Uğurcan Yardımoğlu, Vatan Partisi Öncü Gençlik Genel Sekreteri
Türkiye, Asya’nın kapısı sayılabilecek coğrafi konumuyla tarihin her dönemi fetihlerin, istilaların ve savaşların ülkesi olmuştur. Medeniyetin beşiği olmak savaşı göğüsleyecek güce ve kararlılığa da sahip olmak anlamını taşır. Esasında bu yaklaşım biçimini siyasi görüş farkı olmaksızın Türkiye’yi yönetenlerin her zaman bilince çıkarması gerekir. Farzı misal Kıbrıs meselesinin 1963’ten 1974’e kadar izlediği seyir içerisinde Türk Hükümetleri hep aynı milli çizgiyi izlemiştir. Bunun sonucunda ise Kıbrıs konusunda ülkemiz başarılı hamleler yapmıştır. Ülkemizi Soğuk Savaş yıllarında uydusu olarak gören ABD bile Kıbrıs’ta sürece müdahale edememiştir. NATO ittifakı içerisinde dahi bağımsız politikalar üretebilmek mümkün olmuştur.
Türkiye’nin, emperyalistler tarafından bir manevra alanı olarak değerlendirilen sorunları mevcuttur. Türkiye ne zaman mevcut sistemin dışına çıkmak istese bu sorunlarla sıkıştırılır. Yunanistan’la yaşanan karasuları meselesi, Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları, bölücü terörün hız kazanması ve içte-dışta ülkemizi bölünmeye götüecek kadar güç toplaması bunlardandır. Bu sorunlar Türkiye’de, Amerikan emperyalizminin kontrol kalemi olmuştur. ABD, CIA marifetiyle ülkemizde kurduğu gladyosuyla bu sorunları her dönem kaşımıştır. Aslında bu sorunların neden ve sonuçları aynı yere işaret eder. Sorunların kaynağı, Batı ittifakı içerisinde yer almamızdır. Bu ittifak içerisinde yer almamız hiçbir sorunu milli çıkarlarımıza göre çözemeyişimizi açıklar.
MİLLİ DEVLETİN VE MİLLİ ORDUNUN KARARLILIĞI
Dış politikamızı Avrasya eksenli tarif eden yeni yönelime dayanarak ifade ediyorum ki Türkiye, Yunanistan’ın Ege’deki karasularını 12 mile çıkarma iddiasını tarihe gömebilir, Ermeni lobisiyle daha net mücadele edebilir ve güneydoğuda PKK’ya beyaz bayrak çektirebilir. PKK’nın sınır dışındaki operasyon merkezlerini tarumar edebilir. 24 Temmuz 2015’ten bu yana devam eden Vatan Savaşımız zaten terör örgütünün belini kırmış ve Kürt kökenli yurttaşlarımız da milletimizin birliğinden yana tutum almıştır. Sıra Suriye’nin kuzeyinde güç kazanan PYD’ye gelmiştir. Bölücülüğün ve gericiliğin, emperyalizmin milli devletlerden kurtulma sürecinin bir parçası olduğu artık kavranmıştır. Ülkemiz 2. Dünya Savaşı sonrasından bu yana ilk defa Amerikan emperyalizmine devlet ve toplum katında tavır almıştır. Bu tavrın militan bir şekilde açığa çıkmasını ise 15 Temmuz darbe girişimine borçluyuz. Büyük felaketler tarih boyunca milletleri birleştirmiştir. Balkan Savaşı felaketinden sonra birleşen ve ayağa kalkan millet Çanakkale’yi yaratmıştır. Türkiye, Kurtuluş Savaşı’na benzer biçimde kitlesel bir bilinç sıçraması yaşıyor.
Türkiye’nin etnik farklılıklarını belirginleştirerek, terörü yaratan Batı ittifakı (NATO-ABD-AB) tarihsel ve coğrafi sorunlarımızı çözülemez hale getirerek ülkemizi teslim almaya çalışmıştı. NATO toplantılarında Türkiye’nin bölünmüş haritaları subaylarımızın karşısına çıkarılıyordu. Türkiye’yi işgal tatbikatlarından yola çıkarak Türkiye’nin vatansever birikimini kumpaslarla hapislere atma noktasına kadar ilerleyen ABD, bizi teslim aldığını düşünmüştü.
Hatırlayalım; millet, AKP iktidarı döneminde uygulanan Amerikancı ve gayri-milli politikalara direnmişti. Açılım politikalarıyla terör örgütünün yeniden ayağa kaldırılmasına, dış politikada bölge ülkeleriyle düşmanlıklar yaratan Neo-Osmanlıcı siyasetlere başta Vatan Partisi olmak üzere Türkiye’nin tüm milli kuvvetleri direndi ve sonunda başarılı oldu. Orduyu da hükümeti de bugünkü milli çizgiye getiren Türk milletidir. Amerikancı-Fethullahçı tertiplere direnen milli kuvvetler, bu süreci sonunda Fethullahçı çetenin tasfiyesine kadar götürdü. 2002 yılında söylediğimiz gibi milli devlet direndi, milli ordu direndi. Milli devlet yerine onu tasfiye etmek isteyenler tasfiye ediliyor.
ORDUYA SALDIRININ ANLAMI
Her millet yaşama ve gelişme yeteneğini bağrından çıkardığı örgütlü gücü olan devletle sergiler. Türk Milletinin büyük imparatorluklar mirasına yaslanan ve cumhuriyetle olgunlaşan bu gücü içeride ve dışarıda kendisini savunmaya ve saygınlığını korumaya yeterlidir. Mesele devletin her daim milletin aracı olmasıdır. Devletin Amerikancı-Fethullahçı gladyonun elinden kurtarılması onu yeniden ayağa kaldırma görevini önümüze koyuyor. Emperyalizme direnen devletin milletle, kamuyla olan bağını güçlendirmek için yeni ekonomik programlar geliştirmek, orduyu ve toplumu seberber edecek önlemler almak daha büyük zaferler kazanmanın anahtarıdır.
Ancak bugün sorunlarımızı çözme anahtarını elimize almak yerine kendimizi o sorunlarla başa çıkamaz duruma getirmek istiyor gibiyiz. Bir başka deyişle AKP, emperyalizmin dağıtamadığı orduyu onlarla aynı çizgide politikalar geliştirerek dağıtma kararları alıyor. Ordumuzun emir-komuta zincirini bozan kararnameler ile askeri okulların kapısına kilit vurmak isteyen kararname, Fethullah’ın Abant toplantılarının, Soros’un ‘düşünce’ kuruluşlarının, PKK’nın en nihayetinde ABD’nin hedefidir. Silahlı Kuvvetlerimizin savaş yeteneğinin düşürülmesi bizi PKK’yı ve PYD’yi ortadan kaldıramaz yani en büyük sorunumuzu çözemez hale getirir. Hele ki Türkiye’nin siyasi blokunu değiştirmesi sürecinde bu sorunun büyümesi kaçınılmazdır. Çünkü emperyalizm her aracıyla en çok bugün üstümüze gelecektir.
KORDİOR KURULURSA HER YERDE BOMBA PATLAR!
Akdeniz sahillerinden Irak’ın kuzeyine uzanacak sözde Kürt Koridoru’nun kurulması durumunda ülkemizdeki terör olayları tabii olarak artacaktır. Elazığ, Van, Bitlis ve Gaziantep saldırılarıyla verilen mesaj açıktır. Ulusal güvenliğimizin, bölgesel güvenliğin sağlanmasından geçtiğini düşmanın bu hamlesi tekrar ortaya koymuştur.. Bundan dolayı sıra Suriye’nin kuzeyinde, PYD’ye müdahalededir. Suriye’de Münbiç kentinin de Amerikanın kara gücü PKK-PYD’nin eline geçmesi en büyük uyarıdır. Münbiç- Azez hattı arasında kalan el- Bab adlı yerleşim birimi de bu güçlerin eline geçtiğinde koridor tamamlanmış olacaktır. Esad’ın da PYD mevzilerini vurmaya başlaması tam olarak bir milli devlet refleksidir. Rusya ve İranla anlaşan ve Esad’ı yeniden kabullenen hükümet, PYD-PKK ve onun meşruiyet aracı olan IŞID’den kurtulmanın en büyük fırsatını yakalamıştır. Zaten son olaylarla canımızı yakan emperyalistler bize bu fırsatı kullanmamamız için saldırıyor. Ama neredeyse her şehrine bombalar patladığı halde bölücü ve gerici unsurlara karşı tavrını değiştirmeyen Suriye, çok çarpıcı bir örnektir. Bu bağlamda daha güçlü bir güvenlik gücüyle/sistemiyle süreci göğüsleyebileceğimizin hükümet tarafından da görülmesi gerekiyor. Sözde milli irade goygoyculuğu yapılarak millet savunulamaz. Milletin çıkarlarını, silahlı güçle savunduğunuz zaman mili iradeyi hayata geçirmiş olursunuz. Milli irade adına milletin silahlı gücünü yıpratanlar bu ülkeyi bombalardan kurtaramaz.
Silahlı kuvvetlerimizin yapısını bozan KHK’ları geri çekmediği ve ordu düşmanlığından vazgeçmediği takdirde ülkemize vereceği zarardan ötürü AKP kesinlikle yıkılacaktır. Ulusal güvenlik sorununu çözmek yerine derinleştiren her iktidar yıkılmaya mahkumdur. Türkiye’nin ufkunda görünen milli hükümet çözümü bu yüzden artık her yurttaşımızın gündemine giriyor. Çünkü Türkiye, bir daha çarşılarında, kent merkezlerinde bomba patlamasını istemiyor. 15 Temmuz’la birlikte emperyalizmi yenebileceğini çıplak gözle gören milletimizde yeni bir Çanakkale yeni bir İstiklal Savaşı azmi ortaya çıkmıştır.O azim Vatan Partisi’nin öncülüğünde milli hükümeti yaratacak enerjiyi gözler önüne sermektedir.
Fethullahçı Terör Örgütünün darbe girişiminin karşısına çıkmak ama o Fethullahçıların fikirlerini hayata geçirmek gafletini ve delaletini gösteren AKP’ye milletimiz esaslı bir yanıt hazırlıyor. O yanıt, millet-ordu beraberliğiyle verilecektir. 30 Ağustos’ta, Kurtuluş Savaşımızın zafer gününde bağımsız başı dik Türkiye’yi kurma hedefinde birleşen milletimiz, ülkemizin tüm meydanlarında milli ordusuna sahip çıkma iradesini gösterecektir. O irade, milli hükümet seçeneğini belirginleştirecektir. Tüm gücümüzle 30 Ağustos etkinliklerine katılacak ve gerçek milli iradenin sesi olacağız.
oncugenclik.org.tr, 22.08.2016