Ana Sayfa Yazılar Anadilde Eğitim Talebi Niye Tutmaz? Dilin Toplumla Kaynaşmadaki Önemi

Anadilde Eğitim Talebi Niye Tutmaz? Dilin Toplumla Kaynaşmadaki Önemi

35

Gökçe Avcı Dikmen

Öncü Gençlik Almanya Sekreteri

PKK lideri Abdullah Öcalan, kamuya açıkladığı mektubuyla “devlet ve toplumla bütünleşme” çağrısında bulundu. Öcalan, PKK’nın artık tarihsel misyonunu tamamladığını belirterek aslında ömrünü doldurduğunu itiraf etmiş oldu. Kimi çevrelerde ‘Kürt sorunu’ olarak adı geçen, özünde PKK terör örgütü sorunu olup kırk yıldır kanların dökülmesine sebep olan, ülke ekonomisine zarar veren PKK’nın, kendisini feshetme kararı olumludur. Ancak bundan sonraki sürecin nasıl ilerleyeceğine dair belirsizlikler sürece zarar vermekte hatta baltalamakta. Onlardan birisi de Dem Partisi`nin Parti Meclisi toplantısı sonuçlarını dört maddede derleyerek Anadilde eğitim talebini de tekrarlamasıyla başladı. Bu talebin ne kadar tehlikeli olduğunu, sürece nasıl zarar verdiğini ve toplumu nasıl ayrıştırdığını yazımızda işleyeceğiz.

Avrupa`da bu işler nasıl yürüyor?

Yer: Almanya, sene: 2024. Ülke nüfusunun 25,2 Milyonu göçmen kökenli olduğu bildirildi. Bu sayı Almanya’daki toplumun %30’unu oluşturuyor, yani her 3 kişiden birisinin ya da velilerinden birisinin göç geçmişi var. Balkanlardan, Afrika’dan, Batı Asya’dan veya Güney Amerika’dan… dünyanın çok farklı yerlerinden gelen bin bir çeşit insan birlikte yaşamakta. Hepsi kendi kültür ve dilini yanında getirerek kendilerine yabancı olan bu Avrupa ülkesine vardılar. Göçmen kökenlilerin bir kısmını ‘misafir işçi’ olarak gelen dedelerimiz ve onların eşleri, çocukları ve torunları oluşturuyor. Hepsinin ortak isteği belli: aş. Yani bir iş bulmak ve refaha erişmek. Tabii bir de çocukları için kendilerinden daha rahat ve başarılı bir hayat diliyorlar.  Peki bu düşlenen rahat hayata erişmenin başlıca anahtarı neydi? Kendilerini bu toplumun içinde var edebilmeleri için; yüksek rütbelere ve mertebelere erişebilmek için, bir temizlikçi, bir inşaat işçisi veya bir garson olmaktan öteye geçebilmeleri için ilk şart neydi? Tabi ki eğitim almaktı ve dili bilmekti! Özellikle dili yüksek bir düzeyde konuşabilmek bütün kapıları açan anahtar olacaktı. Dili bilmek bütün insanlarla iletişime geçmek demek. Dili bilmek güzel bir eğitim öğretim hayatı demek. Dili bilmek ülkenin sunduğu imkanları değerlendirebilmek demek. Dili bilmek hizmet alabilmek demek. Dili bilmek ülkedeki diğer insanlar gibi ve onlarla birlikte eşit şartlarda yaşayabilmek demek. Dili bilmek bu durumda şartları eşitleyen etken olacaktı. Mademki dil bu kadar etkin bir faktördü onu öğretenlerin, kurumların ve okulların rolü büyüktü.

Okulun Fonksiyonları ve ortak dilin önemi

Avusturyalı eğitim bilimci ve Profesör Helmut Fend, teorisinde okulun farklı fonksiyonlarını ve görevlerini derlemiştir. Genel olarak bu fonksiyonlar, bireyi hayata ve topluma hazırlamayı amaçlar. Okul kültürel katılım ve kimlik oluşumunu amaçlar; temel kültürel değerlerin ve becerilerin toplum içinde yeniden üretilmesini ve aktarılmasını sağlar. Yeni ve genç nesiller, kendi toplumlarının kültürüyle tanışmalı ve kendi kültürlerinin düşünce ve değerler dünyasında “evinde” hissetmelidir. Bu da din, ahlak, töre, dil ve yazı gibi unsurların bir sonraki nesle aktarılmasıyla mümkün olur. Okul, bu değerleri aktararak bireyin topluma katılımını sağlar. Bununla birlikte nitelikli bireyler yetiştirme hedefi vardır ve bunun için bireyin mesleki hayatında ihtiyaç duyacağı bilgi ve becerilerin aktarır.  İnsanın yaşadığı topluma entegre olabilmesi için ise toplumu güçlendiren normların, değerlerin ve davranış biçimlerinin yeniden üretilmelidir zira beraberliği ve beraber yaşamı güçlendiren ve mümkün kılan unsurlardır.
Toparlayacak olursak, okulun fonksiyonu bireyi topluma kazandırmak, onun toplumda yerini almasını ve toplumla bütünleşmesini sağlamaktır. Bireyin toplumun bir parçası olabilmesi ise dil ve kültür gibi öğelerle mümkündür.

Anadilde eğitim Kürt Vatandaşlara yönelik kurulmuş bir tuzaktır

Anadilde eğitim talebi saf ve samimi gibi görünse de en çok da bu eğitimi alan gençlere kurulmuş bir tuzak. Çünkü, Hakkâri’de, Diyarbakır’da, Van’da doğup büyümüş bir genç, eğitimini Kürtçe aldığında İstanbul’da, İzmir’de, Ordu’da hayatını kurabilecek mi? Çalışabilecek mi? Hizmet verebilecek mi? Hayır. Anadilde eğitim alan genç kardeşlerimizi daracık bir alana sıkıştıracak kararlar, onların hayatını zorlaştıracak, onların ülke içinde hareket etme özgürlüğünü kısıtlayacak. Yani anadilde eğitim en çok Kürt kökenli vatandaşlarımıza kurulmuş bir tuzaktır. Zaten bu talebin de esas savunucusu ABD`nin taşeronluğunu yapan çevreler tarafından seslendirilmesi de işin cabası. Çünkü bu olanaklardan Kürtleri mahrum etmek isteyenler bile kendi aralarında Türkçe konuşuyor. PKK mahkemelerinin, haberleşme ve yayınlarının Türkçe olduğu bilinen bir gerçek.

Yani ortadan eşitsizligi kaldırmanın en iyi formülü Türkçeyi en iyi şekilde öğretmekten geçmektedir. Çünkü Türkiye’de Kürtçenin herhangi bir lehçesiyle iş hayatına katılmak, kamu hizmetinden yararlanmak ve kamu görevi yapmak, bugün için de yarın için de mümkün ve mantıklı değildir. Kürtçe öğretim; etnik boğazlaşmalar, emperyalizme esaret, feodal karanlığı, felaket ve acıdan başka hiçbir talebi olmayan ayrılıkçılığın sinsi planıdır.

Türkçeye sahip çıkmak, Türkiye’ye sahip çıkmaktır, Kürtçeyi yaşatmaktır

Almanya’da var olan etnik ve mezhepsel zenginlik Türkiye’dekine benzemekte. Türkler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Romanlar; Sünniler, Aleviler, Yezidiler, Hristiyanlar, Museviler derken Anadolu’nun birçok farklı kültürün harmanlandığı ve hayat bulduğu yer olduğunu görüyoruz. Kemalist Devrim’in amaçladığı ve başardığı bu halkları millet yapmaktı…o da şüphesiz ki Türk Milletiydi. Keza Mustafa Kemal Atatürk de bu durumu şu sözleri ile açıklıyor: ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.’ Millet olmak demek kulun kula kulluk etmemesi demek, millet olmak demek ağanın marabası, kölesi olmamak demek. Kürt yurttaşlarımızın refahı, mutluluğu ve gelişmeleri de her yurttaşın en iyi bildiği, ortak dilimiz Türkçeyi daha iyi öğrenmelerine, daha iyi eğitilmelerine ve eşitliğin her alanda gerçekleştirilmesi için gerekli imkânların devletçe sağlanmasına bağlıdır.

Kürtçe de Türkiye topraklarının önemli bir zenginliğidir. Onu öğrenmek, geliştirmek, Kürtçe şarkı söylemek ve edebiyat yapmak ülkemizdeki birliği de Türkiye’nin bütünleşme sürecini de güçlendirir. İki dil birbirine zıt değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Bununla birlikte herkesin bildiği ve eğitimini aldığı ortak dilin Türkçe olması Kürtçenin geleceği için de elzemdir. Çünkü eğitimini Edirne’den Hakkâri’ye kadar Türkçe alıp toplum olarak bütünleşmeyen bir millet sonunda Kürtçeyi de savunamayarak Amerikanca konuşur.

Türk de Biziz Kürt de Biziz, Hepimiz Türk Milletiz. Bütünleşme sürecinde Kürtçenin de yaşayabilmesi için hepimizin ortak dili olan Türkçenin tek eğitim dili olması bundan dolayı şart.