Ana Sayfa Manşet Bir Amerikan Yapılanması: Kontrgerilla 2 – Örgütlenmesi

Bir Amerikan Yapılanması: Kontrgerilla 2 – Örgütlenmesi

5

Öncü Gençlik Eskişehir İl Başkanımız Emre Karakocaoğlu yazdı:

STK ve MAH’ta Kontrgerilla Örgütlenmesi

ABD, NATO ülkelerini özel savaş yürütecek SüperNATO iktidarıyla denetim altına aldı. Bizde özel savaşı yürütecek Özel Harp Dairesi (ÖHD), 27 Eylül 1952’de Seferberlik Tetkik Kurulu(STK) adıyla kuruldu. Aslında bu isim altında “Özel Harp Dairesi” gizlendi; özel harp örgütlenmesi bir seferberlik hali örgütlenmesi gibi gösterildi. Böylece Özel Harp Dairesi’nin sivil faaliyeti de bir seferberlik hazırlığı şeklinde perdeleniyordu. Eğitimler, bir Sovyet saldırısına karşı savunma hazırlığı diye gizleniyordu.

STK, Genelkurmay 2.Başkanlığı’na bağlı bir birim olarak sunuluyordu. Gerçekte ise, NATO’nun önce Paris’teki sonra da Brüksel’deki Müttefik Kuvvetler Komutanlığı Karargahı’na bağlı bir birimdi. Tüm NATO ülkelerindeki özel savaş birimlerinin yönetimi ve eşgüdümü bu karargâhtan sağlanıyordu. Karargâha bağlı Gizli Planlama Komitesi (CPC) ise, özel harp tekniklerinin uygulanmasını ve gerçekleştirilmesini düzenliyordu.

NATO ülkelerindeki özel savaş birimleri CIA’nın önderliğinde kuruldu. Birimlerin tüm masrafları ABD tarafından karşılandı.

ÖHD’lerin elemanları profesyonel askerler ve sözde direnişi örgütleyen siviller olarak ikiye ayrılıyordu. Sivillerin çoğu üniversite ve lise öğrencileriydi. İsimleri kullanılmaz genelde kod adlarıyla tanınırlardı. Büyük oranda aşırı sağcı, ırkçı, dinci gruplardan seçilirlerdi.

Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Amerikan yardım kuruluşu JUSMMAT ile Seferberlik Tetkik Kurulu’nun aynı binada çalışmasına karar vermişlerdi.

ÖHD’nin personel maaşları dahil tüm masrafları ABD tarafından karşılanıyordu. Dolayısıyla ÖHD’yi doğrudan doğruya Amerikalı Kontrgerillacılar yönetiyordu.

Özel Savaş’ın en önemli gereksinimlerinden biri istihbarattı. Milli Amale Hizmet Örgütü(MAH), en güçlü ve deneyimli istihbarat örgütüydü. MAH, 1 Ağustos 1941’de göreve gelen Naci Perkel’in başkanlığında “milli istihbarat” gereksinimlerini karşılıyordu.

Özel harp birimi ve CIA, MAH’a müdahalede bulunmuşlardı. 3 Eylül 1953’te Adnan Menderes “uyumlu çalışmadığı” gerekçesiyle Perkel’i görevden alarak yerine Tümgeneral Behçet Türkmen’i atamıştı. Bu dönem MAH’ın tamamen CIA denetimine alındığı dönem oldu. MAH, CIA’ya bağlı olarak çalışmaya başladı. Örgütün ve personellerin masrafları CIA tarafından karşılanıyordu.

Sivil Çeteler

İlerleyen yıllarda 1960’ın ortalarından itibaren Derin Devlet yapısı oturtulmuş ve halkın mücadelesinin karşısına dikilmek üzere sivil çetelerin örgütlenmesine başlanmıştı. Bu görevi yerine getirecek bir numaralı isim Alparslan Türkeş oldu. CKMP’yi ele geçirdikten sonra birçok gerici derneklerde ırkçı milliyetçi unsurları tek bir dernekte birleştirme planını ortaya atmıştı. Peşine takmış olduğu bir avuç militanla birlikte Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), Milliyetçiler Derneği, Türk Ocakları gibi derneklere baskı uygulamaya başladı. Bir kısmının yönetimini ele geçirdi. 1967 sonrası Milliyetçiler Derneği kapandı ve yerine Ülkü Ocakları kuruldu. Bu örgüt daha sonra Türk Ocakları’nı da ele geçirerek tüm yurda yayıldı. Aynı yıl Türkeş yönetiminde ilk komando kampları kurulmaya başlandı. Komando eğitimlerinde hocalık yapanlarsa eski ÖHD subaylarıydı. Bu çetelerin görevi sokağa hâkim olmaktı.

 Sunay-Tağmaç Kliği

Türkiye 12 Mart’a giderken Derin Devlet’in başında Memduh Tağmaç’ın bulunduğu askeri cunta bulunuyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’da Derin Devlet örgütlenmesinde oldukça destekleyici bir rol oynuyordu.

ÖHD bu dönemde de doğrudan Brüksel’deki NATO karargahına bağlı çalışıyordu. MİT, Özel Harp ağırlıklıydı. Hükümetten çok Cevdet Sunay’la ilişkiliydi. ÖHD ve MİT’in ikisi de CIA’yla çok yakın işbirliği içerisindeydi. Amerikancı Derin Devlet’in sivil kutbunu MHP oluşturuyor bu sayede Kontrgerilla’nın sivil örgütlenmesi de oldukça hızlanıyordu.

MHP’nin ana stratejisinde, işçi, köylü, emekçi ve milli sanayi tamamen sömürülen bir ekonomik program barınıyordu. Bu program ile emperyalizme tam bağımlılık ve toprak ağalığının devamı öngörülüyordu. Cuntanın Türk milletine dayattığı hayat şartları: Zorla Tasarruf, yüksek fiyatlar, zorla çalışma, zorla kısırlaştırma, çok yüksek vergi, enflasyon, grev yasağı ve ABD’ye kölelik. Toprak reformundan vazgeçiliyor yerine toprağın köylüden alınıp ağaların eline verilmesi getiriliyordu.

70’lere Uzanan Özel Harp Dairesi

ABD Başkanı Johnson 1964 yılında Birleşik Devletler Harp Akademisi’nde yaptığı konuşmada, “Şu anda 344 ekibimiz 47 ülkede iç savaş taktiklerini öğretmekle meşgul” diye belirtirken, CIA ajanları Seferberlik Tetkik Kurulu’nun (STK) örgütlenmesi çalışmalarına başlamıştı. JUSMMAT (Türkiye’ye Yardım için Müşterek Amerikan Askeri Heyeti/Joint US Military Mission For Aid to Turkey) ve STK bu dönemde iç içeydi.

STK’nın başında ilk kurulduğunda Daniş Karabelen vardı. O dönemde personellerin önemli bir kısmı nasıl bir görev aldıklarının farkında değillerdi. Türklerin görevi Amerikalı subaylara çevirmenlik yapmaktı. STK’nın başına Recai Engin getirildiğinde ise CIA ile ilişkiler derinleşti. STK ile JUSMMAT bağına karşı çıkan bir kurmay albay derhal görevinden alındı. Albay’ın suçu JUSMMAT’tan STK’ya giriş çıkışları yasaklamış olmasıydı. JUSMMAT’ın STK ile olan bağı, Special Projects (Özel Projeler) adlı bir bölüm aracılığıyla sağlanıyordu. STK’ya yardım etmek ve “kendi kendisini idare etmesini sağlamakla” görevliydiler.

ÖHD, düzenli ordu savaşlarıyla ilgilenmiyordu. Bu kuruluş, özel savaş ve gayrinizami savaş adı verilen gerilla ve Kontrgerilla savaşıyla ilgiliydi. ÖHD’nin misyonu, gerilla veya Kontrgerilla savaşlarını planlamak ve yönetmek, bunun için gerekli olan kadroları eğitmekti. ÖHD subayları, tahrip, sabotaj, sorgulama, haber toplama, psikolojik savaş konularında eğitiliyordu.

12 Eylül’de Derin Devlet

12 Eylül döneminde Derin Devlet, Milli Devlet’in merkezine yuvalanmış ve tüm devlet örgütlerine yayılmıştır. 12 Eylül’ün ilk döneminde Kenan Evren Cuntası hakimdir. 12 Eylül’ün durgunlaştığı ve geri çekilmeye başladığı dönemde ise Turgut Özal Derin Devlet’e damga vurmuştur.

12 Eylül öncesi Türkeşçi örgütlenme 12 Eylül’den sonra Evren Cuntası’na bağlandı. Bu dönemde özellikle poliste Atatürkçü ve ilericilerin tasfiyesi 90’lı yıllarda Emniyet’te ve kamu kurumlarında tarikatların, cemaatlerin, özellikle de Fethullah Gülen’in önünü açmıştır.

12 Eylül ve 12 Eylül’den çıkış dönemlerinde Amerikancı Derin Devlet’in başına geçirilen kilit isimlerden biri de Turgut Özal’dı. Gladyo bu dönemi, Turgut Özal başkanlığında, ÖHD’deki ekibin merkezinde bulunduğu faaliyetle geçirdi. ABD’nin Cumhuriyetimizi çökertme projesi bir yandan Gladyo terörüyle sonraki yıllarda bunun bir uzantısı haline gelen PKK terörüyle diğer yandan irticai saldırılarla gerçekleştirilecekti.

12 Eylül’den çıkarken 90’ların başında Turgut Özal’ın başında olduğu rejim iyice kuvvetleniyordu. Mafya-Gladyo-Tarikat rejimi Derin Devlet’in belkemiği haline gelmişti. Özal’ın kadrosunda ÖHD’den gelen emekli generaller bulunuyordu. CIA ilişkisi sağlam olan 12 Eylül’de Atatürkçü-solcu subayları tasfiye eden isimler ekibin parçasıydı.

Bu dönemde ÖHD ve MİT’te 12 Eylül ekibi ön plana çıkarken, Emniyet içerisinde tarikatçı yapılanma olarak Fethullahçı ekip yükseliyordu. Ne var ki 1991’den sonra ÖHD Derin Devlet şemasından ayrılacak, Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak Genelkurmay’ın koruması altına alınacaktı.

Kontgerilla örgütlenmesinin bir örneği olan DAL (Derin Araştırma Laboratuvarları) grubuna da dikkat çekmek gerekir. DAL işkencehanesinde solcu sanıklara büyük eziyetler çektirmişti. Binlerce insana, askı, vücutta sigara söndürme, elektrik şoku, tırnak sökmek, tırnak diplerine iğne batırmak, cop sokmak, testisleri ezmek, ayak ve el parmaklarını ezmek gibi çeşitli işkencelerde bulundular.

Özal CO’dan Çiller Özel Örgütü’ne

İlk olarak Turgut Özal’la ortaya çıkan Mafya-Gladyo-Tarikat düzeninin örgütlenmesini daha sonrasında Tansu Çiller devraldı ve Çiller Özel Örgütü(ÇÖÖ) olarak devam ettirdi.

CIA ile işbirliği halinde Kontrgerilla yapılanmasını devam ettirmek için kullanılan kilit isimlerden biri Abdullah Çatlı’ydı. İnfaz işlerini genelde Abdullah Çatlı ekibi yürütüyordu. Çiller Başbakanlığı döneminde ekibi devralmıştı.

Geçmişte Özal’ın dedektifi konumunda isimler Çiller Örgütü’nün has elemanları haline gelmişti. 700 kişilik bir istihbarat ordusu ve bu ordu ve operasyonları için harcanan 500 Milyar TL’lik bir örtülü ödenek vardı. Çiller Özel Örgütü doğrudan CIA ile bağlantılıydı. Emniyet, MİT ve TSK içinde adamları bulunuyordu. Örgüt içinde eski ülkücü kesimden bazı isimler yer alıyordu. Özellikle bu dönemde Mafya ile tam bir işbirliği geliştirilmişti.

Özal’ın “Türkiye ekonomisini dünya kapitalist sistemiyle bütünleştirme” programı Çiller ile devam etmişti. Liberalleşme, serbest piyasa ve rekabeti değil onun yerine ekonomide eroine bağımlılığı getiriyordu. Özal’ın yasallaştırmış olduğu uyuşturucu, silah, nükleer madde, altın kaçakçılığı, karapara aklama, kumarhaneler, yeraltı bankacılığı gibi mekanizmalar, Çiller döneminde iyice devletin merkezine oturmuştu.

Türkiye’nin ABD’nin “kriz bölgelerine müdahale gücü” haline gelmesinin karşılığı uyuşturucu ve nükleer madde olarak ödeniyordu. Eroin ve nükleer madde kaçakçılığı için terör örgütünü kullanıyorlardı.

Çiller Özel Örgütü’nün lider kadrosu şöyleydi:

Tansu Çiller

Tansu Çiller’in eşi Özer Uçuran Çiller

İçişleri Bakanı, Elâzığ Milletvekili Mehmet Ağar

MİT Müsteşar Yardımcısı ve Kontrenör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür

Emniyet Genel Müdürlüğü Müşaviri emekli Yarbay Korkut Eken,

Ülkücü Mafya Şeflerinden Alaattin Çakıcı

Ülkücü Mafya Şeflerinden Abdullah Çatlı

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, ÇÖÖ hakkındaki ilk suç duyurusunu 27 Mayıs 1966 tarihinde yapmış, son olarak da 12 Aralık 1996’da TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu’na göndermişti. Komisyon bilgisine başvurulacak ilk ismi Doğu Perinçek olarak belirliyordu.

Doğu Perinçek’in raporunda yer alan bazı konu başlıkları şunlardı:

  • CIA’nın Çocukları
  • ABD Tertiplerindeki Rolleri
  • Azerbaycan Darbesi
  • Çeçenistan’a Silahlı Müdahale
  • İran’la Çatışma Kışkırtma
  • Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sincian-Uygur Bölgesine Sabotaj Timleri
  • MİT’in CIA’laştırılması
  • Kuzey Irak’taki Tertipler
  • Türkiye’yi Kriz Bölgelerine Sürme Tertipleri
  • Eşref Bitlis ve Uğur Mumcu’nun ABD Tertipleriyle Katledilmesi
  • Eroine Bağlı Ekonomi
  • Başbakanlığa Bağlı CIA İstasyonu
  • Çiller ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “Çağrılı Personeli”
  • Zabitler Grubu
  • Ağar ve Çiller’in Kaçakçılık Bağlantıları
  • PKK ve Abdullah Öcalan
  • ABD’nin Kürt Devleti Planı
  • Turgut Özal Dönemi ve ANAP
  • Çiller’in Çevresindeki ABD’li Ajanlar
  • Ülkücülük
  • Yurtseverler ile Amerikancılar Karşı Karşıya

Çiller Özel Örgütü, Azerbaycan’da darbe tertibi, İran’la savaş kışkırtması, Çeçenistan provokasyonu ve Avrasya Feribotu’nun kaçırılması, uyuşturucu ticareti, Tarık Ümit, Asker Simitko ve Lazım Esmaeili cinayetleri, nükleer madde kaçakçılığı, Manukyan’a bombalı saldırı gibi birçok suç eylemi ile karşımıza çıkıyordu.

Örgütün mali kaynaklarını ise Örtülü Ödenek’ten aktarılanlar, uyuşturucu ticareti, nükleer madde ve silah kaçakçılığı, karapara aklama, çek-senet tahsilatı, arazi yağması, ihale takipçiliği, iş adamlarından ve karanlık faaliyetlerinden alınan haraçlar, rant gelirleri, başbakanlık tanıtma fonu oluşturuyordu.

Tüm bu suçlar kanıtı Çiller’in itiraflarında, MİT raporlarında, gazetelerde yer alan bilgilerde, tanık beyanlarında ve devlet kurumlarının bilgilerinde karşımıza çıkıyordu.

Fethullahçı Gladyo’nun Örgütlenmesi

Yıllar boyu Türkiye’deki ayağında maşaları değişse de Gladyo’nun hizmet ettiği yer hiç değişmedi, her dönemde ABD’ye, Atlantik cephesine hizmet etti. 2000’li yıllara girerken şüphesiz ABD’nin Türkiye’deki Gladyo örgütlenmesinin en büyük hizmetkarı başında Fethullah Gülen’in bulunduğu FETÖ’ydü.

Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün Fetullah Gülen raporunda Fethullahçılık “Işık Tarikatı” olarak adlandırılıyor ve ilk kez Emniyet içindeki örgütlenmesine 1999 yılında dikkat çekiliyor. Raporda “Başta Polis Koleji ve Akademisi olmak üzere birçok eğitim kurumumuz adı geçen tarikatın ilgi alanına girmiş, teşkilatlanmaları bir sistematiğe bağlanmış gibi devam etmektedir.” deniyor.

Savcı Nuh Mete Yüksel’in gereği için Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi, Terörle Mücadele ve Hareket Daire Başkanlığı ile Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yazdığı Hz.1999/420 sayılı yazı aynen şöyledir:

“Ülkemizde Said-i Nursi tarafından oluşturulan Nurculuk hareketinin bir kolu olarak Fethullah Gülen önderliğinde gelişen ve halk arasında Fethullah Gülen Cemaati olarak bilinen hareketin, Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri Anayasamızda belirtilen Demokratik-Laik yapısını değiştirerek dini esaslara dayalı bir devlet kurmak amacını taşıyan ve bu yolda faaliyette bulunan siyasi ve sosyal amaçlı bir teşekkül haline geldiği ele geçen dokümanın tetkikinden anlaşılmıştır.

Bu nedenle Savcılığımızca yürütülen soruşturmaya esas olmak üzere teşkilatın yapılanmasını oluşturan;

  1. İstişare Kurulu ya da şura denilen ve 12 kişiden oluşan heyetin takımı,
  2. Ülke imamları
  3. Bölge imamları
  4. Şehir imamları
  5. Esnafı organize eden imamlar
  6. Semtlerden sorumlu imamlar
  7. Ev düzeyinde sorumlu imamlar
  8. Bireyleri kontrol eden imamlar
  9. İlköğretim ve lise düzeyinde öğrencilerle ilgilenen sorumlular
  10. Dershanelerden sorumlu rehberlerin tespit edilerek, planlı bir şekilde takibe alınmaları, örgüt yapılanmasını oluşturan kişilerin bu şekilde ortaya çıkarılması.
  11. Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu bölücülük tehlikesi ile birlikte irtica tehlikesinin sürekli olduğunun, dolayısıyla bu tehlikeye karşı gösterilecek hassasiyetin de sürekli olması gerektiğinin, bu konuda gösterilecek herhangi bir ihmalin görevi savsaklama değil teşekküle yardım olarak değerlendirilebileceğinin bilinmesi.

Çalışmaların gizli olarak yürütülmesi ve sürekli olarak savcılığımıza bilgi verilmesi,

Önemle rica olunur.

NOT: 12 Kişilik İstişare Kurulu’nun İhsan İşbilen, Orhan Özokur, Şaban Gülbahar, Nevzat Ayvacı, İhsan Kalkavan, İsmail Büyükçelebi, Ahmet Katırcı, Ahmet Ak, Mehmet Çelikel, Ali Rıza Tanrısever, Naci Tosun, Erdoğan Tüzün isimli kişilerden meydana geldiği, Fethullah Gülen ile İstişare Kurulu arasındaki bağlantıyı Latif Erdoğan’ın sağladığı ele geçen dokümanın tetkikinden anlaşılmıştır.

Adı geçen kişiler hakkında bilgiler istihbarat bilgileridir. Ancak bu bilgiler delillendirilerek somut hale getirilmemesi ve kişiler hakkında arama, telefon dinleme, fiziki takip istenmesi gibi birçok hukuki imkânın hiçbirinin kullanılmaması, soruşturmayı yürütenlerin sindirildiğini gösteriyor.

Nitekim ilerleyen yıllarda FETÖ içinde görev aldığı iddialarıyla tutuklanan Zaman Gazetesi’nin eski sahibi Alaaddin Kaya’nın ifadesi ortaya çıktı. Fethullah Gülen hakkında 2000 yılında ‘terör örgütü liderliği’ suçlamasıyla ilk iddianameyi hazırlayan eski Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) savcısı Nuh Mete Yüksel’e yönelik kaset komplosu düzenlendiğini itiraf etti. “Yüksel’i itibarsızlaştırma amacıyla kumarhaneler kralı Sudi Özkan’ın avukatına ait Ankara’da yerini bilmediğim bir mekânda bir kadınla uygusuz haldeyken bir çekim gerçekleşmiştir” diyen Yüksel, “o dönem cemaatin emniyet imamı olduğunu” ileri sürdüğü Kemalettin Özdemir’in komplonun detaylarını şöyle anlattığını aktardı: “Bahse konu evde bulunan televizyon cihazının aynısı dışarıda temin edildi ve içine çekim yapabilecek özellikler taşıyacak tarzda teçhizat yerleştirilerek televizyonlar takas edildi. Kapı açıldığında cihazın kayda gireceği şeklinde sistem kuruldu.”

Ayrıca Savcı Nuh Mete Yüksel’in Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yazdığı 15 Temmuz 1999 tarihli bir yazıda şöyle deniliyor:

“Bu soruşturmada Fethullah Gülen düşüncesine sahip polislerin görevlendirildiğine dair Savcılığımızca duyumlar alınmış ve çalışmalarda hiçbir aşama kaydedilmemiş olması, bu duyumların doğruluğu konusunda endişeler doğurmuştur.

Bu nedenle bu soruşturmada görevlendirilecek amir ve memur polislerin Atatürk düşünce yapısına sahip kişilerden seçilmesi ve gizliliğe riayet olunması önemle rica olunur.”

Bu yazı, soruşturmanın artık yürümediğini ve engellendiğini, Savcının bunu gördüğünü kanıtlıyor.

EGM, Ankara 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi C.Başsavcılığı’na 12 Temmuz 1999 tarihinde gönderdiği bir yazı ve ekindeki 120 sayfalık dosyada Fethullah Gülen’in örgütsel durumunu ve mali kaynaklarını ayrıntılı olarak açıklıyor. EGM İstihbarat Dairesi Başkanı Mustafa Aydın imzalı üst yazıda şunlar vurgulanıyor:

“Ekteki dosyanın incelenmesinden de görüleceği üzere grubun tüm ülke çapında faaliyet gösterdiği, ülkemiz dışında da Orta Asya’daki Cumhuriyetler başta olmak üzere Kore’den ABD’ye kadar birçok ülkeye eğitim temelindeki faaliyetlerini taşıdığı anlaşılmaktadır.

Bu faaliyetler incelendiğinde;

  1. Faaliyetlerin ağırlıklı olarak legal kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla yürütüldüğü;
  2. Dershaneler, özel kolejler, yurt ve öğrenci evleri ile gençliğe yönelik eğitim faaliyetleri içerisinde bulundukları;
  3. Hem yurtiçi hem de yurtdışında eğitim kurumları vasıtasıyla çeşitli dallarda (ulusal-uluslararası) başarılar sağlamak suretiyle eğitim alanında kendi propagandalarını yaptıkları, bu şekilde eğitim kurumlarına halkın rağbet etmelerini sağladıkları;
  4. Ülke genelinde çeşitli vakıflar-dernekler kurmak suretiyle faaliyetlerin her alana yayılmaya çalışıldığı, bu bağlamda faaliyetlerini yasal zeminlerde ve kuruluşlarda toplamaya gayret ettikleri görülmektedir. (Türkiye Öğretmenler Vakfı, Akyazılı Orta ve Yüksek Öğretim Vakfı, Büyük Koyuncu Hizmet Vakfı gibi);
  5. Cemaat mensupları arasında dayanışmayı ve grubun finansını sağlamak amacıyla birçok şirketin faaliyet gösterdiği ve bu şirketler vasıtasıyla özel okulların işletildiği;
  6. TV, radyo, dergi, gazete gibi iletişim alanındaki faaliyetlere ağırlık verildiği, uluslararası ve ulusal bazda bu alanda birçok yayın çıkarıldığı (Samanyolu TV, Zaman, Aksiyon, The Fountain, Burç-Dünya radyo gibi);
  7. Finans kaynakları ise gruba mensup şirketler ile basın yayın alanından elde edilen gelirler, okul, yurt ve pansiyonlardan istifade eden öğrencilerden alınan paralar, toplanan kurban derileri ve gruba ilgi duyan zengin işadamlarının desteklerinden sağlandığı;
  8. Türkiye ve diğer ülkelerde; eğitim kurumları başta olmak üzere açılan kurum-kuruluşların koordinesini sağlamak ve faaliyetlerini sürdürmek amacıyla hiyerarşik olarak ülke, bölge, il, semt, ev sorumlularının (imamların) bulunduğu, bazı büyük şirket ve vakıflara bağlı bölge ve il şube başkanlarının da yapılanmada etkili oldukları;
  9. Anılan gruba mensup öğrencilerin çoğunlukla yurtlarda, yurt bulunmayan veya yurt kapasitesi olmayan illerde ise öğrenci evi, dershane, ışık evi gibi isimlerle anılan evlerde kaldıkları, evlerde Kur’an ve ilmihal kitaplarının yanı sıra Said-i Nursi’nin, Fethullah Gülen’in kitaplarını okudukları ve kasetlerini izleyerek grubun görüşleri doğrultusunda kendilerini yetiştirdikleri anlaşılmaktadır.

Yukarıda kısaca özetlenen bu tespitler çerçevesinde illerde yapılan çalışmalar sonucu elde edilen detaylı bilgiler ekteki dosya içerisinde mevcuttur.”

Raporlardan yola çıktığımızda 90’lı yılların sonunda dahi Emniyet İstihbarat Dairesi’nin, Fethullah Gülen ve tarikatının gerçek yüzünü çok iyi bildiği ve Dairede yeterli arşiv bilgilerinin bulunduğu görülüyor.

Yargıtay C. Başsavcılığı 4 Nisan 2008 tarihli Yargıtay Başkanlığı’na yaptığı itirazda, dava dosyasındaki Jandarma Genel Komutanlığı Raporunda Fethullah Gülen’in devletin içinde çeşitli birimlerde kadrolaştığından ve Atatürk İlke ve İnkılaplarını ortadan kaldırarak İslami esaslara dayalı bir devlet kurmayı amaçladığından bahsediliyor.

Yine JGK Raporu Fethullah Gülen’in TSK’ya karşı uyguladığı politikaları şöyle saptıyor:

  • Hoş görünme;
  • TSK’ya karşı bazı politikacılardan alınmış tavizlerle polisi güçlendirme ve böylece bir denge sağlama, etkinleştiği polis camiasını, gerektiğinde TSK’nın karşısında kullanma şeklindedir.
  • Bu bakımdan her fırsatta TSK’yı ele geçirmek amacıyla sızma girişimlerini sessiz ve derinden devam ettirmektedir.
  • TSK mensupları arasına sızma çabalarının yanı sıra subay ve astsubay çocuklarının kendi okul ve dershanelerine kaydettirmeye, yetiştirilen bu çocukları askeri okullara sokmaya çalışmaktadır.
  • Fethullah Gülen tarafından, Silahlı Kuvvetler içerisinde yapılanabilmek ve ileride etkinliğe kavuşabilmek amacıyla yeni projeler üretilmeye başlanmış, bu çerçevede; askeri okullarda okuyan öğrenciler öncelikli hedef olarak belirlenmiş, kültür düzeyi yüksek, kendine bağlı ve türban takmayan bayanların askeri öğrencilerle tanışmaları ve evlenmelerinin sağlanabilmesi için, gerekli vasatı oluşturacak bir yapılanmaya gidilmiştir.
  • Fethullah Gülen bu yöntemle, 10 yıla kadar olan bir sürede Silahlı Kuvvetler içerisinde söz sahibi bir konuma gelmeyi planlamaktadır.

Genelkurmay Başkanlığının Fethullah Gülen’in 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Davasına Gönderdiği İlk Belgeler

Yargıtay C. Başsavcılığı Genelkurmay Başkanlığı’nın dava dosyasında bulunan Fethullah Gülen ve Örgütü hakkında gönderdiği belgeleri şöyle özetliyor:

“…Devletin bütün kadrolarında, bürokraside, eğitim, asker ve Emniyette kadrolaşarak, vakıf, okul ve dershanelerde eğitilmiş taban oluşturmayı, gizli ve örtülü yöntemiyle yurtiçinde ve yurtdışında faaliyet göstererek Atatürk İlke ve İnkılaplarını ortadan kaldırmayı, demokratik ve laik devleti yıkarak İslami esaslara dayalı bir devlet kurmayı hedeflediği…” 

Bu rapor ve belgeler toplam olarak 54 sayfadan oluşuyor.

Fethullah Gülen’in NATO ve CIA ilişkisi çok daha eski yıllara dayanıyor. 1966 yılından itibaren Nurculuk ve örgütlenme faaliyetlerine giriştiğini görebiliyoruz. Gülen, MİT Müsteşarı ve 12 Mart darbesinin önemli isimlerinden Gladyo mensubu General Fuat Doğu tarafından keşfedilmiş ilk olarak Komünizmle Mücadele Derneği’ne yerleştirilerek kullanılmaya başlanmıştır.

FETÖ, 60’lı yıllardan itibaren bir ABD projesi olarak karşımıza çıkmaktadır. 15 Temmuz 2016’ya kadar uzanan süreçte adım adım devletin her kurumuna sızmayı denemiş belirli noktalarda büyük oranda başarı yakalamış, sayısız suikast, rüşvet, gasp, darp, şantaj amaçlı kadın pazarlama ve görüntü kaydı, illegal kayıt kullanımı, hırsızlık, kundakçılık, ev ve iş yeri kurşunlama, hâkim kiralama, bilgisayar sahtekarlığı, montaj, çarptırılmış bilgiye yönelik kampanyalara imza atmıştır.

Tüm bu örgütlenmenin sonucunda Türk ordusunun ve milletinin bir zaferi olan 15 Temmuz Darbe girişiminin engellenmesi, Türkiye’de Amerikan yapılanması olan Kontrgerilla’nın gücünün sönümlenmesine sebep olmuştur. 80 yıla uzanan bu Amerikancı yapının aldığı bu büyük yenilgi, yıllar boyu devam eden ABD’nin Türkiye’de iktidarı tayin etme gücü büyük oranda ortadan kalkmıştır.

KAYNAKÇA:

Kontrgerilla 2 Örgütlenmesi – Ferit İlsever, Kaynak Yayınları.

FETÖ Darbesi – Dr. Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları.

Fethullah ve Susurluk – Nusret Senem, Kaynak Yayınları.