Ana Sayfa Yazılar Basit hatalar değil iki çizgi mücadelesi

Basit hatalar değil iki çizgi mücadelesi

636

İhanet düşmana hizmet etmektir. Cumhuriyet’e ihanet Atatürk’e suikast teşebbüsü ve darbe teşebbüsü affedilemez. Atatürk Nutuk’ta iki çizgi mücadelesini ele almış ve bu tarihi şahsiyetleri mahkûm etmiştir.

23 Ocak 2023 günü Aydınlık’ta Feyziye Özberk’in bir yazısı yayınlandı. Bu yazıda Feyziye Özberk şöyle diyor: “Belki de bir değişiklik olsun diyerek, zaman zaman kafamı meşgul eden, ‘tarihi kişilerin değerlendirilmesini’ tartışmaya açmak istiyorum. Tarih sayfalarına adlarını yazdırmış bu insanlar pek çoğumuz gibi hata da yapmışlar. Bu hatalar küçük ya da büyük olabilir. Hainlik ya da ihanet olarak değerlendirilecek davranışlar yani eylemler bu tartışmaya dâhil değildir. Örneğin; Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Adnan Adıvar, Halide Edip gibi tarihe mal olmuş insanlar ‘yaptıkları olumlu hizmetlerle değerlendirilmelidir’ diye düşünüyorum.  Ayrıca mücadele eden insan hata da yapar. Başarı, başarısızlık kardeş gibidir. Çoğu kez birlikte gerçekleşir. Onlar vatansever insanlar. Doğru yanlış ülkelerinin iyiliği için yaptılar.”

Tartışmaya açılması istendiğine göre ben tartışmaya katılmak istiyorum. Tartışmayı, tarihi kişiliklerin değerlendirilmesi üzerinden yaparken “Hainlik ya da ihanet olarak değerlendirilecek davranışlar tartışmaya dahil değildir” demek çok yanlış bir tutumdur. Nitekim Mustafa Kemal Paşa; Rauf Orbay ve Halide Edip Adıvar Sivas Kongresi’nde Amerikan mandasının kabul edilmesini savunurken Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın Kongre’de Reis seçilmesini engellemek için entrika çevirirken bunları bir hata olarak değerlendirmiş onları kazanmaya çalışmıştır.

Ancak ihanet düşmana hizmet etmektir. Cumhuriyete ihanet, Atatürk’e suikast teşebbüsü ve darbe teşebbüsü affedilemez. Atatürk Nutuk’ta iki çizgi mücadelesi olarak ele almış ve bu tarihi şahsiyetler mahkûm edilmiştir.

“Onlar vatansever insanlar. Doğru yanlış ne yaptılarsa ülkelerinin iyiliği için yaptılar” düşüncesi de çok yanlış bir düşüncedir. Şeyh Sait İsyanını desteklemek, 1926 yılında Atatürk’e suikast düzenlemek gibi eylemleri de ülkelerinin iyiliği için mi yaptılar?

Burada 1926 İzmir Suikastı’nı tekrar hatırlamak ve hatırlatmakta fayda görüyorum. 

Kurtuluş Savaşı ve sonraki dönemdeki iki çizgi mücadelesini anlamak için
Kaynak Yayınları’ndan çıkan Nutuk mutlaka okunmalı.

GAZİ PAŞA’YA SUİKAST

Atatürk, Nutuk’ta şöyle diyor: “Ne oldu efendiler? Hükümet ve Meclis, fevkalade tedbirler almaya lüzum gördü. Takriri Sükûn Kanunun çıkardı. İstiklal Mahkemelerini faaliyete geçirdi. Ordunun sekiz dokuz fırkasını uzun müddet isyanı bastırmaya hasretti. (Söz konusu isyan 1925 Şeyh Sait isyanıdır) ‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ denilen zararlı siyasi teşekkül kapatıldı.

Netice, bittabi Cumhuriyet’in muvaffakiyetiyle tecelli etti. Asiler imha edildi. Fakat Cumhuriyet düşmanları büyük komplonun safhalarının sona erdiğini kabul etmediler. Namertçe, son teşebbüse giriştiler. Bu teşebbüs İzmir Suikastı suretinde tezahür etti. Cumhuriyet Mahkemelerinin kahredici pençesi, bu defa da Cumhuriyet’i, suikastçıların elinden kurtarmaya muvaffak oldu.” (ATABE, cilt: 20, Sayfa: 351-352.)

“Giritli Motorcu Şevki, İzmir Vali Konağı’nı tırmanırken soluk soluğaydı. Amacı Vali ile görüşüp her şeyi anlatmaktı. Şevki önce siyasi şube amirlerinden M. Ali Bey ile Yaşar Bey’e başvurmuş ve Gazi Paşa’ya İzmir Kemeraltı’nda suikast yapılacağını haber vermişti. Suikastçılar son toplantıyı Şevki’nin evinde yapmışlardı. Şevki, bir de Gazi Paşa’ya bir ihbar mektubu yazmış, bu mektupta suikast hakkında açıklamalarda bulunmuştu. Giritli Şevki bu mektubu Vali Paşa’ya verecekti.

Günlerden pazartesiydi. 15 Haziran 1926 günü hükûmet konağının merdivenlerinden çıkan Şevki, Sarı Efe olarak bilinen emekli Jandarma yüzbaşısı, Edip Bey ile birlikte vapurla İstanbul’a gidişinden kuşkulanmıştı. Sarı Efe, suikastı hükûmete haber verip kaçmış olamaz mıydı? Kaçakçı Giritli Şevki, ihbarı bu yüzden yapıyordu. Kuşkusu korkuya dönüşmüştü, suikastı ihbar edip bu işten sıyrılmak istiyordu. (Uğur Mumcu, Gazi Paşa’ya Suikast, Tekin Yayınevi, sayfa 7.)

“Suikastçıları İzmir’e Ziya Hurşit Gülcemal Vapuru ile getirmiş, Gaffarzade Otelinde Sarı Edip Efe ile tanıştırmıştı. Ziya Hurşit eski İttihatçılardan Baytar Miralayı (Albay) Rasim Bey’den Sarı Edip Efe’ye şifreli bir mektup getirmişti. Albay Rasim ‘Teşkilatı Mahsusa ‘ diye bilinen gizli örgütün kurucularındandı… İlk yakalanan Ziya Hurşit oldu. Ziya Hurşit, Gaffarzade Otelinde polislere yatağının altında sakladığı tabanca ve bombaları kendisi göstermiş hiç direnmeden teslim olmuştu.” (a.g.e, sayfa 9.)

SUİKASTLA İLGİLİ TELGRAFLAR

İZMİR SUİKASTININ TERTİPÇİLERİ HAKKINDA

(18 Haziran 1926)                                                          

Ankara’da Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine,

1. Suikast tertibinin keşfi ve tutukluların itirafları münasebetiyle benim anladığım vaziyet şudur:

Karşımızda iktidar mevkiini hedeflemiş, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası unvanı hakkında gizli çalışan bir komite vardır. Eski muhalif İkinci Grup mensupları, söz konusu komiteye dâhil bulunuyorlar. Bu Fırkanın heyeti merkeziye üyeleri, genel teşebbüsleri sevk ve idare etmekte ve genel kararlar almaktadır.

Bu siyasi teşekkülün tıpkı İttihat Terakki Cemiyeti’nde olduğu gibi bir de fedai şubesi vardır. Bu şube, merkezi umumiden bir üyeye bağlı olarak çalışmaktadır. Büyük ihtimalle bu üye İzmit Mebusu Şükrü Bey’dir. Abdülkadir, fedai şubesinin şefi gibi kabul olunabilir.

Bununla beraber, suikast hakkında karar, fırka heyeti merkeziyesinin bütün üyeleriyle müştereken alınmıştır… (…)

Rauf Bey’in burada bulunmamak için Avrupa’ya gitmesi; Kazım Karabekir Paşa’nın Ziya Hurşit ile gizli teması; Arif Bey’in evinde silah kullanacaklar dahi hazır olduğu halde toplantı ve müzakere; Adnan Bey’in Londra’da uzun müddet ikameti tercih etmesi, vaziyetin değerlendirmesi için esaslı noktalardır… (…)

Bu gördüğüm vaziyet, İstiklal Mahkemesi’in incelemeleri sayesinde aydınlanacaktır ümidindeyim. Buna göre, Terakkiperver Fırka’nın bütün reislerini ve bir kısım mensuplarını tamamen tutuklamak ve cezalandırmak lazım gelecektir.

Hükümetin her yerde gayet dikkatli, tedbirli ve teyakkuz halinde bulunması ve ordu hakkındaki basirete bir kat daha ehemmiyet atfolunması uygun olur.

Mühim bir vatani meseleyi radikal ve seri bir surette halledeceğiz.

2. İstiklal Mahkemesi yüksek heyeti de vaziyeti benim gibi değerlendiriyor. Reisi Cumhur Gazi. M. Kemal (ATABE Cilt:18 Sayfa:234-235)

İzmir Suikastı’nın tüm metinleri, Atatürk’ün Bütün Eserleri’nde.

Gazi Paşa ve Kel Ali (Çetinkaya) başkanlığındaki İstiklal Mahkemesi, Terakkiperver Cumhuriyet Partisi lideri Kazım Karabekir ve parti kurucularının tutuklanmalarını ve cezalandırılmalarını istiyorlardı. İhtilal evlatlarını yemeye başlamıştı. Karabekir Paşa, Etlik bağlarındaki evinden alınarak tutuklandı. Ve İsmet Paşa, en yakın arkadaşı Karabekir’i hemen serbest bıraktıran emri verdi. Köprüler atılmak üzereydi. İçişleri Bakanı Recep (Peker) durumu Cumhurbaşkanlığı Başkâtibi Tevfik Bey’e ihbar etme gereğini duydu. Recep Bey’in İsmet Paşa’yı ihbar etmek için çektiği şifreli telgraf şöyleydi:

Riyaseti Cumhur Başkâtibi Tevfik Beyefendi’ye 18.6.1926 

Başbakan, suikastın tertipçileri arasında bulunan Terakkiperver liderlerinin tutuklanmalarına kesin olarak karşıdır. Bunun için henüz yeterli kanıt elde edilmediği kanaatindedir. Bu durumun, mahkeme kararının uygulanması ile daha kötü sonuçlar doğuracağını düşünüyorlar. Bu nedenle, Karabekir Paşa ve Hüsrev Beyi’in tutuklanmalarını müdahale ederek önlediler. (age, sayfa 21.)

Mustafa Kemal, Recep Bey’den bu şifreyi alınca Başbakan İsmet Paşa’ya olayı bir kez daha aydınlatan şu şifreli telgrafı çeker:

Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine;

İstiklal Mahkemesi, tutuklananların ifadelerini aldıktan sonra suikast kararında Terakkiperver önderleri tarafından alındığı hakkında kanaat elde etmiştir. Suikast girişiminin kişisel nitelikte olmayıp, bir siyasi zümrenin siyasal amaçla ötedenberi hazırladığı, Ankara’da, son günlerde Bursa’da bu kararı uygulamaya çalıştığı, tutuklananların, açık ifadeleri seyahatler ile belli olmuştur. Suikasttan sonra Karabekir Paşa’nın Cumhurbaşkanlığının görüşüldüğü bile bugün Yusuf ve İsmail’in birbirlerini doğrulayan beyanları ile belli olmuştur… (…) Mecliste bulunan Terakkiperver Parti üyelerinin tümünün tutuklanmaları konusunda İstiklal Mahkemesi  kararını uygun bulurum. Ağır sonuçlar, bunların tutuklanmalarında değil, tersine serbest bırakılmalarındadır… (…) Zaten, İstiklal Mahkemesi, İstanbul ve başka yerlerde bulunan Terakkiperver milletvekillerinin hepsinin tutuklanmaları için emir vermiş olduğundan, Terakkiperver Partisi lideri Karabekir’in ayrı tutulması kesinlikle doğru olmaz. Bu nedenle, Karabekir Paşa ve Münir Hüsrev Beylerin tutuklanmalarına emir ve izin vermenizi rica ederim.” (age, sayfa 22-23.)

İsmet Paşa, Mustafa Kemal’den bu iki telgrafı aldıktan sonra aynı gün düşüncelerini, kaygı ve gözlemlerini bildirir. İsmet Paşa, olayda serinkanlı davranılmasını ister; tutuklamaların suikastçılar ile sınırlı tutulmasında ısrar eder.

Mustafa Kemal ise suikastın arkasında Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin olduğuna inanmıştır. Mustafa Kemal’e göre bu suikast “birkaç serserinin tertip eseri” değil “ muhaliflerin devrim ve cumhuriyet aleyhine giriştikleri büyük bir ihanet eseri” dir.

Mustafa Kemal eski İttihatçıların Terakkiperver Partisi aracılığı ile örgütlendiklerini ve darbe ile iktidara gelmek istediklerini, suikastı da bu nedenle planladıklarını düşünür.

Başbakan İsmet Paşa düşünce ve duygularını Mustafa Kemal’e hemen bildirme gereğini duyar:

Cumhurbaşkanı Hazretlerine,

Sabahleyin ve şimdi lütuf buyrulan iki telgraftaki düşüncelerinizi enine boyuna düşündüm… (…) Aslolan bu cephe ise; İttihat ve Terakki Genel Merkezi, ister Terakkiperver olsun, tutuklamaları ilk anda bu kadar genişletmek, suikast haberinin bir anda çevrenizde topladığı bütün sevgi ve içtenliği dağıtmaya yol açar. (…) Açık yargılamalar ile herkesin yüreklerine kadar işleyecek mahkumiyetler kesinleşmeden Kazım Karabekir Paşa’nın, Fuat Paşanın ve benzerlerinin tutuklanmaları herkesin yüreğinde sırası ile şaşkınlık, acı ve direnme duygularını doğurur. Bu nedenle tutuklamalar yapılmasının erken olduğu kanısındayım. (…)

Aziz Paşam, fakat, sağduyulu kamuoyunun yaptıklarımızın doğruluk adaletine inanmalarına zaman tanımazsak, bu bizi zalim ve gaddar durumuna düşürür ki, bundan sonra suikasta teşebbüs edecekler genç aydınlar olur. Artık o zaman, zabıta, sanık, gizlilik ve emniyet kalmamıştır. İşte korktuğum sonuç budur. (…)

Özet olarak; genel tutuklamalardan vazgeçilmesi ve verilmiş emirlerin geri alınmasını istirham ederim” (age, sayfa 27-28.)

Mustafa Kemal, İsmet Paşa’dan gelen bu uzun telgrafı masa başında yanıtlar:

İzmir, 19.6.1926

Gizli-Kişiye Özel

Ankara’da Başbakan İsmet Paşa Hazretlerine, (…)

Kazım Karabekir Paşa, Fuat Paşa ve benzerlerinin kamuoyunda suçlu olduklarını kabul etmek gerekir. Genel tutuklama zamanında değil biraz da geç başlamıştır. Bundan dolayı kaçanlar çoğalmıştır. Tereddüdümüz devam ederse –daha fena- herkese emniyetimizin olmadığı izlenimini verecek durumlara düşeriz. (…)

Güvenlik güçlerinin hiçbir yerde hiçbir başarı gösteremediği sabit olmuştur. Asla zalim ve gaddar mevkiinde değiliz. (…) (age, sayfa 29.)

– “Paşa beraat ettiğimize inanalım mı?” 

– “İnanmayıp da ne yapacağız?”

Bu konuşma, İstiklal Mahkemesinin 13 idam kararı verdiği 13 Temmuz gününün akşamı Elhamra sinemasının yanındaki ambarda Mersinli Cemal Paşa ile Ali Fuat Paşa arasında geçmekteydi. Bu konuşmayı duyan Karabekir Paşa da Ali Fuat Paşa’nın bu sözlerini aynı sözcüklerle yineleyecekti:

– “İnanmayıp da ne yapacağız?” (age, sayfa 70.)

ALİ KARŞILAYAN
Vatan Partisi İzmir İl Yönetim Kurulu üyesi