İÇİNDEKİLER
I. MUHYETTİN ÖKSÜN KURULTAYI
II. TEHDİTLER
III. YAKICI GÖREV
IV. TARİHÎ OLANAK
V. ÇÖZÜM
VI. YENİ UYGARLIK
VII. PARTİNİN TARİHÎ SORUMLULUĞU
VIII. YARATICI VE KOLEKTİF ÇALIŞMA
I. MUHYETTİN ÖKSÜN KURULTAYI
1. Partimizin 7. Genel Kurultay çizgisi pratikle doğrulandı
7. Genel Kurultayımızın kabul ettiği Merkez Karar Kurulu Raporumuzda şu saptamada bulunmuştuk:
“Türkiyemiz bir vatan savunması dönemine girmiştir.
“Önümüzdeki yıllarda, Türkiye’yi ya bölenler yönetmeye devam edecektir; ya da birleştirenler yönetecektir.
“Türkiye’yi artık yalnız ve yalnız devrim birleştirir. Devrimden vazgeçmek, Türkiye’nin dağılmasına razı olmaktır.
“Bu devrim programını İşçi Partisi yapmıştır. Adı, Millî Hükümet Programı’dır.
“Devrimin pratiğine, İşçi Partisi önderlik etmektedir.
“Devrimin kadroları, İşçi Partisi’nde toplanmaktadır.
“Türkiye’yi yarın yönetecek birikim, İşçi Partisi’nde birleşmektedir.
“Türkiye’nin önündeki yol ayrımı, Partimiz için de geçerlidir:
“Devrime yönelmek ya da devrime yan çizmek,
“İşçi Partisi de, önümüzdeki devrimin merkezinde olacaktır ve bugünden merkezindedir.”
28-29 Mart 2003 günlerinde, ABD’nin Irak’a saldırdığı koşullarda toplanan 6. Genel Kongremizi ise şu sözlerle kapatmıştık:
“Partimizde herkes kendisini savaş düzenine sokacaktır. Buna uymayanlara uymayacağız. Bu parti savaş düzenine girdiğimiz için büyüyecek. Atatürk, tarihin saati çaldığı zaman, savaş düzenine girdiği için, Atatürk oldu. İşçi Partisi de, tarihin gerektirdiği bu anda, savaş düzenine girerek milletine önderlik edecektir.
Savaş düzenine giren 6. Genel Kongre’yi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”
İşçi Partisi, 2006 Suphi Karaman ve 2003 Hasan Yalçın Kurultaylarında doğru mevzilendiği için, bugün 8. Genel Kurultayı’na emperyalizmin Gladyo diktasıyla çarpışa çarpışa gitmektedir. Ergenekon Tertibi’nde F. Savcıları, İşçi Partisi’nin yurtsever güçlerin “merkezinde” olduğunu belirterek, gerçeği karşı cepheden saptamışlardır. Sistem, sol olduklarını söyleyen veya düne kadar vatanseverliği kimseye bırakmayan partilerden kendisine bir tehdit gelmediğini saptıyor. O nedenle onları adam yerine koymuyor. Hatta o partileri, İşçi Partisi’ne yönelecek halk güçlerini barajlamak için kullanıyor. Sistem, o partilere, İşçi Partisi’ni solun ve vatanseverliğin iç hatlarından kuşatma rolü veriyor. Ergenekon Tertibi’nin bir kez daha ortaya koyduğu gerçek budur. Partimiz, “sol” gevezeliklere hiçbir zaman itibar etmemiş, hâkim sınıfları korkutan konumda mücadele etmiştir. Çünkü biz, bilimi yol gösterici olarak kabul ediyoruz. Toplumumuzun önündeki adımı doğru saptadık, doğru mevzide, etkin mücadele görevleri belirledik. Ayağımızı ülke gerçeklerine basmak, Partimizin 40 yıllık doğru tavrıdır. Pratik teoriyi belirler; teori pratiği belirleyemez. Hiçbir teori, hayatı ikna edemez. Ancak hayat, doğru teoriyi kanıtlar ve yanlış teorilerin inadını kırar.
2. Muhyettin Öksün’ün ışığı
Diyarbakır İli Bismil İlçesi Cumhuriyet Köyü Parti Örgütü Temsilcimiz Muhyettin Öksün, halk iktidarı amacıyla yürüttüğümüz büyük mücadelenin kahramanıdır ve bize hangi koşullarda görev yaptığımızı bir kez daha hatırlatmıştır. Muhyettin Öksün, milleti birleştirme, vatanı bütünleştirme, Cumhuriyetimizi cumhuriyet yapma ve köylümüzü özgürleştirme mücadelesindeki başarıları, Köy Örgütünün seçimde köy oylarının tamamını Partiye kazanan verimli çalışma tarzı, ağaların tehditlerine boyun eğmeyen kararlılığı, örgüt disiplinine bağlılığı ve canını vermekten kaçınmayan fedakârlılığı ile önümüzdeki dönemde bütün Partimize ve Türkiye’nin bütün öncülerine ışık tutuyor. Milletimizin bağımsızlık ve devrim mücadelesine bütün varlığımızla katılma kararlılığımızın bir ifadesi olarak, 8. Genel Kurultayımızı, Muhyettin Öksün Kurultayı olarak adlandırıyoruz.
II. TEHDİTLER
KEMALİST DEVRİMİN YIKIMI SÜRECİNDE
-MİLLÎ DEVLETİN DAĞILMASI,
-MİLLETİN BÖLÜNMESİ,
-VATANIN PARÇALANMASI
3. “Küçük Amerika” süreci sonunda Avrupa Kapısı’na bağlanma
Türkiyemiz, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra adım adım bir karşıdevrim dönemine sokuldu. Ülkemizi yönetenler, “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacaklarını” ilan ettiler. İşbirlikçi iktidarlar, 12 Eylül 1980’deki Amerikancı darbeden sonra Turgut Özal, Çiller ve Tayyip Erdoğan örneklerinde görüldüğü gibi ABD görevlilerine dönüştü. Arkasından 1990’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ABD’yi dizginleyen ikinci süper devletin ağırlığı kalktı. Bu koşullarda ABD dünyanın tek efendisi olma iddiasıyla “Yeni Dünya Düzeni” için harekete geçti. Başlıca yöntemi silahlı güç kullanmaktı. “Küreselleşme” adını verdikleri bu süreçte millî devletler tasfiye edilecekti. Öncelikli hedefler arasında ülkemiz de vardı. 1999 yılı Aralık ayında Türkiye, Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümeti eliyle Avrupa kapısına bağlandı. ABD, Asya ülkeleriyle yakınlaşarak Kemalist Devrim rotasına girmesini önlemek için, Türkiye’nin AB’ye aday üye yapılarak denetim altında tutulmasını Avrupa’lı müttefiklerine kabul ettirdi.
4. Borç batağına saplanan dışa bağımlı ekonomi
Türkiye’nin millî ekonomisi, 1980’den beri, otuz yıldır uygulanan neoliberal programla tasfiye edildi. Amerikancı 12 Eylül rejimi bu uygulamanın sopası oldu. 1989 yılında Özal’ın 32 Sayılı Kararnamesi’yle paranın giriş çıkışı üzerindeki denetim kaldırıldı ve ülkemiz kirli paranın cenneti haline getirildi. Türk Lirası Doların ve Avronun ayakları altına atıldı. Türkiye, Çiller marifetiyle 1996 yılında Avrupa Gümrük Birliği’ne alındı ve gümrüklerimiz büyük ölçüde kaldırıldı. Paranın giriş çıkışının kaldırılması, gümrüklerin kaldırılması, tarıma destek akçalarının kaldırılması, KİT’lerin kaldırılması, kamu hizmetinin kaldırılması yoluyla iç pazar emperyalist sermayenin talanına açıldı; üretim çökertildi; dış ticaret ve bütçe açığında rekorlar kırıldı; halk yoksullaştırıldı. “Dışa açılma” denen programın, güçlendirilen bir üretim ekonomisiyle dışa açılmak değil, dıştan gelen yıkıma açılmak olduğu ortaya çıktı. Turgut Özal-Tansu Çiller-Tayyip Erdoğan iktidarları, 12 Eylül’ün çocukları olarak, Türkiye’yi otuz yıl içinde dünyada eşine az rastlanır ağırlıkta bir borç yükü altına soktular. Bu borçlanma, Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimi altında, altı yılda iki kat artırılarak 240 milyar dolardan 500 milyar doların üstüne çıkmıştır. 1980 yılında dünyanın tarım üretiminde kendisine yeterli yedi ülkesinden biri olan Türkiye, bugün beslenmede bile dışa bağımlı hale getirilmiştir.
5. 2002 Gladyo Darbesi ve BOP Eşbaşkanlığı’nın oluşturulması
ABD’nin Irak savaşı takviminin gereği olarak, 2001 yılında başlatılan Ergenekon Tertibi’yle Ordu’ya müdahale edildi, Org. Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanlığı’na getirtildi ve Türkiye erken seçime sürüklendi. 2002 yılı 3 Kasım seçimlerinde, ülkemizin tepesine Gladyo marifetiyle Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi oturtuldu. Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile “İki sayfa dokuz maddelik gizli anlaşma”yı yaptı. Tayyip Erdoğan 15 Şubat 2004 gecesi, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı” olarak, “Diyarbakır’ı merkez yapma” görevini ilan etti. 2007 seçimleri sonrasında, Çankaya’nın da “sözleşmeli personel”in eline geçmesiyle, Kemalist Devrim’i yıkma süreci TSK’nın ve yüksek yargı kurumlarının ele geçirilmesi dışında tamamlandı.
6. ABD güdümlü Gladyo-Mafya-Tarikat rejimi
Hâkim sınıfların dış borca bağımlılığının sonucu olarak, sözde seçimler dış borç alabilecek mafya kliğini belirleme işlemine dönüşmüştür. Dış borç alabilecek yönetimi saptamak ise, ABD’nin yetkisi altındadır. 1991’de ABD’nin Irak’ı bölmesinden sonra Ordu’nun komuta kademesinin cephesini adım adım ABD’ye dönmesi üzerine SüperNATO’nun Türkiye’deki şiddet aygıtı polis örgütü içine kaydırılmıştır. Emniyet örgütünde 1973 yılından beri yuvalanan Haçlı İrtica cuntası, 1995 yılından sonra bütünüyle Fethullah cemaatinin denetimine geçmiştir. 2003 yılı baharında Ankara’da Tayyip Erdoğan’ın doğrudan yönetiminde oluşturulan Gizli Karargâh, bu cemaatin MİT, polis ve yargı içindeki elemanlarından oluşmaktadır. Böylece Türkiye’deki SüperNATO örgütlenmesi, Fethullahçı Gladyo’ya dönüşmüştür. Ülkemizde ABD güdümlü bir Gladyo-Mafya-Tarikat rejimi kurulmuştur.
7. Şeyhler, müritler, mensuplar ülkesi
İstenildiği kadar her dört yılda bir sandıklar konsun, ülkemizde halk yönetimi değil, halk avcılığı hüküm sürmektedir. Özellikle 1980 sonrasında tarikat ve cemaat ağlarının yaygınlaştırılmasıyla Ortaçağ karanlığı koyulaşmış ve yalnız köylerde değil kentlerde bile ağa ve şeyh tahakkümü ağırlaşmıştır. Daha önemlisi devletin yürütme ve yasama organları, ABD ve AB emperyalistlerinin denetimi altındadır. Yaşanan rejim demokrasi değildir. Türkiye’de “demokrasi” adı verilen rejim bir maskaralıktır. -ABD’nin Irak’a bir buçuk milyon insanı katlederek götürdüğü “demokrasi” ortadadır. Demokratik devrimin özü, bağımsız bir millî devlete sahip olmak ve ağalık, beylik, şeyhlik gibi Ortaçağ kurum ve ilişkilerinden kurtulmaktır; özellikle köylünün özgürleşmesidir. Atatürk’ün, “Türkiye, şeyhler, müritler, çelebiler ve mensuplar ülkesi olamaz” sözü, demokratik devrimi özetler.
8. BOP Eşbaşkanlığı’nın kurulmasıyla Türk devletinin dağılması
Türkiye devleti, yasama, yürütme ve yargı organlarıyla çözülmekte ve dağılmaktadır. Devlet örgütlenmesi içindeki çeşitli kurumlar, ABD ve AB emperyalistlerinin güdümünde, milletimize, Yargı’ya ve Ordu’ya karşı tertiplere girmekte, ülkeyi bölen ve milleti parçalayan bir senaryoda açıkça rol almaktadırlar. Tayyip Erdoğan’ın 15 Şubat 2004 akşamı Kanal D beyazcamından “ABD’nin BOP planı içinde Diyarbakır’ı merkez yapma görevini” açıkladığı gün, millî devlet bitmiştir. O açıklamayı duymazdan gelen Sayın Ahmet Necdet Sezer, o andan itibaren devlet başkanı olmadığını kabul etmiştir. O açıklamadan sonra genelkurmay başkanları, Türkiye Başbakanı’na değil, BOP Eşbaşkanı’na selam vermişlerdir. O açıklamayı, İşçi Partisi’nin nerdeyse her gün bir meşruiyet sorunu olarak gündeme getirmesine rağmen, beş yıldır sineye çeken muhalefet liderleri, BOP Eşbaşkanlığı’nın muhalefeti rolünü üstlenmişlerdir.
9. AKP, Irakı işgal eden ABD ordusuna dayanarak iktidarını sürdürüyor AKP’nin Türkiye sınırları içinde ordusu yoktur; Emniyet içindeki Fethullahçı polis örgütlenmesi vardır. AKP iktidarının yaptırım gücü, Irak’ı işgal etmiş olan ve Türkiye’yi işgal tatbikatları yapan ABD ordusudur. Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül darbesinin silahlı gücü budur. O nedenle bir “sivil darbe”den söz etmek, hem yaşananları açıklamaz; hem de çok yanıltıcıdır.
10. Devlet kurumları arasındaki ilişkilerin özelleşmesi
Devletin dağılması süreci, Hükümet – Ordu ilişkilerinin özelleşmesiyle çok tehlikeli boyutlara ulaştı. Kamusal alan, devletin doruklarından başlayarak özel işgale uğramaktadır. 1998-2001 yılları arasında kurulan Ergenekon Tertibiyle gerçekleştirilen 2002 Hilmi Özkök Darbesi, bu açıdan bir dönüm noktasıdır. 3 Kasım 2002 seçiminden hemen üç gün sonra 6 Kasım 2002 günü Cumhurbaşkanı Sezer, Partimizin bütün uyarılarına rağmen, Washington’un dayatmasına boyun eğerek, Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’da kabul etti ve hükümet sorununu görüştü. Arkasından 15 Kasım 2002 günü Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, hiçbir resmi sıfatı olmayan Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay’da buluştu. Böylece Türk devletinde kurumların dağılması, hukukun çözülmesi sürecine komuta kademesi de katıldı. Zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt, 4 Mayıs 2007 tarihinde BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Dolmabahçe Sarayı’nda yasalara ve geleneklere aykırı bir buluşma ve anlaşma yaptı. Org. İlker Başbuğ da, Kara Kuvvetleri Komutanı iken, AKP hakkında kapatma davasının açıldığı süreçte, 24 Haziran 2008 günü BOP Eşbaşkanı ile TSK’nın astüst ilişkileriyle bağdaşmayan, özel ve yasal olmayan bir görüşme yaptı. Bu görüşme sonucu önce Anayasa Mahkemesi 30 Temmuz 2008 günü AKP’nin kapatılmadığını açıkladı; arkasından Org. Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı’na ataması yapıldı.
11. BOP Eşbaşkanlığı’na bağlı Fethullahçı Gladyo’nun yürüttüğü Ergenekon tertibi
ABD emperyalizmi, Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül aracılığıyla sahneye koyduğu “Kürt Açılımı”, Ermeni Açılımı”, Kıbrıs Açılımı”, “Alevî Açılımı” yoluyla, “Neo-Osmanlıcılık” yaftası altında, Türkiye’de ayrı hükümranlık alanları oluşturma, milleti etnik ve mezhepsel çatışmalara sürükleme, toplumu tarikat ağıyla denetleme ve millî devleti tasfiye programını uygulamaktadır. Ergenekon Tertibi, Türkiye’nin millî güçlerini etkisiz hale getirmek ve toplumu sindirmek için bu amaçla 1998 sonrasında hazırlandı ve uygulanmaktadır. Ergenekon davası, Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri olmayan bir kanunsuzluk örneğidir. Genel Başkanımız, Genel Sekreterimiz, Genel Başkan Yardımcımız ve diğer arkadaşlarımız, siyasal partilerin Anayasa güvencesi hiçe sayılarak tutuklandılar. Türkiye’nin bu denli ağır bir emperyalist tertiple karşılaştığı koşullarda, emekçi halkın devrimci Partisi olarak bu saldırının hedefi olmasaydık, düşünmemiz gerekirdi. Tertibi yürütenler, “soruşturmanın merkezinde İşçi Partisi olduğunu” belirterek, Partimizin yaptığı ve yapacağı büyük işleri de belirlemişlerdir. Hedef alınan Türkiye Cumhuriyetidir, Atatürk Devrimi”dir, millî devlettir. Tertip, İşçi Partisi kayasına çarpmıştır. Partimiz, zorbalığa cesaretle ve örnek alınan bir dirençle karşı koymuştur. Türkiye çapında protesto gösterileri örgütledik. Tekirdağ, Silivri, İzmir ve İstanbul başta olmak üzere mitingler yaptık. Yüzbinlerce bildiri dağıttık. Türkiye’nin dört bir yanında toplantılar düzenleyerek tertibi halka anlattık. Ergenekon Tertibi, Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül’lerin başında bulunduğu “Gizli Karargâh” mensuplarını Yüce Divanlara götürecek yönde ilerlemektedir.
12. Türk Ordusu’na kendi ülkesinde yabancı devlet operasyonu
Türk Ordusu, Ergenekon operasyonuyla her gün bir futbol topu gibi tekmelenmektedir. Türk Ordusu’na karşı yürütülen “asimetrik psikolojik harekât”, örtülü savaşın bir cephesidir. Gazilere madalya çiğnettiren, kahramanları intihara itilen, bölücü teröre karşı savaşın seçkin görevlileri hapislere tıkılan Ordumuzun yaptırım gücünün zayıflatıldığı ortadadır. Türk Ordusu, kendisine yapılan operasyonun hedefini ve arkasındaki devleti açıklayamaz durumdadır. Bir ülkenin ordusuna, kendi ülkesinde yabancı devletler tarafından silahlı operasyon yapılamaz. Genelkurmay Başkanlığı, kendi vatanında, yabancı bir devletin kendisine karşı operasyon yapmasına rıza göstererek tarihe geçmiştir. Öyle görülüyor ki, psikolojik harekât, kendi sahte kavramlarını Genelkurmay Başkanlığı’na kabul ettirmiştir. “NATO konsepti”, “AB Protokolü” ve emperyalist-kapitalist Batı ideolojisi, Türk Ordusunun Kemalist Devrim’le kurulan millî devleti, ülke bütünlüğünü, millet birliğini savunma iradesine vurulan kelepçelerdir. Artık Türkiye ve Türk Ordusu, bu kelepçeleri sorgulamak aşamasına gelmiştir.
13. Türk yargısına Beşiktaş Terör Örgütü operasyonu.
SüperNATO, Türk yargısının temel kurumlarını, Ergenekon Tertibi kapsamında sindirme ve denetim altına alma operasyonları yürütmektedir. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi yüksek yargı kurumları ve bütün Türk yargısı, Beşiktaş’ta oluşturulan yasadışı örgütlenmenin terörüne karşı mücadele etmektedir.
14. “Kürt Açılımı”: Türkiye’yi etnik ayrıştırma planı.
“Kürt Açılımı”, bir “silahlara veda” tasarımı değil, PKK’yi büyütme, tasfiye edilemez hale getirme, halkımızın birlikte yaşama koşullarını ortadan kaldırarak, Türkiye’yi bölme tasarımıdır. Irak ve Afganistan halkına yenilen ABD, İran ve Suriye’ye yönelik hedeflerinin gerçekçi olmadığını artık saptamış bulunmaktadır. Bu koşullarda ABD’nin güncel hedefi, Irak’ın kuzeyinde fiilen kurduğu İkinci İsrail devletinin yasallığını kabul ettirmek ve Diyarbakır’a doğru genişleterek yaşama sınırlarına kavuşturmaktır. PKK marifetiyle gerçekleştirilecek kitlesel kalkışmalar, Türkiye’yi teslim olmaya zorlayacak bir etken olarak gündeme sokulacaktır. “Alternatif” dedikleri budur. Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan, BOP’a örgütlü olarak bağlanarak, bu “alternatifin” memuru görevini yapıyorlar. Süreç, PKK’nin silah bırakması yönünde değil, güçlenmesi ve daha etkin silah kullanması yönündedir. Kürt Açılımı’nda barış yalanı, gelecekte yoğun şiddet kullanmanın bir hazırlığı olarak piyasaya sürülmüştür. Barış afyonuyla Türkiye’nin barış özleyen güçleri uyuşturulmakta ve Ordusu’ndan kopartılmaktadır. “Kürt Açılımı”ndan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığına ve savaş yeteneğine indirilen darbelerin ardı arkası kesilmiyor. Halk açısından bakarsak, etnik ve mezhepsel eğilimler kabarmakta ve düşmanlıklar körüklenmektedir. Cumhuriyet’in yaptırım gücü zayıflatılmaktadır. Türk Ordusu iç hat durumuna düşürülmüştür. İçerden ABD güdümlü holding sermayesi, tarikatlar, etnik ve mezhepsel bölücülükle, dışarıdan “Ermeni soykırımı” kararları, “Ermeni açılımı”, “Kıbrıs açılımı”, AB protokolleri ile, ABD ve AB emperyalistlerinin çemberi daralmaktadır. Karen Fogg’ların yıllarca önce planladıkları gibi, “Türk tarihinin hakkından gelinmektedir.” Atatürk’e ve Kemalist Devrim’e karşı yürütülen kampanya dizginlerinden boşalmıştır.
15. “Alevî Açılımı”:Türkiye’yi mezheplere ayrıştırma planı
Ülkemizde tarikatların siyasal temsilcisi olan AKP’nin “Alevî Açılımı” da, milletimizi mezhepsel ayrışma ve çatışmalara sürükleme programının uygulaması olarak gündemdedir. Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimi, her alanda yobazlığı kışkırtmaktadır. Amaçları, Sünni kitlesini Sünni yobazı yapmaktır; Alevi kitlesini Alevi yobazı yapmaktır. Etnik yobazlık yanında mezhepsel yobazlıkların azgınlaştırılmasıyla milleti bölme tasarımı uygulanmaktadır. Acı hatıraları olan Şeyh Sait ve Dersim olayları üzerinden şeyhler ve seyitler bayrak haline getirilmekte; Atatürk Devrimi tahrip edilmektedir. Osmanlı soyundan gelenlerin, tarikat şeyhlerinin cenazeleri büyük törenlerle ve Cumhuriyet Devrimi düşmanı gösterilerle kaldırılmaktadır. Tayyip Erdoğan yönetimi, açıkça “Neo-Osmanlı” planını uygulamaya koyarak da yasadışılığını eylemli olarak kanıtlamıştır.
16. “Kıbrıs Açılımı”: Türkiye’yi Batı’dan sıkıştırıp Güneydoğu’da teslim alma planı
“Kıbrıs Açılımı” da son tahlilde, Irak’ın kuzeyinde oluşturulan İkinci İsrail’i genişletme planının hizmetindedir. Türkiye, Akdeniz üzerinden baskı altına alınarak Güneydoğu’da teslim olmaya zorlanmaktadır. Kıbrıs-Kerkük hattı, yalnız Türkiye için değil, bütün gelişen dünya ve barış isteyen insanlık için bir savunma hattına dönüşmüştür.
III. YAKICI GÖREV: YASA DIŞI T. ERDOĞAN YÖNETİMİNİ YIKMAK VE MİLLÎ HÜKÜMETİ KURMAK
17. Tayyip Erdoğan yönetiminin yasadışı olduğunu bir kez daha ilan ediyoruz
Anayasa Mahkemesi, 30 Temmuz 2008 tarihli kararıyla, AKP’nin Cumhuriyet yıkıcılığının odağı haline geldiğini hükme bağlayarak, Partimizin daha 2002 yılı sonundaki tarihî kararının haklılığını en yüksek yargı kurumu olarak doğrulamıştır. BOP’un “sözleşmeli personeli” olduklarını ilan eden Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimi, daha 1996 yılında başlatılan bir Gladyo operasyonuyla, ABD’nin Irak’ı işgal takvimine bağlı olarak Türkiye’nin tepesine oturtulmuştur. AKP iktidarı, yabancı devlet tertibiyle yönetime getirilmesi yanında, uygulamalarıyla da yasadışıdır. Yaptığı işlerin esası, ABD’nin Müslüman milletlerin yaşadığı 24 ülkeyi hedef alan Büyük Ortadoğu Projesi’ne hizmet ve Kemalist Devrim’i yıkmaktır. Bu uygulamalar, Yüce Divanlık suçlardır.
18. BOP güdümlü ve Cumhuriyet yıkıcısı Tayyip Erdoğan iktidarını yıkma görevi
İşçi Partisi 8. Genel Kurultayı, Türkiye’nin ABD’ye gizli sözleşmeyle bağlı, yasadışı bir çıkar grubu tarafından yönetilmesini kabul etmiyor. ABD’nin “deliğe süpürme” tehdidi altında, Cumhuriyeti yıkma görevini uygulayan bu yönetimi bu kez Genel Kurultay kararıyla yasadışı ilan ediyoruz. Milletimize bu yasadışı yönetimden kurtulmak için ayağa kalk çağrısı yapıyoruz. Anayasa Mahkemesi hükümlü Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül iktidarının Atatürk Cumhuriyetini bütünüyle tasfiye etmesini önlemek için, milletimizin onları yıkması tarihî görevdir. İşçi Partisi, halkçı-devrimci programıyla, süreci doğru okuyan önderlik birikimiyle ve devrimci kadrolarıyla bu tarihî işe önderlik etmek için görevinin başındadır.
19. Millî Meclis, Millî Hükümet
Bu yıkım sürecine son vermek, Türkiye’yi Kemalist Devrim temelinde, devleti ve toplumuyla yeniden örgütlemek için, Millî Meclis ve Millî Hükümet’in kurulması zorunludur ve kaçınılmazdır. Bugün Türkiye, varolan düzen içinde, hiçbir sorununu çözemez. İşçi Partisi 8. Genel Kurultayı, halkımızı, Millî Meclis, Millî Hükümet için birleşmeye ve örgütlü mücadeleye çağırıyor. Partimiz, Türk Devrimi’nin deneyimleri içinde oluşmuş, sınanmış ve bugün bütün dünyada büyük başarılar kazanan Halkçı Devletçi Programı hayata geçirmek amacıyla, bütün millî güçleri birleştirmek için çalışmalarını yoğunlaştıracaktır. Partimiz, Programı, deneyimleri, kadroları ve devrimci kararlılığıyla bu tarihî mücadelenin en önünde yer alacak ve tarihsel görevini yerine getirecektir.
IV. TARİHÎ OLANAK: DEVLETİ VE TOPLUMU DEVRİMLE YENİDEN YAPILANDIRMAK
20. Dünya ve bölgemiz yeni bir devrim dönemine giriyor
Bütün veriler, dünyada 1970’lerin ortasından bu yana yaşanan otuz yıllık gericilik döneminin sonuna geldiğimizi gösteriyor. Emperyalizmin krizi sistemi temellerinden sarsmaktadır. ABD ve AB emperyalistleri iflah olmaz bir durgunluğa ve karamsarlığa saplanıyor. Emperyalizm, sömürüsünü sürdürmede tıkanmıştır ve çökmektedir. Başta Çin olmak üzere Asya’nın ve gelişmekte olan ülkelerin yükselişi durdurulamaz bir eğilim içine girmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti, Mao Zedung önderliğindeki devrimi sayesinde dünya tarihinin en dinamik gelişmesini gösterdi ve daha 60 yıl önce dünyanın en yoksul ülkesiyken, bugün dünya ekonomisinin en çok üreten ülkesi olmak üzeredir. Bu, sosyalizmin ve devrimin başarısıdır.
ABD’nin dünyanın tek efendisi olma iddiasıyla gücü arasındaki orantısızlık ortaya çıkmıştır. Çok kutuplu bir dünya kurulmaktadır. Dünya, ABD’nin inişinin ve Asya’nın yükselişinin belirleyeceği yeni dengelerin oluşması sürecindedir. ABD, bu geçiş döneminde, inişini sineye çekecek midir, yoksa dünyayı büyük savaşlara sürükleme çılgınlığına mı yönelecektir; insanlığın önündeki sorun budur. Ya devrimler savaşı önleyecektir veya savaş devrimlere yol açacaktır. Her iki durumda da, insanlığın geleceğini temsil eden Gelişen Dünya’nın ufku aydınlıktır.
21. ABD, Batı Asya’da açtığı savaşlarda yenilmiş ve mevzilerini koruma telaşı içine girmiştir
ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulama şansını yitirmiştir. Irak’ta batağa saplanan, Suriye’ye boyun eğdiremeyen, İran’ı dize getiremeyen ABD emperyalizminin, Müslüman halkların yaşadığı 24 ülkeyi yeniden düzenleme planı çökmüştür. ABD, şimdi geri çekilme dönemine girmiştir. İşte bu savunma konumunda vazgeçemeyeceği mevzi, Irak’ın kuzeyidir. ABD’nin Irak’taki askerî gücünü çekmesi ve Irak’ın kuzeyinde tutunma çabası, bölgede çatışmalar yanında devrimci yükselişleri tetikleyecektir. ABD saltanatının sarsılmasıyla birlikte Türkiye’deki BOP Eşbaşkanlığı yönetimi de kaçınılmaz bir yıkılışın içine yuvarlanmıştır.
22. ABD’nin birinci hedefi Türkiye
Afganistan ve Irak’ta yenilen Washington emperyalistlerinin hırsları ile güçleri arasındaki orantısızlık ortaya çıktı. Şu anda ABD, İsrail’in yanında ikinci bir İsrail oluşturmak, başka deyişle Kukla Kürdistan’ı resmileştirmek ve genişletmek yoluyla Ortadoğu’daki mevzilerini pekiştirmek çabasına yönelmiştir. Irak’ın kuzeyindeki ABD hükümranlık alanının yaşayabilir sınırlara kavuşması, Türkiye’ye doğru genişlemesine bağlıdır. O nedenle ABD’nin hedefini “Türkiye himayesinde Kürdistan” olarak tanımlamak, bugün çok aldatıcıdır. Bu yanlışa sık sık düşülmektedir. ABD Türkiye’yi, denetim altında tutmak için Kürdistan ile tehdit edilen bir coğrafyaya dönüştürme peşindedir. ABD çok iyi bilmektedir ki, Irak’ın kuzeyinde İkinci bir İsrail’in kurulması, eninde sonunda Türkiye’nin yaptırım gücüyle karşılaşacaktır. ABD Ordusu, 2002 yılı 24 Temmuzunda 22 gün süren Türkiye’yi işgal tatbikatını Nevada çöllerinde film çevirmek için yapmadı. “Bin Yılın Meydan Okuması” (Millenium Challenge) gibi iddialı bir başlık altında yürütülen bu tatbikatın ABD Ordusu’nun tarihinde bir eşinin bulunmadığı vurgulandı. Partimiz, en başından beri bu olguları saptamıştır. Bu gerçeklerin üzerinden atlayarak, artık Türkiye’de ne siyaset yapılabilir, ne de askerlik.
23. Neo-Osmanlı planı, Türkiye’yi Musul ve Kerkük’e doğru genişletme tasarımı değil, Diyarbakır’ı mızı İkinci İsrail’e katma planıdır
Kürdistan’ın Türkiye’nin himayesine verileceği ve Neo-Osmanlı sultanlığının kurulacağı yönündeki masallar, Türkiye’yi tuzağa düşürmek için uydurulmuştur. Türkiye, tepesindeki mafyalaşmış hâkim sınıfların çıkarları yüzünden herhalde bu tuzağa düşmeyecek ve felaketlere sürüklenmeyecektir. Türkiye’nin bu tehdidi altedecek olanak ve yetenekleri vardır.
24. Türkiye için devrimle yeniden kurulma fırsatı
Türkiyemiz, Kemalist Devrim’den sonra ilk kez yeni bir devrimci durum koşullarına girmiştir. Kemalist Devrim’in yıkımı, Türkiye’nin temellerini sarsmıştır. Bugün Türkiye’nin Atatürk zamanındaki gibi, “muhafaza ve müdafaa edilecek” bir cumhuriyeti kalmamıştır. Partimiz, ısrarla vurgulamaktadır: Bizim yeniden kurulacak bir cumhuriyetimiz var. Türkiye’de tutuculukla, düzen bekçiliğiyle korunacak bir kurum ve ilişki esas olarak kalmamıştır. Bu durumda, Türkiye’nin devlet ve toplum olarak yeniden kurulması tarihin gündemine girmiştir. Türkiye’yi Kemalist Devrim temelinde yeniden örgütlemek, bir varlık yokluk sorunu haline gelmiştir.
25. Muhalefetçilik oyununa son, iktidar amacıyla mücadele
İktidarı ABD güdümlü Gladyo-Mafya- Tarikat güçlerine terk ederek muhalefetçilik oyununu sürdürmek, kendisini “sol”, “sosyal demokrat”, “ulusalcı” veya “Atatürkçü” diye adlandıran güçlerin iflah olmaz hastalığıdır. Yarım yüzyıldır süregenleşen bu tavrın solculukla da, ulusalcılıkla da, Atatürkçülükle de bir ilgisi yoktur. Sistemin ve devletin içinden kurtarıcı beklemek, artık millî devlet yıkıcılarına hizmet anlamına gelmektedir. Bugün rejimi “müdafaa ve muhafaza etme” tutuculuğu, ABD işbirlikçiliğidir; AB kapısına zincirlenmektir; Gladyo köleliğidir; mafyalaşmaktır; tarikat ağında debelenmektir. İki yüzyıldır emperyalizmden ve Ortaçağ’dan kurtulma savaşı veren Türkiye’nin millî demokratik hareketi, Atatürkçülük, Millicilik, her zaman devrimci oldu; devrimci olmak zorundaydı ve bugün de ancak devrimci olabilir. Devrimci olmayan Milliyetçilik ve Atatürkçülük, sahtedir; hep emperyalizme teslim olmuştur ve alet olmuştur; Haçlı gericilikle aynı cephede buluşmuştur.
26. Türkiye, bölünme tehdidine devrimle cevap verecek birikime sahiptir
Halk hareketinin yükselişi devrimci çözümü kaçınılmaz olarak gündeme getirecektir. 2007 yılındaki Cumhuriyet mitinglerinin ortaya koyduğu birikim, dünya ölçeğindedir. Türkiye iki yüzyıla dört devrim sığdırmış, ağırlaşan sorunlarını devrimle çözme geleneği olan ender ülkeler arasındadır.
27. Türkiye’de Atatürkçü hareketi, başta işçi sınıfı olmak üzere kamu emekçileri ve gençlik mücadelesiyle birleştirmenin belirleyici önemi
2007 baharının Cumhuriyet Mitingleri ve 2008-2009 yıllarında bu miras temelinde gerçekleştirilen kitle eylemleri, Türkiye’de Atatürk Devrimi mirasına sahip çıkan büyük bir gücün bulunduğunu göstermiştir. Ancak Atatürkçü güçler içinde, Atatürk Devrimciliğini emekçi halk eylemlerinden koparan tutucu bir eğilim vardır. Kemalist Devrim’in emperyalizme ve Ortaçağ güçlerine karşı aslında bir sınıf mücadelesi olduğunu görmeyen bu eğilim, Atatürk Devrimciliğini emekçi temelinden yoksun kılarak başarısızlığa mahkûm etmektedir. İşçi Partisi, bu yanlışla kararlı olarak mücadele etmiştir ve edecektir. Önümüzdeki dönem, bağımsızlık ve aydınlanma eksenli ulusal hareket ile emekçi çıkarlarını savunan işçi, kamu emekçisi, köylü ve esnaf mücadelelerini birleştirmek, başarıya ulaşmanın birinci şartıdır.
28. Kürt halk kitlelerini Türkiye’nin bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine katmak
Halk hareketinin kuşkusuz en önemli görevlerinden biri de, etnik ve mezhepsel bölünmeleri etkisiz kılmak ve Kürt halk kitlelerini Türkiye’nin millî demokratik devrim mücadelesine katmaktır.
29. Türkiye’yi emperyalizme ve Ortaçağ ilişkilerine karşı halk hareketiyle birleştirmek
Türkiye, 20. yüzyılın başında emperyalizmin parçalama planlarını bir devrimle göğüsledi ve devrimci cumhuriyetini kurdu. Türkiye, günümüzdeki bölme tehdidini de bir devrimle göğüsleyecektir. Türk milleti, Türkü ve Kürdüyle emperyalizme ve Ortaçağ karanlığına karşı birleşerek, halkın bağımsız ve devrimci Türkiyesini kuracaktır.
V. ÇÖZÜM:
-MİLLETE BİRLİK, ÜLKEYE BAĞIMSIZLIK, VATANA BÜTÜNLÜK,
-ÖRGÜTLÜ HALKA DAYANAN GÜÇLÜ DEVLET,
-HALKA ÖZGÜRLÜK, ZENGİNLİK, EŞİTLİK VE KARDEŞLİK
30. İşçi Partisi’nin Kemalist Devrimi tamamlama görevini içeren Millî Hükümet Programı, Türkiye’nin önündeki biricik çözümdür
Türkiye, millî devletini dağılmaktan, milletini bölünmekten, vatanı parçalanmaktan, Atatürk Devrimi’ni bütünüyle yıkımdan kurtarmak için, Partimizin Millî Hükümet Programı’nı uygulayacaktır. Devrim, bu tür yıkım süreçlerinin biricik çaresidir ve Türkiye hızla oraya gelmektedir. Millî Hükümet Programı, bağımsızlıkçı, halkçı, kamucu, aydınlanmacı ve devrimcidir. Çözümün yönlendiricileri şunlardır:
Bağımsızlık: Ekonomiyi yabancı tahakkümünden kurtarmak, özellikle stratejik alanlarda dışa bağımlılıktan kurtulmak, özgüveni yükseltmek, yabancı ülkeler ve yabancı sermaye ile Türkiye ekonomisini güçlendirme, bilim ve teknolojiyi geliştirme, karşılıklı yarar ve barış amacıyla işbirliği yapmak.
Halkçılık: Özel çıkarı değil, toplum çıkarını esas almak; Türkiye halkının çağdaş ihtiyaçlarını karşılayan, halka refah sağlayan bir üretim ve bölüşüm düzeni kurmak; ülkenin işgücü birikimini özgürleştirerek, eğiterek ve gelir dağılımında emekçiyi gözeterek çalışmayı şevklendirmek, üretim ve hizmet süreçlerine sokmak.
Kamuculuk: Halkın refahı ve çağdaşlaşması, herkese iş sağlanması, verimli, dengeli ve hızlı kalkınma, kaynakların verimli ve yerinde kullanılması, bölgeler arasında denge için planlı kamu ekonomisine öncelik vermek, üreten özel girişimin önünü açmak, özel kesim ile kamu ekonomisi arasında millî çıkara dayanan işbirliği.
Aydınlanmacılık: En büyük üretici güç olan emekçiyi bilimle eğitmek ve aydınlatmak,laikliği milli egemenliğin ve halk iktidarının şartı olarak demokratik edvrimlerdeki içeriğiyle hayata geçirmek; bilim ve teknolojiyi geliştirmek için araştırmaya öncelik vermek ve kaynak ayırmak.
Devrimcilik: “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış” bir toplum kurmak için, halk yönetimini her alanda inşa etmek, emekçiyi ekonominin gerçek efendisi haline getirmek, üretim ilişkilerini kamu çıkarları yönünde “arasız devrimler”le geliştirmek,
31. İşçi Partisi 8. Genel Kurultayı, Millî Hükümet Programı’nın özünü bir kez daha Türkiye halkına sunuyor ve milletten iktidar talep ediyor:
Türkiye ABD güdümünden kurtulacak ve AB kapısındaki zincirlerini kıracaktır. Avrupa Gümrük Birliği anlaşması yırtılacaktır. Dışa kan kaybını önlemek için, paranın giriş çıkışı denetim altına alınacak, Türkiye’de Türk lirası kullanılacaktır. İMKB yeniden yapılandırılacaktır. Türkiye’nin iç borçları on yıl takside bağlanacak; dış borçların ödenmesinde yeni bir takvim yapılması sağlanacaktır.
Yeraltı ekonomisine son verilecek, “Nereden Buldun Yasası” çıkartılarak hortumcunun ve mafyanın malına elkonacak, yabancı ülkelere kaçırılmış kaynakların ülkeye getirilmesi için köktenci uygulamalar devreye sokulacaktır.
Türkiye’de yeterince üretilen malların ithali önlenecek, gümrüklerin ülke ekonomisini koruyan işlevi canlandırılacak, sanayi korunacak ve desteklenecektir. Özelleştirmeler durdurulacak, stratejik kesimlerde özelleştirilen işletmeler yeniden kamulaştırılacaktır. KİT’ler iyileştirilecek, yeni iş alanları açmak ve sanayi ara mallarında dışalım oranını düşürmek için KOBİ’ler canlandırılacaktır.
Tefecilere, hortumculara, kirli para baronlarına ve dolar vurguncularına akan kaynaklar kamu kaynağına dönüştürülerek, büyük bir yatırım atağı gerçekleştirilecek, emek yoğun yatırımlarla işsizlik sorunu beş yıl içinde kökten çözülecektir. Çalışanların iş güvencesi sağlanacaktır.
Kamu yatırımlarıyla bölgeler arası dengesizlik giderilecektir. Emperyalizmin belli bölgelere doğrudan nüfuz etmesine imkan sağlayan Kalkınma ajanslarına son verilecek, her bölgenin iktisadi gizligücünü kamu önderliğinde açığa çıkaracak düzenlemeler yapılacaktır.
Tarım üretiminde yeniden kendimize yeterli hale gelmek, besin güvenliğini sağlamak ve üretimi geliştirmek amacıyla çiftçi desteklenecek, tarımsal kalkınma programı uygulanacaktır.
Özellikle 1980 sonrasında tümüyle dış güçlerin sömürüsüne terk edilmiş olan tarım kesimi sahipsiz kalmıştır. Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu, Et- Balık Kurumu, Zirai Donatım Kurumu, Devlet Üretme Çiftlikleri, Şeker Fabrikaları, Tekel gibi kurulışların özelleştirilmesi ve Toprak-Su, Köy Hizmetleri, Tarımsal Araştırma Enstitüleri gibi kurumların kapatılması devletin tarıma yön verecek ve kırsal alanlara hizmet götürecek aygıtlarını ortadan kaldırmıştır. Çiftçilerin örgütlenmesi ve kooparatifçiliğin gelişmesi engellenmiştir.
Tarım arazileri, tarımsal üretimin en temel bileşeni olup toprakların verimli bir şekilde işletilmesi sağlanacaktır. Ortaçağdan kalma toprak mülkiyet düzeninin 21. Yüzyılda geçerliliğini koruması kabul edilemez. Toprağın verimli kullanılmasını engelleyen ve topraksız ve az topraklı çiftçilerin sömürülmesine yol açan arazi dağılımındaki bu çarpıklık kapsamlı bir toprak reformu ile düzeltilecektir. Gerçek üretici köylüyü milletin efendisi haline getirmek için onu toprağa kavuşturmak yeterli değildir. Tarımsal üretimde kullanılacak alet ve makineler, tohum, fide, fidan, gübre, ilaç, akaryakıt, damızlık hayvan, karma yemler gibi üretim girdilerinin uygun fiyatlarla, yeterli miktarda ve zamanında sağlanacaktır. Çiftçilerin elde ettikleri ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması için gerekli altyapı kurulacak ve örgütlenmeye önem verilecektir.
İşçi Partisi, Büyük Devrimci Atatürk tarafından “kimsesizlerin kimsesi” olarak tanımlanan Cumhuriyetimizi, bu anlayışla yeniden örgütleyecektir. Kamu hizmeti, devletin temel görevi olarak, hem anlayış düzeyinde, hem de bütün kurumlarıyla hayata geçirilecektir. Belediyeler, yemlik olmaktan ve özelleştirme belasından kurtarılacak, halka hizmet veren halk kurumlarına dönüştürülecektir. Köy hizmetleri, Yol Su Elektrik hizmetleri, sağlık ocakları, tarım üreticisine hizmet veren kamu kurumları, derhal canlandırılacak ve etkin hizmet verecektir. Hantallıktan kurtulmuş, halkın hizmetkârı olan, halkın emrinde, etkin işleyen bir kamu yönetimi sağlanacaktır.
Anaokulundan üniversite sonuna kadar parasız eğitim ve parasız sağlık gerçekleştirilecek ve tüm yurttaşlara yaşam boyu parasız sağlık hizmeti verilecektir. Sağlıklı ve yetişmiş bir toplum oluşturulması öncelikli görevdir.
Halkı sömüren, yasa dışılığı Cumhuriyet hukukunca saptanmış tekke ve zaviyeler kapatılacak, edindikleri mallar yeniden kamulaştırılacaktır. Tarikat, cemaat ve holdinglerin okulları ve yurtları kamulaştırılacak, bütün ülkede Cumhuriyet Devrimi’nin tek eğitim sistemi oluşturulacaktır. Millî bağımsızlığa, halkın özgürleşmesine ve uygarlaşmasına, çağdaş ekonominin ihtiyaçlarına, özetle Atatürk Devrimi’ne hizmet eden bir millî eğitim düzeni uygulanacaktır. Bu temel anlayışla her alanda öğretmen yetiştirilmesine öncelik verilecek, okulsuz ve öğretmensiz köy ve mahalle bırakılmayacaktır. Millî Hükümet ilk iş olarak, 200 bin öğretmeni hemen işe alacak, her mahalle ve köye spor salonu ve kültür merkezi inşasına derhal başlanacaktır. Halka hizmet ruhuyla dolu, yurdunu seven, bilimi hayatta en hakiki yol gösterici olarak gören, emeği en yüksek değer bilen, yüksek ahlâklı, çalışkan, azimli, devrimci ve cesur bir gençlik yetiştirilecektir. Yetmiş milyon insanımızı Atatürk Devrimi’yle uygarlaştıran, halk ve yurt sevgisini esas alan, büyük bir Aydınlama Seferberliği başlatılacaktır. Eğitime yatırım, insan kaynaklarımızı geliştirmek yanında, ülke ekonomisini derhal harekete geçirecek, iş alanı açacak, belli ekonomi kesimlerini hemen canlandıracak, refahı yaygınlaştıracak bir kaldıraç olarak değerlendirilecektir.
Türkiye, Büyük Devrimci Önder Atatürk’ün öngördüğü gibi “Doğudan yükselen yeni uygarlığın” öncü ülkelerinden olacaktır. Türkiye’nin güvenliği korunarak, ABD’nin Türkiye üzerindeki denetim aygıtı olan NATO’dan çıkılacaktır. Komşularımız İran, Irak, Rusya, Azerbaycan ve Suriye ile her alanda ekonomik işbirliği geliştirilecek, bölgesel ekonomik birlikler kurulacak, dış satım olanakları komşulara ağırlık vererek genişletilecektir. Bu bağlamda öncelikle Türkiye’nin enerji güvenliği sağlanacak, halkımız, sanayimiz, tarımımız ve taşımacılığımız ucuz enerjiye kavuşturulacaktır.
ABD ve Avrupa bile Asya’nın döviz stokundan medet umarken, Türkiye’nin hâlâ Batı’ya el açması çıkmazından çıkılacaktır. Çin’in 2 Trilyon Dolarlık, Rusya’nın 500 Milyar Dolarlık döviz yedeğinden Türkiye’deki yatırım atağı için en geniş yararlanma olanakları değerlendirilecektir. ABD ve AB ile ilişkiler ekonomik alanda da bağımlılıktan kurtarılacak, karşılıklı yarar temeline oturtularak olağan hale getirilecek, böylece bu ülkelerle işbirliğinin gelişme kapısı açılacaktır.
32. AB kapısından kurtulmak için millî güçlere çağrı
Bu koşullarda, Türkiye’yi daha beter koşullara sürükleyecek yeni bir Amerikancı yönetime izin verilemez. İşçi Partisi 8. Genel Kurultayı olarak, öncelikle CHP ve MHP’yi uyarıyoruz: Türkiye’nin yasama organı kararıyla saptanmış bir AB’ye katılma kararı yoktur. Avrupa Birliği devlet politikası değildir, devleti yıkma politikasıdır. AB, Türk devletinin değil, Türk devleti içine yuvalanmış Amerikan derin devletinin politikasıdır. Bütün milletimizi ve millete bağlı olan bütün partileri, Türkiye’nin AB kapısına bağımlılıktan kurtarılması için güç birliğine çağırıyoruz.
33. Örgütlü ve özgür halka dayanan güçlü devlet
İşçi Partisi 8. Genel Kurultayı, bugün Türkiyemizin en yakıcı ihtiyacı olarak milletimize ilan eder: Millî Hükümet, örgütlü ve özgür halka dayanan güçlü devleti ve etkin kamu yönetimini derhal kuracak ve işletecektir. Türkiye’nin bu “demokrasi maskesi” altında dıştan güdümlü, laçka yönetimle ve başıbozuk toplumla varabileceği yer, çözülme ve parçalanmadır. Türkiye, bugün “Tek parti dönemi” diye aşağılanan Kemalist Devrim döneminin devrimci otorite ve disiplinine muhtaçtır. Halk yönetimi anlamında gerçek demokrasi, ancak devrimci kararlılıkla kurulur. Tarihte başıbozukların gerçekleştirdiği bir demokrasi örneği yoktur. SüperNATO veya Gladyo diye bilinen Türkiye devleti içindeki yasadışı yer altı örgütlenmesinin kökü kazınacaktır. Milleti etnik köken, dini inanç ve mezhep temelinde ayıma ve bölme girişimleri, bu eksendeki kalkışmalar, himaye görmeyecek; hoşgörüyle karşılanmayacak, hukuk çerçevesi içinde etkisiz kılınacaktır. Bu amaçla halkçı devletin halkıyla birleşmesini ve halkı seferber etmesini sağlayan kurumlar örgütlenecektir.
34. Cumhuriyet Devrimi Kanunları uygulanacak
Etnik ve mezhepsel bölücülüğe yol açan Ortaçağ kurum ve ilişkileri, toplum hayatından temizlenecektir. Cumhuriyet Devrimi Kanunları kesinlikle uygulanacaktır. Hiç kimse devleti ve toplumsal yaşamı bir avuç haramzadenin çıkarı için din adına düzenlemeye ve yönetmeye kalkışamayacaktır. Bu yöndeki girişimler, karşısında Cumhuriyet’in kararlı yaptırım gücünü bulacaktır.
35. Hıyaneti Vataniye Kanunu yürürlüğe konacak
Turgut Özal yönetiminin ABD’nin talimatıyla kaldırdığı “Hıyaneti Vataniye Kanunu” günümüz şartlarına uyarlanarak yürürlüğe konacaktır.
36. Millet-Ordu birliği yakıcı görev
Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, milletin birliğini, Atatürk’le kurulan Cumhuriyetin varlığını hedef alan dış ve iç tehdidi bozguna uğratmak için, millet ile ordunun birliğini sağlamak, bugün Türkiyemiz için bir yaşam sorunudur ve yakıcı görevdir.
37. Millî savunma sanayisini kurmak
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücünü geliştirmek ve pekiştirmek için, Türkiye’nin başta insan kaynakları olmak üzere bütün olanaklarını değerlendirecek topyekûn savunma kavramı ışığında millî savunma sanayisinin inşasına hız vermek, Türkiye’nin silah kaynaklarını belli merkezlere bağımlılıktan kurtarmak ve çeşitlendirmek öncelikli görevlerdir.
38. Bağımsız millî istihbaratı yeniden örgütlemek
Gerek ülke güvenliğinin sağlanması için; gerekse bu amaçla Türkiye’ye ve özellikle Türk Ordusu’na karşı Ergenekon Tertibinde son kapsamlı örneği görülen “çamur savaşı”na karşı koyabilmek için, Türkiye’nin istihbarat örgütlenmesini yabancıların denetiminden kurtarmak, millî istihbaratı yeniden örgütlemek ve geliştirmek, bir yaşam sorunudur.
39. Millî Ordu, kendisine, kendi ülkesinde, yabancı devletlerin operasyon yapmasına izin veremez
Bir orduya kendi ülkesinde yabancı bir devlet tarafından operasyon yapılması, ancak işgal benzeri koşullarda rastlanır. ABD’nin Irak’ı işgali ve Türkiye’yi borç batağına yuvarlaması sonucu Ergenekon Tertibi’nde benzer durum yaşanmaktadır. Millet, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden, her ülkenin ordusu gibi, kendi ülkesinde kendisine operasyon yapılmasına izin vermemesini istiyor. Ordu, kışkırtmalara elbette gelmeyecektir. Ancak, Orduyu hedef alan uygulamaları etkisiz kılmak, öncelikli olarak Ordu’nun görevidir. Bu görevi millet, nizamiyelerin kapısına yığılarak ordu adına yapacak değildir. “Asimetrik psikolojik harekât” da bir savaş yöntemidir. Savaşmak, Ordunun işidir. Kendisine yönelik çamur savaşını bozguna uğratmak ve askerin moral gücünü yükseltmek de, öncelikle Ordu’nun işidir. Ordunun komuta kademesi, çok acıdır ki, kendisine yönelen operasyonlar karşısında beklenen kararlılığı göstermemiştir; görevini yapmamıştır. Bunun sonucunda Türk Ordusunun kahramanları intihar etmekte ve hapislere tıkılmakta, gaziler madalyalarını çiğnemekte, şehit yakınları feryat etmektedir. Bu operasyonlar, Türk Ordusu’nun moral gücünü, savaş yeteneğini olumsuz etkilemektedir. Atatürk’ün önemle belirttiği gibi, “Türk askeri yenilmez, yenilirse komutan yenilir.” Komutanlar sorumludur. Komutanlardan beklenen, Fenerbahçe Orduevi’ne taşınma planları değil, Türk Ordusu’nun savaş yeteneğini hedef alan tertipleri bozma planları yapmaktır. Bu görev, milletin geleceğini ilgilendiren yaşamsal bir öneme sahiptir. “Hukuk devleti”ne yalancı tanıklık yaparak bu sorumluluktan kaçmak, cepheden kaçmak anlamına gelir. Oysa koşullar elverişlidir. ABD, Ortadoğu ve Afganistan’da yenilmiştir; her yerde geri çekilmektedir. Başarı kesindir. Bunlara rağmen, Genelkurmay, ABD’nin tertibini bozmazsa, o tertibin parçası haline dönüşür. Sonuç, Türkiye’nin parçalanması ve ABD’nin yenilgisini paylaşmak olur.
40. Milletimizin Kemalist Devrimi tamamlama stratejisinin güvenliğini sağlamak
Millî Hükümet’in stratejisi, Türkiye’yi yeniden Kemalist Devrim rotasına sokmak ve iki yüz yıldır süren millî demokratik devrimimizi tamamlamaktır. Güvenliğimizin temel ilkesi; bağımsız, halkçı, çağdaş ve devrimci bir millî devlet ve toplum inşa etmemizi engellemeye yönelen bütün dış ve iç tehditleri etkisiz hale getirmektir. Devletin yaptırım gücü bunun içindir. Türkiye’nin “güvenliğini”, ABD”nin emperyalist emellerine bağımlı kılan, aslında Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden bütün anlayış ve kavramlar temizlenecektir.
41. Hükümet-Ordu ilişkilerini Cumhuriyet değerleri temelinde olağanlaştırmak
Kemalist Devrim döneminde, askerî darbeler yoktu. Türkiye, uygarlaşmanın sağlam temeline oturmuştu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ülkemizin ABD’nin denetimi altına girmesinden beri hükümetler ile ordu arasında ciddi sorunlar vardır. Bu sorunlar tarikatların yönetim merkezlerine ve arkasından Çankaya’ya tırmanmasıyla daha da ağırlaşmıştır. İktidarların yabancı devletlerin güdümünde Kemalist Devrim’i yıkma ve ülkeyi parçalama planlarına açıkça dâhil olmaları, yaşanan bunalımı süregen hale getirmiştir. Türkiye, Amerikancı askerî darbelerle birlikte uygulanan Ordu’ya darbeler kıskacında çırpınmaktadır. Bu koşullarda Hükümet-Ordu ilişkilerini Anayasal çerçeve içine oturtma çabaları sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. İşçi Partisi, Türkiye’de yönetimi kuruluşundaki yasal zemine yerleştirecek, başka deyişle Kemalist Devrim temeline oturtacaktır. Böylece Hükümet ile Ordu arasındaki üst-ast ilişkileri anayasal düzene girecek ve devlet işleyişinde uyum sağlanacaktır. Millî Hükümet, güvenlik stratejisini ve siyasetlerini oluşturmada, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kurum ve komutanlarıyla verimli bir görüş üretme ortamı oluşturacak, bunun için öngörülmüş Millî Güvenlik Kurulu gibi anayasal kurumları canlandıracak, bu kurumlar Hükümet ile Ordu arasında çatışma alanı olmaktan çıkartılacak, Hükümet ile Ordu arasındaki ilişkiyi anayasal zemine oturtarak halk yönetiminin her düzlemde işleyişini sağlayacaktır.
42. Türk ve Kürdün bir millet halinde kaynaşması bugün yeniden bir devrim sorunu haline gelmiştir
Osmanlı döneminde Kürtler, imparatorluk toprakları içinde yaşayan etnik gruplardan biriydi. Ancak diğer etnik gruplardan çok farklıydı; tarih boyunca Türklerle birlikte yaşamıştı; Türklerle her alanda kaynaşmıştı, aynı kültür içinde yoğrulmuştu ve din kardeşliği vardı. Osmanlı devletinin dağılma sürecinde diğer etnik gruplar emperyalist devletlerin desteklediği savaşlar sonucu ayrılarak devlet kurdukları halde, Kürtler, İstiklâl Savaşı’nda birleşme yönünde bir irade ortaya koydular ve Cumhuriyet’in kuruluşuna katıldılar. Böylece Atatürk’ün deyişiyle “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkının Türk milletini oluşturması” süreci o büyük atağını bir devrimle gerçekleştirdi. Cumhuriyet’in Ortaçağ ilişkilerine indirdiği her darbe, Kürtlerin Türk milleti içinde kaynaşma sürecini ilerletti. Atatürk, “Köylü memleketin efendisidir” sloganıyla meselenin iktidar meselesi olduğunu ortaya koymuştu. Halk iktidarı kurulması ve köylünün özgürleşmesi için, ağanın, beyin, şeyhin ve cümle ortaçağ kurum ve ilişkilerinin kökünden temizlenmesi programı izleniyordu. Türkiye’nin devrim sürecinde Türk kimdir, Kürt kimdir, birbirine karıştı ve Türk milleti içinde kaynaşma devam etti. Ne var ki, Kemalist Devrim”in halkı Ortaçağ ilişkilerinden kurtarma görevi tamamlanamadan İkinci Dünya Savaşı geldi. Arkasından Türkiye ABD denetimine girdi. Bu durumda köylü meselesi ve Kürt meselesi çözülememiş, bugünlere kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti halkının milletleşme süreci tamamlanamadığı için; millî devlet sağlam bir temele oturtulamamış ve gerçek bir demokrasi kurulamamıştır. Millî kaynaşma, özellikle ABD’nin Irak’ı bölmesinden sonra ayrışmaya döndü. Türkiye’nin AB kapısına bağlanmasından sonra, Kürt yurttaşlarımızın beklentileri Brüksel’e yönlendirildi. Batılı emperyalist propaganda, Ankara’yı bir çözüm ve umut olmaktan çıkardı. Geldiğimiz noktada, ya Türkiye yeniden Kemalist Devrim rotasına girerek kaynaşma sürecini kesin sonuca götürecektir ya da emperyalizme ve Ortaçağa boyun eğerek Kürdümüzü Türkiye’den ayırma planına teslim olacaktır. O nedenle Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü, bugün yeniden bir devrim sorunu haline gelmiştir. Millî demokratik devrimi tamamlamak, yalnız özgürleşme ve çağdaşlaşma sürecini değil, aynı zamanda kaynaşma sürecini tamamlamaktır.
43. Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz
Türk ve Kürt birbiri için başkası değildir. Türk ve Kürt birbirinden “onlar” diye söz edemez. Partimiz, yurdun her köşesine şu gerçeği götürmektedir: Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz.
44. Milletin etnik gruplara ayrıştırılması ve ülkenin bölünmesi fiilen başlamıştır
Abdullah Gül’ün ABD ile yaptığı “İki sayfa dokuz maddelik gizli anlaşma” gereği Güneydoğu’da bölücülük, 99 belediye aracılığıyla iktidar yapılmıştır. Böylece fiilen oluşturulan özerk bölge, Kuzey Irak ile bütünleşme sürecini yürütmektedir. Irak’ın kuzeyindeki Kukla Kürt devletinin resmileştirilmesi ve Türkiye’ye doğru genişletilmesi aşamasına gelinmiştir. Güneydoğumuzda hüküm süren toprak ağalığı, aşiret reisliği ve şeyhlik, Irak’ın kuzeyindeki Ortaçağ yapısıyla bir bütünlük göstermektedir. Bu koşullarda toprak ağalığının bedeli, terör, anarşi ve bölünmedir. O nedenle toprak reformu, ülkemizde basit bir toprak dağıtımı meselesi değildir. Millet birliğinin, vatan bütünlüğümüzün, demokrasinin, iç barışın ve çağdaş ilişkilerin kurulması ve güvence altına alınması için, Güneydoğumuzu Barzani rejiminin bir uzantısı olmaktan kurtarmak ve Cumhuriyet Türkiyesinin bir parçası haline getirmek, Millî Hükümet’in öncelikli görevidir.
45. Kürt yurttaşlarımız için özgürleşme ve ilerlemenin tek seçeneği Türkiye’dir
Kürtlerimiz açısından seçenekler, ABD güdümünde Barzani Ortaçağı ile birleşmek veya Türkiye’nin büyük devrimci atılımında yer alarak özgürleşmek, eşitleşmek, kaynaşmak ve çağdaşlaşmaktır. Kürtler için özgürleşme ve ilerlemenin tek seçeneği Türkiye’dir. ABD ve İsrail güdümünde Ortaçağ ilişkileri içinde kıvranma seçeneği, Türkiye Kürtleri için de, Kuzey Irak Kürtleri için de, milletleşme değildir. Kuzey Irak’ta iki feodal beylik bulunuyor: Barzani ve Talabani beylikleri. PKK ise, üçüncü bir beylik kurma gayretindedir. Kuzey Irak, aynı zamanda onyıllarca sürecek bir iç ve dış savaşlar seçeneğidir. Kuzey Irak’ta kuruluşu resmileştirilecek Kukla Devlet, iç savaşlara yuvarlanacak ve aynı zamanda ABD tarafından Türkiye, İran ve Suriye’ye karşı savaşlarda kullanılacaktır. Bu savaşlarda Kürtler ateşlere sürülecektir. Kürdü kurtaracak olan, Tayyip Erdoğan ve PKK işbirliği değil, Atatürk Devrimi rotasındaki Milli Hükümettir. ABD’nin kurduğu Kosova, Bosna, Makedonya gibi devletçiklerin durumu ortadadır. Çağımızda bağımsızlık, özgürleşme ve gelişme, büyük ölçekte devletlerle ve büyük güçle oluyor. Küçük devlet ve topluluklar, ayaklar altında kalıyor. Bugün dört ülkede yaşayan Kürtlerin özgürleşmesi, ABD güdümünde değil, bölge ülkeleri ve halklarıyla birlikte Batı Asya Birliği içinde olacaktır.
46. ABD, Güneydoğu’da PKK yanında tarikatları geliştiriyor
PKK, bölgede şu veya bu yoldan bir kısım halkımızın desteğini kazanmıştır. Öte yandan ABD, Tayip Erdoğan yönetimini kullanarak, Güneydoğu’da PKK yanında Haçlı güdümündeki Fethullah Hoca cemaatini ve diğer tarikatları geliştirmektedir. ABD’nin PKK’yi tasfiye edeceği haberleri, Türkiye’yi ABD planına teslim almak içindir. ABD, Türkiye’ye karşı bir tehdit aracı olarak kullandığı PKK’yi yasallaştırmakta ve Mafya-Gladyo-Tarikat rejiminin iktidar ortağı haline getirmektedir.
47. Türkiye Güneydoğu’dan birleştirilir
Partimizin Başkanlık Kurulu (Merkez Yürütme Kurulu) 1997 sonbaharında gelişmeleri değerlendirerek son derece önemli bir tahlil yaptı. ABD ve AB Türkiye’yi Güneydoğu’dan bölme planını uyguluyorlardı. Bu durumda bölme planı Güneydoğu’dan boşa çıkartılacaktı. Türkiye’de ya bölenler iktidar olmaya devam edecekti ya da birleştirenler iktidar olacaktı. Millî kuvvetler için iktidar olmak, Türk ile Kürdü birleştirmekten geçiyordu. Bu tarihi saptama, bugün her zamankinden daha doğru ve önemlidir. İşçi partisi, Türk ve Kürdü birleştirerek iktidar olacaktır.
48. Halkı kazanan savaşı kazanır
Irak’ın parçalanması ders olmalıdır. Kürdümüzü kaybetmek, bölünme tehdidiyle karşı karşıya gelmek anlamını taşır. Partimiz. ABD’nin bölücülüğüne karşı, Kürdü kazanmak, Cumhuriyet Kürdünü örgütlemek ve bölgede bu yerli güce dayanmak için çalışıyor. Bu görevimizi, ancak ve ancak devrimci bir tavırla yerine getirilebiliriz.
49. Köylüye toprak ve özgürlük
Topraksız köylü, kırsal alanda etnik bölünme ve feodal parçalanma karşısında Türkiye’yi savunabilecek temel kuvvettir. Topraksız köylüyü toprak sahibi yapmak, bu kuvveti her alanda etkin hale getirecektir. Ayrıca topraksız köylü, Köy Koruculuğu sistemi içine alınarak, ülke bağımsızlığının, vatan bütünlüğünün, millet birliğinin ve bölge güvenliğinin etkin yaptırım güçlerinden biri haline getirilebilir. İşçi Partisi, öncelikle Güneydoğu ve Doğu bölgemizde, köylüyü toprağa ve özgürlüğe kavuşturmak, hazine topraklarını derhal yoksul köylüye dağıtmak, ağalık ve şeyhlik düzenini bütün temelleriyle temizlemek için çalışmaktadır.
50. Güneydoğu köylü mücadelesinin verdiği umut
Bismil’in Arslanoğlu ve Sinan köylerinde, Urfa’nın Akçakale köyünde, Diyarbakır merkez Gürpınar köyünde, Erzurum Çat Elmapınar ve Muratçayırı köylerinde filizlenen köylü mücadelesi, bölücü terörü ortadan kaldırmak için gerekli halk desteğini yaratacak en etkili eylemdir ve en büyük umuttur. Köylümüz, Cumhuriyetimizi cumhuriyet yapmak için mücadele ediyor. Talepleri, Kemalist Devrim’i tamamlama programını özetliyor: Köylüye toprak, millete birlik, vatana bütünlük! Partimiz, ellerinde ay yıldızlı al bayrağımızla ve Atatürk posterleriyle, “Yıkılsın Ağalık, Yaşasın Cumhuriyet” diye yürüyen köylümüzün daima en ön safında olmuştur. Güneydoğu’nun topraksızlarının ve yoksullarının gözleri bu mücadelededir. Köylü mücadelesinin yayılması için birikim vardır. İşçi Partisi, bu amaçla “Birlik ve Kardeşlik Hareketi”ni başlatmış ve “Yurtta Barış Ortadoğu’da Barış Programı”nı ilan etmiştir.
51. Yüzlerce Cumhuriyet köyü yaratmak
Merkez Yürütme Kurulu’muz, 27 Aralık 2007 tarihinde hazırladığı Güneydoğu Eylem Planı çerçevesinde Bölgede çalışmayı yürütecek Komite’yi görevlendirdi. Komite’nin öncelikli görevi, Güneydoğu çalışması için yeterli kadroyu bulmak ve gerekli maddî araçları yaratmaktı. Partimiz, Güneydoğu çalışmasının hedefini şöyle belirledi: ABD güdümündeki AKP iktidarının ve bölücülüğün Türkiye’yi etnik temelde bölen bir gücü varsa, bölgede Cumhuriyet Devrimi’nin de bir gücü olacaktı. Kurultayımıza adını veren Muhyettin Öksün, işte o devrimci gücün öncülerini simgelemektedir. Güneydoğu çalışmasının hedefi; beş, on, giderek yüzlerce Cumhuriyet köyü yaratmaktır. Bu çerçevede Diyarbakır ve Urfa başta olmak üzere bölge örgütlerimizi güçlendireceğiz. Örgütlerimizi yenileyecek ve yeni örgütler kuracağız. Merkez Hukuk Büromuz, köylü mücadelesinin ve bölge halkımızın hukuki sorunlarını çözmek için gerekli örgütlenmeyi yapacaktır.
52. Yurdumuzda yaşayan Kürt yurttaşlarımızın ortak dilleri, Kürtçenin herhangi bir lehçesi değil, fakat Türkçedir
Kürtlerimiz arasında anlaşma sağlayan bir ortak Kürtçe yoktur. Türkiye Kürtleri birbirleriyle ekonomide, siyasette ve kültür alanında Türkçe konuşarak anlaşabiliyorlar. Kürtlerin büyük çoğunluğu Türkçeyi kendi lehçelerinden daha iyi biliyor. Kürtçenin herhangi bir lehçesi, tarihsel nedenlerle yurttaşlarımızın orta ve yüksek öğrenim ihtiyaçlarını karşılayacak, meslek sahibi yapacak, bilimsel çalışmada bulunmalarını sağlayacak birikime sahip değildir. Türkçe, Kürtlerimiz için de çağdaş ihtiyaçları karşılayan dildir. Bu nedenle Kürtçe eğitim, gerçekçi değildir; ayrı bir devlet kurulması halinde bile uygulanması mümkün görülmemektedir. Bu talep, Türkiye halkını ayrıştırmak için ortaya atılmıştır. Milletimizin ve Kürtlerin Ortak dili olan Türkçeyi, bir bilim ve uygarlık dili olarak geliştirmek, millî bir görevdir.
53. Alevî yurttaşlarımızın birleştiren ve aydınlatan tarihsel birikimini değerlendirme. Aleviler, milletimizin en has evlatlarıdır
Halkımızın zulme karşı mücadele birikimini ve güzel Türkçemizi tarihin derinliklerinden çağımıza taşımışlardır. Halk kültürümüzün gelişmesindeki katkıları belirleyicidir. Aleviler, yobazlığa karşı her zaman güvence olmuştur. Bu birikimleriyle Alevi yurttaşlarımız, Türkiyemizin aydınlanması, kaynaşması, özgürleşmesi ve bir hoşgörü kültürünün gelişmesi için güçlü bir halk etkenidir. Partimiz, Alevi yurttaşlarımızın bu özelliklerini etkin kılmak için, birleştirici ve aydınlatıcı taleplerine büyük önem vermektedir. Bu taleplerin gerçekleşmesi, millî bir görevdir.
54. Ermenistan’ın Karabağ işgaline son. AKP Hükümeti’nin, ABD denetimi altında, Ermenistan yönetimi ile İsviçre’de yaptığı Türk milletinden gizli görüşmelerde oluşturduğu ve daha sonra resmen imzaladığı protokol yasadışıdır
Emperyalistler ve güdümündeki güçler, özellikle son otuz yıldır, Türkiye Cumhuriyeti’nin soykırımlar üzerine kurulan yasadışı bir devlet olduğunu kabul ettirme gayreti içinde oldular. Tayyip Erdoğan yönetiminin Ermenistan ile imzaladığı protokol, Türkiye’nin olduğu kadar, kardeş Azerbaycan’ın ve bütün bölge ülkelerinin çıkarlarına aykırıdır. Ermenistan, Karabağ başta olmak üzere Azeri topraklarını işgale son vermedikçe, Türkiye Ermenistan sınırı açılamaz! 1921 Kars Antlaşmasını kabul etmediği ve Türkiye’nin sınırlarını tanımadığı sürece Ermenistan ile diplomatik ilişki kurulamaz.
55. KKTC’nin Türkiye ile bütünleşmesi gerçekçidir ve dünya barışına hizmet eder
Türkiye’nin savunması Kıbrıs’tan başlar. AKP iktidarı Kıbrıs politikasıyla Türkiye’nin kırmızı çizgilerinden birini daha çiğnemiştir. Türkiye, bu cephede kendisini savunmanın ötesinde, bütün dünya devletlerine ve insanlığa yönelen bir tehdidi göğüslemektedir. “Birleşik Kıbrıs” tasarımı, başta Türkiye olmak üzere Rusya ve Batı Asya ülkelerini tehdit etmekte, hatta Orta Asya ve Çin’e yönelik ABD tehditleri için de bir sıçrama tahtası oluşturmaktadır. Partimiz, bağımsız yaşamak isteyen bütün Asya, Afrika, Latin Amerika, hatta Avrupa devletlerini ve halklarını bu cephede Türkiye’yi desteklemeye çağırmaktadır. Bu bakış açısıyla İran ve Suriye’den Rusya ve Çin’e kadar yürüttüğümüz çalışmaların ne kadar yerinde olduğu gelişmelerle doğrulanmıştır. Türkiye için, bu hattı savunacak çok geniş bir ittifak birikimi vardır. Partimiz, bu bağlamda bir Kıbrıs milletinin olmadığını, “Birleşik Kıbrıs” denen emperyalist politikanın yapaylığını ve dünya barışı açısından içerdiği tehdidi ortaya koymuştur. Kıbrıs’ı sözümona birleştirmek, bölge ülkelerini bölmek içindir. Kıbrıs’ın Türk ve Rum halklarının geleceklerini ayrı ayrı belirleme ve Türkiye ile Kuzey Kıbrıs’ın bütünleşmesi, Kıbrıs’a barış getirmek yanında Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkileri de kalıcı bir barış, işbirliği ve dostluk ortamına kavuşturacaktır. Bu koşullarda biricik doğru çözüm, KKTC’nin Türkiye Cumhuriyeti ile eylemli bütünlüğünün yasallaştırılmasıdır.
VI. YENİ DÜNYA: YÜKSELEN KAMUCU UYGARLIK
56. Emperyalist-kapitalist sistem çöküyor
Emperyalist-kapitalist sistem, tarihinin en kapsamlı, en derin, en çaresiz krizine girmiş bulunuyor. Sistem çökmektedir. Gladyolarla yönetilen, mafyalaşan, toplumu tarikat ağlarıyla ören kapitalizm, üretimden kopmuştur; milyarlarca insanın ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Dahası sistem, doğayı ve insanı yıkıma uğratmaktadır. Kapitalizm, dünyanın damını deliyor; ırmakları, denizleri kirletiyor; insanlığı havasız bırakıyor. Dünyada ilk kez bir ekonomik-toplumsal kuruluş, doğal hayatla karşı karşıya gelmiştir.
57. Serbest piyasa masalının sonuna gelindi
Emperyalizm olgusu, kapitalizmin “akılcılığı” olarak ifade edilen piyasada sermayenin verimliliğe göre hareketine izin vermiyor. Serbest piyasacılık, bir emperyalist masaldı. Artık o masalı okuyan da kalmıyor. Kriz sonrasındaki “kapitalizm”, eski “kapitalizm” olmayacaktır. Bütün dünyada halkçı, devletçi, milli ekonomi politikaları başarı kazanmaktadır.
58. Dolar saltanatı yıkılıyor
Yaşanan krizi yalnız ekonomi düzleminde açıklamak büyük yanılgıdır. ABD’nin kâğıt parçalarındaki bol sıfırlara değer kazandıran, ABD’nin silahlı gücüdür. ABD’nin şiddet ve tehdide dayanarak haraç toplaması, eşdeğerlerin değişiminin geçerli olmadığı çok geniş bir eşitsiz “değişim” hacmi oluşturdu. Ne var ki, Dolar saltanatının sonuna gelinmiştir. ABD’nin müttefikleri arasında bile, Dolardan kaçma eğilimi büyümektedir. Dolaşımdaki kâğıt parçaları kaçınılmaz olarak hurda kâğıt işlemi görecektir. Bu gelişmeler, başta ABD olmak üzere sistemde derin sarsıntılara yol açacaktır.
59. Emperyalist devletin tek tek kapitalistlerden özerk rolü
Dünyaya yalnız iktisat gözlükleriyle bakanlar, daha birkaç yıl öncesine kadar krizin bu boyutlara varacağını görmediler. Kapitalizmin, krizi kendi ekonomik mekanizmalarıyla yatıştıracağı beklentileri iflas etmiştir. 20. yüzyıl, hele 21. yüzyıl pratiği göstermiştir ki, kapitalist ekonomi ile emperyalist devlet arasındaki ilişki tek yönlü değildir. Emperyalist-kapitalist devlet, dünya hegemonyası için rekabet yürüten büyük savaş aygıtıyla tek tek kapitalistlerden özerktir. O nedenle önümüzdeki süreci, emperyalist devleti dışlayan salt iktisadi etkenlere bakarak kestiremeyiz.. Hele neoliberal iktisadın bütünüyle iflas ettiği bugünkü koşullarda, kriz etkeni emperyalist devleti daha özerk konumlarda sahneye itmektedir. Bu özerklik, başıbozukluk boyutlarına dahi uzanabilir.
60. ABD’nin Hitler ya da Gorbaçov seçenekleri
Başta iki trilyon Dolar döviz yedeği olan Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere bugüne kadar ABD tahvili alan ülkeler, ABD’nin askeri gücüne kaynak sağlamaya devam edecekler midir?
Çin, ABD’yi barışçı yoldan geçme siyasetini nereye kadar sürdürebilecektir?
İhtirasları üretim gücünün ötesinde olan ABD, 1990’larda Sovyetler Birliği’nin yaptığı gibi, yenilgiyi barışçı yoldan sineye çekecek midir? ABD’nin seçenekleri, en sonunda Hitler ya da Gorbaçov olmak arasındadır. Başka deyişle silahla boy ölçüşmek ya da yenilgiyi efendice kabul etmek. O zaman da ABD’nin içinde büyük sınıf mücadeleleri ve ezilen Afrikalılar ile İspanyol kökenlilerin başkaldırıları gündeme gelecektir.
61. Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Asya’ya kayıyor
ABD ve Avrupa durgunluk, gerileme ve karanlıklar içine batarken, Asya’nın halkçı, devletçi ve planlı ekonomileri hızla büyümektedir. Dünya üretiminin, teknolojik ilerlemenin ve ticaretin ağırlığı artık Asya’dadır.
62. Emperyalist Ülkeler-Gelişen Ülkeler saflaşması
Lenin ve Mustafa Kemal’lerin 20. yüzyılın başlarında yaptıkları dünya tahlili bugün de geçerlidir. Dünya Ezen ve Ezilen ülkeler diye iki kampa ayrılmıştır. Emperyalizm, dünyayı geriliğe hapsetme olanağını yitirmektedir; artık Gelişen Dünyaya razı olma durumunda kalmaktadır. Bu koşullarda, Ezen-Ezilen millet ayrımı; Emperyalist Devletler ile Gelişen Ülkeler saflaşmasına dönüşmüştür. 20. yüzyılın Ezilen Dünya ülkelerinin yerinde bugün Gelişen Dünya ülkeleri bulunmaktadır. Gelişen Dünya ülkelerinin devlet örgütlenmesi, millî devlettir. Demokratik devrimlerin, başka deyişle millî devletlerin kurulmasının önderliği, 18 ve 19. yüzyılda Batıda idi, bugün Doğu’dadır.
63. BRİÇ adı verilen Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin Halk Cumhuriyeti yükselişte
Çin, uzayda uydu vurmaktadır. Hindistan, uzay kulübündeki yerini almıştır. Gelişmekte olan ülkelerin en büyük ağırlığını oluşturan BRİÇ ülkeleri yanında İran, Vietnam, Kore, Malezya, Arjantin, Venezuela gibi ülkeler de gelişen dünyanın ikinci önemli grubunu oluşturuyorlar. Türkiye de, devrimci birikimi, insan kaynakları, stratejik coğrafyasıyla bu öncü ülkeler arasındaki yerini kesinlikle alacaktır. Dünyanın geleceği, BRİÇ ülkeleri ile diğer gelişmekte olan ülkeler arasındaki işbirliğinin gelişmesine bağlıdır.
64. Emperyalist-kapitalist Dünya’da ABD patronluğunun sonu
Irak Savaşı sırasında Avrupa Birliği ülkelerinin büyük çoğunluğu, ABD’nin yanında yer almadı. İran krizinde de Avrupa, Amerika’yı yalnız bıraktı. Avrupa Birliği, Irak ve Afganistan savaşında, ABD’ye destek olmakta hep isteksiz davrandılar. Bu eğilim şimdi büyük müttefiki yalnız bırakma yönelişine dönüşmektedir. Avrupa’nın lider ülkeleri, Rusya’dan açıkça “stratejik ortağımız” diye söz ediyorlar. Japonya’nın yeni hükümeti, ABD’nin askeri üs talebini geri çevirdi. Japonya yüzünü Asya’ya dönmektedir.
65. Emperyalizm çağında devrimin merkezi Doğuya kaydı
Emperyalizm döneminde devrimin merkezi, gelişmiş kapitalist ülkelerden Ezilen Dünya’ya, başka deyişle Batı’dan Doğu’ya kaydı. Bu gerçek, kendisini en önce Sovyet Devrimi ve Türk Devrimi’yle gösterdi.
66. Emperyalizm böler, devrim birleştirir
20. yüzyıl devrimlerinin hepsi, vatan savunmasında gerçekleşti. Devrimler, ülkeleri bağımsızlaştırdı, birleştirdi ve üretici güçleri özgürleştirdi. Emperyalizm ise, ülkeleri böldü. Rusya’yı Sovyet Devrimi birleştirmişti, emperyalizm böldü. Yugoslavya’yı devrim birleştirmişti, emperyalizm böldü. Türkiye’yi Türk Devrimi birleştirmişti; emperyalizm bölüyor. 20. yüzyılda bölünen Hindistan, Pakistan, Endonezya, Çekoslavakya, Irak, hep emperyalizmin kurbanları oldular.
67. Millî devletler gelişiyor
ABD emperyalizminin millî devletleri tasfiye programı karaya oturdu. İnsanlık hâlâ millî demokratik devrimler çağındadır. Başka deyişle millî devletlerin çağı dolmamıştır. Demokrasileri kurmanın ve halkı refah sağlamanın biricik aracı, günümüzde hâlâ millî devletlerdir. Ancak millî devletlerin kendi çeperleri içine kapanarak yaşamaları ve işlevlerini yerine getirmeleri olanaklı değildir. Bu nedenle millî devletler, bölgesel birlikler ve çeşitli birleşmelerle tarihsel görevlerini yapıyorlar. Millî devletler, küresel saldırıya karşı, benzer millî devletlerle cephe tutarak ayakta duruyorlar ve gelişiyorlar. Millî devletler cephesi, öncelikle bölgesel düzlemde kuruluyor. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Latin Amerika İçin Bolivarcı İttifak (ALBA) gibi örgütlenmeler, ekonomik ve toplumsal gelişme için işbirliği yanında, ABD emperyalizmine karşı bağımsızlığı geliştirme ve güvenlik boyutunu da içermektedir.
68. Asya’da ŞİÖ, Latin Amerika’da Bolivarcı ALBA ve Afrika’da ABÖ genişlemekte ve güçlenmekte
1996 yılında kurulan ŞİÖ, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’dan sonra Pakistan, İran gibi ülkelerin de katılma girişiminde bulunmalarıyla, Asya’yı birleştiren ve dünyanın geleceğini etkileyen büyük bir güç doğmaktadır. ALBA ise Latin Amerika’nın gelişen ülkelerini hızla tek bir çatı altında toplamaktadır. ABÖ (Afrika Birliği Örgütü) yeniden yapılanıyor ve canlanıyor.
69. Batı Asya Birliği’ne doğru
Ulusal devletlerin emperyalizme direnmek ve gelişmek için bölgesel işbirliği eğilimi bölgemizde de güçleniyor. ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ve ikinci bir İsrail oluşturması, Batı Asya ülkelerini güvenlikten ekonomik işbirliğine kadar her alanda dayanışmaya zorlamaktadır. Biricik sorun, Türkiye’nin ABD tarafından BOP Eşbaşkanlığı aracılığıyla denetim altında tutulmasıdır. ABD işgali altında kurulan Irak yönetimi dahi bölgesel işbirliği istiyor. Yine Irak’ın kuzeyinde ABD ile işbirliğine karşı çıkan Kürt örgütleri önemli bir güce sahiptirler ve ABD’nin konumunun zayıflamasıyla birlikte etkili olacaklardır. Türkiye’de bir Millî Hükümet’in kurulmasıyla Batı Asya’da işbirliği hızla gerçekleşecektir. Partimiz, Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan’ın Batı Asya Birliği (BAB)’ni kurması için 1980’li yıllardan beri çalışmalar yürütmektedir. BAB, Türk, Arap, Fars, Kürt nüfusların yaşadığı bölge ülkelerini birleştirecek, Türkleri birleştirecek, Arapları birleştirecek, Kürtleri birleştirecek, Farsları birleştirecek ve bölgedeki bütün bu halkları birbirleriyle birleştirecektir. Böylece bölgede Kürt sorunu başta olmak üzere, gelişen ülkeler ve halklar arasındaki sorunlar çözüm yoluna girecektir. Konfederasyona ve daha ileri birliklere varabilecek olan BAB, dünyanın enerji kaynaklarının önemli bir kısmına, Türkiye gibi devrim birikimi olan ülkelerin insan kaynaklarına, çok canlı bir tarım, sanayi ve ticaret gizilgücüne, Sümerlerden günümüze kadar uzanan dünyanın en köklü uygarlık ve devlet birikimine sahiptir. BAB, Türkiyemize ve bölgeye refah, barış ve her alanda ilerleme getirmek yanında, Avrasya birliğine giden sürecin güçlendirilmesi ve dünya barışı için de çok önemli bir etkendir. BAB, Asya’dan doğan yeni kamucu ve halkçı uygarlığın yükselişine büyük katkılarda bulunacaktır. Partimiz, BAB için çalışmalarını yoğunlaştırma kararındadır.
70. Partimiz, Avrasya ve Batı Asya ülkeleri ve partileri arasındaki işbirliğinin gelişmesinde öncü görevler yaptı
19-20 Kasım 1996 günlerinde İstanbul’da Pera Palas’ta Birinci Uluslararası Avrasya Seçeneği Konferansı’nı topladık. Yedisi iktidarda olmak üzere 22 Asya ve Doğu Avrupa devrimci partisi katıldı. 2000 yılı 5-6-7 Nisan günlerinde, yine İstanbul’da Maçka Oteli’nde İkinci Uluslararası Avrasya Konferansı’nın toplanmasına önderlik ettik. Yedisi ülke yönetiminde olmak üzere 33 Asya ve Doğu Avrupa devrimci ve ilerici partisi katıldı. Bu konferansta Avrasya Örgütü’nün kurulması için dokuz partiden oluşan bir Girişim Komitesi belirlendi. Partimizle birlikte Çin, Rusya, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Suriye, Tacikistan, Çek Cumhuriyeti, Yugoslavya partileri Girişim Komitesi’nde görevlendirildi. Partimize bu Komitenin Genel Sekreterlik sorumluluğu verildi. İP’nin kurula önderlik etmesi ve genel sekreterlik görevini yürütmesi kararlaştırıldı. Ancak ABD bağımlısı Türkiye yönetiminden gördüğümüz baskılar, ulusal çaptaki yoğun ve öncelikli faaliyetlerimiz yanında maddi olanaksızlıklar nedeniyle bu görevimizi yerine getiremedik. Bununla birlikte dünya ölçeğinde olsun, bölgemizde olsun, uluslararası çalışmalarımızı sürdürerek, bölge ve Asya ülkeleri arasındaki işbirliğine katkıda bulunduk. Özellikle Türkiyemizin bağımsızlığı ve güvenliği, Kıbrıs’tan Irak’ın kuzeyine uzanan bir savunma hattının oluşturulması, KKTC’nin tanınması, Ermeni soykırımı yalanlarının çürütülmesi konularında önemli başarılar kazandık.
71. Türkiye 20. yüzyıldan beri devrim coğrafyasında
Doğu devrimlerine baktığımız zaman, Rusya, Türkiye, İran ve Çin gibi devlet deneyimi birikimi olan eski imparatorluk coğrafyalarını görüyoruz. 1905, 1908, 1909, 1911, 1917, 1920, 1949 devrimleri, dünya tarihine yön veren büyük atılımlar olarak hep bu coğrafyada gerçekleşti. Bugün de, Asya’dan yükselen yeni devrim ve uygarlık birikiminin bu coğrafyada yoğunlaşmakta olduğunu gözlemliyoruz.
72. Doğu’dan doğan güneş: Yeni kamucu uygarlık
Büyük Devrimci Önder Atatürk, “Emperyalizm mahv ve nabut[yok] olacaktır” saptamasıyla çağımızın temel gerçeğini belirledi. 1936 yılında, mazlum milletlerin emperyalizme karşı zaferini ve refaha ilerleyişini bir kez daha vurguladı. Bu gelişme, “güneşin yarın doğudan doğması” gibi kesindi. İşte bugün 21. yüzyıl dünyasında, güneş doğudan doğmaktadır. ABD ve AB’siyle Batı emperyalizmi batmaktadır. Yükselen Doğu, Milli Demokratik Devrimler coğrafyasında hayat bulan yeni bir uygarlıktır. Bu yeni uygarlığın, kapitalizmin bir yeni dalgası olmayacağı görülüyor. Halkçı, kamucu, aydınlanmacı; yöneliş, kapitalizmi tekrar etmeyecek, “arasız devrimler”le sosyalizme ilerleyecektir. Çin, sosyalizmin ilk basamaklarındaki büyük başarılarıyla bu yeni uygarlığın yönü hakkında çok önemli işaretler veriyor. Vietnam, Hindistan, Brezilya, Venezuela ve diğer öncü ülkeler de, başarılarını hep kamuculuğa ve sosyalizme yönelik kurum ve ilişkilere bağlıyorlar. Kemalist Devrim Türkiyesi, 1920’ler ve 1930’larda bu yeni uygarlık dalgasının öncü ülkelerindendi. Sovyetler Birliği’nden sonra 1930’ların en hızlı gelişen ikinci ülkesi; Atatürk’ün ülkesiydi. Türkiye, yeniden Kemalist Devrim rotasına girerek bu öncü konumunu alacaktır.
73. Öncelikli sorun: Bağımsızlık
Yaşanan iniş çıkışlarda Türkiye’nin baş meselesi, laiklik değil, bağımsızlıktır. Laiklik, milli egemenliğin diğer yüzüdür. İktidarın kaynağı Tanrı değil halktır. Ve ancak emperyalizmin, padişahların, ağaların, şeyhlerin ve onların tarikat ve cemaat gibi örgütlenmelerinin tahakkümünden kurtulan, özgür ve aydınlanmış bir halk iktidara sahip olabilir. O nedenle milli egemenlik, bağımsızlık ve laiklik bir bütündür, birbirini tamamlar. Bizim 19. ve 20. yüzyıl tarihimiz de bunu kanıtlamıştır. Türkiye bağımsız olabildiği kadar laik olmuştur. Bugün de bağımsızlaşabildiğimiz ölçüde özgürleşeceğiz ve aydınlanacağız.
VII. PARTİMİZİN TARİHÎ SORUMLULUĞU
74. 1920’den sonra ilk kez devrimci durum dönemine girilmiştir
Kriz, sistemin krizidir ve kaçınılmazdı. Kemalist Devrim’i yıkıma uğratan bu sürecin gittikçe derinleşen krizlerle karşılaşması olağandır. Toplumu özgürleştirmeyen ve geliştirmeyen bu Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminin devrimle yıkılmasını ve Türkiye’nin millî demokratik devrimini tamamlamasını hiçbir güç önleyemez. ABD emperyalizmi bölgede yenilmektedir. Kriz, devrimi gündeme getirmektedir. Türkiye, 1920’lerden bu yana ilk kez yeniden bir devrimci durum dönemine girmektedir.
75. İşçi Partisi, krizin derinleşmesinden korkmuyor
Partimiz, halka bağlılığı, bilinci ve moral gücüyle sarsıntıları göğüslemeye ve milletimizin devrimci çözümüne önderlik etmeye hazırdır. Ergenekon Tertibi’ni göğüsleme mücadelesi, Partimiz için bir sınama olmuştur. Üstünlüklerimizi güçlendirme ve zayıflıklarımızı giderme sorumluluğu ortaya çıkmıştır.
76. Halk, önümüzdeki devrimci süreci yönetebilecek program ve kadroya sahip olan İşçi Partisi’ni keşfedecektir
Devrim süreci, devrime önderlik edecek öncü partiyi kaçınılmaz olarak büyütür ve büyütüyor. Türkiye halkı, Partimizi zor günlerin güvencesi olarak görmektedir. Halk, bu çıkmazdan İşçi Partisi’ni iktidara getirerek kurtulmayı keşfedecektir. Esasen bu umut, halkın özellikle ileri kesimlerinin bilincinin bir köşesinde saklıdır.
77. “Yaparız” kararlılığı ve özgüven
Bugün belirleyici olan, halktan önce İşçi Partisi’nin kendi birikimini ve tarihsel görevini keşfetmesidir. Halkın İşçi Partisi’nin önderliğinde toplanması, Partimizin kendi tarihsel görevini kavramasına ve hayata geçirmesine bağlıdır. Partimizin “yaparım” kararlılığını ortaya koyması ve sorumluluk üstlenmesi her işin başıdır. Bu nedenle partimiz saflarında halktan yakınma yanlışını temizlemek ve öncü niteliklerimizi geliştirmek ve sağlamlaştırmak, belirleyici görevdir.
78. Halka güven ve iyimserlik vermeliyiz
Toplumumuz, devletin dağılması ve bölücü terörün yoğunlaşması yanında ekonomik sıkıntılar nedeniyle karamsarlık içindedir. Partimiz, bilimden aldığı kuvvetle süreci görmekte ve geleceğe güvenle bakmaktadır. Bu güveni geniş halk yığınlarına taşımalı ve çözümü göstererek iyimserlik yaymalıyız. İşçi Partisi, köşe yazarı misyonunu değil, halka önderlik ederek devrim görevini üstlenmiştir.
79. AKP’yi deliğe halk süpürecek!
AKP iktidarının Cumhuriyet yıkıcılığı ve yasadışılığı, krizin halk kitlelerini yoksullaştırması, Türkiye’yi bölme tehdidinin ağırlaşması ve Ergenekon Tertibi, halk hareketinin yükselişi için elverişli bir zemin yaratmıştır. Bugün Türkiye’de AKP iktidarının yıkılmasına ilişkin iki siyaset görülmektedir. Sistemin hâkim güçleri ve onların denetimindeki kimi “ilericiler”, AKP’yi “deliğe süpürme” yetkisinin ABD’ye ait olduğuna inanmaktadırlar ve ABD’yi ikna çabası içindedirler. İşçi Partisi, yeni bir işbirlikçi yönetim oluşturmaya hizmet eden bu siyaseti mahkûm ediyor. AKP’yi deliğe halk süpürecektir.
80. ABD ve AB’ye bağımlı olanlar krizin altında kalır ve Türkiye’yi yıkıma sürükler
Obama ile dans eden sözde laikçi ve sözde milliyetçi çizgi, eğer bir süre için iktidar olursa, tıpkı AKP gibi krizin altında kalmaya mahkûmdur. Emperyalist sisteme Türkiye’de iktidar dayanmıyor. 1980’den beri ANAP, DYP, SHP, DSP harcandı ve şimdi de AKP aynı sonla yüz yüze gelmiştir. MHP ve CHP ise, bu yıkımın altında ağır hasara uğradılar. ABD ile iktidar planları içine girebilecek herkesi uyarıyoruz: AKP’yi yıkıp yine ABD güdümlü bir yönetim kurmak, çıkmazlarda çırpınmaktan başka bir anlam taşımaz ve bu kez yıkım getirir. Türkiye, önümüzdeki yıllarda, devletin dağılması veya yeniden örgütlenmesi, milletin ayrışması veya birleşmesi, vatanın parçalanması veya bütünleşmesi, hepsinin temelinde Kemalist Devrim’in yıkımı veya canlanması seçenekleri arasında tercih yapacaktır.
81. Millete birlik, Ülkeye bağımsızlık, Halka dayanan güçlü devlet, Vatana bütünlük ve Halka esenlik için Millî Hükümet
İşçi Partisi 8. Genel Kurultayı olarak, halkımızın önüne AKP’nin yıkılmasından sonra ne olacak sorusunu koyuyoruz. Bu soruya Partimiz, eylemli olarak cevap vermektedir. Türkiyemizi emperyalist-kapitalist sistemin ağında çırpınmaktan kurtarmak ve halkın Türkiyesini kurmak için iktidara talibiz. Milletin bütün güçleriyle birlikte Millî Hükümeti kurmak için milletimize ve kendimize güveniyoruz.
82. Halk iyi muhalefet yapacak parti değil, iktidar olup Türkiye’yi kurtaracak parti arıyor
Bazı ulusal ve demokrat eğilimli partiler, krizin derinliğini ve yaşanan sürecin getirdiği sorumlulukları anlamıyorlar. Türkiye’yi uzun yıllar yöneten merkez sağ ve merkez sol denen siyasetler arkada kalan 25 yıl içinde çöktü. Göçüğün üzerine bina yapılamaz. Hele “yararlı” muhalefet oluşturma misyonu, halktan iltifat görmeyecektir.
83. Millî güçlere Atatürk’te buluşalım çağrısı
Bütün millî güçler, iktidar amacıyla ve Türkiye’yi kurtarma görevinde birleşmek durumundadırlar. Kemalist Devrimi tamamlamak, Türkiye’yi kurtaracak biricik çözümüdür. Alçakgönüllü görev tanımları, kenarda kalmaya mahkûmdur. İşçi Partisi, bütün millî güçlere Atatürk’te buluşalım, Türkiye’yi kurtaralım çağrısı yapıyor.
84. Muhalif değil, yapıcı olmak
Ülkemizde neredeyse 60 yıldır muhalefete odaklanan sözde “sol” bir kültür oluştu. Sol, iktidar hedefine değil, “yaman” muhalefet yapma görevine kilitlenmiştir. Bu nedenle sosyaldemokrat örgütlerden kendisini sosyalist görenlere kadar geniş bir kesimde, çözüm üretmek ve yapıcılık değil, eleştiriye saplanma tavrı yaygındır. Dünyada hiçbir iktidar, eleştiriyle yıkılmamıştır ve eleştiriyle kurulmamıştır. Halk hareketinin eylemli eleştirisi ve öncünün iktidar hedefine yönelik yapıcı önderliği belirleyicidir. İktidarlar, halk için getirdikleri çözümlerle kurulur. Ancak yapıcı olanlar iktidar olabilir. Devrim, yapmakla olur. Yapamayanlar, yıkamaz. Toplum yaşayacaktır, üretim çarkı dönecektir, kurumlar işleyecektir. Partimiz, solda ve bütün millî güçler içinde çözüm üretmeyi ve yapıcılığı temsil etmektedir ve bu özelliğini daha da geliştirmek durumundadır. Millî güçlerin eleştiri saplantısından kurtulmalarına ve yapıcı bir çizgi izlemelerine, doğru örnekler yaratarak yardımcı olacağız. 8. Genel Kurultay, önümüzdeki iktidar mücadelesinde başarıya ulaşmak için, Parti örgütümüzün çözüm üreten, yapıcı karakterini geliştirme görevini önemle saptamaktadır. Kendimize güveniyoruz ve yaparız diyoruz.
85. Halkın mücadelesi yükseliyor
Bugün işçi, kamu emekçisi, serbest meslek sahipleri ve gençlik mücadelesi yükseliyor. Bu mücadeleler, milleti etnik kimlikler ve mezhepler temelinde bölme planlarını bozacak; emekçi halkı ve bütün milleti birleştirecektir. Halkın mücadelesindeki yükseliş, derinleşen kriz ortamında daha geniş yığınları kucaklayacak ve daha ileri biçimlere ilerleyecektir.
86. Yükselen Emekçi Hareketi ile Ulusal Hareketi birleştirme görevi
Bugün mesele, yükselen Emekçi Hareketi ile Cumhuriyet mitinglerinde milyonlarca yurttaşı kucaklayarak gücünü gösteren Ulusal Hareketi birleştirmektir. Bunu her iki hareketin içinde olan Partimiz başarabilir. Bunun için Atatürkçü kesimlerde emekçi mücadelesine katılımı ve emekçi hareketi içinde bağımsızlık ve aydınlanma mücadelesine katılımı geliştirmek ve eyleme geçirmek günün görevidir. Partimiz, bu iki hareketi birleştirerek ve iktidara yönelterek başarıya önderlik edecektir.
87. 2007 dersleri: Mücadeleyi iktidar amacına yöneltmek ve Diyarbakır’la kucaklaşmak
2007 baharında Cumhuriyet güçlerinin ayağa kalktığı koşullarda, İşçi Partisi, seçimlere yasallığını yitirmiş AKP iktidarıyla gitmenin yenilgi getireceğini anlattı. Yasadışı AKP iktidarı indirilmeli ve seçimler geçici bir hükümetin yasal yönetiminde yapılmalıydı. Partimiz, Tayyip Erdoğan’ı BOP Eşbaşkanı olduğu gerekçesiyle, Anayasa uyarınca istifaya davet etmesi için, Cumhurbaşkanı Sezer’e yazıyla başvurdu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a ve diğer ulusal parti liderlerine de bu çözümü önerdik. Cumhurbaşkanı Sezer, BOP Eşbaşkanı Erdoğan’ı istifaya davet etseydi, AKP o büyük Cumhuriyet dalgasının önünde duramazdı. İktidardan indirilen AKP, seçimleri kazanamazdı ve Çankaya ABD ile gizli anlaşma yapanların eline geçmezdi. Bu başarılamadı. Çünkü Ahmet Necdet Sezer de, CHP de, Genelkurmay Başkanı da, sistemin içindeydi. Sistem, Cumhuriyet Mitingleri’nde harekete geçen büyük gücü, “solcular CHP’ye, sağcılar MHP’ye oy versin” söylemiyle denetimi altında tutabildi. Bu formül, aslında AKP’yi iktidarda tutma formülüydü. Cumhuriyet mitinglerinde kürsüye hâkim olanlar, ayağa kalkan kitleyi “laiklik” talebi içine hapsetme çabasındaydılar. Oysa meydanlarda toplanan halk, İşçi Partisi önderliğinde “Ne ABD, Ne AB, Tam Bağımsız Türkiye” istemini dile getiriyordu. Sistemle bağlarını koparamayanlar için, Cumhuriyet mitingleri Ankara, İstanbul, İzmir, Manisa, Çanakkale, Samsun’da bitiyordu. İşçi Partisi, Diyarbakır’ın da Türkiye olduğu bilinciyle, AKP iktidarının, Haçlı tarikatlarının, bölücülüğün ve ne yazık ki sözde “laik” güçlerin baltalamalarına rağmen tarihsel görevini yaptı. Kürt köylüsüne dayanarak, Diyarbakır İstasyon Meydanı’ndan ABD’ye bayrak gösterdi. ABD, BOP planıyla Güneydoğumuzu İkinci İsrail’e katma kararı vermişti. O nedenle sistemin dışına çıkmanın başta gelen şartlarından biri, Türkümüzle Kürdümüzle bütün milleti birleştirmekti. 2007 deneyimi göstermiştir ki, milyonlarca halkın mücadeleye atılması yetmiyor. Öncünün bu mücadeleyi iktidara yöneltecek gücü toplaması ve önderlik rolünü yerine getirmesi gerekiyor. Öncüsüz halk, her zaman sistemi yeniden üretir. Halk yoksa hiçbir şey yapılamaz; ama o halkın tarihsel birikimiyle ne yapılabileceğini öncü belirler. Binlerce yıllık halk hareketlerinin dersi budur. 2007 yılında büyük halk hareketini denetleyenler, artık kontrolü kaybediyor. Halk, mücadele içinde kendi deneyimleriyle doğru önderliği keşfetmektedir. Partimiz, halk hareketi içindeki önder konumunu geliştirmektedir.
88. Halk hareketinin en önünde yer almak ve mücadeleyi örgütlemek
İşçi Partisinin temel görevi, krizin ezdiği emekçi sınıfları ve millî güçleri mücadeleye seferber etmek, halk önderlerini ve kitleleri örgütlemek, halk içindeki etnik ve mezhepsel ayrımcılığı etkisiz kılmak, milletimizi krizden çıkış programı çevresinde birleştirmek ve iktidar hedefine yöneltmektir. Bu görevimizi başarıyla yerine getirmemiz için, Parti içinde kitle hareketine “kusurlar” bulan anlayışları kökünden temizlemeliyiz. Kitle hareketi, her zaman zaaflar taşır ve içinde yanlışları barındırır. Kitle hareketinin gelişme yatağına yönelmesi için, Partimiz mücadelede en öne geçecek, mücadelenin hem hamallığını üstlenecek, hem de kurmay görevlerini yerine getirecektir.
89. Sendikalarda, meslek örgütlerinde ve kitle örgütlerinde çalışmada irade ve direnç
Partimiz, özellikle işçi sendikalarında, meslek örgütlerinde ve önemli kitlesel Atatürkçü örgütlerde saygınlık ve güven kazanmıştır. Ancak Türkiye’deki sendikaların erimesi sürecinde, Partimiz de güç kaybetmiştir. Bu, bizim önemli bir hatamız ve zaafımızdır. Parti önderliği olarak sendikalarda ve kitle örgütlerinde çalışma konusunda gerekli yöneliş, yoğunlaşma, kadro ayırma ve ısrarı göstermedik. Hatamızı saptıyoruz ve düzelteceğiz. Sendikalarda ve meslek örgütlerinde çalışma için bütün örgütlerimizi, kararlı, sabırlı ve dirençli bir çalışmaya seferber edecek ve bu çalışmanın başında olacağız.
90. Krize Halkçı Devrimci Çözüm Kurultaylarının başarısı
Partimiz 2009 yılı başından bu yana 15 il ve ilçede Krize Çözüm Kurultayları düzenledi. Bu kurultaylara çeşitli siyasal partilerin, işçi ve kamu sendikalarının, meslek odalarının, demokratik kitle örgütlerinin ve kimi yerlerde millî sermaye örgütlerinin temsilcileri katıldı. İşçi Partisi’nin Milli Hükümet Programı halkımız tarafından kabul görmektedir. Kurultaylar sonrasında güçbirliği örgütleri oluşturulmuştur. Bu bir ilk adımdır ve geliştirme görevi önümüzdedir.
91. Partiyi büyütmeye öncelik
Bugün Millî Hükümet amacıyla yapacağımız çalışmanın esası, Partimizi büyütmektir. İktidar amaçlı güçbirliğinin gelişmesi, günümüz koşullarında Partimizin büyümesine bağlıdır. Bu nedenle Partiyi geliştirmeyi arka plana atarak ittifak yapma eğilimi gerçekçi değildir; iktidar amacına hizmet etmez ve halkın sorunlarını çözmez. Güçlü bir İşçi Partisi’nin olduğu yerlerde güçbirliği gerçekleşmektedir.
92. Halk önderlerini ve Türkiye’nin aydın birikimini Partide örgütlemek
Yükselen halk hareketi içinde halk önderlerini ve aydın birikimini Partimizde örgütlemek açısından koşullar elverişlidir. Onları Partiye kazanmak, halk mücadelesinin doğru bir kurmaylığa kavuşması ve iktidar hedefine ilerlemesi için belirleyicidir. Parti örgütlerimiz, öncüleri Partide örgütleme konusunda cesur olmak durumundadır. Örgütlerimizin başarısının en temel ölçütü, halk hareketine önderlik için Partiyi büyütmektir.
93. Öncelikle emekçi sınıflara yönelmek ve partinin emekçi karakterini geliştirmek
Devrim için devrimci bir sınıf gerekir. Kurtuluş Savaşımız, köylü kitlelerinin fedakârlığıyla başarıya ulaştı. Devrimin yarım kalmasının nedeni ise, dayandığı köylüyü toprak ağalığı ve şeyhliğin elinden kurtarmada yetersiz kalmasıdır. Oysa Atatürk’ün “arasız devrimler” programı, ancak emekçi sınıflarla hayata geçirilebilirdi. Devrim, bu temele oturtulamadığı için, 1945 sonrası süreçte karşıdevrime yenildi. Bugün Kemalist Devrim, artık ancak emekçi sınıfların etkin katılımıyla ve bir emekçi önderliğiyle tamamlanabilir. İşçi sınıfı, kamu emekçileri ve serbest meslek sahipleri, yaygın ve nitelikli örgütlenme düzeyleriyle Türkiye’nin önündeki süreçleri belirleyecek birikimi taşımaktadırlar. Bu birikimi kucaklamadan, yuvarlak ulusalcı söylemlerle ve devrimci özü boşaltılmış sözde Atatürkçülükle Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülemez. Partimiz, bu bilinçle ilerici güçleri emekçi sınıflarla birleşmeye yöneltmek sorumluluğunu yerine getirecektir. 8. Genel Kurultay, bunun için Parti örgütlerimize köktenci bir tutumla Partinin emekçi karakterini geliştirme görevini vermektedir. Emekçilere ise şu tarihsel gerçeği taşıyacağız: Emekçi sınıflar, kendilerini ezen ve sömüren AB ile bütünleşerek özgürleşemez ve zenginleşemez. Bugün Kemalist Devrimi tamamlamak, öncelikle emekçi sınıfların biricik kurtuluş yoludur.
94. Gençliği örgütlemek
Gençlik, siyasallaşıyor, mücadeleye yöneliyor ve örgütleniyor. Yurtseverlik bilinci gelişen ve devrimcileşen gençlik, önümüzdeki dönem halk hareketinin başlıca dinamiklerinden biri olacaktır. Ayrıca genç emekçiler etkin görevler üstlenecektir. Gençliği bölmeyi amaçlayan liberalizmi ve tarikatçılığı etkisiz hale getirmek, önemli bir görevdir. AKP’nin yükseköğretimi tarikat ağına düşürme amaçlı “türban uygulaması” girişimi, üniversite yönetimlerinin direnci yanında öğrenci hareketinin de katkısıyla gündemden düşürülmüştür. Üniversitelerin 2009-2010 akademik yıl açılışlarında, Cumhuriyet yıkıcısı iktidar sahiplerine karşı düzenlenen protesto eylemlerinde Öncü Gençlik örgütümüzün cesaret ve sorumlulukla ileri atılması, umut vericidir.
95. Öncü Gençliğin başarıları
Partimizin Gençlik Örgütü, önemli başarılar kazanmıştır. Birikimli, yüksek karakterli, önderlik yeteneği hızla gelişen liseli ve üniversiteli genç önderlerimiz partimize ve halkımıza umut veriyor. Onlara duyduğumuz güven gerçeklere dayanıyor. Öncü Gençlik, gençliğin kitlesel örgütlenmesini ve öğrenci kulüplerini geliştirerek, önderlik konumunu pekiştirecek ve onbinlerce genci ayağa kaldırabilecektir. Öncü Gençlik, öğrenci kitlesinin içinde yaşayacak, gençliğin taleplerinin gerçekleşmesi için çalışacak, önderlikleri öğrenci kitlesi içinde oluşturacaktır. Öncü Gençlik, bu sayede gençlik kitlesinin nabzını tutacak ve kitle çalışmasının esası olan okul faaliyetinin başında olacaktır. Öncü Gençlik, gençliğin kitlesel örgütlenmesinin içinde gençlik önderleriyle kaynaşacak, onların öğretmeni olmadan önce öğrencisi olacak, dayatmalardan kaçınarak gönülleri kazanacak, kurumsallaşmaya en büyük özeni gösterecektir. Parti örgütlerimiz, Öncü Gençlik örgütlenmesini yoğun emek isteyen parti içi görevlerin ötesinde, gençlik mücadelesine yönlendirecektir. Başarının ölçüsü, gençlik mücadelesine önderliktir.
96. Emekçi Gençlik Örgütü
Partimiz, semt gençliğini ve emekçi gençleri örgütlemek için, Emekçi Gençlik örgütünü kurmuştur. 8. Genel Kurultay’a, Emekçi Gençlik örgütünü Parti Tüzüğümüzün Yan Kuruluşlar maddesinde düzenleme önerisini sunuyoruz. Emekçi Gençlik’in kısa zamandaki çalışmaları, büyük umutlar vaat etmektedir. 8. Genel Kurultay, Parti örgütlerimize, ilk örnekleri dikkate alarak, kendi yerel koşulları içinde Emekçi Gençlik örgütlerini derhal kurma ve mücadeleye yöneltme görevi vermektedir. Bunu başarmamız için, kurucu arkadaşları bulmak, onlara yardım etmek, onların önlerini açmak, parti örgütlerimizin öncelikli görevleri arasındadır.
97. Öncü Gençlik’i ve Emekçi Gençlik’i büyüterek gençleşmek
Partimiz önderleri, 1968’de Türkiye tarihinin en kitlesel ve en etkili gençlik mücadelesine önderlik etti. 1971 sonrasında “solcu” gençlerin “1971 Direnişi” adı altında halk kitlelerinden kopması ve maceracılığa yönelmesi, diğer gençlik kesimlerinin “Ülkücülük” ve “İslamcılık” bayrağı altında SüperNATO planlarında rol alması nedeniyle gençlik bölündü ve Partimizin gençlik içindeki etkisi zayıfladı. Türkiye’nin bir vatan savunması dönemine girmesiyle durum değişmiştir. Partimizin Öncü Gençlik örgütü, gençlik kitlelerine önderlik edecek bir birikim kazanmıştır. Bu, çok büyük bir başarıdır. Emekçi Gençlik de aynı yoldadır. Partimiz, Öncü ve Emekçi Gençliğin büyümesiyle daha da gençleşecektir. O nedenle Parti örgütlerimiz, Öncü Gençlik ve Emekçi Gençlik’in gelişmesine yol göstermekle birlikte, gençlik örgütümüzün özerkliğine önem vermeli, Öncü Gençlik’in ihtiyacı olan kadroları gençleşme adı altında gençlik alanı dışına çekmemelidir. Öncü Gençlik ve Emekçi Gençlik örgütlerimizin büyümesi, Partinin büyümesi ve devrimcileşmesidir. Parti örgütlerimiz, her kademede Öncü ve Emekçi Gençlik temsilcilerinin yönetim kurullarında görev almasına özen göstermeli, gençlik mücadelesine yol göstermek ve gençlikten beslenmek için gençlik önderlerinin katıldığı önderlikleri oluşturmalıdır.
98. Öncü Kadın ve kadın hareketinin örgütlenmesi
2006 yılı Aralık ayında toplanan 7. Genel Kurultayımızdan önce Öncü Kadın adıyla Kadın Kollarımızı kurduk. Öncü Kadın içtüzüğünde belirtilen amaç, kadın hareketine önderlik etmek ve bu mücadele içinde kadın kitlelerini İşçi Partisi’nin tüzük, program ve siyasetleri temelinde örgütlemektir. Öncü Kadın kitle örgütleri içinde çalışmaya ve halk hareketine önderlik etmeye öncelik verdi. Cumhuriyet Mitingleri başta olmak üzere yükselen halk hareketinde kadınların büyük kitleler halinde yer alması, Öncü Kadın’ın görev ve sorumluluğunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. 8. Genel Kurultayımız, Öncü Kadın örgütümüze güvenmektedir. Parti örgütlerimiz, Öncü Kadın örgütlerini kurma, geliştirme ve önünü açmada üzerlerine düşen görevi yerine getirememişlerdir. Bu hatamızı yenmek, önümüzdeki dönemde kazanacağımız başarıda anahtar değerindedir.
99. Aydınlık’ı halk önderlerinin yol göstericisi haline getirmek
Aydınlık, arkada kalan dönemde yürüttüğü çetin mücadeleyle saygınlık ve güven kazanmıştır. Partiyi yönlendirmek, halk önderlerini partiye kazanmak ve eğitmek açısından üstlendiği eşsiz görevi daha yaygın ve daha yoğun olarak başarmak için, Parti örgütlerimiz Aydınlık’ı yayma çalışmasını güçlendirecektir. Hedefimiz, Aydınlık’ı Türkiye’nin emekçi ve ulusal hareketlerin önderlerine yol gösteren yayın organı haline getirmektir. Bunun koşulları gelişmektedir.
100. Atatürk’ün Bütün Eserleri
Kaynak Yayınları, devletin yapamadığı bir işi bitirmek üzeredir. Türk Devrimi’nin en önemli kaynağı, engin bilgiyle ve büyük emekle toplanmış ve halkımıza sunulmuştur. Atatürk’ün Bütün Eserleri, Türk Devrimi’nin deneyimlerini bir araya getirerek önümüzdeki devrime çok önemli bir bilgi mirası sağlamaktadır. Atatürk’ün Bütün Eserleri, bizim halk iktidarına yürüme silahlarımız içinde özel bir yere sahiptir. Bütün ciltleri tamamlanan bu büyük devrim eserinin satışını bütün örgütlerimiz, devrimci bir görev olarak ele alacaklardır. Türk Devrimi’nin yayınevi olan Kaynak Yayınları’nın diğer eserlerinin satışına, halk önderlerini aydınlatmak, örgütlemek ve onların ve önderlik yeteneklerini geliştirmek için, yeni yöntemlerle ve çalışkanlıkla sarılmalıyız.
VIII. YARATICI VE KOLEKTİF ÇALIŞMA:
TUTUCULUĞA VE BİREYSEL ÇALIŞMAYA KARŞI DÜZELTME KAMPANYASI
101. Partimizi halk hareketi içinde öncüleştirmek ve devrimcileştirmede, iktidarı hedef alan parti ölçütü
Devrimci çözümlere önderlik ve Millî Hükümet hedefine ulaşmak için, Partimizi halk hareketi içinde öncüleştirmeli ve devrimcileştirmeliyiz. Devrime, devrimci partiyle ve örgütlü devrimcilerle önderlik edilir. Bu görevin başarılmasında Partimizin önündeki sorun, tutuculuğu ve bireysel çalışmayı yenmektir. 8. Genel Kurultay, Partimizin halk hareketi içinde öncüleşmesi ve devrimcileşmesi için, Tutuculuğa ve Bireysel Çalışmaya Karşı Yaratıcı ve Kolektif Çalışma İçin Düzeltme Kampanyası’nı başlatmıştır. Bu mücadele, ideolojik, siyasal, örgütsel alanlarda ve çalışma tarzında yürütülecektir. Partimiz, bu düzeltme kampanyasında iktidarı hedef alan ve Türkiye’yi devleti ve toplumuyla yeniden kurup yönetecek parti ölçütünü uygulayacaktır. Başta genel merkez önderliğimiz olmak üzere bütün örgütler, kendilerini bu ölçüte göre büyütecek, geliştirecek ve yenileyeceklerdir.
102. İdeolojik alanda tutuculuğu yenmek
Bugün yurtsever saflarda, 1945 sonrasında devrimci özü boşaltılmış bir sözde “Atatürkçülüğün” ve emperyalizme karşı mücadeleden koparılmış bir sözde “ulusalcılığın” kuvvetli etkilerini görüyoruz. Bu ideolojik yozlaşma ve başkalaşma, Partimiz saflarını da etkilemektedir. Partimiz saflarında, ideolojik alanda, devrimciliği budanmış bir Atatürkçülüğe ve yuvarlatılmış bir ulusalcılığa başvurarak geniş güçlerle birleşme eğilimi vardır. Bu etkilerden arınmak, Kemalist Devrim’in emperyalizmi ve Ortaçağ sınıflarını hedef alan devrimci karakterini canlandırmak ve hayata geçirmek, günümüzün temel ideolojik sorunudur. Parti Programımızın tanımladığı Kemalist Devrim’i tamamlama ve Atatürk’ün de öngördüğü “arasız devrimlerle” büyük geleceğe ilerleme görevi, ideolojik tutuculuğu yenmede bütün örgütlerimize ışık tutmaktadır.
103. Siyasal alanda tutuculuğu yenmek: Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminden kurtularak devleti ve toplumu yeniden kurmak
Partimiz, 1927 veya 1937 yılındaki gibi “muhafaza ve müdafaa edeceğimiz bir cumhuriyetimiz”in kalmadığını saptamıştır. Kemalist Devrim’i tamamlayarak yeniden kuracağımız bir cumhuriyetimiz vardır. Partimiz, bütün örgütleriyle, siyasal alanda tutuculuğu yenerek, düzeni savunmayı Atatürkçülük olarak tanımlayan gerici siyasetlerden arınmak ve siyasette devrimcileşmek görevini yerine getirecektir.
104. Örgütsel alanda tutuculuğu yenmek: Yeni Örgütlenme Çizgisi’ni hayata geçirmede, Parti hukukunu uygulamada, kurumlaşmada ve disiplinde tutuculuğa son
7. Genel Kurultayımızda kabul ettiğimiz Yeni Örgütlenme Çizgisi’ni uygulamada karşılaştığı tutuculuğu aşmak zorundadır. Partimiz içinde, genel merkez büroları başta olmak üzere, Parti hukukunu uygulamayan, başına buyruk, bireysel çalışmayı esas alan, denetimsiz düzenler oluşmuştur. Yöneticilerin ve örgütlerimizin birbirlerini eleştirmediği düzenler kurulmuştur. Bu özerk yönetimler düzenine son vermek, denetim ve sorumluluğa dayanan demokratik merkeziyetçiliği işletmek, önümüzdeki görevdir. Başarıya yönelik, yapıcı, arkadaşça eleştiriyi canlandırmak, örgütlenmede tutuculuğu yenmek için şarttır. Öncelikle parti önderliğinde ve yönetim kademelerinde ve bütün örgütlerimizde kendini değiştirme iradesinin canlandırılması için eleştiride tutuculuğa son veriyoruz.
105. Çalışma tarzında tutuculuğu yenmek: Genel Merkezden başlayarak, yaratıcı, sistemli, kolektif, sıkı çalışma
Çalışma tarzımızda kendini geliştirmeyen, yeniliklere itibar etmeyen, hatta yenilikleri bastıran, gevşek çalışmayı olağanlaştıran alışkanlıklar oluşmuştur. Yaratıcı, sistemli, kolektif ve sıkı çalışma tarzını Partimize yerleştirmek için, eleştiri ve öneriler yararsız kalmaktadır. Bu nedenle çalışma tarzımızı mücadele içinde devrimcileştirmek için bir düzeltme hareketi başlatıyoruz.
106. Öncüleşmek ve devrimcileşmek için Parti eğitimi
Parti eğitimini uzun yıllar ihmal ettik. Bu hatamızı gideriyoruz. Parti eğitimi, genel merkezden başlayarak, mücadelenin ihtiyaçlarına göre bütün kademelerde yürütülecektir. Genel Başkan dâhil, bütün parti eğitilecektir.
107. Geleceğin toplumunu kuracak öncüleri yetiştirmek ve yaratıcılığı geliştirmek için kültür ve sanat
Yeni toplumun kuruluşuna önderlik edecek olan partimiz, öncelikle kendisini yeni toplumun öncüleri olarak değiştirme göreviyle karşı karşıyadır. Hem parti saflarında, hem de kitlelere yönelik kültür ve sanat faaliyeti, ekmek ve su gibi bir ihtiyaç olarak ele alınacaktır. Bu amaçla Türkiyemizin ve dünyanın kültür ve sanat birikimiyle birleşilecektir.
108. Partinin doğru ve güzel Türkçe kullanmada öncüleşmesi
Türkçenin kurtuluşu, Türkiye’nin kurtuluşudur. Partimiz, Türkçemize özen göstererek, milletimizin özgürleşmesine ve çağdaşlaşmasına önderlik edecektir.
109. Feda olsun! Türkiye, ancak devrimle ve öncülerin sınırsız fedakârlığıyla çözebileceği sorunlarla karşı karşıyadır
Bu nesnel durum, hayat ve çalışma tarzımızı, yaratıcılığımızı, yüksek görev ve disiplin anlayışımızı belirlemektedir. Büyük Devrimci Önderimiz Atatürk, Anadolu’ya çıkarak devrime kendisinden başladı. Atatürk, bu eylemiyle bizim en büyük devrimci örneğimizdir. 8. Genel Kurultay, Parti önderlerimize, her kademede yöneticilerimize ve üyelerimize, devrimcilikte Atatürk’ü örnek alma görev ve sorumluluğunu vermektedir. Partimiz, Türkiye’nin devrim geleneğinin fedai ruhuyla bu görevlere sarılacak ve başaracaktır.
IX. KONGRE SALONU İÇİN SLOGANLARIMIZ
110.
●Düzen Böler,
Devrim Birleştirir
●Millete Birlik,
Ülkeye Bağımsızlık,
Halka Dayanan Güçlü Devlet,
Vatana Bütünlük,
Halka Zenginlik
●Güçlü Devlet,
Özgür Halk
●Batı Asya’da kurucu,
Avrasya’da öncü Türkiye
●Kemalist Devrim’i Tamamlamak İçin
MİLLÎ HÜKÜMET
●Birlik, Dirlik, Esenlik İçin
MİLLÎ HÜKÜMET
●MİLLİ HÜKÜMET’i Kurmak İçin
Halk Hareketinin Başına