Muhammet Gürbüz
İstanbul Üniversitesi Temel Örgüt Başkanı
Millet; feodalizmin dini örgütlenmesinin yerine, Burjuva Demokratik
Devrimleri ile ortaya çıkan, belirli bir toprak parçası üzerinde din,
dil, ırk, mezhep gözetmeksizin ortak bir kader birliği ve ortak bir
pazar ekonomisinin gerçekleştirildiği; çeşitli halkların ortak
kültürlerinin kaynaşarak yaşadığı insan topluluğuna verilen isimdir.
Burjuva Demokratik Devrimler, feodalizmin Asya’ya göre görece daha az
geliştiği Batı Avrupa’da kapitalist üretim ilişkileri filizlenmeye başlamış
ve zamanla Burjuva sınıfının önderliğindeki Demokratik Devrimlere yol
açmıştır.
Demokratik Devrimler ilk olarak İngiltere, Fransa, ABD gibi Batılı
ülkelerde baş göstermiştir. Ardından 19. yüzyılda Almanya ve İtalya’da
milli birliklerini sağladılar. Demokratik Devrimler, ulusal bir sermaye ve
pazar yaratacağı için bu sermayeyi gerektiği zaman koruyacak, gerektiği
zaman bu sermayeyi üretecek tüm sınıfların millet adı altında birleşmesi
gerekliydi. Öyle de oldu. Demokratik Devrimler tüm Avrupa’da vatan,
ortak kader, millet gibi kavramlarla halkları birleştirdi. Hem de öyle bir
birleştirdi ki Fransız Devrimi ilk gerçekleştiğinde Fransa’da Fransızca
bilenlerin oranı yaklaşık %2,5’ti. Sonrasında ise tüm Fransa Fransızca
konuşur oldu.
Türkiye ve kapitalizmin sonradan gelişmeye başladığı yarı feodal
ülkelerde ise milletin oluşması Fransa’dan daha çetin ve farklı olacaktır.
Emperyalizm çağına girmemizle beraber, ilk kısımda bahsettiğimiz ulusal
sermaye artık ülke toprakları içerisine sığamamış ve sermaye
küreselleşmiştir. Sermaye ihracı gerçekleşmiştir. Bu, emperyalist
ülkelerin sermaye ihracına karşı az gelişmiş kapitalist ülkelerin,
ülkelerindeki ulusal sermayeyi korumak için milliyetçiliği hem
emperyalistlere karşı hem de içerideki işbirlikçi gericilere karşı
kullanmasına neden olmuştur. Milletler ve milli devletler, emperyalizm
çağında bu şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Türk Milletinin Oluşması ve 150 Yıllık
Türk Devrimimiz
Ülkemize gelecek olursak; 19. yüzyılda Osmanlı, Baltalimanı Anlaşması
ile açık pazara dönüştürülmüş, küçük üreticiler büyük Batı sermayesiyle
rekabet edememiş ve kapanmış; devlete ait kamu teşebbüsleri ise dış
borçlar yüzünden “Düyun-u Umumiye” olarak adlandırılan yasa ile
yabancıların eline geçmiştir.
Osmanlı, çeşitli büyük milletlere ev sahipliği yapan ve ekonomik
bağımsızlığını kaybetmiş bir devlet olduğu için bu milliyetçilik
rüzgarından etkilenmiş; emperyalist devletlerse bunu görmüş ve bazı
etnik yapıları kışkırtarak Osmanlı’ya karşı isyanlar tertip etmişlerdir. Bu
isyanlar sürecinde ilk anti-emperyalist ve anti-feodal ilk başkaldırı Türk
milleti nezdinde gerçekleşmiş, 1876’daki Birinci Meşrutiyet Devrimi
olmuştur. Genç Osmanlılar bu devrimle ilk kez “vatan”, “millet”,
“hürriyet” gibi kavramları kullanmaya başlamış ve Türk milliyetçiliğinin
kökleri; dışarıda ülkemizi sömüren emperyalistlere, içeride ise
emperyalistlerin hegemonyasını sürdüren gerici Osmanlı hükümetine
karşı filizlenmiştir.
Ardından 1908 Hürriyet Devrimi ile bu süreç devam etmiş, Birinci
Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşımızla anti-emperyalist bir tavırla doruk
noktasına ulaşmıştır. Nihayetinde bu serüven Kemalist Devrim ile
taçlanmış ve Türk milleti, İngiliz-Fransız emperyalistlerini ve içerideki iş
birlikçileri olan İstanbul Hükümeti’ni bozguna uğratmıştır.
Türk milliyetçiliği ve Türk Devrimi, Fransız Devrimi’nden farklı olarak
anti-emperyalist bir karakter sergiler. Türk milliyetçiliği, hem kan emici
Batılı emperyalistlere karşı hem de gerici ve işbirlikçi Osmanlı’yı
yenerek çağdaş, halkçı ve ilerici Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
Devrimci Milliyetçilik ve Emperyalist
Milliyetçilik
Türk Devrimi’nin teorisyeni Yusuf Akçura, Türk milliyetçiliğini az önce
anlattığımız anti-emperyalist karakteri ve vatan müdafaası süreci içinde
ve dünya mazlumlarıyla dayanışma içerisinde gelişmiş olmasından
hareketle devrimci bir milliyetçilik olarak tanımlar.
Türk, Kürt, Laz, Çerkez ve 72 millet, topyekûn Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde örgütlenmiştir ve emperyalistlerle türlü
cebelleşmeler içerisinde kanları birbirine karışarak millet olmuştur. Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürk bu pratiği tek bir cümleyle
teorileştirmiştir:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti
denir.”
Emperyalist milliyetçiliğe gelecek olursak; Yusuf Akçura, bunu
ayrışmaya neden olan, ırk temelli ve saldırgan, ezilen milletleri küçük
gören bir milliyetçilik biçimi olarak tanımlar. Bu tip bir milliyetçilik,
Avrupa’da kapitalizmin gelişmesi ve sıkışması ile ortaya çıkmıştır.
Sömürgecilik yarışında geri kalan Alman ve İtalyan kapitalistleri, ırkçı
milliyetçiliği körüklediler ve üstünlükçü bir söylemle, imparatorluk
geçmişlerine atıflar yaparak başka ülkelerin toprakları üzerinde hak iddia
ettiler.

Bugün İçin Bir Turnusol Kağıdı: Silah
Bırakma Süreci
Bugünkü Türk milliyetçiliğinin asli görevi anti-emperyalist olmaktır.
ABD-İsrail’e tavır almaktır. ABD-İsrail’e karşı direnen Filistin ve İran’a
karşı ırkçılık besleyerek onların verdikleri mücadeleyi küçümseyenler,
hor görenler, “Türkiye, İran’dan daha büyük tehdittir” diyen, MOSSAD
ile 13 kere görüşenler, ABD-İsrail’in sözde Kürdistan, özünde ikinci
İsrail devletçiğine karşı PKK’nın silah bırakmasına karşı çıkanlar
ABD-İsrail’le aynı cephede yer alırlar.
İşte size gerçek milliyetçilerle milliyetçilik maskesi takanları ayırt etmek
için turnusol kağıdı görevi görecek bir mesele: PKK’nın silah bırakma
süreci.
Vatan Partisi bu süreci basit bir silah bırakma süreci yerine daha derin bir
çerçevede ele alarak şu şekilde tanımlar:
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti ile Bütünleşme
Programı.”
Şunu ilk öncelikle ifade etmeliyiz ki Türk Silahlı Kuvvetleri, uğruna
şehitler ve gaziler vererek, operasyonlar yaparak PKK’yı bitirmiştir. PKK
lideri Abdullah Öcalan da bu gerçeği kabul etmiş; 25 Şubat’ta yaptığı
açıklamada ayrı ulus-devletin, federasyonun, özerkliğin ve anadilde
eğitimin artık mümkün olmadığını belirterek “Devletle ve milletle
bütünleşin.” demiştir.
Bu; yüzyıl önce olduğu gibi, yine Türk milletinde birleşerek yarım kalan
Kemalist Devrimimizi tamamlamak için atılmış büyük bir adımdır. Bu
meseleye yüzeysel bakanlar ya da duygusal paranoyalarla yaklaşanlar
bilmelidir ki farkında olmadan ABD-İsrail eksenine düşmektedirler.
Bugün PKK silah bırakmaktadır. Fakat bu yetmez. O silahları Türk
devleti adına TSK alacak; etnik temelli ayrışmayı besleyen yapılar
dağıtılacak ve Türk milleti kavramı içinde Harran’daki Arap,
Yüksekova’daki Kürt ve Çankaya’daki Türk birleşecektir. Bu
iradeye sahip tek parti Vatan Partisi’dir.
Sözde Milliyetçilere Mustafa Kemal’le
Cevap Veriyoruz!
15 Temmuz ve 12 Eylül darbelerini tertip eden, Uğur Mumcu ve Eşref
Bitlisleri şehit eden, PKK’ya binlerce TIR silah veren, FETÖ’yü besleyip
büyüten, GKRY’yi silahlandıran, Ege adalarına üsler kuran, Doğu
Akdeniz’de Mavi Vatanımızı hiçe sayan; kısacası Türkiye’yi bölmek
isteyen NATO, ABD ve İsrail’e karşı tek kelime edemeyenlerden
milliyetçi olur mu?
Türk gençliğinin içindeki enerjinin ve potansiyelin farkındayız. Zafer
Partisi gibi sözde milliyetçiler, Türk gençlerini anti-emperyalist çizgiden
uzaklaştırıp Arap düşmanı, Kürt düşmanı, ırkçı bir çizgiye sokarak
gözlerine perde indirmeye çalışmaktadır. İzin vermeyeceğiz!
Türk gençliği, Conilerin kapıkulu olan NATO Milliyetçileriyle değil,
ömrünü emperyalizmle mücadele ederek geçiren Atatürk gibi gerçek
milliyetçilerle birleşecektir. Bize kıblesiz diyenlerin kıblesi 68’den
beri aynıdır. Bugün de değişmemiştir.
“Sayın Fetullah Gülen” diyen, Emre Uslu gibi FETÖ’cülerle ilişkisi olan,
MOSSAD ajanları ile görüşmesini utanmadan anlatan Ümit Özdağ ve
Zafer Partisi’nin sözde milliyetçiliğine karşı; Ergenekon’da Türk
milletinin ve ordusunun namusunu koruyan, Ermeni Soykırımı yalanını
AİHM’de çürüten, 15 Temmuz gecesi FETÖ’ye karşı mücadele eden
Doğu Perinçek ve Vatan Partisi, gerçek milliyetçi konumlanışıyla
Bütünleşen Türkiye sürecinde en öndedir, görevinin başındadır.
