Ana Sayfa Yazılar UĞUR MUMCU’DAN ÜÇ ÖNEMLİ DERS

UĞUR MUMCU’DAN ÜÇ ÖNEMLİ DERS

1001

Geçtiğimiz hafta bugün Uğur Mumcu’nun katledilmesinin 30. yıldönümüydü. Mafyaların, silah kaçakçılarının, rantçıların üzerine korkusuzca yürüyen ve onların bir kukla misali ABD’yle bağlantılarını ortaya koyan Mumcu’yu düşünürken bir kitabını elime aldım; “Tüfek İcad Oldu…” Kitap Mumcu’nun 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başındaki yazılarını kapsıyor.

Mumcu’nun usta kalemi ve zekasıyla yazdığı yazılarında 3 önemli nokta dikkatimi çekti. Bu noktalar Mumcu’nun hedef aldığı ve sonunda hedef alındığı merkezleri anlamak açısından hayati önemde.

MUMCU RUZİ NAZAR’I İŞARET EDİYOR

Uğur Mumcu, bugün FETÖ’den yargılanan ve her duruşmada iftiralarıyla Vatan Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Doğu Perinçek’i hedef alan Enver Altaylı’nın akıl hocası Ruzi Nazar’ı işaret ediyor. Tarih 28 Nisan 1978…

Mumcu, “CIA her zaman açık kimlik kartıyla ortaya çıkmaz. Çoğu kez soldaki kışkırtıcı ajanlar, sağdaki antikomünist eylemcilerle birlikte aynı CIA halkasının parçalarını oluştururlar. 12 Mart öncesinde Ankara’da etkin görevler yürüten CIA yetkilisi Türkistan kökenli ABD yurttaşı Ruzi Nazar’ın Bahçelievler 3. caddede, karakol yanındaki evine kimlerin girip çıktığını sorup bugünkü yazımızı noktalayalım” diye yazıyor. (1)

Mumcu, Türkiye’yi karıştıranların CIA ajanları olduğu gerçeğini haykırıyor. Zira ilerleyen yıllarda yazdığı yazılarda Enver Altaylı’yı da işaret ediyor.

Mumcu’nun bu yazıyı yazdığı dönemde ve devamındaki yıllarda CIA tertipleri vites artırdı. CIA, Ruzi Nazar gibi elemanları eliyle 1 Mayıs 1977 katliamını, 12 Eylül darbesini, 93 Madımak katliamını, Başbağlar katliamını, aralarında Uğur Mumcu’nun da bulunduğu sayısız aydınımızın katledilmesini tertipledi.

ANTİEMPERYALİST DEVRİMİ BAĞRINA BASAN DEVRİMCİ

Mumcu’nun yazılarındaki ikinci önemli nokta 1979 İran Devrimiyle ilgili. Sarı saç mavi göz Atatürkçülerinin iğrenerek baktığı, yeşil parka solcularının burun kıvırdığı İran Devrimini Uğur Mumcu Kurtuluş Savaşımıza benzetiyor.

Mumcu 14 Şubat 1979’da yazdığı “Halkın Gücü” başlıklı yazısında, “Örgütlü halk gücü yenilmez! İran olaylarının kanıtladığı gerçek budur. Şah’ın sırmaları, apoletleri, madalyaları, tankları, tüfekleri, otomatik silahları halkın örgütlü gücü karşısında yerle bir oldu. İran yenilmez bir halkın kahramanlık türküsüdür. Zindanlarda, darağaçlarında yenilmeyen halk gücüdür bu: örgütlü halkın bilinçli birikimidir bu” diyor. (2)

Mumcu bu satırların devamında İran Devriminin lideri Humeyni’nin mücadelesini Atatürk’ün mücadelesine benzetiyor: “Humeyni, on beş yıl sürgünde kalmış dinsel bir liderdir. Devlet katında hiçbir yetkisi yoktu. Ama halkın gücünü örgütleyerek yıkılmaz sanılan Şah’ı devirdi ve acem faşizmine diş söktürmesini bildi. Humeyni, hiçbir resmi yetkisi olmadan halkın gücünü örgütlemesini bildi ve bu güçle İran (Şah) tahtını Tahran caddelerine vura vura parçaladı. Halk bir yiğitlik ve kahramanlık destanı yazdı. Gelin dostlar, bu halkı selamlayalım. Bizim Kurtuluş Savaşımız da böyledir. Mustafa Kemal, bir ‘ferd-i millet’ olarak çıktığı Samsun’dan halkı örgütleyerek, halkın gücünü sıkılı bir yumruk gibi kullana kullana ‘muzaffer ordular başkomutanı’ olmuş ve bugünkü cumhuriyetin temellerini atmıştır.” (3)

İşte Uğur Mumcu gerçeği! Bu satırları okuyan kimi Atatürkçülerimizin (?) kalp krizi geçireceğini tahmin ediyoruz. Uğur Mumcu’ya “gerici şeriatçı” da derler mi acaba? Uğur Mumcu, o burun kıvırdıkları, “mollalar diktatörlüğü” dedikleri, alaya aldıkları İran’a sahip çıkıyor. Çünkü Mumcu için ana çelişki emperyalizme karşı olmak. Mumcu, her toplumun bir ilerleme ve gelişme düzeyi ve zamanının olduğunu görüyor. Bununla birlikte emperyalizme karşı mücadele olmadığı taktirde hiçbir ilerlemenin gerçekleşmeyeceğini de tespit ediyor.

“Uğur Mumcu olabilmek cesaret işidir” sözü zannımca burada sınanmalıdır. Seni okuyanların, dinleyenlerin çoğunu karşına alabilme cesaretin var mı? Ne için, onların da içinde olduğu millete gerçeği gösterebilmek için. Alkış almak değil, gerçeği örgütlemek için. Bu tavır aynı zamanda günümüz gazetecilerinin ve siyasetçilerinin kulağına küpe olma değeri taşıyor.

Buna ek olarak, Mumcu’nun cenazesinde attırılan ve failin İran olduğunu iddia eden “Türkiye İran olmayacak” sloganının da sinsi bir CIA sloganı olduğunu daha iyi anlıyoruz. Bu slogan Mumcu’nun katilini gizlemek, cinayeti “faili meçhul” hale getirmek için attırıldı. Uğur Mumcu’nun İran’la bir sorunu yok ki Mumcu’nun katili İran olsun. Uğur Mumcu’nun tüm sorunu ve mücadelesi kirli ilişkilerini ve eylemlerini ortaya çıkardığı ABD, CIA, ölüm tehditleri aldığı İsrail ve onların taşeronlarıyla.

SOSYAL DEMOKRASİNİN AMACI KAPİTALİZMİ YAŞATMAKTIR

Mumcu’nun yazılarındaki üçüncü önemli nokta da sosyal demokrasi eleştirisi. CHP, Atatürk’ten uzaklaştıkça sosyal demokrasiye yaklaştı. Kulağa hoş gelen sosyal demokrasi kavramının hiçbir somut karşılığı yok. Bugün sosyal demokrasi, devrimcileşerek sistemin dışına çıkmak isteyen insanları sistemin içinde tutmanın tatlı ve sinsi ismi.

Mumcu da bu sinsi tuzağı tespit ederek gerçeğe ışık tutuyor: “Sosyal demokrasi, soldan çok sağa yakın bir ‘denge’ rejimidir. Dengenin amacı, kapitalizmi yaşatmaktır.” (4)

Mumcu’nun kapitalizm diyerek tarif ettiği şey, içinde bulunduğumuz Atlantik sisteminden, emperyalizmin prangalarından başka şey değil kuşkusuz.

UĞUR MUMCU OLMA CESARETİ

Uğur Mumcu’nun kaleminden dökülenleri okudukça vatanseverliğimiz, Türkiye’ye sahip çıkma irademiz, gerçeğe olan aşkımız güçleniyor. Çünkü o satırlarda canı pahasına savunulan bir vatanseverlik var. O satırlarda kurda, kuşa, akbabaya teslim edilmeyecek bir Türkiye var. O satırlarda kim ne der kaygısı gütmeden yazılan gerçekler var.

Uğur Mumcu’yu en yakınından tanıyan yakın arkadaşı Doğu Perinçek 2006’da yapılan Uğur Mumcu’yu Anma Paneli’nde hayat dersi veriyor: “Milletler büyük zorlukların içine girdikleri zaman oralardan ancak öncü fedakarlarıyla çıkmışlardır. Biz de öyle çıktık. Onun için şimdi herkes kendine, ‘Ben Namık Kemal, Mithat Paşa, Mustafa Kemal gibi yapacak mıyım? Uğur Mumcu gibi varlığımı Türk varlığına armağan edebilecek miyim? Herkes bu soruyu kendine sorsun.

Uğur Mumcu’yu anmak da bir sorumluluktur. Sorumlulukları, şehit olmayı Uğur Mumcu’ya bırakıp kendimizi kenarda tutarak Uğur Mumcu’yu anamayız.”

Uğur Mumcu’yu bir gün ağlayarak anıp bir sene sonrasına kadar unutacağımız günler yok. Önümüzdeki yegane görev yılın 365 gününde, ömrümüzün tümünde Uğur Mumcu olmaktır. Türkiye’yi içinde bulunduğu zorluklardan Uğur Mumcu karakteriyle çıkartacağız.

Ata Ogün Kaplan
Öncü Gençlik Genel Başkan Yardımcısı

KAYNAKÇA

(1): Tüfek İcad Oldu, Uğur Mumcu, 4. Basım, Tekin Yayınevi, Ankara, 1983, s.24.

(2): Aynı adlı eser, s.46.

(3): Aynı adlı eser, s.46-47.

(4): Aynı adlı eser, s.137.