Ana Sayfa Yazılar Bir Amerikan Yapılanması: Günümüz Türkiye’sine Etkisi

Bir Amerikan Yapılanması: Günümüz Türkiye’sine Etkisi

7

Özellikle 15 Temmuz Darbesi’nde aldıkları yenilgi ABD’nin Türkiye’de oluşturmuş olduğu Derin Devlet yapısını oldukça örselemiş ve Türkiye’de Kontrgerilla’nın sönümlenmesine sebep olmuştur. Ancak bu ülkemizdeki ABD tehdidinin sona erdiği anlamına gelmiyor. 

İkinci İsrail Tehdidi Devam Ediyor

ABD ve İsrail’in Türkiye-Suriye-İran-Irak ülkelerinden koparılan topraklarla Ortadoğu bölgesinde ikinci bir İsrail haline gelecek kukla Kürdistan planı halen güncelliğini koruyor.

Saddam’ın devrilmesinden sonra Irak bölündü ve istikrarsızlığın ülke geneline hâkim olduğu tüm dünya kamuoyu tarafından gözlemlendi.

Esad’ın devrilmesinden sonra ise yine ülkenin toprak bütünlüğü henüz sağlanamadı. Suriye’nin güney kısmında İsrail işgali devam ederken Suriye’nin kuzeyinde ise bir YPG devleti kurulması tehlikesiyle karşı karşıyayız. 

Sırada İran ve Türkiye’nin olduğu çok açık. ABD bölgemizdeki ülkeleri ayrılıkçı kuvvetlerle karşı karşıya getirmede ve onlara gerekli askeri ve siyasi desteği sağlamada oldukça ısrarlı. 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uzun zamandır PKK’yi ezmesi üzerine Öcalan’ın kayıtsız şartsız silah bırakma çağrısı yapması PKK’nın parçalanmasına sebep oldu. Bu süreçte Amerikancıların, 90’lı yılların başından beri CIA’ya hizmet eden PKK ve Abdullah Öcalan’a karşı herhangi bir tepki ya da söylemde bulunmayıp, Öcalan teslimiyetini ilan ettikten sonra terörist başı olarak değerlendirmeleri ve terörle asıl mücadeleyi yapanlara karşı hain muamelesi yapmaları, kişiye odaklı siyasetin ne kadar ucuz ve faydasız, Öcalan’ın teslimiyet çağrısının da Türkiye’nin faydasına olduğunu gösteriyor. Türkiye himayesinde bir Kürdistan planın da rafa kalkması ve Türkiye’nin de üçüncü bir İsrail haline gelmemesi açısından bu teslimiyetin önemi kritiktir. 

Bir yandan da sürecin önüne geçen bir Kandil var. PKK 12. Kongresi’nde yapmış olduğu fesih açıklamasında Öcalan’ın teslimiyet açıklamasının tam tersine düştü. Lozanı hedef alan, kürt uluslaşmasından söz eden daha fazla örgütlenmeden bahseden ve Turgut Özal gibi “Türkiye himayesinde Kürdistan” fikrinin mimarlarını anan bu açıklama, Öcalan’ın çağrısını zehirlemiş ve Türkiye’yi bütünleştirmeye değil daha fazla ayrıştırmaya yaramıştır.

Terörle mücadelede birleşmeyi baltalayan bir diğer unsur da sahte milliyetçiler. Vatanseverlik, popülizmle değil, Türkiye’nin bölünmesine ve işgaline karşı çıkarak, terör örgütü yapılarını ortadan kaldırarak olur. Devlet yönetmek çete yönetmek değildir. Teslim olan düşmanı sırf vicdan rahatlatmak ve milletin ağzına bir parmak bal çalmak için cezalandıramazsınız. Onları topluma kazandırmaya ve düşman güçlerin yok olmasına uğraşırsınız. Aksi halde bitmeyen bir savaşa ve de ABD’nin bağımsızlığınızı ortadan kaldıran taleplerine razı olursunuz. 

PKK’nın eski kuvvetinin kalmadığı açık. Ancak Suriye’de PYD/YPG yapılanması ABD’nin kara gücü olarak faaliyetlerine devam ediyor. Kandil ise bütünleşmenin önüne geçen açıklamaları terk etmiyor. Türkiye’nin odağı PKK ile birlikte YPG’nin de ezilmesi ve ortadan kaldırılması olmalıdır. Suriye’de toprak bütünlüğünün sağlanamadığı ve kaos ortamının devam ettiği koşulda orada ABD ve İsrail hüküm sürecektir. Bir terör devletine onun ardında olan ABD-İsrail’e komşu olduğumuzda ise tehdidin boyutu daha da büyüyecektir.

Bir Diğer Tehdit: Renkli Devrim

Renkli Devrimler, ABD’nin iktidarı değiştirmek istediği ama genelde seçimle bunu yapamadığı koşullarda kışkırtılmış ve manipüle edilmiş halk ayaklanmalarını kullanarak mevcut iktidarı devirmesi yani karşıdevrim girişimidir.

Renkli Devrimlerin felsefesi ve ideolojisi esas olarak Neoliberalizmdir. Sivil Toplumculuk, Neonazizm, ABD güdümlü Dinsel Yobazlık, LGBT bayrağı altında cinsiyetsizleştirme, Erkek düşmanlığına indirgenen Feminizm, Anarşizm, Antimilitarizm, Sahte Solculuk, Vatansızlık, Aşırı Bireycilik renkli devrimin aparatlarındandır. Zaten Sivil Toplumculuk kavramı da Türkiye’de 12 Eylül Amerikancı Darbesinin hazırladığı temellerde ortaya çıkmıştır. 

ABD emperyalizminin Renkli Devrimi başarıya ulaştırmak için kullandığı etkenler şunlardır:

  • Etnik bölünmeler, ayrışmalar.
  • Dinsel, mezhepsel topluluklar, tarikat ve cemaatler.
  • Yerelcilik, bölgecilik, özerklik gibi milli devletin toprak bütünlüğünü ortadan kaldıran eğilimler.
  • LGBT, cinsiyet düşmanlığı, Sivil Toplumculuk, Anarşizm, Antimilitarizm ve Sahte Solculuk gibi toplumda bölünme, çürüme, millî devlet ve millî ordu düşmanlığı kışkırtan unsurlar.
  • Ekonomik bunalımlar, halkın geçim zorluğu, her türden hoşnutsuzluk.

ABD, Renkli Devrimin örgütlenmesi için CIA ve MOSSAD’ın gizli servislerini, NATO bünyesindeki ülkeler için Gladyo ve Kontrgerilla yapılanmalarını kullanmaktan kaçınmaz. Emperyalizmin güdümündeki siyasi partiler Renkli Devrim için bulunmaz nimet özelliği taşır. SOROS tarzı uluslararası finans örgütleri, emperyalist merkezlerin beslemiş olduğu medya kuruluşları, televizyonlar, gazeteler, dergiler, internet siteleri yine bir Renkli Devrim örgütlenmesi için kullanılan önemli araçlardandır. 

Renkli Devrimleri yönlendiren güçler, halk hareketlerini kullanarak milli devletin ordusunu ve polis teşkilatını kararsızlaştırmayı, bölmeyi ve bu kurumların içinden kendi taraflarına militanlar kazandırmayı hedeflemektedir. Ayrıca, Renkli Devrimlerin uluslararası düzeyde silahlı destekçilerinin olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bazı örneklerde olduğu gibi, bu devrimler, ABD’nin askeri müdahalesini davet etmek için kurgulanabilmektedir.

Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin de bir Renkli Devrim tehlikesi ile karşı karşıya kalma tehlikesi olduğu açıktır. ABD’nin Dedeağaç’tan başlayarak Girit’in kuzeyine kadar Yunanistan kıyılarında kurduğu üsler yanında, Doğu Akdeniz’de İsrail ve Yunanistan’la yaptığı Noble Dina ve Nemesis başlıklı intikam tatbikatları Türkiye’ye karşı cephe alındığının kanıtıdır. 

İkinci Bir CIA örgütlenmesi: NED

Ulusal Demokrasi Vakfı (National Endowment for Democracy/NED), ABD hükümetinin “beyaz eldivenleri” olarak hareket etmektedir. NED uzun süredir demokrasiyi teşvik etme bahanesiyle diğer ülkelerde devlet iktidarını yıkma, diğer ülkelerin iç işlerine karışma, bölünme ve çatışmayı kışkırtma, kamuoyunu yanıltma ve ideolojik sızma faaliyetlerinde bulunmaktadır.  

NED, kendisini yurtdışında demokrasiye destek veren bir sivil toplum kuruluşu olarak tanıtsa da aslında sürekli olarak Beyaz Saray ve ABD Kongresi’nden finansal yardım almakta ve ABD’nin yönlendirmelerine tabi olmaktadır. Sağladığı fonlarla, Amerikan emperyalizminin değerlerini dünyaya yaymayı, yıkıcılık, gizli sızmalar ve sabotajlar yapmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunmuş ve küresel çapta hedeflenen ülkelerde ve bölgelerde “demokratik hareketleri” kışkırtmak için birçok STK’yı manipüle etmiştir. Sonuçta, NED, ABD emperyalizminin stratejik çıkarlarını destekleyen bir araç işlevi görmektedir. 

NED Türkiye’de aktif olarak çalışmaktadır. NED Başkanı Damon Wilson, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde Türkiye’deki 2023 seçimlerine müdahil olduklarını bizzat açıklamıştır. CHP, DEM Parti ve TİP gibi partilere yönelik kampanyaları desteklemiş, gençler ve kararsız seçmenler üzerine özel projeler yürütmüştür. Sandık kontrolü, propaganda çalışmaları, ekonomik raporlar ve medya desteği ile seçime dahil olmuştur. 

“GoFor” (Gençlik Örgütleri Forumu) aracılığıyla 54 gençlik örgütünü yönlendirmiş, bu örgütler İzmir, Eskişehir, Adana gibi CHP’li belediyelerle protokoller imzalamış, LGBT ve çevrecilik gibi konuları gençliğe dayatmıştır. 

Bianet, Medyascope, T24, Gazete Duvar gibi medya kuruluşları İsveç, Norveç, Chrest ve EED gibi aracı fonlarla desteklenmiştir. Bu kuruluşlara “tarafsız habercilik” maskesiyle milyonlarca liralık fon aktarılmış, gazetecilere eğitimler verilmiş ve Batıcı söylemler dayatılmıştır. Gazeteciler kripto paralarla fonlanarak takipsiz bir sistemle ABD’nin emperyalizminin çıkarlarına hizmet eder hale getirilmiştir. 

NED’in dört ana kurumu (NDI, IRI, CIPE, Solidarity Center), özellikle CHP’li belediyelerle ortak projeler geliştirmiştir. Ankara, Antalya, Nilüfer gibi belediyelerde seminerler, strateji toplantıları ve gençlik projeleri yapılmıştır. Kaos GL, KAMER, Mor Çatı gibi dernekler üzerinden “toplumsal cinsiyet ideolojisi” Türkiye’ye ihraç edilmiştir. Bu yapılar sadece fon almakla kalmamış, Avrupalı ülkelerin direktifleri doğrultusunda yasa yapıcılara ve yargıya baskı kuracak şekilde görev üstlenmiştir.

Milli devleti içeriden çözmek, toplumu ideolojik olarak bölmek (LGBT, etnisite, mezhep, cinsiyet vs.) anti-emperyalist söylemi “otoriterlik” olarak yaftalamak, ABD çizgisinde Batıcı bir siyaset inşa etmek, NED’in Türkiye’deki faaliyetlerinin temel amacıdır.

Tüm bu bilgiler ışığında bir Yabancı Etki Ajanlığı Yasası ihtiyacının yakıcılığı ortadadır. NED ve benzeri örgütlerin ofislerinin kapatılması, bu örgütlerin fonladığı kişi ve kurumların şeffaflıkla açıklanması gerekir.

RAND Corporation Raporu: Erdoğan’dan İmamoğlu’na

RAND Corporation (Research and Development Corporation), 1950 çalışanı, 50 ülkeden gelen 80 farklı dili konuşan uzmanı ve Amerika, İngiltere, Brüksel ve Avusturalya’da bulunan toplam dokuz merkeziyle dev bir istihbarat, güvenlik politikaları ve siyaset geliştirme ve operasyon kurumudur.  

Bütün dünyada “gölge CIA” olarak bilinen RAND Corporation’un internet sitesinde yayınladığı verilere göre 357 milyon dolarlık resmi bütçesinin %84’ü Pentagon, Amerikan Ordusu, Hava Kuvvetleri, Savunma Bakanlığı ve İç Güvenlik Bakanlığı tarafından karşılanmaktadır.

RAND 1996 yılında hazırlamış olduğu raporda Erdoğan’ı gelecek dönem başbakanı olarak açıklıyordu. Şubat 2010’da “Sorunlu Ortaklık – Küresel Jeopolitik Değişim Çağında ABD-Türkiye İlişkileri” isimli raporda “Yirmi yıldır CHP Genel Başkanlığı yapan Deniz Baykal’ın değişmesi gerektiğini” belirtmişti. Baykal üç ay sonra, Mayıs 2010’da “kaset operasyonuyla” istifa ettirildi. 2010 raporunu yazan Stephan Larrabee, 2020 RAND raporunun da yazarlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. 2020’de yayımlanan “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası” adındaki RAND raporunda ise ABD’nin iktidar hedefinin değiştiğini görüyoruz.

Erdoğan’ın otoriter bir sapmada olduğu belirtiliyor. İki ülke arasındaki karşılıklı sorunlar; “Sürgündeki Sufi İslam hareketi lideri Fethullah Gülen’in Amerika’da ikamet etmeye devam etmesi, Ankara’nın S400 siparişi, Türkiye’nin Amerika ve Avrupa vatandaşlarını sözde terör suçlarıyla tutuklaması ve Rıza Zarrab davası” olarak sıralanıyor.

Türk Milletinin Amerikan karşıtlığının artmasında, Erdoğan’ın ve diğer Türk liderlerin söylemlerinin etkili olduğu ifade ediliyor: “Türkiye’de Amerikan karşıtlığı derinleşmiştir, Amerikalıların Türkiye’nin güvenliğine ve istikrarına olan bağlılıkları sorgulanmaktadır. Erdoğan ve diğer Türk liderlerin kışkırtıcı ifadeleri bu durumu kuvvetlendirmektedir.” şeklinde açıklanıyordu.

RAND raporu Erdoğan yerine en uygun adayın İmamoğlu olduğunu saptıyor. Erdoğan’a karşı “en zorlu adayın Ekrem İmamoğlu” olduğunu söylüyor ve üç büyük muhalefet partisi bir araya gelirse “otoriter Erdoğan yönetimini” devirebilir ve Batı yanlısı demokrasi tekrar kurulacağını belirtiyor.

Günümüzde Atlantik’in geçmiş dönemin aksine artık kendi çıkarlarına uyuşmayan Erdoğan’ı devirmek için CHP’yi ve İmamoğlu’nu kendi cephesine çekmiş olduğunu bu raporda daha iyi görüyoruz.

Sonuç: Tam Bağımsız Türkiye İçin Mücadele

Tüm bu gerçekler, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidin yalnızca bir terör örgütünden, bir siyasi partiden ya da bir medya kuruluşundan ibaret olmadığını, yıllardır topyekün emperyalist bir kuşatmanın hedefinde olduğumuzu göstermektedir. Bu kuşatma, yalnızca askeri değil kültürel, ideolojik, siyasi ve ekonomik cephelerde yürütülen çok yönlü bir saldırı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün görevimiz partiler, ideolojiler üstü değildir. Emperyalizme karşı vatanseverliğin ortak paydasında birleşerek bu kuşatmayı yarıp geçmektir. Gerçek anlamda vatansever olmak emperyalizme karşı mücadelede, halkın çıkarlarını savunmakta, yerli ve milli değerlerle devrimi örmektedir.

Bağımsızlığın olmadığı yerde özgürlük de yoktur. Egemenliğin olmadığı yerde demokrasi de yoktur. Emperyalizmle işbirliği yapan ülkeler egemenliğini ve bağımsızlığını kaybetmeye mahkumdur. 

ABD Emperyalizmi tüm araçlarıyla 80 yılı aşkın bir zamandır Türkiye’yi ele geçirme, kendine bağlı bir karakol haline getirme hedefindedir. Buna karşın devletimiz milletimiz ve ordumuzla “Tam Bağımsız Türkiye” hedefimiz ve ortaya koymuş olduğumuz irade ABD emperyalizmi ve onun müttefiklerinden üstündür.

KAYNAKÇA:

PKK’ya Silah Bıraktırma Sürecinde İç Cephe ve Dış Cephe – Dr. Doğu Perinçek, Teori Dergisi Nisan 2025, Sayı 423. 

Küreselleşme Döneminin Karşıdevrimi: Renkli Devrimler – Dr. Doğu Perinçek, Teori Dergisi Ağustos 2024, Sayı 415.

Project Democracy ABD’nin Yeraltı Örgütü: Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) – Serdar Üsküplü, Teori Dergisi Kasım 2024, Sayı 418.

Etki Ajanlığı Yasa Teklifinin Ulusal Güvenlik Boyutu ile Değerlendirilmesi – Prf. Dr. Fahri Erenel, Teori Dergisi Kasım 2024, Sayı 418.

ABD’nin Türkiye’ye Fitne Raporu -1 – Serdar Üsküplü, Aydınlık Gazetesi, 20 Haziran 2020.

Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) Nedir ve Ne Yapar? – Teori Dergisi, Kasım 2024, Özel Sayı.