Ana Sayfa Yazılar Bir Arabofobi İddiası: İsrail’i Toprak Satan Araplar Kurdu!

Bir Arabofobi İddiası: İsrail’i Toprak Satan Araplar Kurdu!

428

Teori Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kuntay Gücüm

“Beşeriyetin beşiği tekrar işgal edilmişti, sahildeki eski tarihi beldeler, içine gömüldükleri kumlardan sıyrılmışlardı; Şam, sonra Bağdat, sonra Hint, Çin üşüşen Fransız mühendisleri tarafından işletiliyordu. Napolyon’un kılıcıyla yapamadığını, başaramadığı Doğu’yu fethetme işini, bir mali kumpanya, bir kazma ve el arabası ordusu yollayarak gerçekleştiriyordu… İstanbul zaptedilmişti, yakında Bursa, Ankara, Halep alınacaktı, arkasından İzmir, Trabzon…”

Emile Zola, Para

Zulümden mağdurun sorumlu tutulduğu çok az örnek vardır ve Filistin Sorununa ilişkin bir iddia bunlardan biridir. İsrail devletinin toprak satan Araplar sayesinde kurulduğunu iddiasıyla mağdur zulümden ve zalimin varlığından mesul tutuluyor. 

Emperyalizm ve “Satış-Satın Alma”

Bazı tarihçiler Levant coğrafyasında emperyalizmin başlangıcının, Süveyş Kanalı hisselerinin İngiltere tarafından 1875’de satın alınmasıyla başlatır. Dış borçları nedeniyle mali sıkıntı yaşayan Hıdiv yönetimi çözümü, 1858’de kurulan ve tüzüğüne göre finansal anonim ortaklık olan Süveyş Kanal ve Denizcilik Şirketi’nin Hıdiv’e ait hisselerini satışa çıkartmakta bulmuştu. Lord Derby hükümeti, Hıdivin 177.000 hissesini 4 milyon sterlin karşılığında satın aldı. Ödeme Rothschild tarafından yapılmış, satın almanın parlamentoda onaylanmasından sonra hisseler İngiliz hükümetine devredilmiştir.

Emperyalist ilişkiler 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren ortaya çıkmaya başlanmış; son çeyreğinde kurumsallaşmıştır. 1869’da inşası tamamlanan Süveyş Kanalı emperyalist ilişkileri var eden mega projelerdendi. Kanal hisselerinin satışı, Londra’da emperyalist politikalardan yana olanların ağır bastığını gösteriyordu; aynı zamanda emperyalizmin tarihini takip edebilmemizi sağlayacak şekilde sembolikti. Yani emperyalizmin Avrupa ile Doğu arasında hakim ilişki biçimine dönüşmesi an veya karar değil, süreçtir ve emperyalizm sürecini başlatan, bütün tarihsel sorumluluklarına rağmen satış kararını alan Hıdiv değil, o ilişkileri örgütleyen sınıftır. Kanal şirketinin kurucusu Lesseps’i ve hisseleri satın alan hükümetin başındaki Lord Derby’yi emperyalist sınıfların kurucu liderlerinden sayabiliriz. Emperyalizmin inşası, onların eylemiydi.

Emperyalizm mali düzeyde satış-satın alma ilişkisi olarak doğdu. Devlet tahvillerinin Avrupa borsalarında satışı, başta demiryolu şirketleri ve Kanal Şirketi olmak üzere anonim şirketlerin hisse senetlerinin satışı, maden imtiyazlarının satışı, Osmanlı Bankası örneğinde olduğu gibi imtiyazlı bankaların hisse senetlerinin edinilmesi vs. Aslında bütün emperyalizm ve emperyalist paylaşım, altyapıda bu değerli kağıt ticaretine dayanır.

Filistin’de toprak satın alınarak Avrupa Yahudilerinin Filistin’e kitlesel göçü, Babıâli’ye ilk defa olarak Süveyş Kanalı Şirket hisselerinin satışından sadece 4 yıl sonra Laurence Oliphant tarafından önerilmiştir. Babıâli teklifi kabul etmedi ama bir süreç başlamıştı.

Tahvil ve hisse senedi satışı nasıl ki emperyalist mali sürecin temelini oluşturduysa, bugünkü Ortadoğu’da emperyalist siyasal sürecin temelini 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinin başındaki iki kritik olay oluşturmuştur diyebiliriz: Kanal hisselerinin satın alınmasının devamı olarak Mısır’ın İngiltere tarafından işgali; Filistin’de satın alınan topraklar üzerindeki Yahudi kolonizasyonu. Siyasal süreç de, mali süreçte olduğu gibi bir sınıfın eylemidir. O sınıf, eylemini, Zola’nın romanındaki ifadeyle, Doğu’yu fethetme işini bir kazma ve el arabası ordusuyla hayata geçiren mali kumpanya aracılığıyla gerçekleştirir. Mali kumpanyanın kazma ve el arabaları demiryollarını döşüyor, kanallar kazıyor, madenler açıyor ve Filistin’de koloniler inşa ediyordu.  

Bir Mali Aristokrasi Eylemi: Filistin’de Yahudi Kolonizasyonu

“Siyonizm ve emperyalizmden söz ettiğimiz zaman, aynı sülaleden gelen, aynı gereksinmelerden doğan bir düşünce ailesinden söz etmiş oluyoruz.”

Edward Said (1)

Modern çağda Avrupa Yahudilerinin Doğu Yahudileriyle ilk resmi teması, Moses Montefiore’nin başkanlığını yaptığı, Rothschildlerin Levant ile ilişkilerini yürütecek olan avukat Isaac-Jacob Adolphe Crémieux’un da katıldığı heyetin 1840’daki İstanbul ziyaretidir. Doğudaki Yahudiler yine kan iftirasına uğrayıp Ortodoksların saldırılarına maruz kaldıktan sonra Avrupalı Yahudilerden yardım istediler. Yardım talebini karşılamak üzere yola çıkan heyet, Sultan Abdülmecid’le de görüştü. Görüşme tutanağının Londra Rothschild Arşivindeki örneğini Teori dergisinin Ağustos 2019 sayısında yayınlamıştık.

Heyet başta Rothschildler olmak üzere Avrupa’daki güçlü Yahudi finansçılar tarafından desteklenmiştir. Zaten Montefiore, Nathan Mayer Rothschild’in kayınpederiydi. Ayrıca kendisi de modern Yahudi tarihinde dikkat çekici isimlerden biri ve Avrupa’nın önde gelen finans insanlarındandı. Aralarında Allianz Sigorta’nın da bulunduğu birçok şirketin kurucusu ve 1855’den itibaren Filistin’e yönelen Yahudi hayırseverliğini (filantropi) başlatanlardandır. 1855 yılı emperyalizm tarihi için önemli yıldır: Osmanlı İmparatorluğu Avrupa borsalarındaki ilk tahvil satışını 1854 ve 1855’de Londra’da yaptı; ilk demiryolu imtiyazı ve Osmanlı Bankası’nın ilk imtiyazı İngiliz finansçılara 1855’de verildi.

1840 yılını başlangıç kabul edersek, Avrupa’daki Yahudi toplumunun modern dönemde Doğu ile ilişkisi mali aristokrasi tarafından yürütüldü.

19. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Filistin’de Yahudi kolonizasyonu fikir ve girişimleri, yüzyılın son çeyreğinde Filistin’e kitlesel göçlere dönüşmüştü. Bu göçlere Aliyah adı verildi. İsrail’in temellerini atan göçlerden Birinci Aliyah 1882-1903; İkinci Aliyah ise 1904-1914 tarih aralıklarındadır. İkinci Aliyah sonunda Filistin’deki Yahudi yerleşim yeri sayısı 42’ye ulaşmıştı.

1884’ten itibaren Babıâli Filistin’e Yahudi göçünü engellemeye çalışan tedbirler almayı denemiştir. Fakat her seferinde Büyük Güçlerin sefirlerinden gelen baskılarla tedbirlerin hayata geçirilmesi engellendi. Sefirler, Yahudi göçmenlerin kendi vatandaşları olduğunu, kapitülasyonlara göre vatandaşlarının seyahat özgürlüklerinin yasaklanamayacağını söylüyorlardı.(2) Ayrıca Kudüs Yahudiler için haç merkeziydi ve Yahudilerin bölgeyi ziyaretini engellemek, sefirlere göre ibadet özgürlüğünü ortadan kaldırmak anlamına gelecekti. 

Avrupa’daki Yahudi nüfusu Filistin’e çeken sadece dini motivasyon değildir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da, özellikle de Rusya ve Romanya’da Yahudiler kırımlara/pogromlara maruz kalıyorlardı. Yahudilerin en rahat yaşadığı yer Fransa idi. Fakat Fransa da antisemitik rüzgarların dışında kalamamıştır. Meşhur Dreyfus Davası Fransa’da yaşandı ve toplumun antisemitik duygularını harekete geçirdi. Hannah Arendt, Dreyfus davasının Panama Kanalı spekülasyonundan güç aldığını söyler. Panama Kanalı Lesseps’in Süveyş Kanalı’ndaki sonraki yatırımıdır ve başarısızlığı Paris borsasında büyük çalkantılara neden olmuştu.

Siyonist göç önemli ölçüde Edmond de Rothschild ve Baron Maurice de Hirsch tarafından finanse edilmiştir. Buradaki yatırım sadece toprak satın alınması değildir; yerleşen nüfusun geçimi sürdürebilmesi için tarım faaliyetinin modernleştirilmesi ve modern tarım eğitiminden, kolonilerin güvenliğine kadar birçok yatırıma ihtiyaç duyuluyordu. Doğrudan yatırımlar çoğu zaman takip edilemeyecek şekilde dolambaçlı yollardan yapılmıştır.

Edmond de Rothschild, 19. yüzyılın en güçlü ailesinin Fransa’daki lideriydi. Dünyadaki birçok devletin dış borç tahvillerinin satışında ve demiryolu yatırımında ailenin Fransa kolu önemli rol oynadı.

Edmond Rothschild’in mezarı ölümünden yıllar sonra, 1954’de İsrail’e nakil edildi ve Yahudi Devletinin vefasını göstermek için devlet töreniyle tekrar gömüldü. Rothschild ailesinin Yahudi toplumu içindeki prestiji ve “Yahudilerin kralı” olarak görülmeleri daha 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren biraz da Doğu Sorunu ve Doğu Yahudileriyle ilişkiliydi. Balfour Deklarasyonu da Lord Rothschild’a hitaben yazılmıştır.

Baron Hirsch ise 19. yüzyılın bilinen demiryolu yatırımcılarındandı. Demiryolu Kralı olarak tanınıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Rumeli demiryolları da Hirsch’in yatırımları arasındadır.

Birinci Aliyah’nın başladığı 1882 yılı, aynı zamanda Mısır’daki İngiliz işgalinin başlangıç tarihidir ve Birinci Aliyah’nın başlangıcı ile aynı yıla denk gelmesi kesinlikle rastlantı değildi. Eşzamanlılık ortak bir plan göstermez; fakat toprak tapularını satanlara da değil, emperyalist ilişkilere ve o ilişkilerin egemen sınıfına işaret eder.    

Antisemitizm, Arabofobi ve Ulus-Devlet Düşmanlığı

Abdülhamid, Siyonist Kongre’nin kurucusu Theodor Herzl ile iki defa görüşmüştür. 2. Abdülhamid’in amacı, Osmanlı dış borçlarının planlanan konsolidasyonunda ve maden imtiyazları için Herzl üzerinden uygun bir teklif alabilmekti. Beklenen teklif gelmedi ve konsolidasyon işlemi Fransız grubuyla yapıldı. Edmond de Rothschild ve Baron Hirsch’in Siyonist Kongresi’nin kurucu Theodor Herzl’den çok hoşlanmadıkları anlaşılıyor. Muhtemelen fazla gürültü çıkarttığını düşünüyorlardı.

Her ne kadar İsrail Devleti’nin kuruluşu Herzl’in büyük boy portresinin altında ilan edilmiş olsa da, İsrail’in gerçek inşacıları Edmond Rothschild ve Baron Hirsch gibi bankerlerdi. 

Avrupa’da Atisemitikler Birliği 1879’da kuruldu. Mısır’ın sömürgeleştirilmesi ve Filistin’deki Yahudi kolonizasyonu arasındaki eşzamanlılık, antisemitliğin kurumsallaşması için de aynı şekilde geçerli.

Arendt’e göre antisemitizm ulus-devleti hedef alıyor ve başta aristokrasi ve ayaktakımı olmak üzere ulus-devlet düşmanı sınıfların tepkilerini temsil ediyordu. Zola da Dreyfus Davasını protesto etmek için Fransız Cumhurbaşkanına hitaben kaleme aldığı “J’acuse” başlıklı meşhur mektubunda, Dreyfus Davasını başlatanların “ulusun üstüne basarak gerçek ve adalet çığlığını gırtlağına” tıktıklarını yazmıştı. Mektuba Maupassant’dan Proust’a kadar birçok entelektüel imza attı. Kozmopolit emperyalizm ve Belle Epoque kültürü olmasaydı, muhtemelen Dreyfus Davası da olamazdı.

Siyonizm de, aynı modern antisemitizm gibi, emperyalizmin kurumsallaştığı 19. yüzyılın son çeyreğinin olgusudur. Oysa 18. yüzyılda Moses Mendelssohn Haskala/Yahudi Aydınlanmasını başlatmış, Yahudilerin gettolardan çıkarak içinde yaşadıkları toplumla kaynaşmalarını savunmuştu. Doğu’yu kazma ve el arabasıyla fethetmeye çalışan mali kumpanyanın desteklediği siyonizm, Haskala’yı bitirdi; kadim Filistin’e geri dönüş mitini canlandırdı. Herzl, Yahudilerin Avrupalı uluslarla bir arada yaşayamadıklarını savunuyor, Yahudilerin Avrupa’dan çıkartılıp Filistin’e götürülmeleri için pogromların yaşandığı ülkelerin devlet başkanlarından yardım istiyordu.

Arabofobi, İsrail’in kuruluşundan toprak sattıkları gerekçesiyle Arapları sorumlu tutarak, mali kumpanyanın suçlarını kısmen veya tamamen Araplara yüklüyor. Mali kumpanya Doğu’ya sadece kazma ve el arabaları değil, Siyonizm ve Arabofobi de gönderdi.

Avrupalı siyonist bankerlerin 19. yüzyıldaki “filantropisi”, 20 ve 21. yüzyıllardaki zulüm ve nefreti yarattı. O sınıfın karakteri ve tarihsel rolü yok sayılarak, bugünkü Arap düşmanlığını da siyonizmi de açıklayabilmek mümkün değil.

Teori dergisinin “Arap Düşmanlığı Sorunu” başlıklı Nisan sayısı bu yüzden önemli.

Dipnotlar

(1):  Edward Said, Emperyalizm ve Siyonizmin Entelektüel Kökenleri, Siyonizm ve Irkçılık, Atatürk’ün 100. Doğum Yılına Armağan, Ankara Üniversitesi SBF Yayınları, Ankara, 1982, s. 142.

(2):  Osmanlı Hariciye Nezareti belgelerine yansıyan bu mücadeleyi Teori dergisinde incelemiştim: Kuntay Gücüm, “II. Abdülhamid döneminde Filistin ve Siyonizm”, Teori, Ekim 2017, s. 72-85.