Mete Utku Kılıç / Öncü Gençlik Sakarya İl Başkanı
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın, faiz konusunda lobilere ve vurgunculara karşı Türkiye’den yana aldığı tavır sonrasında kur üzerindeki dalgalanmalar hız kazandı.Bu dalgalanmaların piyasaya veya ‘’Türk hukukuna’’ güvenmeyen yatırımcıların, yatırımlarını çekmesi sebebiyle yaşandığını söylemek çok basit ve bir o kadarda hatalı bir tahlil. Çünkü Merkez Bankası’nın, piyasaya dolar satarak iki kere doğrudan müdahale etmesine karşı (1) değer kaybetmeyen aksine hükümetin açıklamaları sırasında spekülatif şekilde değer kazanan dolar üzerinden bir savaş sürdürüldüğü aşikâr. Cumhurbaşkanımız, bu süreci Ekonomik Kurtuluş Savaşı şeklinde adlandırdı. Bu adlandırma birçok açıdan isabetli, hatta bazı noktalarda Atatürk önderliğinde iç ve dış düşmanlara karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı’na da çok benziyor.
1920’lerde de Kurtuluş Savaşı’nı reddeden, kamuoyunda mahkûm etmeye çalışan, Mustafa Kemal’i ‘’Bolşevik Kemal’’ ilan edenler vardı. Damat Ferit’ler haricinde, Mustafa Kemal’in Büyük Millet Meclisi’nde dahi bu bozguncu fikirleri açıkça savunmaya kalkanlar bulunuyordu. Bu kişiler, bir yandan Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşması için atılması gereken adımlara muhalefet edip bir yandan da zaferi kendilerinin sağlayabileceklerini iddia ediyorlardı. Aynı durum, somut bir şekilde bugün de yaşanıyor. Türkiye’nin özgürleşmesine ve üretmesine karşı olanlar, bu ekonomik bunalımdan çıkışın kendileri olduğunu iddia ediyor. Ancak tüm bu tartışmalar içerisinde atlanan nokta, Atlantik Sistemi’nin artık Türkiye’ye ve Dünya’ya istikrarlı bir şekilde sıcak para akıtacak gücünün kalmamasıdır. Amerikan planlarıyla iktidar hayali kuranlar, yıkılan dolar saltanatını ve ABD hegemonyasını reddediyor. Bu reddedişin sebebi, dünya görüşlerinin temeline yerleştirdikleri “Yenilmez ve yıkılmaz ABD’’ portresinde yatıyor.
DOLAR NASIL ‘’YENİLMEZ’’ İLAN EDİLDİ
ABD, dolar saltanatını savaşlar, darbeler ve kanlı işgallerle kurdu. Kazananların da kaybettiği 1. Dünya Savaşı ardından, yıkılmış Avrupa devletlerinin ayağa kalkabilmesi adına yüksek miktarda borç vermiş, savaş boyu da bu ülkelere silah ve materyal satarak büyük bir zenginlik yaratmıştı. Hatta 1929 Buhranından önce dünya sanayi üretiminin %44,5’ini tek başına üstlenir hale gelmişti. Aynı tarihte dünya sanayi üretiminin %11,6’sı Almanya, %9,3’ü İngiltere, %7’si, Fransa, %4,6’sı Sovyetler Birliği, %2,3’ü Japonya tarafından gerçekleştirilmekteydi. (2) Ardından yaşanan 2. Dünya Savaşı’nda da jeopolitik olarak en avantajlı olan ABD ciddi bir hasar almadan savaşı atlatmıştı. Oysa, aynı cephede yer aldığı Avrupalı devletler ve SSCB; savaşın sürdüğü alanda bulunmaları nedeniyle çok güç kaybetmişti. 1. Dünya Savaşı ardından, emperyalist politikalar konusunda âtıl kalan ABD; 2. Dünya Savaşı sonrası fırsatı kaçırmamıştır. Burada daha saldırgan bir tavır almasındaki en önemli etken, İngiltere ve Fransa’nın süper güç rolünü kaybetmesi ve buradaki boşluğu doldurma hedefi, bunun yanı sıra da SSCB ile yaşadığı/yaşayacağı çekişmedir. 1945 sonrası, iktisadı hegemonyasını sağlamlaştırmak adına Truman Doktrinini ve Marshall Planını devreye sokmuştur. Savaş daha devam ederken toplanan Bretton Woods konferansında altın onsu 35 ABD dolarına bağlanmıştır. Altın standardı devletlerin satın alım gücünü, paranın değerini ve basılabilecek para miktarını belirlemek için kullanılıyordu. Yani dolar, bu konferansta altına dönüşebilen küresel tek para birimi olarak kabul edilmiş ve uluslararası dolaşımının önü açılmıştır. Bu da devletlerin elinde bulunan dolar kadar para basabilmesine neden olmuş, yerel para birimlerinin değerini belirleyen başat faktör; ülkelerin dolar rezervi olmuştur. Bu sistemin kurallarını oluşturmak ve Amerikan çıkarlarını korumak adına, 1946 yılında IMF ve Uluslararası Para Fonu kurulmuştur. Ülkeler devalüasyon ve revalüasyon yaparken belli bir oranı aşarsa IMF’nin iznine ihtiyaç duymaktadır. Kurulan bu sistemle devletlerin para basması, iç ekonomik dengeleri ve diğer ülkelerle ticareti gibi pratikler ABD’ye tabi kılınmıştır.
1970’li yıllarda Vietnam Savaşı’nın ABD ekonomisine getirdiği yük, savaş sonrası gücünü yeniden kazanıp altyapısını tekrar inşa eden Avrupalı devletler ve üretim hacmi genişleyen Asya ülkeleri; BrettonWoods sisteminin yıkılmasına neden olmuştur. ABD altın rezervleri kritik seviyede azalmış, ABD’nin en güvenilir müttefiki İngiltere Merkez Bankası bile 3 milyar dolarlık rezervi karşılığında 2600 ton altın almıştır. (3) Yıkılan bu sisteme karşılık, ABD; petro-dolar düzenini kurmuştur. Altının yerine petrol geçmiş, petrol ticareti sadece Dolar ile yapılmaya başlanmıştır.
DOLAR SALTANATI YIKILIYOR
Amerika; dolar saltanatını silahla kurmuş, savaşla devam ettirmiş ve kan dökerek ayakta kalmasını sağlamıştır. Bugün gelinen süreçte, sahada kaybeden Amerikan emperyalizminin dolar saltanatını ayakta tutmasına imkan yoktur. Ancak bunun yanı sıra, silahla yenilen ABD; ekonomi ve ticaret savaşında da gerilemekte ve mevzi kaybetmektedir. Bugün küresel ekonomide özel ve kamu borcu rekor seviyededir ve bu borç hergün artmaktadır. (4) FED (Amerikan Merkez Bankası), salgın sürecinde piyasaları ve şirketleri ayakta tutabilmek için karşılıksız dolar basımı yapmış ve çok yüksek teşviklere başvurmuştu. 1 Ekim 2020’de Wall Street on Parade’den (WSP) finans gazetecileriPamMartens ve RussMartens, ABD Merkez Bankası’nın “Eylül ayından bu yana kurtarma paketleri ile 9 trilyon dolardan fazla parayı piyasaya nasıl enjekte ettiğine’’ dair kapsamlı bir rapor yayınladı. Sadece son 1 senede basılan 9 trilyon dolar bir yana, Mahfi Eğilmez Ağustos 2020’de yazdığı bir yazısında piyasada nakit olarak 2 trilyon doların bulunduğunu iddia etmişti. (5) Fed Başkanı JeromePowell, enflasyonda yaşanan yükselişin tedarik sıkıntılarından kaynaklandığını söylemiş; karşılıksız para basımı nedeniyle artışı reddetmiş ve bu enflasyonun geçici olduğunu vurgulamıştı. (6) Oysa Amerika’nın uluslararası sistemi ve ekonomik düzeni korumak için kurduğu IMF bile, geçtiğimiz süreçte bu gidişatın faiz artırımına neden olacağı konusunda uyarıda bulundu. (7) İç kamuoyunda, TL’deki değişim ve ekonomi; uluslararası gelişmelerden bağımsız değerlendirilse dahi dünya kamuoyu FED’deki gelişmeleri ve faiz artırımı iddialarını tartışıyor. Virüsün yeni varyantları ve ABD’nin kırılgan ekonomisi, FED’in bu teşviklerini durdurmasını engelliyor. Powell, her ne kadar Kasım ayının başında teşvikleri ve piyasayı müdahaleyi durduracakları ilan etse dahi (8) Kasım’ın sonunda; piyasanın yıkımından ve yaşanması muhtemel durgunluktan çekinerek, politikayı esnek bir biçimde bitireceklerini açıkladı. (9) Bir yandan bu durgunluk sebebiyle piyasaya müdahaleyi kesemiyorlar ancak diğer yandan dünyadaki dolar miktarını karşılayabilecek güce sahip değiller. Ayrıca bu orandaki uçurum sebebiyle, yaşanan enflasyon hammadde fiyatlarında pahalılığa sebep oluyor ve Amerikan halkına da yansımaya başladı. Para basmayı durduramıyor ve enflasyonun önünü alamıyorken, FED’in tek çözümü faizi artırmak. Ancak orada da ABD reel sektöründe yaşanan yatırım sorunu dikkat çekiyor. Bu yatırım sorunu, faizin arttığı denklemde derinleşerek artacak. İktisatçı Micheal Roberts, bu süreci ‘’Küresel veya ulusal ‘tasarruf fazlası’ sorunu yoktur. Bunun yerine asıl sorun bir ‘yatırım sıkıntısıdır’.’’ (10) şeklinde açıklıyor. ABD’deki üretimin düşük karlılığı, sermayedarların harekete geçmesini engelliyor. Bu çıkmaz neoliberal ekonominin iflası anlamına geliyor. ABD ekonomisi, dolar dışında hiçbir şey üretemiyor. Bastığı doların da karşılığını yaratamıyor. Her ne kadar kısa vade de FED’in müdahaleleri ‘’kâğıttan kaplanın’’ büyümesine neden olsa dahi balonun patlamasına engel olamayacak. Bu patlamaya kadar, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin değer kaybedecek olması; tüm iktisatçıların ortak tahlili. Türkiye’nin bu süreçten olabildiğince az etkilenmesi ve bu bunalımı atlatması adına üretmesi, kendi kendine yeten bir model oluşturması gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın Çin modeli vurgusu bu açıdan önemli bir yol haritası oluşturuyor. Bu modelin ismi, Atatürk’ün devletçi karma ekonomisidir. Türkiye, çöken Atlantik’in karşısında Avrasya’da öncü rolüne yerleşip doğal dostlarıyla bir araya gelerek kazan-kazan temelinde önemli kazanımlar elde edebilir. Verdiğimiz bu Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nda zafere ulaşmak için, cephenin önünde yer alan üreticilerimize gerekli mühimmatı ve ekipmanı sağlamalıyız. Tasarrufla gerekli adımları atacak sermayeyi oluşturur, istihdam yaratır, tüketim kültürünü ortadan kaldırır ve Üretim Devrimini gerçekleştiririz. Tasarruf ve adil paylaşım, bu sürecin olmazsa olmazı ve Atatürk ekonomisini yaratacak kilittir. Türkiye’nin bu çıkmazdan çıkışı, bu programda bulunmaktadır.
Kaynakça:
Müdahelelere ilişkin basın duyuruları: https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Duyurular/Basin/2021/DUY2021-54
https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Duyurular/Basin/2021/DUY2021-56
Todd, Emanuel, (2004), AftertheEmpire: TheBreakdown of theAmericanOrder, ColombiaUniversityPress, s.64.
Yergin, Daniel ve J. Stanislaw, (1997), TheCommandingHeights :The Battle forthe World Economy
https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/abd-ekonomi-yoneticilerinin-ikilemi-2-yeni-bir-cokusun-temeli-263244
https://www.mahfiegilmez.com/2020/08/geldik-yine-faize.html
https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/fed-baskani-powell-enflasyon-degil-gecici-fiyat-artisi-beklediklerini-soyledi/2202790
https://www.bloomberght.com/imf-fed-in-faiz-patikasini-degerlendirdi-2283554
https://www.bloomberght.com/fed-tesvikleri-geri-cekmeye-kasim-da-basliyor-2291272
https://www.bloomberght.com/fed-tutanaklarinda-tesviklerin-geri-cekilmesinde-esneklik-vurgusu-2292825
https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/abd-ekonomi-yoneticilerinin-ikilemi-263140#1