalktığı, üretim faaliyetlerinin çevre ülkelere kaydığı bir dönemden bahsediyoruz. Üretilen malzemeleri sadece bulunduğu ülkelerde değil, bütün ülkelerde tüketilebilme imkanını daha hızlı ve daha kolay yoldan ulaştırıyor. Üretimin artık en büyük özelliği kitlesel olmasıdır. Kitlesel bir üretim olduğu için de bunun emilebilmesi gerekmektedir. İşte bu yüzden toplum yavaş yavaş zaruri olmayan tüketimlere başlıyor, tüketim manipüle ediliyor.

Harcamalarımız kültürümüzün bir yansımasıdır. Yukarıda da belirttik. “Ayağına yorganına göre uzat” anlayışından “bende de bu telefondan var, şu kadar da bilgisayarım var” anlayışına giden bir kültürel yozlaşma. Bunun sebebi ise toplum kültürünün artık kendiliğinden değil, sistemin efendileri tarafından gerçekleştirilmesidir. Daha fazla tüketim olmalı, sistemin efendileri ayakta kalmalı. O yüzdendir ki kültürlerimiz de daha fazla tüketebilmeye ve tükettikçe haz almaya yönelik değişmiştir.

Tarihin sayfalarını karıştırdığımızda Türk toplumunun eskiden o kadar da borçlanmadığı, genelde herkesin kendi üretim faaliyetlerinde kazandığı paralarla ihtiyaçlarını karşıladıklarını biliriz. Çünkü ücretleri kadar harcama yapılır, ücretlerini aşan tüketim mallarına ise ya birikim yaparak ya da eş dosttan alınan borçlarla karşılamak üzere çözümler bulurlardı. Bir harcama yapmak istiyorsak ilk gittiğimiz yer banka değil, eş dost veya akraba. Eşimiz veya dostumuza da yapacağımız her harcamada değil, önemli veya acil ihtiyaçlarımızda gidilirdi. İşte neo-liberalizm harcama imkanımızı artırdı. Cebinde parası olmayan harcama yapabildi. Normalde kazandığımız paralarla şu an alamayacağımız malları kısa yoldan alma fırsatı verdi. Kolay yoldan tüketim yapabilmenin hazzı ile yaşamımıza devam etme şansı…

Tüketimin Algı Yönetimi

Sanayi devriminden sonra özellikle 1900’lü yıllarda üretim faaliyetinde bulunmanın felsefesini “ürettikçe var olanlar” anlayışı temsil ederdi. İnsanların bir işgücünde bulunmasının sebebi toplum tarafından dışlanma korkusuydu. Üretim faaliyetinde bulunmuyorsa toplum tarafından dışlanır, aylak aylak dolaşan ve hiçbir işe yaramayan birisi olarak görülürdü. Kapitalizmin ilk evrelerinde yoksulluk üretim faaliyetinde bulunamama yani işsizlik üzerinden açıklanırken artık yoksulluk tüketememekle açıklanır hale geldi. Yani yoksulluğun tanımı artık tüketememek! Yanlış anlaşılmasın, yoksullar tanımımızı temel ihtiyaçlarını karşılayamayan kişiler değil, sistemin sunduğu metaları değerlendiremeyen, modayı takip edemeyen, yeni çıkan telefonları alamayan, eğlence sektörüne yeteri kadar para ayıramayanlar oluşturuyor. Tüketim toplumuna girişimizle birlikte bütün sınıfların üzerine düşen sorumluluk da değişmiştir. Artık bütün amaç tüketebilmektir! Şu veya bu sınıf tüketsin değil, bütün herkes tüketim faaliyetinde bulunmalıdır. Peki nasıl tüketeceğiz? Zaten zar zor geçinen bir ailenin kültürünü nasıl değiştirebiliriz?

İşte burada tüketim faaliyetini arşa çıkaracak rol modeller devreye girmekte. Eskiden tüketim faaliyeti gösterişe dayanan değil, kendi içinde gerçekleştirilen bir eylemdi. Ama artık tüketim faaliyetleri toplumun önünde, açık açık, herkese göstererek, toplumda “benim de ihtiyacım var” anlayışını oluşturmaya yönelik gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde sigara kullanımının en büyük sebebi Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses’tir. (Gelişmiş ülkelerde sigara tüketimi azalmasına rağmen Türkiye’de sigara tüketimi artmaktadır. 1990-1999 yılları arasında dünyada toplam sigara tüketimi %4,12 azalırken, aynı dönemde Türkiye’de % 52,18 artmıştır.)1 (1)

Her filmlerinde sigara sahnesi vardır. Sigara içmek her erkeğin ulaşması gereken ‘adamlık’ mertebesine giden adımlardan en önemlisidir. Çünkü toplumda yaratılan algı budur. İnsanlar dertlidir ve dertlerini çözüme kavuşturmak yerine onunla yaşayabilen, derdi büyük olanın değerli gösterildiği bir anlayışa sürüklenen bir dönem. Büyük oranda başarılı olduğunu babalarımızdan ya da aile fertlerimizden anlayabiliyoruz. Ama kapitalist sistem Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses’ten daha kötü alışkanlıklarımıza sebebiyet verdi. Toplumumuzda büyük bir tüketim çılgınlığı, bitmek bilmeyen bir doyumsuzluk yaratıldı. “Damlaya damlaya göl olur” düşüncesinden “Anı yaşa, sonunu düşünen kahraman olamaz” anlayışı yükseltildi.

Toplumun Efendisi: Tüketebilenler

Günümüz toplumunda paranın nereden geldiği önemsenmemektedir. Hatta faili meçhul paralarla geçimi sağlamak bile dert değildir. Tüketim toplumunda bir dışlanma söz konusu olmaz, tam aksine toplum onları sahiplenir ve koruması altına bile alabilir. Ama tüketemeyenler toplum tarafından dışlanır. Tüketim toplumunda yoksullar, var olan tabakalaşma ve eşitsizlikler arkasında yeterince tüketemeyenler, ter atölyeleri, sendikalaşamamış ve gayri insani çalışma koşullarına hapsedilmiş bir işgücünün, işsizlik yardımları almak zorunda kalanların bulunduğunu söyleyebiliriz.

Yoksulluktan çıkış ise sistem içinde tam bir çelişkiler bütünüdür. Çünkü yoksulluktan çıkış, tüketebilmektir! Yani sistem için yoksullar hiç bitmeyecektir. Tüketemeyenlerin yoksullaştığı, toplum tarafından dışlandığı, eğlence faaliyetlerine alınmadığı bu sistemde insana değer mekanizması ne yazık ki çalışmamaktadır. Tüketemeyenler için kurulan baskı arttıkça tüketemeyenlerin özgüven eksikliği ve aşağılanma duygusu da artmaktadır. Sistem kendi eliyle mutsuz insan yaratmaktadır. Tüketebilenlerde o hızlı harcama ve doyumsuzluğun getirdiği haz ile insanlar arasında kurulan ilişkilerinin zayıflamasına sebep olur. Tüketim toplumunda derinleşen güvensizlik duygusu ve insanlar arasında ilişkinin bir yarışa dönmesi işte bu yüzdendir. Yetinmeyen, hep daha fazlasını isteyen, çabuk sıkılan ve mutluluğu tüketmekte arayan bir toplum yaratılmıştır. İnsanlar birlikte yaşayarak var olma felsefesinden, birbirleri ile yarışan bir anlayışa itilmeye çalışılmaktadır.

Yarışın adı: En Çok Kim Tüketecek

Tüketim Toplumu, insanların isteklerini ve yaşadıkları duyguları ifade edebilmek için metaya yönlendirir. Ya da insanlar, elindeki metaya göre duygularını ve isteklerini ifade eder. İşte böylece mutsuz insanlar toplumu kurulur. Belki de en önemli olay, tüketim olgusu yüzünden üretime ayrılacak olan boş zamanı tüketerek geçirmemizdir. Kendimizi ve toplumumuzu geliştirmek yerine gereksiz harcamaların çekiciliğine kapılarak basit tüketim materyallerine sürüklenen bir toplumu mu tercih edeceğiz? Yoksa insanın insanca yaşayabileceği bir toplumu inşa etmek için mücadele mi edeceğiz?

Kaynakça:

  1. 1) Hakan Topateş – Çalışma Sosyolojisinde Dönüşümler: Sanayi Toplumu ve Sanayi Sonrası Toplum
  2. 2) Aslıcan Kalfa Topateş – Çalışma ve Tüketim Sosyolojisi
  3. 3)Zygmunt Bauman – Akışkan Modern Dünyada Kültür
  4. 4) Nedim Dikmen – Türkiye’de Sigara Tüketimi ve Tüketimi Etkileyen Değişkenler Üzerine Bir Model Çalışması

Dipnot: 1 Nedim Dikmen – Türkiye’de Sigara Tüketimi ve Tüketimi Etkileyen Değişkenler Üzerine Bir Model Çalışması

Barış Dikmen
Öncü Gençlik Denizli İl Başkanı