Ana Sayfa Yazılar AYKUT DİŞ YAZDI: CHP’de YAŞANAN SEYİT RIZA TARTIŞMASI

AYKUT DİŞ YAZDI: CHP’de YAŞANAN SEYİT RIZA TARTIŞMASI

1497

Aykut Diş,  Vatan Partisi Ankara İl Başkanı

 

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Gençlik Kolları’nın kurultaylar süreci, 14. Olağan Genel Kurultaylarının gerçekleşmesiyle tamamlandı. Merkezden yerellere kadar bütün kademelerde başkanlar ve yönetimler belirlendi. Vatan Partisi Öncü Gençlik olarak, başta yeni genel başkan Emre Yılmaz ve yönetimi olmak üzere tüm yeni ve yeniden görev alan arkadaşlarımızı tebrik ediyoruz. Hepsine vazifelerinde ve çalışmalarında başarılar dileriz.

Kurultayda yürütülen tartışmaların devam ettiğini çeşitli basın-yayın organlarından ve sosyal medyadan öğrenmiş bulunuyoruz. CHP’li liselilerin bir araya geldiği Halkçı Liseliler oluşumunun genel başkanı Doğukan Kurnaz’ın kurultayda yaptığı konuşmanın tartışmaların bel kemiğini oluşturduğu iddia ediliyor. Kurnaz’ın konuşmasından özetle Bu parti Seyit Rızaların değil, Mustafa Kemallerin partisidir. Bir siyasal hareket hem Mustafa Kemal’e, hem de Seyit Rıza’ya sahip çıkamaz’ ifadesinin başlangıç noktası olduğu söyleniyor. (1)

Kurnaz’ın karşı karşıya kaldığı hakaretkar ve tehditkar tepkiler ve bu tepkilerin düzeysizlikleri bir yana, Dersim Olayı’nın ve bu olaya dair yorumların üzerinde durulmalıdır. Yazımızın konusunu, CHP’li gençler içindeki bu tartışmanın siyasi boyutları oluşturmaktadır. Diğer boyutlar CHP Gençlik Kolları’nın kendi iç meseleleridir ve bizi ilgilendirmemektedir. Arkadaşlarımız sorunlarını çözümlere kavuşturma yeteneklerine sahiptirler.

“Politika”ya Yaklaşımda İki Yöntem

“Politika”, diğer söylenişiyle “siyaset” kavramına yaklaşımda tercihler önemlidir. Sistem içi yöntemler “politika”yı aldatmacayla, tüccarlıkla, demagojiyle içeriksizleştirir. Uzun süren ama hiçbir şey söylemeyen kürsü konuşmaları, beylik alıntılara dayanan çıkışlar ve ajitatif ortayolculuklar bu tarzın çoğaltılabilir yansımalarıdır. Aziz Nesin’in yazdığı, Kemal Sunal’ın meşhur canlandırmasıyla hafızamızdan silinmeyen “Zübük” romanı da yine sistem politikacılığının çarpıklığını çıplaklığıyla sunan belirmelerdendir. Böyleleri için ezberlenen cümleler bittiği anda vücutta soğuk terler dökülmeye başlar. Sıkışma durumlarında saçmalama ve sallama; fikir münakaşalarında altta kalma hallerinde hakaret ve tehdit bu türün özelliklerindendir. Belli kelime paketlerini yutarak yaşamlarını ikame edebilirler. Bir derebeyinden “rol model” yaratmaya kalkışan ve onu Atatürk’le aynı kefeye koymaya çalışan, bir de üstüne kendisini “sol”cudan sayan anlayışların kaynağı tam olarak burasıdır. Kelime paketleri, “isyan”, “direniş”, “özgürlükçülük”, “eşitlik”, “faşizme karşı mücadele” gibi ifadelerin soyutlanmış telaffuzlarından oluşur. Çoğunluğu temsil etmeyen ve azınlıkta olan  fakat çok bağırmayı iyi bilen bu arkadaşlar etnik kimlikçilik ve mezhepçilik yaparak “sol”cu olduklarını zannederler.

“Politika”ya sistem dışı bakış ise meseleleri tarihsel, sınıfsal ve bilimsel bağlamda ele alır. Duygusallık, tepkisellik gibi insan aklını yanıltacak metodlar devre dışıdır. İnsanlığın dünyadaki bütün ilerlemelerine ve devrimlerine önderlik eden kadrolar böyle yapmışlardır. Bütün simge ve değerlerini diyalektik bir süzgeçten geçirerek ilan etmişlerdir.

Dersim’de Ne Olmuştu?

Dersim olayları, en yalın ifadeyle Atatürk önderliğindeki Cumhuriyet devrimciliğinin Ortaçağ sınıflarına karşı mücadelesidir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda, Meşrutiyetlerle birlikte modern devletin giderek merkezileşmesi, kontrol dışı bölgelerin de kontrol altına alınmasını zorunlu kılıyordu. Devlet bölgeye hiç bir açıdan hakim değildi ve modern devletin merkezileşmesi kaydetme, vergilendirme, eğitme, örgütlenme, askere alma ve güvenliği tek elden sağlama gibi fonksiyonları dayatıyordu. Merkezi yapıya eklemlenmeme, yöreye gönderilen bürokratların oradaki ağalar, aşiret reisleri ve seyitlerle maddi olarak anlaşarak bölgenin sosyo-ekonomik yapısına tabi olmaları nedeniyle Cumhuriyet’e kadar sürdürülmüştü.

–       Dersim’de derebeylik vardı.

–       Dinsel sömürü ve güvenliksizlik nedeniye halkın ağa, reis ya da seyit ailesine mensup olmayan büyük çoğunluğu yoksuldu.

–       Coğrafi koşulların yeterince tarıma el vermemesi, kısıtlı ticaretin hakim ailelerin elinde tekelinde olması ve yokluk nedeniyle eşkıyalık ve çapul yaygınlaşıyordu. Çevre bölgelere (Çemizgezek, Pertek, Mazgirt, Kiğı, Kemah, Kangal) saldırılar düzenleniyordu.

–       Aşiretler ve aileler arasındaki çatışmalar silahlı ve şiddetli yaşanıyordu.

–       Hakim aşiretler ve aileler, denetimi altındakilere karşı otoriteyi kendi fertlerinden oluşan silahlı birliklerle sağlıyorlardı.

–       Halkın büyük çoğunluğu özgür değildi. Marabaydı.

–       Vergi ve asker verme, kayıt altına grime, silah bırakma gibi talepleri reddediyorlardı.  (2)

Bölgeyi dolaşan ve 18 Kasım 1931 tarihli bir rapor sunan Şükrü Kaya raporunda şöyle aktarıyordu:

“Dersim’e yakın çevrelerin kazanç ve hayatları Dersimlilerin ayakları altında her gün çiğnenmektedir. Toplu büyük çetelerin köy basması, sürüleri götürmesi, direnenleri öldürmesi, yol kesmesi son aylarda adi vakalar sırasına geçmiştir.” (3) 

Seyit Rıza ve Sin Baskını

Erzincan Valisi Ali Kemali, sivrilen aşiret reislerinin hepsinin tahakkümlerini devam ettirebilmek ve geliştirebilmek için uydurma dinsel köklere yaslandıklarını ifade eder. (4) Bölgeye atanan ve raporlar sunan Naşit Hakkı Uluğ ise bu dinsel kökleri kastederek “Dersim’in baş belası seyittir. Seyit Dersim’in her şeyini sömürür.”(5) der.

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya yine 1931 tarihli raporunda tedbirler alınmaması halinde Seyit Rıza’nın“Dersim için hazırlanmış bir şef”(6) olacağını yazar. 1933 yılının yazında Seyit Rıza’nın oğlu Baba İbrahim haraç toplarken, Kırganlı ailesi tarafından öldürülür. Seyit Rıza, Kırganlıların köyü olan Sin’i basar ve reisi başta olmak üzere ailenin eli silah tutan bütün erkeklerini öldürür. Ardından köye oturur, yani el koyar. (7) Dersim’de Seyit Rıza 230 köye hükmetmektedir. (8)

Ankara-Dersim Çatışması Sınıf Savaşıdır

Cumhuriyetin merkezileştirme girişimlerini de reddeden ve silahla savurmayı deneyen Dersim’e önce barışcıl yollarla, ardından devletin yaptırım gücünü kullanarak müdahale edildi. Bu süreçte çıkarılan iskan kanunları, Tunceli Kanunları ve toprak kanunları barışcıl girişimleri ifade eder. Bizzat Atatürk’ün talimatıyla, yerel dilde (Kırmanci) yazılan bildirilerin uçaklardan atılması da şiddetsiz çözüm niyetinin varlığını ve halkı ayrı tutma fikrinin varlığını ortaya koyar. Bildiride Kırmanci yazılmış olarak halka şöyle seslenilir:

“…İçinizdeki bazıları şahsi menfaatleri için sizi kurban vermek istiyor.

“Cumhuriyet Hükümeti, sizi şefkat ve merhamet kucağına almak, sizi mesut etmek istiyor.

“Sizi ayaklandırmaya çalışan zavallıları Cumhuriyet Hükümetine teslim ediniz.

“Teslim olanlar adil muamele görecekler.

“Yoksa hiç istemediğimiz halde sizi mahfedecek olan kuvvetler harekete geçecektir.” (9)

Ankara ile Dersim arasındaki çatışma basit bir alan hakimiyeti mücadelesi değildir. Sınıf savaşıdır. Emperyalizme karşı savaşla ve devrimle ümmeti millet yapan Cumhuriyet ile ortaçağ kalıntısı ve karakteri nedeniyle emperyalizmle işbirliğine meyilli derebeylik arasında yaşanmıştır. Bir tarafta çağdaş millet, özgür yurttaş ve laik cumhuriyet vardır; diğer tarafta ağalık, marabalık, eşkıyalık ve dinsel sömürü…  Emperyalizmin Dersim hoşnutluğu konuya dair bir çok kaynakta geçmektedir. Yılmaz Özdil 2011 yılındaki bir yazısında bu bağlantının somut maddesi olan bir mektubun kaynağının açık adresini vermişti. (10)

Sovyetler Birliği de Dersim Olaylarına dair yazdıkları raporlarda meseleyi bir sınıf savaşı olarak ele alıyor:

“İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar, Kemalist parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır.” (11)      

Tunceli Cumhuriyet’tir

Dersim harekatlarında tartışmasız bazı aşırılıklar ve disiplinsizlikler oldu. Acılar yaşandı. Ancak böylesi olaylarda yöntemsel hatalar ve olumsuz anılar bütünü belirlememiştir.

Cumhuriyet Devrimcileri feodalizm ve derebeylik sorunlarının çözüm yollarını ve çözümsüzlük durumlarını  da tarif ettiler. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, 1935’teki CHP’nin 4. Büyük Kurultay görüşmelerinde tarihi bir vurgu yapıyordu:

“Toprağa hükmedemeyen bir ulusu toprak yer.” (12) 

Kimse etnik milliyetçiliği ve mezhepçiliği, “ileri”cilik diye pazarlamaya kalkmasın.

Tunceli’li lider arayanlar Diyap Ağa’ya ve Kamer Genç’e baksın.

Tunceli Cumhuriyet’tir; Cumhuriyet Atatürk!

 

DİPNOTLAR:

1- http://odatv.com/mob_n2.php?n=chpde-seyit-riza-kavgasi-1102161200

2- Doğu Perinçek, Toprak Ağalığı ve Kürt Sorunu, Kaynak Yayınları, 2010 (sf. 79)

3- Ali Kemali, Erzincan, Kaynak Yayınları, 1992 (sf.191)

4- Ali Kemali, Erzincan, Kaynak Yayınları, 1992 (sf.173)

5- Naşit Hakkı Uluğ, Tunceli Medeniyete Açılıyor, Kaynak Yayınları, 2007 (sf. 91)

6- Mahmut Akyürekli, Dersim Kürt Tedibi, Kitap Yayınevi, 2007 (sf. 54)

7- Mahmut Akyürekli, Dersim Kürt Tedibi, Kitap Yayınevi, 2007 (sf.54)

8- Firüzan Hüsrev Tökin, Türkiye Köy İktisadiyatı, İletişim Yayınları, 1990 (sf. 179)

9- Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları Cilt 2, Kaynak Yayınları, 1992 (sf. 187)

10- http://m.hurriyet.com.tr/dersim-e-ne-dersin-19314080

11- Komintern Belgelerinde Türkiye Dizisi 3: Kürt Sorunu, Kaynak Yayınları, 1994 (sf. 66)

12- CHP 4. Büyük Kurultay Tutanakları, Ankara Ulus Basımevi, 1935 (sf. 158)