Yiğit Alp Yurdakul, Öncü Gençlik Ankara İl Sekreteri
Şehit edilişinden 99 yıl sonra bile
hala mevzide, vatan savaşı veren Talat Paşa’nın mücadelesini anlatan yazımıza;
Mithat Cemal Kuntay’ın, “Talat Paşa’nın tabutu önünde” şiirinden bir dizeyle hatırlatmakta
fayda var:
Alnındaki ter, bir
vatanın döktüğü terken,
nabzındaki kan belki de bir
nesle yeterken…
Talat Paşa’nın hayatı millete hizmet merakıyla doludur. Edirne Askeri Rüştiyesi’nde başlayan eğitim hayatı, öğretmenine karşı geldiği için ilk kesintisine uğrar. 18 yaşında Edirne Posta ve Telgraf Müdürlüğü’nde katiplik yapar. Bu posta ve telgraf tecrübesi, cemiyet dönemlerinde düşman postalarını okuma, gizli bilgilere ulaşma avantajını kazandıracaktır. Eğitimine önem veren Talat Bey, katiplik yaptığı sırada Yahudi Alliance Israilite okulunda Türkçe ve Rumca öğretmenliği yapar Fransızca öğrenir ve Fransız devrim tarihinde derinleşir.
Cemiyetten Devlet Teşkilatlanmasına
Talat Bey, 1891 yılında Ahmet Rıza Bey’in önderlik ettiği Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılır. Cemiyet’in, II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimine son vermeye yönelik çalışmaları, tutuklamalarla sonuçlanır. 1897 yılında kalebentliğe mahkûm edilir. Bu mahkumluk süreci Talat Bey’i, Talat Paşa yapacak sürecin koza dönemidir. 1898 Şubat’ında çıkan afla Selanik- Manastır arasında gezici posta memurluğuna sürülür. Talat Bey’in teşkilatçı karakteri Selanik şartlarına kolay uyum sağlar. 1903 yılında başkatipliğe getirilir ve aynı dönemde Selanik Hukuk Mektebi’nde eğitim görmeye ve teşkilatlanmaya devam eder.
Talat Bey’in kalebentlik cezası bitmiştir ama II. Abdülhamit’in sürgünleri ve baskıları sonucunda Jön Türkler parçalanmış haldedir. 1906 yılında kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Talat Bey ve Dr. Nazım’ın çabaları sonucunda İstanbul ve Avrupa hücreleriyle birleşip İttihat ve Terakki Cemiyeti haline gelir. Talat Bey önderliğinde İttihat ve Terakki’nin ağırlığı kısa sürede Jön Türklerin çekim noktası olur. Mustafa Kemal gibi genç subaylar, sürgün dönemlerinde bile Selanik’e ulaşmaya çalışıyorlardı. Selanik 3. Ordusu (Hareket Ordusu) başında, İttihatçı Mahmut Şevket Paşa bulunuyordur.
Güçlenen İttihatçılar 1908 Hürriyet Devrimi’ni gerçekleştirerek devlet kademesinin önemli noktalarında görev aldılar. Talat Bey, Edirne Mebusu olarak önce Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na girer. Talat Bey’in hizmet hırsı ve çalışmalarındaki titiz başarıları sonucunda hızla yükselerek Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde, Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanlığı), Said Halim Paşa Kabinesinde, Posta ve Telgraf Nazırı görevlerini yürütür. Ardından İttihat ve Terakki Fırkası reisi olarak Meclis’teki görevlerini yürütür.
İttihat ve Terakki’nin yönetimde etkin olduğu hükümet dönemi, Balkan Savaşı’nın patlak vermesiyle yarıda kalır. Talat Bey gönüllü asker olarak Edirne’ye gider ama kısa süre içinde geri çağırılır. Kâmil Paşa hükümeti, savaşta ağır yenilgiler yaşamış; Edirne düşmüş, Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlemiştir. İttihatçılar, hükümetin istifası ve sadrazamlığa Mahmut Şevket Paşa’nın gelmesi ve tam iktidar dönemi için 23 Ocak 1913’de Babıali Baskını’nı düzenlerler. Baskının sonucunda Kamil Paşa ve kabinesi istifa ettirilmiş, İttihatçılar yeni bir hükümet kurmuştur.
15 Haziran 1913’te İttihat ve Terakki karşıtları, Mahmut Şevket Paşa’ya suikast düzenleyerek şehit ederler. Ancak kurdukları planlar tersine işler, sadrazamlığa yine İttihatçıların adayı Said Halim Paşa gelir. Böylece İttihatçılar “tam iktidar” dönemini başlatmış olur. Talat Bey, yeni kabinede Dahiliye Nazırı olarak görev alır. Harbiye Nazırlığı’na da “Paşa” rütbesine yükseltilen Enver Bey getirilir. Cihan Harbi gelene kadar istikrar sürer.
Osmanlı’nın Paylaşım Savaşı: Cihan Harbi!
19. yüzyılın sonlarına doğru kapitalizmin emperyalizm aşamasına girmesinden sonra, büyük devletlerin öncelikli gündemleri, Osmanlı, Çin, İran gibi eski feodal imparatorlukların paylaşılmasıdır. Başka bir ifadeyle, Birinci Dünya Savaşı, büyük devletler arasında yapılan emperyalist paylaşım savaşıydı.
İtilaf Devletleri’nin Rusya’ya göndermek istediği yardımlar Osmanlı’nın kontrolündeki boğazlardan geçmek zorundaydı. Rusya, Osmanlı’nın paylaşımında aslan payını almak için müttefiklerinden destek talep ediyordu. Boğazlardan ise silahsız geçilemezdi. Yani ittifak devletleri ya Osmanlı ile savaşacak ya da Rusya’nın güçlenip Osmanlı’ya saldırmasını bekleyecekti. Bağımsız ve tarafsız kalmak terazinin farklı ceplerinde duruyordu.
Emperyalistlerin Osmanlı’ya saldırılacağı kesin mi sorularına, Çarlık Rusya’sının imzaladığı ve Lenin’in Ekim Devrimi sonrasında paylaştığı antlaşmalarla cevap vermek mümkün:
1) Reval Antlaşması (1908)
İngiltere ile Rusya arasında İran’ı üçe bölmeyi ve 1908 yılında Reval’de Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama kararında birleşilen antlaşma
2) İstanbul Üzerine Anlaşma ( 4 mart- 10 Nisan 1915 )
İngiltere ve Fransa’nın İstanbul Boğazlarını Rusya’ya vermesinin kabul eildiği anlaşma.
3)Londra Antlaşması ( 26 nisan 1915)
İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında imzalanan, Osmanlı’nın bölüşülmesine İtalya’nın resmi olarak katıldığı antlaşma.
4) Sykes-Picot Antlaşması (10-23 Ekim 1916)
Adana, Suriye ve Mezopotamya’nın Fransa ve İngiltere arasında, Karadeniz kıyılarının Rusya’ya, Kayseri- Harput toprakları arası Fransa’ya , Dicle- Fırat bölgesi İngiltere’ye, kalan toprakların Arap devleti veya federasyonu kurulması şeklinde paylaşılması üzerine antlaşma
5)Saint-Jean de Maurienne Antlaşması ( 19 Nisan 1917)
Sykes- Picot antlaşmasının öğrenilmesi üzerine İtalya’nın da katılarak pay istediği antlaşma
Talat Paşa’nın Cihan Harbi Tavrı
Büyük Harp öncesi Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) olan Talat Paşa, emperyalist paylaşım savaşının hedefinde olduklarının bilincindeydi ve savaşın zorunluluklarını yerine getirmekte kararlıydı. Yakın tehlikeyi Karadeniz kıyısına donanma çıkaran Rusya olarak görmüştü. Bunun ardından olası bir Rus saldırısına karşılık İngiltere’den peşin parayla satın alınan “Sultanı Osmanı Evvel” ve “Reşadiye” adlı 2 gemi de teslim edilmemiş ve Osmanlı Devleti’nin parası iade edilmemişti.
İngiliz Donanması’ndan kaçan ve Osmanlı limanına sığınan iki Alman gemisini, “Nur topu gibi oğullarımız oldu” diye karşılayan Talat Paşa, bu iki gemiyi satın alarak Rus gemilerine karşı Karadeniz’de önlem almayı amaçlamıştır. Bu olayı yorumlayan bazı tarih aktarıcıları ise olayın Osmanlı’yı savaşa soktuğunu savunur ama “Madem savaş burada başladı, neden emperyalist ülkeler Osmanlı’yı parçalamak için sınırları bile belli olan anlaşmalar yaptı?” sorusuna cevap veremezler. Çünkü onlar bu savaşı paylaşım ilişkileri üzerine değil, Alman gemilerinin attığı toplar üzerine kurarlar. O toplar atılmasa savaş çıkmayacak sanarlar.
Osmanlı, Cihan harbi içindedir ve saldırılar sadece üniformalı ordularla değil, içeriden emperyalist kışkırtmalarla da gelmektedir. İmparatorluk, tüm cephelerden sınanmaktadır.
Düşman Cephesi Azaltmak; Ermeni Meselesinin İnsani Çözümü
Osmanlı toprakları sadece emperyalist ülkelere değil, emperyalizmle anlaşan tüm gruplara pay ediliyor. Yeter ki sömürü başarıya ulaşsın. Savaş sırasında emperyalist vaatlere kanarak, cephe gerisini zayıflatmaya ve iç isyanlar çıkarmaya çalışan iş birlikçi ayaklanmaları anlatan belgelerden alıntılar:
a) Hınçak Komitesi’nin Köstence’de 17 Eylül 1913’te düzenlediği kongre tutanağından bir bölüm;
“… Ermenilerin, egemen sınıflardan kurtulmak ve başlarının üstünde sallanan öldürücü kılıcı ortadan kaldırmak için, bundan böyle keskin ve yürekli bir eylem yolu izlemek zorunda olduklarına inanmaktadır..”
b) Taşnak Komitesi tarafından Şam Şubesine Yazılan Mektup)
“…Ruslar sınırı geçip Osmanlı Orduları çekilmeye başladığı zaman, var olan araçlardan yararlanarak, her yanda genel bir ayaklanma başlatılmalıdır. Osmanlı Ordusu böylece iki ateş arasına alınmış olacaktır…”
c) Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin ünlü raporundan bir itiraf;
“… Devlet yönetmeyi bilmiyorduk. Savaş Koşullarında otorite kurabilmek için şiddete başvurduk; Türkleri, Müslümanları kırdık. Ancak yine otorite kuramadık. Bunun üzerine bir gücün gelip elimizden o devleti almasını beklemekten başka çaremiz kalmadı. Allahtan Bolşevikler geldi; iktidarı elimizden aldı ve biz de kurtulduk…”
İttihat ve Terakki hükümeti I. Dünya Savaşı verirken, iç cepheden gelen saldırıları silahla bastırmak yerine en insancıl yöntemle çözüyor. Zorunlu Göç (Tehcir) Kanunu Talat Paşa’nın emriyle uygulanıyor. Bu cesur karar alınmamış olsaydı, kışkırtılmış çeteler, Osmanlı’yı iki ateş arasına alıp savaşın sonuçlarını değiştirebilirlerdi.
Tarihi Savunmak Bugünü Savunmaktır
Talat Paşa, savaşın yenilgiyle sonuçlanmasından sorumlu tutuldu ve 8 Ekim 1918’de sadrazamlıktan istifa etti. Yeni kabine, İttihatçıların gereksiz bir savaşa girmekle suçlayıp idamlarını istedi. Kasım 1918’de Talat Paşa önderliğinde İttihat ve Terakki son kongresini toplar. Talat Paşa, bir Alman gemisiyle yurtdışına gitmek zorunda kalır. O, Anadolu’da başlayan Kurtuluş Savaşını Avrupa’dan destekliyordu ve bir an önce Anadolu’ya gidip savaşın ön cephesinde görev alma arzusunu Mustafa Kemal Paşa’ya mektupla bildirmişti. 22 Kasım 1919 tarihli o mektupta, memleketin kurtuluşu için yaptığı çalışmaların raporunu verir ve Milli Mücadele için görev almak istediğini vurgular. Mustafa Kemal Paşa, 29 Şubat 1920 günü Talat Paşa’ya yolladığı uzun cevapta mücadeleyi özetler, seçenekleri tartışır. Birlikte çalışmak uygun görülmüştür, ancak yabancılarla temasın kendi denetiminde yürütülmesini ister.
Talat Paşa, Taşnak Partisi’nin kararıyla, Soğomon Tehliryan adında Ermeni tetikçi tarafından tarafından 15 Mart 1921’de evinin önünde yürürken, ismiyle çağırılmasının ardından vurularak, şehit edilmiştir. Talat Paşa’nın şehit olduğu haberi Mustafa Kemal’e ulaştığında; Atatürk, gözyaşlarını tutamaz ve “Vatan büyük bir evladın, inkılap büyük bir teşkilatçısını kaybetti” der.
Berlin’deki Talat Paşa Cinayeti Davası, Dünya Savaşı’nın devamıdır. Suçlu koltuğunda şehit Talat Paşa oturtulmak üzere düzenlenmiş bir tiyatrodur. Tehliryan suçunu kabul edip, tehcir döneminde ailesinin intikamını aldığını söylemesine rağmen serbest bırakılmıştır. Alman devleti ve adaleti teslim alınmıştır ama karşısında Kurtuluş Savaşı veren Türkiye vardır.
Türk devleti, 1914-1923 arasındaki büyük mücadeleyle kurulmuştur. Onu yıkmak isteyen liberaller ve gericiler, onun temelini yasadışı hatta “macera”, “çılgınlık”, “felaket”, “hezimet” ilan etme peşindedir. Vatan Partisi, İttihat ve Terakki’nin mirasını devralmıştır. “Soykırım yapılmadı” demenin suç olduğu sözde ilerici Avrupa’da, “Türkiye’yi katliamcı bir millet ilan edip, diz üstü çökertemezsiniz” duruşunu emperyalistlerin akıllarına kazımıştır,100 yıllık soykırım yalanını yerle bir etmişti.
Türk Devrimi bir bütündür.1876 yılında Mithat Paşa ve Namık Kemallerin damgasını taşıyan Birinci Meşrutiyetle başlamıştır. Arkasından 1908 Hürriyet Devrimi gelir. Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması, Hürriyet Devrimi ile 1920 Cumhuriyet Devrimi arasındaki halkadır. 1908 Hürriyet Devrimi,1914’te başlayan Kurtuluş Savaşıyla devam eder. Hürriyet Devrimcileri,1920 yılında Sultanlığın otoritesini İstanbul’a hapsederler ve Ankara’da Devrimci Cumhuriyeti eylemli olarak kurarlar. Türk Devrimine saldırmak isteyenler, devrimin temellerine saldırmak peşindedir. Talat Paşa ve diğer devrim önderlerine saldırma ihtiyacı bu nedenledir. Partimiz, Türk devrimin tüm birikimini bilinçlerle buluşturur ve bin Talat, bin Kubilay, bin Mustafa olarak emperyalistlerin karşısına diker!
Talat Paşa’yı savunmak, bugünü savunmaktır!
Talat Paşa’yı savunmak Türk Devrimi’ni savunmaktır!
Kaynakça
1) Alpay Kabacalı, Talat Paşa’nın Anıları, Baskı( Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,2019)s.51vd
2) Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-8, Baskı ( Kaynak Yayınları, 2015)s.34 vd
3) Ovanes Kaçaznuni,1923 Parti Konferansı’na Rapor Baskı(Kaynak Yayınları,2005)s.32 vd.
4) Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao’nun Türkiye Yazıları,s.39,54,119
5) Atatürk’ün Bütün Eserleri,c.6,s.412vd.
7) Sina Akşin,Teori Dergisi,Mart 2006
8) https://www.youtube.com/watch?v=-z5PG9ZjG0s ( Ulusal Kanal, Bir Türk Jakobeni: Talat Paşa belgeseli)
9) https://www.aydinlik.com.tr/talat-pasa-nin-son-mektubu-ben-yatagimda-ecelimle-olmem-tarih-mart-2018-1