Ana Sayfa Yazılar UTKU REYHAN YAZDI: DUTERTE OBAMA’YA NEDEN SÖVDÜ

UTKU REYHAN YAZDI: DUTERTE OBAMA’YA NEDEN SÖVDÜ

1189

Haziran’da yönetime gelen Duterte’nin Batı destekli uyuşturucu baronlarına savaş açtığı Filipinler, ABD mandasından kurtularak Avrasya’da yerini alıyor. Amerikancı bir darbe ihtimali olsa da ABD’nin bütün dünyada yenildiği koşullarda Filipinlerindeki bağımsızlık rüzgarının süreceği öngörüsü çok daha gerçekçi

Utku Reyhan / Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı

Filipinler Devlet Başkanı Duterte’nin, ABD Başkanı Obama’ya yerel dilde “sürtüğün çocuğu” anlamına gelen “Putang ina” sözlerini sarf etmesi bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de gündemi epey meşgul etti. Yorumlarda genel olarak Duterte tipik bir çatlak 3. Dünya lideri olarak tasvir edildi. Hâlbuki konu köklü ve Duterte’nin haklı olduğu (Obama’nın annesi dışında) çok yön var!

Konuya girmeden önce ufak bir açıklama yapalım. Şüphesiz her küfür cinsiyetçidir. Erkeğin kadına tahakkümünü yansıtır. Bu açıdan Duterte’nin, Obama’nın annesine sövmesini elbette olumluyor değiliz. Yine de okuyucudan isteğimiz konuyu Obama’nın annesinden soyutlayarak bu yazıyı okumaları.

UYUŞTURUCU SAVAŞI

Küfür olayına takılarak meselenin kökeni ihmal ediliyor. Galiba bu, sosyal medya çağının en büyük hastalığı. Koca koca sorunlar 15 saniyelik videolarla ya da 140 karakterlik mizahlarla geçiştiriliyor. Oysa Duterte bir süredir batı basınının zaten gündemindeydi. 30 Haziran’da seçimleri kazanarak devlet başkanı olan Duterte’nin bu kısa süredeki en önemli icraatı, ülkenin gizli iktidarı olan Batı destekli uyuşturucu baronlarına savaş açmak oldu.

Şaşırtıcı olmayan bir biçimde Batı basını uyuşturucu çetelerine karşı operasyonların başladığı günden itibaren Duterte’nin “insan hakları ihlalleri” yaptığını ve “uyuşturucu bahanesiyle cadı avı başlattığını” (tanıdık değil mi), cezaevlerinin dolup taştığını yazmaya başladı. Onlara göre Güneydoğu Asya’da yeni bir diktatör doğuyordu.

Duterte’nin tepesini attıran, bu iddiaların Obama’nın ağzından tekrarlanması oldu. G-20 zirvesinde konuşan Obama “Filipinler’de uyuşturucu sorununun öneminin farkında olduğunu” ancak “bu durumla baş edilme şekli konusundaki endişelerini dile getirmekten çekinmeyeceğini” söyledi. ABD, kendi çıkarları açısından tipik tepkisini ortaya koymuş oldu: “Endişeliyiz”.

Obama’nın uyuşturucu baronlarının temizlenmesinden neden endişe duyduğu bir yana, bu söyleme Duterte’nin verdiği yanıt çok daha çarpıcıydı:

“Filipinler halkı dışında, hiç kimse benim efendim değil. Saygılı olmak zorundasın. Soru ve tahminlerini öylece yöneltemezsin. O… çocuğu, bunu yaparsan görüşmede de sana söverim.”

1898’de ABD mandasına girmiş bir ülkenin bu şoke edici başkaldırısı dünyayı sarstı. Mesele küfür hadisesine sıkıştırılırken, Batı basını olayın etkisini azaltacak yayınlara derhal başladı. Duterte’nin özür dilediği haberleri servis edildi. Ama haberlerin içeriğinde özür konusunda anlamlı bir işaret bulunduğunu söyleyemeyiz.

AVRASYA’NIN YENİ MÜTTEFİKİ

Uyuşturucu baronlarıyla mücadele, Duterte yönetimindeki yeni Filipinler’in ABD ile soğuk savaşının açığa çıkmış hali. Ülkede uzun yıllardır ABD emperyalizmiyle mücadele eden komünist isyancılarla barış görüşmelerine başlaması, ABD’nin ülkedeki askeri varlığına son verme söylemleri, Güney Çin Denizi’nde ABD-Japonya blokundan koparak Çin ile diyalog kurma ve ekonomik ilişkileri geliştirme çabaları, yeni liderin çizgisini gösteriyor. 2014’te Filipinleri ziyaret ederek askeri anlaşmalar imzalayan Obama, bu kez küfürlerle karşılanıyor.

Duterte’nin kullandığı cümleler, ABD ile soğuk savaşın boyutlarını da gösteriyor:

“Ortadoğu, ABD’ye terör ihraç etmiyor; ABD Ortadoğu’ya terör ihraç ediyor. Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin bir diktatördü, bununla birlikte ülkede kontrolü sağlamıştı. ABD, İngiltere’nin desteğiyle Irak’ı işgal etti ve Saddam’ı öldürdü. Irak’a şimdi bir bakın. Libya’da neler olduğuna bakın. Suriye’de neler olduğuna bakın.”

Bu sözler Batı bloğu karşısında Avrasya Cephesi’nin yeni bir müttefik kazandığını gösteriyor. Belki erken olduğu düşünülebilir ama işaretler bunu gösteriyor.

KURTULUŞ SAVAŞIMIZ VE FİLİPİNLER

“… Filipin gibi vahşî bir memleketi, bugün kendi kendini idareye muktedir çağdaş bir makine haline koyan Amerika, bu konuda çok işimize geliyor. On beş yirmi yıl sıkıntı çektikten sonra yeni bir Türkiye’yi, her ferdi öğrenimi ve zihniyetiyle gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye’yi, ancak yeni dünyanın kabiliyeti yaratabilir.”

Yukarıdaki satırlar Halide Edip (Adıvar)’in 10 Ağustos 1919’da Mustafa Kemal’e gönderdiği mektuptan alıntılanmıştır. Atatürk, Sivas Kongresi’nin öncesinde eline geçen bu mektubu Nutuk’ta olduğu gibi yayınlamıştır. Halide Edip, Filipinler gibi vahşi bir ülkeyi adam eden ABD himayesinin Türkiye için de ehven-i şer olduğunu iddia ediyor.

Elbette Kurtuluş Savaşı’nın hazırlık döneminde ABD mandasını ve Filipinler örneğini veren tek kişi Halide Edip Hanım değildi. Örneğin Ahmet Emin (Yalman) Bey, 13 Ağustos 1919’da Vakit’teki köşesinde Amerikan mandasını savunurken, Amerikalıları tanımanın icap ettiğini kaydediyor, tanımayanlara da “Onları kolayca ikna edecek bir misal varsa o da Amerika’nın Filipin’de ve Küba’da takip ettiği siyasettir” diyordu.

Sivas Kongresi delegelerinden Kara Vasıf Bey, Kongre öncesinde 10 Ağustos 1919’da Mustafa Kemal’e gönderdiği mektupta ABD mandasını şu sözlerle savunuyordu:

“Küba’da, Filipin’de tatbik ettiği idarelerle halkın her sınıfını, her din sâlikini memnun etmiş terakki ve ilâ ettirmiş bulunuyor. Elbette istiklâlimize az çok mahzuru dokunmakla beraber Amerika bizi, Avrupa boyunduruğundan dâhili imtiyazat ve keşmekeşlerden kurtaracak, memlekete para serpecek, iş çıkaracak, bizi asri bir inkişafa mazhar edecek yegâne hükümettir.”

Filipinler örneği ile ABD mandasını savunanlar, bu savunularının cemiyetini bile kurmuş, Sivas Kongresi’ni etki altına almaya çalışmış ancak Kongre’ye sundukları manda teklifleri kesin bir dille reddedilmiştir. Mustafa Kemal, Halide Edip’in “ehven-i şer” sözlerine, yazdığı mektupta “ehven-i şer, şerlerin en kötüsüdür” cevabını vermiştir. Ya istiklal ya ölüm savaşını sürdürmüştür.

Halide Edip Hanım ve genel olarak Wilson Prensipleri Cemiyeti mensuplarının uzun süre anlamadığı ancak Mustafa Kemal’in büyük bir açıklıkla gördüğü şey, bizzat Filipinlerin tarihinde gizlidir. 300 yıllık İspanya sömürgesinin ardından savaşarak bağımsızlığını kazanan Filipinler, 20. yy. itibarıyla bu kez ABD’ye karşı bağımsızlık savaşı vermiş ve kaybetmişti. ABD 2. Dünya Savaşı sonrasında Filipinleri tekrar işgal etmiştir. Bu süreç boyunca 1,5 milyon Filipinlinin ABD tarafından öldürüldüğünü biliyoruz. Evet, ABD belki tiyatrolar, yollar, okullar getirdi Filipinlere; şüphesiz soykırım derecesindeki büyük katliamlarla.

KARABATAK KUŞU’ YALANI ARTIK TUTMAZ

İşte bu Filipinler hızla ABD yörüngesinden ayrılıyor. Filipinler üzerinde kanla ve vahşetle egemenlik kuran “şefkatli mandacı” ABD, Pasifik’teki önemli bir müttefikini kaybediyor. Nüfus olarak dünyanın 12. Büyük ülkesi olan Filipinler ABD ile yarım kalmış hesaplaşmasını 3 milyona ulaşan uyuşturucu kullanıcısı vatandaşını da kurtaracak bir savaşla yürütüyor.

Ve şimdi ABD ve İngiltere basını yaygaralarını daha da artırıyor. Uyuşturucuyla mücadele adı altında yargısız infazlar yapıldığına ve insan hakları ihlallerinin arttığına dönük haberler acıklı hikâyelerle sürüp gidiyor. ABD’nin Irak işgali öncesinde piyasaya sürdüğü ve dünya kamuoyunu ikna etmek için kullandığı petrole bulanmış karabatak kuşu misalinde olduğu gibi Duterte karşıtı psikolojik savaş makinesi çalışıyor. Yakında bir askeri darbe ya da turuncu karşı devrimin Filipinler’de tezgâhlanma ihtimali oldukça yüksek. Ama ABD’nin bütün dünyada kaybettiği göz önüne alınırsa Filipinler halkının acı dolu geçmişlerine dönmeyeceği çok daha gerçekçi bir ihtimal.

 

oncugenclik.Org.tr, 13.09.2016